Friday, July 16, 2010

Yağmurun Sesi - The sound of Rain



Yağmurun Sesi - The sound of Rain



Yatak Odasının açık pencere kanadından odaya yağmurun şıkırtıları giriyor. Rüyada mıyım neyim! İnanılmaz! Hava Tahminleri ucu ucuna tutuyor. Bölgeye yağmur düşüyor. Dünkü inanılmaz Nemli hava’dan sonra Yağmurlu Bir gün. Şükürler olsun!

Hanife Aykan Kiraz sabah erkenden kalkmış. Küçük kızımız Aybüke Beren Kiraz’ı BTK’ya
[1] götürecek. Giderken Ülkü Balkan Koç ile gidecekler. Beni salondaki üçlü koltuktan kaldırıp yatak odasına gönderiyor.

Uyanıyorum ve kalkıp banyoya geçiyorum. Elimi yüzümü yıkayınca kendime geliyorum biraz olsun. Balkon ve oda pencerelerinden Yağmurun Görüntüleri’ni alacağım. Bengisu Kiraz da uyanmış. Onun için ciddi ve önemli bir gün. Internet ortamında LYS
[2] Sonuçları[3] açıklandı. Umutlu değil sonuçlardan ama yine de bilmemiz gerekiyor.

Sokakta biriken sulara iri yağmur damlaları hızla düşüyor. Damlalar suya düşünce düşsel görüntüleri oluşuyor. Damlaların suya düşüş seslerine, çatı oluklarından taşan ve kopmuş su boruları ucundan dökülen su sesleri karışıyor. Gökyüzü bulutlarla kaplı. Güneş saklanmış bir yerlere. Serinliyor hava.

Toprağın olduğu yerde Ozon Kokusu yükselir. İzmit kent merkezi ve benzer yerleşim yerlerinde yağmurun ardından Ozon Kokusu yükselmez. Her yeri parke, asfalt ve betona döndürdüler. Özellikle “Çalışınca Oluyor” zenginleşmesine gark olanlar bunu görmek istemiyor. Sıcaklarda İzmit kent merkezi alev alev yanıyor. Bir tutam toprak yok hiçbir yerde. Uğur Mumcu Parkı çevresindeki yaşatılabilecek nice ağaç kesildi yerine beton köprü ve parke alan yapıldı!

Bengisu Kiraz babasına kahvaltı sofrasını donatmış balkondaki masaya. LYS Sonuçları sayfası açık bilgisayarının ekranında. Sonuçlar duman! Anlamak ve yorumlamak olanaksız ama Doğru Yanlışlar ile ders puanlarını yorumlayabiliyoruz. Neredeyse yarı yarıya Doğru ve Yanlışları var. En iyi derslerinde durum bu olunca üzülüyorum.
Kızımız lise son sınıfta dersleri boşlamıştı. Ne LYS için gönderdiğimiz dershaneyi ciddiye almış, ne okuduğu derslerini ne de LYS’ye Hazırlığı! Kısa ama ciddi bir konuşma geçti

aramızda! Bu sonuçlar senin kendi yaşamını, yaşamını belirleyecek LYS’yi ne derece ciddiye alıp almadığının göstergesidir dedim… LYS Sonuçları ya da Üniversite Eğitimi yaşamda elbette olmazsa olmaz değiller ama yüksek öğrenim belgesi ve bir mesleki eğitim ya da uzmanlık olmadan da iyi bir yaşamı kurmak için sağlanacak gelir de bunlar olmaksızın sağlanamıyor…

Bengisu Kiraz’dan Excel Dosya biçimli LYS Sonuçları’nı Word Dosya biçimine dönüştürmesini ve Excel Dosya biçimin iki Jpg Dosya biçimine dönüştürmesini rica ettim. Bu sonuçlar onun yaşamında Tarihi Veriler oluyor.

Yağmur dindi. Hava kapalı. Karga Palazları ve annelerinin çılgın ötüşleri var. Cep telefonum çalıyor. Arayan Yaşar Uzun. İzmit’e gelmek için yola çıkmış. Otobüste olmalı. Yağmur sonrası nem de arttı. Allah’tan hava kapalı. Yoksa üstüne güneş ortaya çıkıp yakmaya başlasaydı durulmazdı aşırı nemden!

Öğleden sonrası saat 14.00 suları. Çarşıya çıkmak için hazırlık yapıyorum. Üstümü değiştirdim Sırt çantam hazır. İçine yağmurluğumu da koymuşum. Dışarıda hava değişiyor Yağmurun sesi artıyor. Hızı da! Çıkarsam sudan çıkmış balık gibi olurum. Şimdilik kent merkezine gitme düşüncesi suya düştü. Her yer su ve yağmuru. Hava iyice karardı. Kargalar bile sustu! Gök gürlemeleri ardı ardına geliyor. Balkondan yağmurun görüntülerini alıyorum. Sesler kesilmiyor: şıkır şıkır. Yağmurun Sesini kim bilmez! Otoyoldan gelen ıslak asfalta sürtünen sesler bile Yağmurun Sesi!

