Sunday, November 23, 2008

Anlatacak Bir Öyküm Var; İzmit Romanya & Macar Göçmenleri

Bugün 12 Eylül 2007. Aradan 27 sene geçti. 12 Eylül 1980’de Türkiye’de Kenan Evren başkanlığında askeri darbe yapılmıştı. İktidarda Süleyman Demirel vardı. Ben Aralık 1979’da askerliğime başlamıştım. Yedek Subay sınavlarına İstanbul Tuzla’da girdim [1]. Beni komanda seçmişlerdi! Acemilik eğitimi için Isparta Eğridir’e gönderildik. Eğridir Dağ Komanda Okulu [2].

İlk gün. İlk anlar. İlk saatler. Tanıdık yüzler var mı diye bakıyor insan çevresine! İzmit Meslek Yüksek Okulu’ndan [3] sınıf ve sıra arkadaşım; Yusuf Serhat Badal [4]. Görmüş beni. Önceden. Ben ayrımında değilim. Şaşkın ve ürkeğim belki de! Berberde saçlarım kesilirken. Geldi yanıma. Oturdu. Bir yüz ve gülen gözler. Gerisi şapka ve askeri kıyafet. Hepsi yeşil. Tanımak ne mümkün ilk bakışta!

İki aylık eğitimden sonra İstanbul Tuzla’ya gönderildik. Eğitimlerimizi orada tamamladık. Yine aynı okuldan sınıf arkadaşım, Sakarya Kocaali’den Ali Hekimci [5] ve Kayseri kökenli İzmitli Yusuf Serhat Badal. Tayin kuramızı çekince ben İstanbul 66. Mekanize Tümeni’ni çektim. Ülkede Sıkıyönetim var. Bizim taburun tüm bölükleri İstanbul’un çeşitli semtlerinde konuşlandırılmış. Bizim 3. tabur İstanbul Bayrampaşa Belediye Yapısı’nda.

Bir dönem burada görev yaptım. Davutpaşa Kışlası’ndan Tümen Komutanı’nın emir subayı geldi Bayrampaşa’daki yapıya. Kırmızı bayrağı sallanarak. İngilizce bilen Erkan Kiraz’ı almaya. Kısa süre sonra Davutpaşa Kışlası’ndaki Topçu Taburu’na gönderildim. 90’lık Obüs Topları’nın bulunduğu Topçu Taburu’na. Burada görev yaparken atış eğitimlerine giderdik.

Bir gece bizim bölüğün askerleri geceden bir yerlere konuşlandırıldı. Fazladan hareketlilik vardı. Bir şeylerin farklı olduğunu herkes anlıyordu. Askeri İhtilal olduğunun açıklanmasını sanırım Gaziosmanpaşa sokaklarında devriye gezerken öğrenmiştik.

Topçu Bölüğü’nde görevliyken ABD’nin Nükleer Taburu ile ortaklaşa Kırklareli Pınarhisar Kaynarca’da bir ay sürecek tatbikata katıldık. Kaynarca’da arazide kaldık. Kırklareli, Pınarhisar, Çorlu, Kaynarca... 27 sene önce yedek subay askerliğimin bir ayını geçirdiğim bu ilginç yerler burnumda tüttü yıllarca. Askeri konvoyla E-5 üzerinden gitmiştik. Önce Vize, sonra Pınarhisar ve Kaynarca’ya. Aralarda da Çorlu ve Kırklareli’ne gitmiştik. Subay ya da Astsubay Orduevleri’nde törene katılma ya da yemek nedenleriyle.

Bu sene Toyota Genel Duruş Tatili’nde 27 yıllık bu özlemime nokta koymaya niyetliydim. Ben oralara Edirne üzerinden gitmeyi planlamıştım. Öyle de yaptım. Hem anılarımın peşinde koşacaktım hem de özlemlerimi giderecektim. Önce Çanakkale Biga’ya gidip İbrahim Turgay’ın izini sürecektim. Bulursam diyordum. Bulamazsam en azından Biga’ya gitmiş olacağım. İbrahim Turgay trafik polisi olmuş. Yeni çocuğu olmuş. Ayhan. İzmit’e tayin etmişler. Bizim İzmit Derince’de briket evimiz var. Kiralık. Kiracımız oldular. Çok iyi anlaştık. Eşi Meliha Turgay. Bizim evden İzmit Yenidoğan’ın [5] ortalarında bir yere taşındılar.

