Sunday, November 30, 2008

Eskişehir Kırım Tatarları Tepreç Şenlikleri

*********************************************
Eskişehir Kırım Tatarları Tepreç Şenlikleri
*********************************************
Derince’den Yola Çıkış
Telefon çaldı. Kalkıp açtım. Arayan ablamdı. Tamam uyandım, gelip seni alacağım dedim. Kapattım. Saate baktım. Saat sabahın 05:05’i. Ablamı aradım. Beni saat 06:00’da kaldır dedim. Yattım. Dökülüyorum. Uykusuzum. Uyudum mu uyumadım mı bilmiyorum. Eskişehir Tepreç’e [1] gidecek otobüs Derince’den [2] saat 06:30’da kalkacaktı.

Dün akşam Derince Kırım Türkleri Derneği başkanı Ferit Toplu telefon etmişti. Otobüste yer vardı. Ablam Heyecan Kiraz ve kayın pederim Ali Osman Aykan da gelecekti benimle. Ferit Toplu ile geçen haftalarda konuşmuştuk. İstanbul Çatalca’da düzenlenen Tepreç’e gidebilir miyiz diye. Yer bize ulaşım açısından çok tersti. Merak ediyordum. Çeşitli gurupların bahara ait kutlama ve şenlikleri vardı ama Tepreç’e hiç katılmamıştım.

Eskişehir Kırım Derneği [3] Kaymaz [4] ilçesine bağlı Karakaya Yörük Köyü’nde düzenleyecekmiş şenliği. İnternet’te yer alan Kırım Tatarları’na ait liste guruplardan izliyordum haberleri. Derince Kırım Derneği katılacaktı bu şenliğe. Derince Kırım Derneği ise bu yıl şenliği Gebze Kırım Derneği ile ortaklaşa Eski İstanbul Yolu üzerinde Gebze’ye bağlı Denizli Köyü’nde 26 Haziran 2005 Pazar günü yapacakmış.

Dün akşam kayınpederlerin evinde konuktuk. Salkım saçak. İstanbul’dan kayın birader gelmişti. Dizüstü bilgisayarımı, sayısal makinemi, şarj gereçlerini ne varsa toparlamış gitmiştik. Gün içinde dostum Soner Kılıç beni peşine sürükleyip çekim yapmak için Gölcük’e bağlı Saraylı Köyü’ne götürmüştü. En fazla iki saatimizi alır dediği dolanmadan yakamızı saatlerce kurtaramamıştık. Evde adeta dökülüyordum. Kayınpederlerde de adeta ziyafet vardı. Yediğin önünde yemediğin arkanda örneği.. Ben de derman yok. Yeme içmeyi bırak çözümlemem gereken dertler vardı. Resimler aktarılacak, işlenecek, gereçler şarj edilecek.. Muhabbet, şekerleme, yeme içme ve çalışma. Saatler ilerlemiş. Çoluk çocuk sessizleşmiş. Herkes bir köşede uyuyup kalmış. Saat olmuş 03:00. Kalkıp eve gittim.Sabah 06:00’da kalkıp Derince 44 Evler’den ablam Heyecan Kiraz’ı alacağım. Kayınpederim Ali Osman Aykan’ı de toparlayıp Çenesuyu üst köprüsüne gideceğiz...

Ablamı Derince’den aldım. Çenesuyu’nda onu arabadan indirip kayınpederi de yoldan aldım. Arabayı İsmetpaşa Stadyumu hizalarında bir ara sokağa bıraktım. Köprüye geldiğimizde otobüs ufukta görüntü. Derince’den zamanından önce kalkmıştı otobüs. Arka tarafta boş koltuklara yerleştik. Gezginler arasında torunlardan nine ve dedelere dek her yaş gurubu vardı. İzmitli Kırım Tatarları sayısına göre gidenler çok azınlık bir guruptu ama kültürü yaşatmak isteyen gönüllülerdi bunlar. Biz ise merak giderecek olan serüvenciler. Maceracıydık ama geçmişimiz de Kırım Tatarları ile iç içe geçmişti. Bu kültüre hiç de uzak değildik hani..