Yenicuma Parkı Çay Bahçesi müdavimleri Fevziye Camisi Café’nin kapalı alanına gitmişlerdir olasılıkla! Yaşar Uzun gibi evinden çıkıp giden varsa!

Yağmurun Sesi hep aklıma çocukluğum yaygın ve ölmeyen şarkısını getirir “Yağmurun Sesine Bak / Aşka Davet Ediyor..”
[4]. Ne beğenir ve severdim bu şarkıyı! Kim yazmış, kim bestelemiş ve nasıl böyle beğenilmiş ve tutulmuş bir şarkıydı o! Anımsayan var mıdır benden başka, her yağmurun yağışında bu şarkıyı!

Yağmur hala çiseliyor. Site içinde her yer sulara gömülmüş. Şapır şupur sulara basarak yürüyorum. Lassa Korusu’nun, Dicle Caddesi’nin güney ve kuzey yanlarının görüntülerini alıyorum. Kentsa Sisti kuzey yanda bulunan çamların iğne yapraklarında su damlaları var.

Sultan Murat Caddesi’nin asfalt yolunun güney yanından sular akıyor. Mazgallar kapalı. Hızla geçen araçların tekerlekleri sulara gömülüyor ve sular kaldırımları yıkıyor. Yürüyenlere aldıran yok. Bu ülkede öncelik insanların değil araçların. İnsanlar duracak araçlar geçecek. Yoksa üzerine çıkar gelen araçlar!

Durağa gidene dek çevrenin ve yağmurdan sırılsıklam olmuş Çınar Ağaçlarının görüntülerini alıyorum. Yağmur kesilmeye yüz tuttu. Ne kadar süre Alikahya 28 numaralı otobüsünü bekleyeceğim! Yağmur Bulutları’nın dağılması ile yağmuru azaldı ve sonunda kesildi. Gelen otobüse biniyorum. İçerisi silme müşteri dolu. Sürücü gerisine, tekli koltukların önüne sığınıyorum.

İzmit Otobüs Terminali batısındaki trafik ışıklarından dönüyor otobüs. Her durakta duracak. Yenişehir-Yahya Kaptan Trafik Işıkları öncesinde, Kandıra Bağlantı Yolu’nun batı yanında, ağaçların altında bekleyen genç aynı yerde. Üstü ıslanmış. Ayakkabılarını giyip çıkartıyor. En büyük zenginlik akıl sağlığı…

Perşembe Pazarı karmaşası var yanyolda. Araç akışında kural filan yok. Zaten biz Türkler kuralları pek sevmeyiz. Kurallar bozulmak için yapılır! Durak ceplerine park etmiş özel araçlar, kırmızı ışıkta geçenler, sağa dönüş önlerini tıkayanlar, yolun ortasında durup muhabbet edenler…

Adliye Köprülü Kavşağı’ndan sonraki ilk durak: Turgut Özal Durağı. Burada iniyorum. Merdivenlerden köprüye tırmanıp iniyorum. Kocaeli Trafik Şube Müdürlüğü ve Kocaeli Valiliği yapılarının güney yanındaki kaldırımdan yürüyeceğim. Valiliğin batı yanındaki daracık parkın içerisinde süs bitkileri var. Zakkum Çiçekleri üzerinde yağmur damlaları. Uğur Mumcu asma köprüsü çevresi parkelendi ve taşlaştırıldı. Ortaya fıskiyeli havuz yapıldı. Valilik yapısı ile köprü arasında birkaç süs bitkisi ve ağaç var.

Parkın tam kuzey karşısı Mimar Sinan Caddesi. Karşıya geçip yürüyorum. Her yer ıslak. Yağmurun Sesi kesildi. Yenicuma Parkı çay bahçesi neredeyse boşalmış. Bir kaş tente altında oturanlar var. Bizim cemaat fazla kalabalık değil bugün. Yaşar Uzun ayrı oturuyor. Muhittin Bakan, Fikri Orhan ve Emin Bilir bir kitabın üzerinde kümelenmişler. Harekeli bir baskı kitabının transkripsiyonunun doğrulmasını yapıyorlar.

Kitap Arapça’ya çevrilmiş bir İncil’in Hüseyni Makamı’nda
[5] okunmasından ve bir “Seyyid”in “malumat”ının dinlenmesinden söz ediyor. Yaşar Uzun bir randevusuna gidecek. Ömer Baran Ergenç gelirse beni beklesin diyor. Emin Bilir’in Osmanlıca kitabından sonra Fikri Orhan’ın transkripsiyonuna geçiliyor. Battal Gazi’nin[6] öyküleri anlatılıyor Osmanlıca kitapta.