Ben İzmit İmam Hatip Lisesi’nde okuyorum [6]. Yazları olsa gerek. Okuldan çıkışlarda Yenidoğan’a gidiyorum. Oturdukları ev sıvasız. Tuğladan. Üç ya da dört katlı. Önü batıya bakıyordu. Ayhan ilkokula gidiyor. Meliha Turgay annem gibi. Onu çok seviyorum. Beni evladından ayırmıyor. Sonraları... İlkin Mardin’e tayinleri çıktı. Oradan da Denizli’ye. Temaslar koptu. Rahmetli babam Mehmet Kiraz’ın vefatından sonra ablamlara gelmiş taziye için rahmetli İbrahim Turgay. 1995’lerde.

Bir kaç kez telefonda konuşmuştuk. Hep davet ederlerdi bizi Biga’ya. Annemin çocukluk günlerinden, oturdukları yerlerden, Romanya Ahmatlar’dan söz etmesi gibi Meliha Turgay abla da Biga’dan ve köyleri Karahamzalar’dan söz ederlerdi. Kolay olmadı Ayhan Turgay’ı bulmak. Ama bulduk. Mucize dışı bir olaydı adeta. Elde sadece “emekli polis İbrahim Turgay” bilgisi var. Başkaca bir bilgi yok! İbrahim Turgay, 2004 yılında kalp krizinden vefat etmiş [7]. Mezarı başında ruhuna Fatiha okudum. Hayır dualar ettim.

Dakikalarca ağladık bir birimize sarılmış biçimde Meliha Turgay ablayla! Aradan neredeyse 35 sene geçmiş. Daha az ya da daha fazla. Şimdi 50 yaşındayım. O zamanlar ise ortaokula gidiyorum. Adeta rahmetli annem Necmiye Kiraz’a sarılmışım. Gözlerimizde yaşlar. Bedenlerimiz titriyor yoğun duygulardan! Meliha Turgay abla “oğlum Erkan!” diyor da başka bir şey demiyor... Anlatmaya başlıyor çocukluk günlerimin silik ama onun belleğinde diri anılarını. Derince Tarla’da geçen anılarını...

Biga’dan Lapseki’ye. Oradan arabalı vapurla Gelibolu’ya. Gelibolu. Dünyanın bildiği küçücük dev yer. Gallipoli. Macar sürgün göçmen II. Ferenc Rakoczi’nin de Tekirdağ’a gelişte uğradığı belde [8]. Bizim de ikinci kez uğradığımız yer. Yedi düvelin acımasızca göğüs göğüsse çarpıştığı, o muazzam Çanakkale Savaşları’nın yaşandığı ünlü mekan! Savaşa giden askerlerin Açık Cami’de, Namazgah’ta Şehitlik Namazları’nı kılıp ölüme koştukları, o kutsal, o gizemli tepenin yer aldığı kent!

Okul gezileriyle gittiğim Edirne’ye Keşan, Uzunköprü üzerinden gittim. Gençlik dönemleriydi. Edirne’de Osmanlı eserlerinin çoğu yıkıntı ve virane haldeydi o zamanlar. II. Beyazid Şifahanesi, Kırkpınar, Ermeni ve Rum mahalleleri ve ayakta kalan ulu camiler; Eskicami ve Selimiye. Edirne’den son gün Kapıkule’ye geçtim. Otoyolla Kırklareli sapağına dek. Önce Kırklareli. Eski Tren Garı ve çevresi. Yedek Subay iken Kırklareli’ne Subay Orduevi’ne gelmiştik. Tatbikat değerlendirmesi için. Tüm anıları sisli yerlerinden gün ışığana çıkartma çabasıyla.