Tan Dinlenme Tesisleri
Koltuğa yığıldığımı anımsıyorum. Hepsi bu. İzmit’te kimler nereden bindi. Otobüs nerede ne kadar bekledi. Kim zamanında duraktaydı, kimler nerede beklendi. Bilmiyorum. Bunu Ferit Toplu’dan sonradan öğreneceğim [5]. Bir ara otoyoldan çıkıp Bilecik Yolu’na dönüldüğünde uyandım. Sonrası ise Pamukova Turgutlu’dan önce Tan Tesisleri’nde [6] mola verildiğinde uykuma ara verdim. Tesisler yolun iki tarafında da var. Alifuatpaşa ile Pamukova arasında birden fazla, çeşitli güzellik ve nitelikte dinlenme tesisleri yer alıyor. Her yer ışıl ışıl. “Yeme içme ve ihtiyaç molası”.

Kahvaltı yapmamışız. Yanımıza ne çanta var ne de gıda. Öylece çıkmışız. Yolda bir yerlerden alırız dedim. Ne gerekiyorsa. Restoran iki bölüm. Kahvaltı ve yemek bölümü. Börek yok. Kuru kekler ve açmalar var. Hepsi bayat. Zorunlu alacağız. Kaça ne satılıyor. Soruyorum. Fiyatlar kabul edilebilir. Ya çaylar! Küçücük kahvehane bardaklarında servis yapılıyor. Bir köşeye geçiyor bizimkiler. Çayları başkası, kek ve börekleri başkası servis yapıyor. Ödemeleri ayrı filan!! Çaylar geliyor. İlk yudum. Berbat. Ama içeceğiz. İstemezsen gazlı içecekler ve ayran var. Kahvaltıda içebilirsen tabii! Diş kıran üzümlü kekimizi yiyoruz bayat çayların eşliğinde.

Tesiste bir aldırmazlık var. Her şey mükemmel görünüyor ama bazı şeyler ters. Sabahın bu saatinde kimin umurunda. Benden başka! Tuvaletler yıkanıyor. Hortumla. Yerlerde sular. Çalışanlar işi yapacak. Ama hangi uygun zamanda. Tesis 24 saat açık. Bu da yönetimin derdi diyorum. Ama ben şıpır şıpır suların olduğunu yerde olmak istemiyorum.

Bilecik-İstasyon Mahallesi
Bilecik İstasyon Mahallesi’ne dek uyuyamıyorum. Gün ısınmaya başlamış. Bereket otobüste klima var. Fazla açık kalınca da hapşırıyoruz o başka. Ayarı bozuk meretin. Sırasıyla Osmaneli, Bayırköy, Vezirhan ve Bilecik’e erişiyoruz. Ablam buraları hep anımsıyor. Kaç kez üçümüz gezip dolaşmıştık bölgeyi. Geçen sene ablam Heyecan Kiraz ve Bengisu ile Şeyh Edebali Türbesi’ne ziyaret için gelmiştik Bilecik’e. İki sene öncesi mi neydi Söğüt’e gitmiştik İstasyon Mahallesi’nden geçip giden yolla. Bozüyük [7] ve Eskişehir’e yıllar olmuştu gitmemiştim. Bildiğim Bozüyük’ten sonra ayrılan Kütahya-Afyon yolunu kullanmamızdı yazları. Bu yöreyi dolaşmayı ötelemiştik hep. Kütahya ve Eskişehir’i başka zamanda gezeriz deyip durmuştum hep. Eskişehir Anadolu Üniversitesi Radyo Televizyon Okulu eleme sınavlarına girmiştim seneler öncesinde.

Eskişehir’e en son gittiğim zaman 1985’ler olmalıydı. Aradan 20 sene geçmişti. Anılarımda kalanlar halam Nazife Şahin ve eniştem Halil Şahin’in kardeşlerinin oturduğu semtin adı Alacahöyük, Sütlüce, İstasyon ve çevresi, Eski Otobüs Garajı, Porsuk Çayı, Porsuk’taki sandallar, Yediler Parkı, Kalabak İçme Suyu, Köprübaşı, Bademlik, Yüzme Havuzu, Odunpazarı, Endüstri Meslek Lisesi, merkezde bir yerde yer alan doğal sıcak sulu hamamları, babamın muhabere askeri olarak askerliğini yaptığı hava birliği filandı. En son zamanlardan aklımda kalan ise Anadolu Üniversitesi Kampusu yapıları, ağaçlık ve yeşillik alanı, okula çıkan ve kışın buzlanan yollarda kalan otobüsler ve üniversitenin tam önünden geçirilen çevre yoluydu.