Okumalar bitince muhabbete geçiliyor. Çeşitli adlar ve kökenleri konu oluyor. Manav
[7] ne demek ve Manav sözün kökeni ne[8]! Manavgat[9] sözü ile ilgisi var mı! İzmit Körfezi



güney dağ köylerinin sonları neden “-iye” ile bitiyor, Slavca kimi Batı kent adlarının bittiği “grad”[10] sözünün kökeni Ermenice mi yoksa Latince mi, Doğu Anadolu kentleri ve çevresinde bulunan kimi “-kirt” ya da “-girt” ile sonlanan yerleşim adları; Eleşkirt[11], Malazgirt[12] adlarının kökeni Ermenice mi yoksa Rumca mı…

Ermeniler atalarının Uratular
[13] olduğunu ileri sürüyor, bu doğru mu! Urartu Mezarları hangi kentlerde bulunuyor, bu mezarlar gömü avcıları tarafından yağmalandı mı!

Orman Mühendisi Necdet Güler çıka geliyor. Muhittin Bakan buna çok seviniyor. İtalyanca, İspanyolca ve başka dillerden söz ediliyor. Muhittin Bakan elinde Bithynia’dan söz eden bi,r kaç sayfa Fransızca metin olduğunu, onları evinden alıp geleceğini söylüyor Necdet Güler’e. Yapabildikleri kadar çeviri yapacaklar. Fikri Orhan getirdiği kitapları toplayıp izin istiyor. Yavaştan evine dönecek.

Emin Bilir de defter ve kitaplarını derliyor. O da Derince’ye dönecek. Biz de kalkacağız. Yaşar Uzun’u arıyoruz. Ziyareti Gölcük’e taşımışlar. Saatler ilerliyor. Ömer Baran Ergenç, Bahçecik taraflarına gidecek. Ben de Turgut Özal Durağı’ndan bineceğim otobüse. Güneş açtı, batı ufuklarında asılı kaldı. Işınları doğrudan insanın gözlerinin içine giriyor.

Köprüye çıkıyorum ThyssenKrupp asansörü ile. Köprülü hafiften salınıyor. Durak salkım saçak, gidecekleri yerlere göre otobüs bekleyenler dolu. Körü üzerinde doğuya doğru bir görüntü alıyorum. Merdivenlerden aşağıya doğru inerken güneş gözlüklerimi takıyorum. Alikahya otobüsleri durağın en batı ucunda duruyor. Ben de o yana geçiyorum. Durak ile demiryolu demir korkulukları sınır. Korkulukların dini her tür çer çöp, pet şişe artıkları, yiyecek paket atıkları, sigara izmaritleri vb şeylerle yığılı…

Alikahya otobüsü silme dolu. Her bir duraktan sürekli binenler oldu. Motor kaputu üzerinde, kıçımın yarısını koyacak kadar bir yer bulabildim. Yolcuların çoğu bayan. Bayanların çoğu da “rahibe giysili”. “Sermaye el değiştiriyor” diyenler haklı çıkabilir. “Para akıyor da nereden ve nasıl!” denilecek kadar fazla. Araçlar alınıyor, semtler değiştiriliyor, sitelere kiraya çıkılıyor, lüks konutlar satın alınıyor! Ama kazançlar helal mi haram mı onu Allah biliyor bir de kazananlar!

Kentsa Sitesi batı-kuzey köşede atıyorum kendimi aşağıya. Yağmurdan kalan sular ve gölcükler. Toprak çamur olacak denli doymuş yağmura. Güneş gözleri kör edecek kadar haşin. Gürkan Takak’ın annesi evine dönüyor. İyi geceler diliyorum. Gürkan Büfe’nin Dicle Caddesi üzerinde, koyu kül renginde bir WW araç var. Bir de gümüş renginde Toyota araç yanaşıyor. Sürücüsü ve yanındaki sarışın gibi.

Gürkan Takak saç sakal tıraşı olmuş. Bir somun ekmek ve iki paket sigara alıp eve döneceğim. Karnım aç. Hanife Aykan Kiraz’ı arayıp yemek hazırlamasını rica etmiştim. Köpekler büfenin gerisindeki toprağa sermişler bedenlerini. Kapıyı Aybüke Beren Kiraz açıyor. Hanife Aykan Kiraz mutfakta salata yapıyor. Yemeği balkondaki masada yiyeceğiz.

TV kanallarında Ana Haberler’in ucuna yetişiyorum. Bugün CHP başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Başbakan RTE ile görüşmesi vardı. Ülkedeki terör, Anayasa Değişikli Halkoylaması ana gündemleri olacaktı. Dün akşam üzerine yakın saatlerde Büyük Birlik Partisi [BBP] görüşecekti Başbakan.

Yemeğimizi Hanife Aykan Kiraz ile yedik. Harika bir salata ve biber dolması. Kavunu ise sonraya bıraktık. Havada nem artmaya ve her yerimiz yapış yapış olmaya başladı.


[Erkan Kiraz, Alikahya, Izmit, Turkey on Thursday, July 15th, 2010].

© Copyright 1999-2000-2010. http://erkankiraz.blogspot.com/ & http://www.scribd.com/erkankiraz. Pictures, Documents, Materials, Stories, Ottoman Archives, Turkish Republic Archives or Other Information & Knowledge in this page may not be reproduced in any form without expressed written permission from Erkan Kiraz, nor may it be sold or otherwise transferred to a third parties.