Önce Kaynarca’ya eriştik [9]. Kaynarca’ya girişte yol kıvrılıp yükseliyordu. Anayolda ayrılıp tepeye doğru çıkan beyaz renkli toprak yolun ucunda “Atışalanı ve Tatbikat Bölgesi” levhalarını gördüm. Aracı yavaşlattım. Gözlerim daldı. 27 sene önceleri askeri konvoyla yola sapmışız. Beyaz toprak bulutu sarmış her yeri. İleride geniş bir alan var. Tepenin kuzey tarafında. Askeri tatbikat düzeni almışsız. Çadırlar kurulmuş. Yerleşmişiz. Bir bölümde Amerikan Nükleer Müfrezesi var. Onlar da kendi düzenlerinde yerleşmişler. Bölüğü yıkanmak için aşağılarda akan dereye götürmüşüz. Birlikte yıkanmışsız. Bir hafta sonra gittiğimizde dereden eser kalmamıştı. Kurumuştu tümden!

Kaynarca anayolunda durdum. Aşağılarını izledim. Bizimkiler isteksizdi biraz. Kaynarca adını beldede yer alan bir sürü kaynak suyundan alıyordu. Kaç akşam gelmiştik subaylarla. Her kaynak su akış yolu üzerinde meyhane vardı. İçecekler, kavun ve karpuzlar soğumaları için suya konulurdu. Yeşillikler içinde meyhanelerdi. Şimdilerde her şey daha düzenli. Bakımlı. Meyhanelerin çoğu duruyordu. Bizim gittiğimiz meyhane de. Bir kaç saati geçirdik Kaynarca’da. Çay bahçelerinde oturduk. Çay ve ayran içtik.

Oradan Pınarhisar’a geçtik. Hep anıların peşinde. Gözlerim 27 sene öncelerinden kalma tanıdık, aşina bir şeyler arıyor. Bazı kanıtlar. Buluyorum onları. Duygu seli içindeyim. İşte ilçeye adını veren Pınar dibi Hisar’ın kalıntıları. Aşağıda, pınar suyunun aktığı çukurluğun dibinde bir kazı çalışması yapılmış. Tarihi hisarın duvar dibi taşları ortaya çıkartılmış. Pınar çevresindeki park ve çay bahçesi de duruyor.

Bitinya Krallığı’nın başkenti, tarihi Nikomedia’ya yani İzmit’e sürülen bir Macar Sürgün var. Adı Imre Thököly. Onun “Çiçekli Bahçesi”ni, oturduğu “Macar Evi”nin izlerini sürmüşüm yıllarca. Eşi Zrinyi Ilona’nın oğlu II. Ferenc Rakoczi’nin Tekirdağ’da geçirdiği günleri anlatan Kelemen Mikes’in kaleme aldığı “Prens II. Ferenc Rakoczi’nin Türkiye Anıları” kitabını bulmuşum [10]. Soluksuz, kısa sürede okumuşum.

Saray’dan Tekirdağ’a geçeceğiz. Mutlaka ama mutlaka Tekirdağ’a uğrayacağız. II. Ferenc Rakoczi’nin Anıevi ve Müzesi’ne gideceğiz. Anılarda söz edilen Rum, Ermeni ve Macar Mahalleleri’nin bulacağız. Tekirdağ’a bir kaç kez gitmişim. Anılarım gençlik dönemlerine ait. Sonrakilerde Tekirdağ’ı hep anayoldan delip geçmişim. O gitmelerimde hep Osmanlı Eserleri’ni gezmişiz. Denize inen merdivenli bir yoldan sahile, Marmara Denizi kıyılarına inmişiz. Osmanlı Eserleri, çoğunlukla eski kent merkezi çevresindeydi. Öyle anımsıyordum. Her şeyi anımsadığım biçimde bulduk. Macar Anıevi & Müzesi’ni de, Rum, Ermeni ve Macar Mahalleleri’ni de!

Büyük Kılıçlı Köyü var. Uzaklarda bir yerlerde. İzmit’ten çok uzaklarda. İzmit’ten İstanbul Topkapı Otogarı’na giderdik. Şimdi bu otogarın yerinde köprülü kavşak ve anayollar var. Oradan Silivri otobüslerine binerdik. Silivri Otogarı’ndan da Büyük Kılıçlı’ya giden otobüslere. Ya da dolmuşlara. O zamanlar Kaptıkaçtı da derlerdi dolmuşlara.