Birkaç yerde okumuştum. Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen Eskişehir’e inanılmaz bir yüz kazandırmıştı. Kentiçi yeni düzen verilmiş, Porsuk Çayı temizlenmiş, çevresi yeşillendirilmiş, parklar, bahçeler, Bademlik, kentiçi ulaşımı filan. Olmuş bir Avrupa kenti gibi bir yer diye yazıyordu. Kenti gidip görenler de benzer konulardan söz ediyordu.

Bilecik Rampaları
Bilecik’e tırmanan ünlü yokuş çıkışta ikili yola kavuşturulmuştu ama Bilecik’te rampa mı eksik. Bilecik’le İstasyon Mahallesi tam zıt konumdalar. Bilecik’in rakımı [8] yüksek bir yerde. İstasyon Mahallesi ise Sakarya Vadisi yataklarında. Bilecik’ten İstasyon Mahallesi’ne inen bir rampa var ki dillere şenlik. Bilmeyen yok. Bozüyük ise daha yukarılarda. Vadiden Bozüyük’ün yer aldığı platoya erişmek için bir sürü rampa tırmanılır. Bozüyük’ten Eskişehir ve Ankara’ya dek en üstlerde yer alan plato rakım olarak çok yüksek. Her yer dağ taş. Kaya, mermer ve granit taş. İstasyon Mahallesi’nden sonra yol vadide doğuya doğru ilerler ve güneye döner. Köprü denilen yerden sonra başlar tırmanmaya. 1870’lerde İzmit-Eskişehir arasında demiryolunu yapan Almanlar demiryolunu almışlar vadinin batı yamaçlarına tırmandırmışlar. İnanmak kolay değil. 130 seneleri öncesi. Her geçitte bir demir köprü yanında ise sonraları yapılmış harika taş köprüler. Bir çok yerde tüneller. Kaş’a gidişimizde mola verdiğimiz Şelale Dinlenme Tesisleri. Yine harika ve şırıl şırıl akan suların sesi içinde olmalı.

Yol kenarındaki tabelaları önemli kuruluş ve dinlenme tesislerinin adlarını küçük bir kağıda kısa notlar biçiminde yazıyorum. Araba sürerken bunlara dikkat etmek zor. Çevreyi bir otobüsün penceresinden izlemek çok güzel. Bu yöre taş ve kaya yönünden mebzul. Mermer ve Granit yatakları. Her köşede yüzeyin hemen üstünde kesilmeye başlanmış peynir kalıbı biçiminde mermer ocakları var. Yıllarca unutulmuş ve önem verilmemiş üç şey günümüzde çok değer taşıyor. Mermer, Granit ve Seramik yapımına uygun koyu renkli Toprak. İlk keşfedilen Bozüyük olmuştu. Bilecik’e bağlı bu ilçe kentin üç kat ötesine geçmişti büyümede.

Bilecik yıllar yılı 10 bin nüfusu aşamamıştı. Kente ekmek ve aş sağlayan sadece Jandarma Garnizonu ve Demiryolları olmuştu. Son yıllarda kentin güney tepelerine açılan Organize Sanayi Sitesi ve devletin sağladığı yatırım teşvikleri ile kentin yaşamı değişmişti. OSB’de birçok ünlü markaların tekstil firmaları ve belli sanayi kuruluşları yatırım yapmışlardı.

Seramik Diyarı: Bozüyük
Pazaryeri-Bilecik Kavşağını geçiyoruz. Bozüyük’ü ortadan geçen ikili yol beldeyi bölüyor. Yol üzeri yerler dükkan dolu. Park etmiş araçlar her yerde. Seramik fabrikaları çoğunlukla yolun kuzey tarafında. Heyula firmalar. Silikonlu Kiremit, Boztaş Kiremit, Büyük Ertuğrul Gazi Hastanesi, Küre Kardeşler Damper Sanayi, Artema, ABS, Eczacıbaşı Vitra Seramik, Karel kablo ve Toprak Seramik’in tesisleri. İleride Kütahya yol ayrımı.