For whatever aims they could not be copied, recopied, reproduced, transmitted, distributed, redistributed in any form or by any means, graphics, electronic, or mechanical, including photocopying, recording or taping, or by any information storage retrieval system, or used, reused on any written documents, texts, undergraduate
D-100-Kocaeli Trafik Şube Müdürlüğü & Kocaeli Valiliği Arası: Yağmurun Sesi-İzmit © 1999-2010 Copy Righted to Erkan Kiraz
erkankiraz@yahoo.com. All Rights Reserved.

certificates, bachelor's degrees, bachelor's levels, books or in any kind of digital or electronically environments & media, either they are regarded as profit-gaining or non-profit gaining or educational purposes.

Erkan Kiraz, Email:
erkankiraz@yahoo.com provides all those stories at http://erkankiraz.blogspot.com/, http://www.scribd.com/my_docs, http://erkankiraz.multiply.com & http://www.panoramio.com/user/2404315.
© 1999-2010 Copy Righted to Erkan Kiraz
erkankiraz@yahoo.com. All Rights Reserved.



[1] Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Bilim & Teknoloji Kulübü [KBB BTK]: Cumhuriyet Mah. Lale Sok. No: 14, İzmit. Tel: +90-262-226 83 84. [06.07.2010, Erkan Kiraz’ın Günlükleri, Alikahya-İzmit].
[2] LYS [Lisans Yerleştirme Sınavı]: Öğrenci Seçme Sınavı (ÖSS), Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) tarafından her yıl haziran ayında yapılan, Türkiye'deki ve bazı yabancı ülkelerdeki üniversitelere öğrenci yerleştirmeye yönelik bir sınavdır. Öğrenciler, bu sınav sonucuna göre bir yükseköğretim programına yerleştirilirler. 2010'da çift aşamalı sınav sistemine geçilmesi kararlaştırılmıştır. Sınavlar YGS ve LYS'den oluşacaktır. YGS'yi geçen öğrenciler LYS'ye girme hakkı kazanacaklardır. Yüksek Öğretim Kurumu'nun 2010 yılından itibaren uygulayacağı yeni sınav sisteminin ilk aşaması olan Yükseköğretime Geçiş Sınavı Mart ayının sonu ile Nisan ayının başı arasında yapılacaktır. Yüksek öğretime geçiş sınavı şu anda uygulanan ÖSS-1 olarak bilinmektedir. Türkçe, Sosyal Bilimler, Temel Matematik ve Fen Bilimleri olmak üzere 4 bölümden oluşacaktır. Her bölümden 40 soru olmak üzere 160 soru sorulacaktır. 160 soruya 160 dakika verilecektir. Yükseköğretime Geçiş Sınavı'nı geçen öğrenciler Lisans Yerleştirme Sınavı'na girmeye hak kazanacaktır. ÖK 2010 yılından itibaren 1999 yılı öncesi gibi 2 sınavlı sisteme dönüleceğini açıkladı ve ikinci sınavın 5 ayrı sınavdan oluşacağını açıkladı. Matematik-Geometri Sınavı (LYS 1), Fen Bilimleri (Fizik, Kimya, Biyoloji) Sınavı (LYS 2), Türk Dili ve Edebiyatı-Coğrafya 1 Sınavı (LYS 3), Sosyal Bilimler (Tarih, Coğrafya 2, Felsefe grubu) Sınavı (LYS 4), Yabancı Dil Sınavı (LYS 5) olmak üzere 5 alanda yapılacağı bildirildi. Lisans Yerleştirme Sınavının adayların ders düzeyindeki bilgi ve yeteneklerini ölçen ve açıköğretim dışındaki, örgün lisans programlarına yerleştirmede esas alınacak başarı puanını belirleyen sınavlar olacağı ifade edildi. Açıklamada, ”2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 45. maddesi hükümleri göz önünde bulundurularak, ‘Yükseköğretime Geçiş Sınavı’ndaki test puanları üzerinden belirli yeterliliklerin aranması, LYS’deki derslere ait testlerin o sınavdaki ağırlıkları, puan türlerindeki testlerin o puan türünün hesaplanmasındaki ağırlıkları, üniversitelerden görüş almak suretiyle puan türlerinin niteliğini ve niceliğini belirleme, aynı yükseköğretim programı için birden fazla puan türü tanımlanması hususları ile yükseköğretime geçiş sisteminin gereksinim duyduğu diğer konular YÖK Genel Kurulu tarafından daha sonraki toplantılarında karara bağlanacak” bilgisine yer verildi. [Teşekkürler: Wikipedia.Org, 27.06.2010, Erkan Kiraz’ın Günlükleri, Alikahya-İzmit].