Zorunlu Romanya Göçmenleri’nin [11] yerleştirildiği Silivri ve Büyük Kılıçlı Köyü. Çocukluk zamanlarında bir kaç kez gittiğim, sisli anılar içinde kalmış İstanbul’a bağlı bir köy. Gidip geride kimler var diyecektim. Kolay bulduk Büyük Kılıçlı’yı. On ya da on beş dakika sonra köy kahvesi önünde durmuştum. Arabadan indim. “Soyadı Zıroğlu olan birisini arıyorum!!” dedim.

Kafalar döndü kahvenin ortasındaki masaya. Birisi doğruldu. Bakıyor. Şaşkın. Anlamsız. Meraklı gözlerle. Selam verdik karşılıklı. Tanıttım kendimi; “Ben, Romanya Ahmatlar Köyü’nden 1935’lerde sürülen ve sonunda İzmit Derince’ye Muhacir İskan Haneleri’ne yerleştirilen Huriye-Halil Ortaç’ın büyük kızı Necmiye [Ortaç] Kiraz’ın oğluyum. Bu eşim Hanife, bu kızımız Aybüke Beren. Büyük kızımız Bengisu ise İzmit’te kaldı. Yanımızdaki kayın babam Ali Osman Aykan...” diye! Hiç bir anlam çıkmadı yüzünden.

Önemli olayların yıldönümleri. Yaşanmış olaylar. Ünlü kişilerin anıları. Benim anılarım. Örtüşmeler. Benzeşmeler. Merak. Merak giderme. Eşime ve çocuklarıma yeni anılar oluşturma. Görülmemiş yerleri görme. Görülmüş yerleri tekrar görme. Biz Göçmenler, Sürülmüşler, Gönüllü Göçmenler birçok yönden bir birimize benzeriz. Annemin ailesi 1935’lerde Romanya Ahmatlar’dan Zorunlu Göç’e zorlanmışlardı. Babam rahmetli Mehmet Kiraz, dedem Nazif Kiraz ile 1940’larda Bilecik, Gölpazarı Kümbet Köyü’nden koşulların zorlaması ile Gönüllü Göç’e koyulmuşlar. Kayın babam Ali Osman Aykan da öğretmen ağabeyi Necati Aykan’ın ardından. Artvin’den Osmanlı zamanlarının Livaneli’nden İzmit’e göçmüş. Gönüllü Göç’e başlamış.

Şimdiye dek sürekli olarak Anlatacak Öyküleri olanların yazdıklarını okudum. 17 Ağustos 1999 Büyük Marmara Depremi sabahından beri de Anlatacak Kendi Öyküleri’mi kaydediyorum. Bir gün Isparta’ya, Eğridir’e, Romanya Ahmatlar’a da gideceğim. Annemin anılarının peşinde. Konya’ya da. Kendi anılarımın peşinde. Meram Bağları’nı, Alaattin Tepesi’ni ve Mevlana çevresini gezeceğim. 1974’lerdeki anılarımın izinden koşarak!

Bu anlatmalarımda bazı şeyler eksikti. Aslında büyük bir boşluk. İstanbul Tuzla’da başlayıp, oradan Isparta Eğridir Dağ Kolonda Okulu’na uzanan ve tekrar İstanbul Tuzla’da sonlanan Piyade Yeden Subay askerlik anılarımda isimler eksik. Yıl 1979. İki isim; Ali Hekimci ve Yusuf Serhat Badal dışında hiç isim anımsamıyorum. Bu yetmiyormuş gibi Yedek Subay kıta kura çekimi sonrası göreve başladığım İstanbul 66. Mekanize Tümeni. Burada bir sürü yedek subay, astsubay ve subayla görev yaptım. 3. Bölük, Bayrampaşa Belediye Yapısı’nda Sıkıyönetim Komutanlığı emrindeydi. Bir süre sonra ben de aynı yere gönderilmiştim. Her gün üç posta devriyeye çıkılırdı. Bu zamanlardan da hiç bir isim yok belleğimde.

Benim görev değişiklik emrimi getiren Tümen Emir Subayı; Ferit Asteğmen. Soyadı neydi? Davutpaşa Kışlası, Topçu Bölüğü’nden ve daha sonra atandığım Sıhhiye Taburu’ndaki subay arkadaşların adları. Hiç birisi yok. Hiç isim anımsayamıyorum! Bu çok üzücü bir durum! Davutpaşa Kışlası’ndaki Topçu Taburu ile Kırklareli, Pınarhisar, Kaynarca ve Çorlu’ya gidişimiz var. Ne bir subay ismi ne bir asker! Yok, hayır şimdi aklıma düştü Mehmet Terzi adlı bir yedek subay vardı.