Otobüsümüz Eskişehir’e doğru ilerleyen yolda gidiyor. Artık dağların yaşlanıp düzleştiği bir platodayız. Ucu bucağı belli olmayan ve tepelikleri fazla yüksek olmayan bir vadi burası. Eskişehir Vadisi. Ova. Pazar. Yazı. Düzlük alanlar. Anadolu insanı ovalara ve düzlük alanlara böyle demiştir hep. Ağaç yok. Romanlılar zamanına dek Eskişehir ve Ankara çevresinde yer alan ormanlarda filler kaybolurmuş. Aksak Timur’un Anadolu istilasında Ankara’ya gelişinde de fillerinin ormanlarda kaybolduğu anlatılır. Ekili alanlar. Sarı ve koyu yeşil. Yeni sürülmüş koyu toprak renginin egemen olduğu iç içe geçmiş renkler cümbüşü. Aralarda yüzlerini güneşe döndüren Gündöndü tarlaları.

Bu bölgede Kara İklimi egemendir. Yazları sıcak ve kurak kışları ise rüzgar, ayaz ve kemiklere işleyen soğuk. Güneşin ışınlarından koruyacak ağaç yok çevrede. İnsan inanamıyor ama öyle. Bodur bitkiler, çalılıklar, fundalıklar en doruk yerlerde bile yok. Doruklarda yok zaten. En güney-batı taraflarda bir dağ var. Tepesinde TV yada benzeri yayın kulesi. Bir de en doğu-güney taraflarda bir dağ var. Hepsi bu. Gerisi insan eliyle biçimlenmiş gibi duran farklı düzeylerde toprak yapısı. Hep ekili. Buğday ekili alanlar. Bir birlerine oldukça uzak köyler ve çevrelerinde kümelenmiş ağaçlar. Ağaç türleri de fazla değil. Kanada Kavağı, Dallı Kavak, Servi Kavak ve yemişi küçük yaprakları ufak bir tür Akasya. Ama Akasyaların çoğu dalları kurumuş.

Eskişehir’in varoşlarına erişiyoruz. Küçüklüğümde babamla bazı bayramlarda trenle gelişimizi anımsadım birden. Halalarıma gelirdik buralara. Trenle yolculuk yapmak çok memnun ederdi bizi. Bilecik İstasyon Mahallesi’nde uzun süre bekler oyalanırdı tren. Trene bir çok meyve sandıkları yüklenirdi. Buradan Bozüyük’e tırmanmak için tren ne zorlanırdı. Bilecik İstasyon Mahallesi’nden sonra karayolu ile demiryolu ayrı güzergahlardan giderdi Bozüyük’e dek. Arada bir yerde Karaköy diye bir istasyon vardı. Karaköy’den sonra yer alan rampayı çıkması için trene arkadan iki makine bağlanırdı. Milim milim çıkardı rampayı. Kaç tünelden kaç demir köprüden aşıp geçer giderdi tren Eskişehir’e dek. Bozüyük’ten sonra dümdüz alanlarda Eskişehir’in varoşlarına vardığımızda ne sevinirdik. Konutların arasından ilerleyip, İzmit’in garına kıyasla görkemli Eskişehir Garı’na erişirdik. Garın güney tarafında geniş bir alan vardı. Parklı, bahçeli bir yer. Buradan bir biçimde Alacahöyük Sütlüce’ye giderdik.

Otobüste hep Tatar Türküleri çalındı. Gezginlerden Tatar Şivesini ve Türkülerini bilenler aralarında eşlik ederek söylediler hep. Tabelaları okuyorum. Toprak Tesisleri, Eskişehir Çimento Fabrikası, fabrikanın gerilerinde yığılı toprak malzemeler. Atışkan Alçı, Ertuğrul Gazi Lisesi, Ortasında havuzu bulunan tuğla rengindeki özel Yunusköy villalar, Batıkent-Tepebaşı.

Eskişehir
Eskişehir’e girmeden önce bir BP Benzin İstasyonu’nda ihtiyaç molası verildi. Baksan Küçük Sanayi Sitesi’nin hemen kuzey tarafında. Bir iki görüntü alıyorum. Mola uzayacağa benziyor. İstasyonda WC fazla değil. Marketten alışveriş yapanlar var. Biz ne yaparız diye Ferit Toplu’ya soruyorum. Yolda uygun bir yerde alışveriş yapma olanağı olur mu acaba!