[3] Kesin sonuçlar daha sonra gönderilecek.
[4] Yağmur: Beste & Güfte: Vedat Yıldırımbora, Sözleri: Yagmurun sesine bak / Aska davet ediyor / Cama vuran her damla / Beni harap ediyor / Bu yagmur seni benden / Alip götüren yagmur / Askimizi sel gibi / silip süpüren yagmur / Her damlada ah ettim / Hayatimi kahrettim / Bu kadar yalnizim ki / Seni nasil kaybettim / Hayatimi kahrettim. [15.07.2010, Erkan Kiraz’ın Günlükleri, Alikahya-İzmit].
[5] Hüseyni [Arapça: [حسيني] Hüseynî: Hüseyin’in Tarzı, Hüseyin’in yaptığı gibi > Osmanlıca & Türkçe: Hüseyni]: Klasik Türk Mmüzi’ğinde Dügah perdesinde karar kılan bir makam, ya da mi notası. Anadolu'ya has bir makamdır. Ayrıca Halk Müziği’nde pek çok türkü bu makamdadır. Çıkıcı bir seyre sahiptir. Kararı: Dügah perdesi Güçlüsü: Hüseyni perdesi Tiz Durağı: Gerdaniye perdesi Yedeni: Rast Perdesi. Bu makamdaki bazı eserler: 1) Hayal Deryasına [Selahaddin Pınar], 2) Hem Cemalin Gösterip [Zeki Duygulu], 03) Her Seherde Sen Gelirsin Aklıma [Nihat Adlim], 04) Hüseynî Peşrev [Andon Efendi], 05) Hüseynî Sazsemâîsi [Tatyos Efendi]. [15.07.2010, Erkan Kiraz’ın Günlükleri, Alikahya-İzmit].
[6] Battal Gazi veya Seyyid Battal Gazi [Arapça: [بطل غازي] Battal Gazi ya da [سيد بطل غازي] Seyyid Battal Gazi > Osmanlıca: Battal Gazi]: 8. yüzyılda yaşadığı tahmin edilen ve hakkında çeşitli inanışlar bırakmış bir önder. Farklı kaynaklarda etnik kökeni, Arap olarak belirtilmiştir. Battal Gazi, Malatya'da doğmuştur. Doğduğu ve yaşadığı evin yeri halen mevcuttur. Yıkıntı halinde korunmaktadır. Uzun yıllar halka yemek dağıtılan hayrat yeri olarak kullanılmıştır. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde bahsedilmektedir. Battal Gazi hakkında bugüne ulaşabilmiş kaynaklar sadece Mesnevi tarzı yazılmış, birbirini hem destekleyen hem de çelişen olgular içeren destanlar ve halkın hafızasında kalmış olan bilgilerdir. Battal Gazi Destanı'nda ve halk hikâyelerinde, Emeviler zamanında Arap ordusuyla birlikte İstanbul'u kuşattığı anlatılmaktadır. Kuşatma hem denizden hem karadan yapılmış, fakat başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Destanda Battal'ın düşmanı, Arap komutanına oyun oynayıp kuşatma başladığında İstanbul'a geçerek imparatorluğunu ilan eden İmparator Leon'dur. Arap tarihinde II. İstanbul kuşatmasının tarihi 717-718 olarak belirtilmektedir. Bizans tarihindeki veriler de bu tarihi doğrular niteliktedir. Ayrıca Bizans tarihinde İmparator III. Leon'un tahta çıkma tarihi 717 olarak belirtilmiştir, bundan dolayı destandaki Leon'un İmparator III. Leo İsauryalı olma olasılığı üzerinde durulmaktadır. Destanda Battal Gazi'nin kuşatma sırasında yirmili yaşlarında olduğu söylendiği için, Battal Gazi'nin doğum yılının 690-695 civarı olmasının olası olduğu düşünülmektedir. Battal Gazi'nin ölüm yılının 740 olduğunda tarihçiler uzalaşıya varmışlardır. 740 yılında Eskişehir'in Seyitgazi ilçesi yakınlarında savaşta aldığı yara sebebiyle şehit olmuştur. Anadolu'da İslam’ın yayılmasına büyük katkıları olmuştur. [Teşekkürler: Wikipedia.Org, 15.07.2010, Erkan Kraz’ın Günlükleri, Alikahya-İzmit].