Davutpaşa Kışlası, Sıhhiye Taburu 3. Bölük komutanı iken diğer bölük komutanlarından Allattin vardı. Isparta Yalvaç’tan bir arkadaş. Hatay’dan Halil. Ankara’dan Musa Kıral. Olur ya! Bu yazıyı okuyan olursa o dönemlerden, aynı ortamları paylaşanlar. Olur, da benden daha iyi anımsadıkları anıları varsa, onları duymak bana büyük mutluluk verir. Yazacakları öykülerini bu yazıma eklerim. Benim için özellikle isim önemli. O zamanlarda birlikte olduklarımızdan bazılarının bellekleri daha güçlü ve diri olabilir! Subay ya da asker!

Genel Duruş Tatili’ni neredeyse dört hafta yapmıştım. Bu arada bana gelen özel iletilerin hiç birine yanıt veremedim. İki arada bir derede, vakit elverdikçe çoğuna yanıt vermek istiyorum. En dikkat çekici ileti şirketim Toyota Türkiye [12] ile ilgili olandı. Tamer Ünlü’nün şirket CEO’su [13] olmasıyla ilgiliydi. İletide Toyota Türkiye’de neneleri olduğu basın açıklaması ile komu oyuna açıklanıyordu. Hedefler, kararlar, yatırım ve üretim durumları, marka seçimleri ve diğerleri [14].