Eskişehir’in bu taraflarında ve çevresinde çok katlı apartman blokları var. Eskişehir göç alan bir kent olmuş ama gecekondulaşma yok gibi İzmit ve İstanbul’la karşılaştırıldığında. Burada kent yapısına egemen olan ev biçimi çocukluğumuzun Derince’sinde olanlar gibi hala. Dış avlulu kerpiç evler. Evlerin sırtları sokaklara bakıyor. Evler bahçelerin gerisinde yada sokaklara sırtları dönük. Çevre Yolu yada Ankara Yolu Anadolu Üniversitesi’nin ana kapısın önünden geçip gidiyordu sanırım diyorum. Evet öyle. Sütlüce semti de Ankara Yolu’nun daha doğu-güney tarafında yer almalı diyorum.

Çevre yolu, Kütahya’yı yalayıp dışarıdan geçip gitmesi gibi Eskişehir kent merkezine girmeden geçip gidiyor. Yolun kuzey ve güney taraflarına bakıyorum. Sırasıyla Eskişehir Anadolu Üniversitesi, Polisevi, Hava Kuvvetleri Komutanlığı, Kanlıpınar Şehitliği, devasa Toprak Tesisleri, gerilerde DSİ Barajı filan. Kent taşmış. Kent merkezine erişen ikinci bir bağlantı yolunu geçiyoruz. Buradan marangozlar ve Galericiler Sitesi ve Hal’e giden yola geliyoruz. Eskişehir düzlük bir alanda kurulu. Tepeler kentin güney taraflarında. Bu tepelerde çok katlı apartmanlarla kaplanmış. Kent içinin konumunu kafamda canlandırıyorum. Aşağı yukarı görüntü oturmuş durumda.

Kaymaz
Sonuçta kent gerilerimizde kalıyor. Platonun düzlüğünde ilerleyen yolda devam ediyor otobüsümüz. Ben sürekli şekerleme yapıyorum. Uyandıkça da çevremi izliyorum. Yolcular sürekli hareketli, neşeli ve Tatar Türküleri söylüyorlar. Bir de sarsılmayla uyanınca bir yerleşim yerine girdiğimizi görüyorum. Kaymaz beldesiymiş girdiğimiz yer. Alışveriş için. Yol üzerinde bir market var. Ben de iniyorum. Bir şeyler alacağım.

Marketin içi birden hareketleniyor. Her şey var markette. Ben üç ekmek alıyorum. Ortalarından kesiyorum bunları. Bir küçük teker Kaşar. Kaşarı da dilimliyorum. Dört adet kutu Coca Cola. Bir kutu cappy Meyve Suyu. Bir şişe de 1,5 Lt. su. Birer paket de Tuzlu Fıstık ve Tuzlu Leblebi. Ödememi yapıp otobüse biniyorum [9]. Otobüs yine ana yola giriyor ve yoluna devam ediyor. Kaymaz Eskişehir’den sonra 45 km kadar Ankara tarafındaymış. Kırım Tatar Tepreş Şenlikleri ise Karakaya Köyü alanında bir yerde yapılacakmış. Bilecik ve çevresindeki görkemli dağlık ve kayalık alanlardan çok farklı buraları. Yükseklikleri pek fazla olmayan tepelik olanların doruk sayılacak tepelerinde süs gibi duran kayalık kısımlar var. Bir de aniden ortaya çıkan, topraktan sıkıştırılarak fırlamış gibi duran kayalık çıkıntılar. Çok ilginç geliyor bu insana.

Eskişehir Ovası İzmit’in yüksek dağlarını kuzeyde aştığımızda eriştiğimiz yüksek plato ovasına beziyor adeta. Farkı ise İzmit’in Taşköprü, Akçaova ve Kandıra çevresi ovaları ormanlar, yeşillikler ve koyu yeşil fundalıklarla bezelidir. Şırıl şırıl akan derler ve çaylar ve bir sürü göletlerle canlanıp yeşerir her taraf. Buralarda ise ne bir yeşil ne bir akan dere ve çay nede ormanlık alan var. Kaymaz’dan fazla ilerlemedik Ankara’ya doğru. Yolun kuzey-doğu taraflarında bir kayalık alan belirdi. Çok ilginçti. Uzun ve geniş bir kesim bu biçimi tanım dışı kayalık alanla kaplıydı. Yıllar yıllar içinde rüzgar, soğuk ve güneş ışınları kayaların uçlarını ve yüzeylerini yuvarlak biçime getirmiş olmalıydı. Bazı kaya parçaları en tepelerde inanılmaz biçimler almıştı. Kayaların bu biçime dönüşmesi kaç bin yıl almıştır bilemiyorum.