[7] Manavlar: Özellikle Batı Anadolu'da yoğunlaşan Türkmen Türk soylu halk. Türkologlar'a göre Manavlık, Anadolu'da ilk yerleşik hayata geçen Türkleri tanımlamada kullanılan bir sıfattır. Bu sıfat, yerleşik hayatı benimsemiş Türkmen, Yörükler'i, Osmanlı'nın son dönemlerinde yerleşik hayata geçmeyen Tükmenler'den ve Anadolu dışındaki Osmanlı topraklarından gelen Müslüman halktan ayırmak için kullanılmıştır. Manavlar hakkında en çok kabul edilen bilimsel görüş göçebelikten vazgeçmiş Yerliler, tarla, bahçe tarımı ve küçük ticaretle ve el sanatlarıyla uğraşan Yörüklerdir. Ancak manavların kökeni hakkında genel bilimsel çevrelerce kabul edilmeyen alternatif görüşler de bulunmaktadır. Bu farklı görüşün başında, Manavlar'ın Türkler'in Anadolu'ya gelmesiyle Rum ve Anadolu halkının Türkleşmesi sonucu ortaya çıktığına yöneliktir. Burada Rum ve Anadolu halkının kendi dillerini unutarak Türkçe konuşmaya başlamasının nasıl olduğu belirsizdir. Bu görüşe göre Manavlar, bin yıllık süreç içerisinde Türk kültürünün bir parçası olmuşlardır. Manav tarihini araştırmak için Rum Selçuklu döneminin ve Haçlı Seferleri döneminin iyi analiz edilmesi gerekir. Günümüzde Rum Selçuklu'nun özellikle etkili olduğu Güneydoğu Marmara ve İç Anadolu bölgesinde Manav adı verilen grubun yoğunlaştığı görülmektedir. Selçuklu döneminde Güneydoğu Marmara ve İç Anadolu'ya sahip Rum Selçukluları döneminde Anadolu halkı Haçlı seferlerinden büyük zarar görmüş, pek çoğu katledilmiş ve giderek Selçuklu safına yönelmişlerdir. Kuşkusuz ki, Güneydoğu Marmara ve İç Anadolu bölgelerinde Konya, İznik, Bursa gibi kentlerin çevresine yerleşen Selçuklu-Oğuz ve İrani unsurlar ile kaynaşmışlardır. Bugün yapılan araştırmalarda, Türkiye'nin farklı köşelerinde manav kavramının farklı anlamlarda kullanıldığı sonucuna da ulaşılmaktadır: Özellikle Güney Marmara ve Ege köylerinde 17. yüzyılda Yörüklerin zorla iskan edilmelerine karşılık, önceden kendi isteğiyle bölgeye yerleşmiş olan Türkmen boylarının; zorla iskan edilenlerden kendilerini ayırt etmek için kendilerine manav dedikleri tespit edilmiştir. Hatta 16. yüzyılda yerleşik düzene geçtiği tespit edilen bazı Türkmen aşiretleri kendilerine 17. yüzyıldan sonra manav demektedir. Aynı şekilde, 17. yüzyıldan sonra zorla yerleşik hayata geçen Yörükler, kendilerinin artık manav olduğunu dile getirmektedirler. Güney Marmara'da manav "Yerleşik hayata geçen Yörük" anlamında kullanılmaktadır. Örneğin; Balıkesir'de böyledir. Batı Anadolu'nun bazı köylerinde yapılan araştırmalarda ise Manavlar'ın sürekli Balkanlara ve Peçenek-Kumanlar'a atıf yapması ve kendilerini Peçeneklerle özleştirdikleri görülmektedir. Balkanlardan gelen Türk anlamında kullanılmaktadır. Akdeniz bölgesinde ve Batı Anadolu'da yerli olmaktan ziyade ovalarda yaşayan Türkmen aşiretleri anlamında "manav" tabiri kullanılmaktadır. İç Anadolu ve Güneydoğu Marmara'nın bir kısım yerleri ile Batı Karadeniz’de ise "eskiden beri yerli, Anadolulu" anlamında kullanılmaktadır. Bu yüzden, Manavlar için tek bir çıkarsama yapmak doğru değildir. Günümüzde manavlar, Türk etnisitesinin bir kısmını oluşturan etnik grup ve etnik gruplardır. Osmanlı'nın yıkılmasından sonra ise Balkan, Karadeniz, Kırım veya Kafkas Muhacırlerinden olmadığı yönünde ve Muhacıilik kavramına karşı kullanılan bir kavram olarak kısmen de olsa anlam kayması yaşamıştır. Zira, Osmanlı'nın ilk ve orta dönemlerinde manavlık daha çok, "göçebe hayat/yörüklüğe devam eden/özel hukuk tanımayan" kavramının zıttı anlamında kullanılmakta idi. [Teşekkürler: Wikipedia.Org, 15.07.2010, Erkan Kiraz’ın Günlükleri, Alikahya-İzmit].