Açıklamalar & Dipnotlar
[1].
[2].
[3].
[4].
[5].
[6].
[7].
[8].
[9].
[10].
[11]. Zorunlu Romanya Göçü: 1935’de gerçekleşti. Yerdeğişim Göç Anlaşması’na dayalı yapıldı. BM gözetiminde gerçekleştirildi. Göçmenler çoğunlukla İstanbul Silivri, Zeytinburnu, İzmit Derince, Karamürsel, Dağköy, Yalova Altınova Subaşı, Eskişehir, Tokat ve Sakarya’nın bazı bölgelerinde kurulan Muhacir İskan Haneleri’ne yerleştirildiler. Romanya Göçmenleri, Kırım kökenli Tatarlar dışında hiç örgütlenemedi. Şimdiye dek Zorunlu Romanya Göçü’nde yaşanan acılar, sıkıntılar, dertler, hastalıklar ve ölümler hiç yazıya dökülmedi. Romanya Göçü ve Romanya Göçmenleri konusunda, Kırım Tatar Dernekleri’nin Tatarlar’a yönelik çalışmaları dışında hiç söz eden olmadı. Bu konuyu yazıya döken, araştıran, Romanya Göçmenleri’nin izlerini süren ve elde ettiği verileri Günceler’ine döken sanırım sadece benim.
[12]. TMMT: Toyota Motor Manufacturing Turkey.
[13]. CEO: Chief Executive Officer: Enüst Düzey Yönetici.
[14]. Dünyanın en büyük otomotiv üreticisi pozisyonuna yükselen Japon Toyota Motor Corporation’ın Başkanı Katsuaki Watanabe, Toyota Türkiye’nin Başkanı ve CEO’su yaptıkları Tamer Ünlü’ye uluslararası basın önünde övgüler yağdırarak, "İnanılmaz bir yöneticiyle çalışıyoruz" dedi. Watanase, Toyota için bir üs olarak gördükleri Türkiye’nin de bu rolünün artaracak devam edeceğini söyledi. Ünlü’ye büyük övgü: 62’inci Frankfurt Motor Show öncesi dünya basınıyla bir araya gelen Watanabe, toplantıda Türk yönetici Ünlü’yü adeta göklere çıkarttı. Avrupa için kaliteli ürünler üreten Toyota Türkiye’nin tepesine Tamer Ünlü’yü getirmekle büyük bir iş yaptıklarını kaydeden Toyota CEO’su Watanabe, "Gerçekten inanılmaz bir yönetici. Fabrika ilk kurulduğundan bugüne kadar kalite konusunda kaydedilen gelişmeleri sağlayan kişidir. Biz de onu bu yüzden seçtik. Bu tesisin daha da geliştirilebilmesini sağlayacak bir kişi" ifadesini kullandı. Watanabe, "Bu tip gelişmelere açık arkadaşlarımızla çalışmayı istiyoruz. Dolayısıyla Adapazarı tesisinden daha fazla insanı bu tip pozisyonlarda görmekten gurur duyarız" dedi. Türkiye’nin rolü artacak: Türkiye’deki üretim tesislerinin Avrupa’ya kaliteli ürünler üretmek için kullandıkları bir üs olduğunu kaydeden Watanabe, "Türkiye’nin bu rolü gelecekte artarak devam edecek. Kapasiteyi şu an için artırmayı düşünmüyoruz, ancak aynı seviyede koruyacağız. İlk önceliğimiz kapasite artışından çok, verimliliği artırarak kaliteyi korumak" dedi. Hafif ticari sınıfında bir araç için geliştirme çalışmalarının devam ettiğini belirten Watanabe, "Ancak bu aracın nerelerde ve hangi zamanda piyasa çıkarılacağı gibi unsurlar henüz kesinleştirilmedi. Bunları planlamaya çalışıyoruz. Talebe göre yakın bir zamanda açıklayacağız" dedi. Ünlü, yeni yatırım istedi: Toyota Motor Türkiye Başkanı ve CEO’su Tamer Ünlü ise, ikinci vardiya ve fazla mesai ile birlikte 150 binlik kapasiteyi şu an 177 bine ulaştırdıklarını kaydederek, "Bunun daha fazlası için artık üretim gerekir. Eğer ekstra kapasite isteniyorsa, yeni yatırım yapılması anlamına gelir. Bunu Toyota yetkililerine her ortamda söylüyorum" dedi. Tüm ülkelerde yatırım kararlarının hiçbir zaman yerel yöneticiler tarafından alınmadığını, bunların tamamen Japonya’da alındığına dikkat çeken Ünlü şöyle konuştu: "Ben Türkiye’nin başında olduğum için buraya özgü bir karar alma konumunda değilim. Bu konuda kararlar büyük araştırmalar sonrasında alınıyor ve bize de uygulamak düşüyor. Örneğin Türkiye bir sedan pazarı olmasına rağmen Corolla Sedan’ın üretimini bizden alıp yerine Auris’i veriyorlar. Aynı şekilde hafif ticari talebi fazla diye bu tip bir modeli bize vermeleri söz konusu olmuyor." 10 Türk firması Yaris için yedek parça üretiyor: Toyota Fransa’nın Başkanı Didier Leroy, Yaris üretimi için Türk yan sanayicilerden parça aldıklarını belirterek, "Yaklaşık 10 Türk firmasından yedek parça alıyoruz. Bizim için parçaların hesaplılığının yanında kalitesi de önemli tabii. Bu konuda Tamer Bey bize yardımcı oluyor. Özellikle aracın içindeki plastik aksamla ilgili parçalar alıyoruz" dedi. Leroy, ilk nesil Yaris’te hiçbir Türk parça kullanılmadığını da hatırlattı.
[15].

[Tamamlanmamış yazı metni.]

[:)]. Hata ve yanlışlıklar müstesnadır. Olası birey, yer ve mekan adları ile örtüşme durumları, herhangi bir birey ya da tüzel kişiye yazıda değişiklik yapılması isteme hakkı doğurmaz.


Erkan Kiraz, 12.09.2007 Çarşamba, Saat: 23:00, Kentsa Sitesi, Alikahya-İzmit, GSM: 90-532-613 31 02 Emails: erkankiraz@yahoo.com & erkankiraz-41@hotmail.com.

© Copyright Hakkı Erkan Kiraz’a Aittir. Tüm Hakları Saklıdır.
Bu yazı ancak kaleme alanın izni alınarak tekrar yayınlanabilir ya da dağıtılabilir.
© Copyrighted to Erkan Kiraz. All Rights Reserved.
This study may be re-copied or re-distributed only with prior consent of its Author.
Written & Edited By Erkan Kiraz
erkankiraz@yahoo.com on 12.09.07.