[8] Kökenbilim: Manav Sözcüğü: 1) Yunanca Kökenli Olduğu Görüşü: Manav kelimesi, Yunanca asıllı bir sözcük olup, Türkçe'ye Ortaçağ'da geçmiştir. Yunan dilinde [Μανάβης] Manavis, "100 yıldan önce" anlamına gelmektedir. Uzun süredir belli bir bölgede yaşayan halk için, "bilindi bilineli burada yaşayanlar" anlamında kullanılmaktadır. 2) Türkçe Kökenli Olduğu Görüşü: Bu görüşe göre, manav sözcüğü manaptan veya managtan gelmektedir. Manap kelimesi, öz-Türkçe bir sözcüktür. Zira, "Manap" ifadesine "Orhun kitabeleri"nde de rastlanmaktadır ve Bey anlamına gelmektedir. Bu yüzden Manav sözcüğünün; Türkistan’daki Kazak-Kırgız ve Sibirya’daki Yakut (Saha) Türkleri’nde kullanılan, koruyucu soylu kişi ve boy beyi anlamına gelen “Manap” ve “Manag”dan geldiği sanılmaktadır. Eski Türkçe’de “v” sesinin olmamasından dolayı, “Manap” sözcüğündeki “p” ve “Manag” sözcüğündeki “g” sesinin yumuşayarak “Manav” sözcüğünün ortaya çıktığı düşünülmektedir. (Örneğin; berim: verim, takuk: tavuk, kagun=kavun vb gibi.) “Manap”ın; Çağatay Türkçesi’nde “asilzâde, asâlet, beyzadelik”, Kırgız Türkçesi’nde “feodal kabilelik üst tabakasının mümessili” veya “Kırgız Lideri”, Kazak Türkçesi’nde “ağa, bey” ile “Manag”ın; Yakut (Saha) Türkçesi’nde “koruyucu, güdücü, bakıcı” anlamlarını taşıması ve de Türkistan’ın kuzey bozkırlarında yaşayan Kırgız ve Kazakların boy ve oymak başlarına “Manap” demeleri ile 1860’larda Kırgızlar’dan Bugu (Geyik) kabilesi ve Sari Bağış boylarının başlarında Manapların yer alması olguları da, “Manavlar: Yerli Türk / Türkmen” görüşünü desteklemektedir. Kırgızistan'daki Manas Destanı’nda yer alan ve soylu beylere verilen Manap ifadesi de bunlara ilave edilebilir. 3) İş Kolundan Türediği Görüşü: Diğer bir yanda, "manav" sözcüğü, Türkçe'de çiftçilikle uğraşan ve geçimini ürettikleri ürünleri satarak geçinen anlamına da gelmektedir. Anadolu'ya ilk göçen Türkmenler, yerleşik hayata geçip tarım faaliyetlerine başlamış olmalarından bu sözcük kullanılmış olabilir. Bu görüşü destekleyen bir durumda, Osmanlı kayıtlarında saraya ve İstanbul'a sebze-meyve temin eden köylere "manav köyleri" tabiri kullanılmasıdır. Zira hayvancılığın yapıldığı köylere "kasap köyleri", arıcılığın yapıldığı köylere "kovan köyleri", ormancılığın yapıldığı köylere "tahtacı köyleri" şeklinde tabirlerin kullanıldığı görülmektedir. Bu görüşe göre manav sözcüğünden, tarımla uğraşan Türkmen köylerine takılan bir lakap kastedilmektedir. Daha sonra bu köyler, 18.yy'la birlikte Muhacirlerden, hala konar-göçerliğe devam eden Türkmenlerden ve Anadolu'ya gelen diğer unsurlardan kendilerini ayırt etmek için manav lakabını ön plana çıkarmaya başladılar. Zira günümüzde Anadolu'da kendilerini Kasap, Kovan veya Tahtacı olduğunu söyleyen topluluklar da vardır. [Teşekkürler: Wikipedia.Org, 15.07.2010, Erkan Kiraz’ın Günlükleri, Alikahya-İzmit].
[9] Manavgat: Antalya’ya bağlı bir ilçedir. İlçenin kuruluş tarihi ile ilgili olarak kesin bir tarih verilmese de sınırları içerisinde bulunan Side [Selimiye Köyü] ve Selge [Altınkaya Köyü] antik kentlerinin İ.Ö. 6. yüzyılda kuruldukları sanılmaktadır. Manavgat 1220 yılında Selçuklu, 1472 yılında ise Osmanlı İmparatorluğu'nun yönetimine geçmiştir. Manavgat adı buraya ilk yerleşen kendilerine Manav adını veren Türkler tarafından verilmiştir. 1071 Malazgirt Savaşı’ndan sonra Anadolu'ya ilk gelen Manavlu Boyu Türkleri dokuz yıl içerisinde Bizans Rumları’nın boşalttığı bölgelerde yerleşik yaşama geçmişlerdir. Üsküdar kıyılarını dahi fetheden bu öncü Türkler, Bizans İmparatoru ile yaptıkları anlaşma sonucu Üsküdar'dan geri çekilmiş ve İzmit'in güneyinden itibaren İznik merkezli bir devlet oluşturmuşlardır. Günümüzde Şile'den Çanakkale'ye değin yerli Türk olarak kendilerini Manav olarak adlandıranlar bu devirdeki atalarımızın torunlarıdır. Osman Gazi ve Kayı Boyu’nun ortaya çıkmasına daha 200 sene vardır. 1096 yılından başlayarak yüzbinlerce çapulcu ile defalarca saldıran Haçlılara karşı vuruşarak geri çekilinmiş ve Sultan Alaaddin Keykubat'ın yanında yer alan Manav Türkleri bu hizmetlerine mükafaten yeniden oluşturulan Manavgat kentine adlarını vermişlerdir. Sultan Alaattin Keykubat ise 1221'de ele geçirdiği kente Alaiyye adını koyarak Manav Türkleri ile Alaaddin'in kader birliğini sonsuza kadar kayıt altına almıştır. Bu bölgeye gelen Manavlar ilk yerleştikleri Güney Marmara ile irtibatlarını koparmamış, Osmanlı ile birlikte yeniden buralara yerleşmişlerdir. Kuruluş devirlerinde Bursa medreselerinde birçok Manavgatlı ve Alaiyyeli [Alanyalı] öğrenci yetişmiştir. [Teşekkürler: Wikipedia.Org, 15.07.2010, Erkan Kiraz’ın Günlükleri, Alikahya-İzmit].
[10] Grad: Rusça ya da Slavca [гра́д]: Grad: kent, Bulgarca [град] Grad: kent.
[11] Eleşkirt [Antik Adı: Ermenice [Վաղաշկերտ] Vaghashkert & Ermenice [Ալաշկերտ] Alashkert]: Ağrı’nın bir ilçesidir. Kürtler Eleşkirt'e Elajgir veya Zétikan diye adlandırırlar. İlçe bağlısı olarak merkez hariç olmak üzere ilçe merkezine bağlı; 3 belde, 61 köy ve 6 mahalleden oluşmaktadır. 1926 yılına kadar ilçe merkezinin şimdi köy statüsünde olan toprakkale tarafında olduğu söylenmektedir. Daha sonra Trabzon-İran transit yolu Eleşkirt'ten [Zetkan] geçince ilçe merkezi buraya taşınmıştır. [Teşekkürler: Wikipedia.Org, 15.07.2010, Erkan Kiraz’ın Günlükleri, Alikahya-İzmit].
[12] Malazgirt [Ermenice: [Մանազկերտ] Manazker, Malâzgird olarak da bilinir]: Muş’un bir ilçesidir. Van Gölü havzasında milattan önceki dönemlerde kurulan Urartuların başlarında Menuas adlı bir kral bulunmakta ve Malazgirt adının bu kralın adıyla ilgili olduğu görüşü ağırlık kazanmaktadır. Bu hükümdara ait bir kitabeden anlaşıldığına göre, kral bugünkü Malazgirt civarında Menuasın kenti [Menuahina] adında bir kenti kurmuş ve adını buradan türemiştir. Kentin Ermenice’de adı da [Մանավազկերտ] Manavazekert: Manavaz’ın kurduğu veya [Մանազկերտ] Manazkert: Manaz’ın kurduğu olduğuna göre bu belirleme doğru olabilir. Arap Kaynaklarında ise [مانازجريد] Manazcird olarak geçer. Ortaçağdaki Bizans kaynaklarında ise [Μαναζκερτ] Manazkert olarak geçer. Daha sonra adı Malazgirt'e dönüşmüştür. Halkı ise kalesinden dolayı kente Kele der. [Teşekkürler: Wikipedia.Org, 15.07.2010, Erkan Kiraz’ın Günlükleri, Alikahya-İzmit].
[13] Urartular [Yerel Ağız: Biai, Biainili; Asurca: māt Urarṭu [ma-at U-ra-ar-ṭu]]: Başkenti Tuşpa [Van] idi. Urartu Devleti en güçlü döneminde [İ.Ö. 8-7.yy], günümüzdeki Doğu Anadolu, Kuzeybatı İran, Irak'ın küçük bir bölümü ile kuzeyde Aras Vadisi'ne egemendi. Devletin başkenti Doğu Anadolu'da Van Gölü'nün doğu kıyısında yer almaktaydı; daha geç dönemlerdeki adıyla Tosp, Urartucadaki Tuşpa'ya dayanmaktadır. Van Gölü denizden 1625 metre yüksekte olup Urmiye Gölü'nden 336 metre daha yukarıda yer almaktadır. 3400 ve 5000 km²'yi bulan alanlarıyla her iki gölde Anadolu-İran bölgesinin en büyük gölleridir. 'Deniz' olarak da değerlendirilirler. Asurlar (Aşurlar, eski Asurlar)'ın coğrafi metinlerinde Van Gölü'nden Nairi'nin Yukarı Denizi, Urmiye Gölü'ndense Nairi'nin Aşağı Denizi olarak söz edilir. Bugün dahi Urumiye Gölü'nün Farsçası [درياچا] Deryeça yani “Küçük Deniz” anlamındadır. Urartu yerleşim bölgesinin sınırlarını, batıda Karasu-Fırat, kuzeyde Kuzey Ermenistan dağları, doğuda İran Azerbaycanı'ndaki Savalan Dağları, güneyde ise Zagros Dağları'yla birleşen Doğu Toroslar oluşturur. Efsanevi Ağrı Dağı bu dağlık bölgenin orta noktasındadır. İncil'deki Masoretik ünlüleştirmeden ötürü bu dağ, Urartu adının "r r t" ünsüzleriyle yazılması sonucu "Ararat" adını almıştır. 5165 metrelik yüksekliği ile Büyük Ağrı Dağı, Kafkasya'nın güneyindeki en yüksek dağdır. Küçük Ağrı Dağı, Tendürek, Aladağ, Süphan Dağı ve Nemrut Dağı gibi genelde 3000 metreyi geçen diğer dağların çoğu Van Gölü yakınlarında yer almaktadır. [Teşekkürler: Wikipedia.Org, 15.07.2010, Erkan Kiraz’ın Günlükleri, Alikahya-İzmit].