Karakaya Tepreç Şenlikleri
Bir süre sonra otobüsümüz yavaşladı. Bir yol ayrımı. Yolunucunda bir Jandarma Cipi duruyor. Önünde ise iki Jandarma eri. Tabelada Karakaya Köyü, Tepreç Şenlikleri yazıyor. Geldik diyorum. Yol doğuya doğru ilerliyor. Doğu taraflarda birbirine yanaşık daha yüksek ama dorukları yuvarlak tepeler var. Kayalıklar yolun kuzeyinde kalıyor. Kayalık alanın genel görüntüsü bir baklavayı andırıyor. Kuzey güney doğrultusunda. İki ucu daha dar. Ortalarda genişliyor ve yüksekliği arıyor. Alan kıraç. Sadece dikenler, uzaklardan ufak insan biçimine benzeyen bitkiler ve ara ara yeşillik alanlar var. Gerisi buğday ekili sonsuz tarlalar. Buğdayların boyları da bodur.

Doğu taraflarda yer alan tepelerle Kayalık alan arasında vadi biçiminde bir yer var. Karakaya Köyü vadi ile tepelerin doğu yamaçlarında kurulmuş. Bir Kırım Tatar Köyü. Tahıl tarımı ve koyun hayvancılığı ile geçiniyor olmalılar. Meyvecilik ve başka tarımın izleri yok çevrede. Yerleşim için harika bir yer diyorum. Ferit Toplu Kayalık Alan’ın Sit alanı olarak korunduğunu söylüyor. Bu da iyi bir karar diyorum. İlerleyen yol ikiye ayrılıyor. Birisi köyün içine doğru gidiyor. Bizim döndüğümüz yol ise tekrar kuzeye kayalık alanın ortalarına doğru kıvrılıyor. Görüntü inanılmaz. Kayalık alanın doğu taraflarında ağaçlık bir alan var. Kayalıklar kademe kademe. Orta yerlerde bir yerlere afişler, Türk ve Kırım Bayrakları asılmış. Her kaya dibinde ve tepesinde insan kümeleri var. Kayalık alanın ilk genişleyen kesiminde otobüsler, binek araçlar ve kamyonlar park etmiş. Ortalarda kımıl kımıl insan kümeleri. Devingen, hareketli ve cıvıl cıvıl.

Otobüsümüz bir yere park ediyor. Aşağıya iniyoruz. Ferit Toplu akşam üzeri saat 18:00’de burada olacağız diyor ilkin. Sonra saat 18:30’a çekiliyor. Toplanacağımız saati Allah bilir. Bizi Gebze’den gelen guruba yakın bir yere yerleştireceğini söyleyen birisi geliyor yanımıza. Hemen doğu tarafta terk edilmiş köy okulu ve Öğretmen Lojman yapıları var ağaçları arasında. Taşımalı Sistem yurdum köylerini bilimden ve öğretmenlerden uzaklaştırdı. Çam ve Kavak ağaçları. Bazı Kavaklar dallı türden. Polenleri salkım salkım olanlardan. Buna Kanada Kavağı mı ne diyorlardı. Köy Camisi okulun hemen daha doğu güney köşesinde. Daha sonra gelir dolaşırım diyorum. Bir iki resim çekerim. Köy Camisi ve Köy Çeşmesi ne denli eski belgelerim diyorum içimden. Kısmet. Bakalım.

Şenlik Alanı
Tepreç Şenlikleri Akasya Ağaçları altında kutlanacak. Akasyalık alanla Kayalık alan arasında bir yerde protokol kısmı ve etrafı çevrili eğlence alanı oluşturulmuş. Ağaçların altı Hıdrellez kutlamalarına gelmiş insan guruplarıyla dolu. Çoğunluk Tatar. Ama yüzlerden bir kısmının kırma bazılarının da bizim gibi tarar olmadığı belli. Akasyalık alanın ilk girişinde erkekler ve bayanlar için genel tuvaletler yapılmış. Ortada bir çeşme var. Çevresi yığma taşlarla çevrili dikdörtgen bir yerin hemen kuzey tarafına yeme içme yerleri ve satıcı tezgahları dizilmiş. Her şey var. Köfte. Çibörek [Çiğ Börek], meyve tezgahında kiraz ve başka meyveler. Çay ve soğuk içecekler. Giysi ve el eşyası satan yerler. Kayalık alan tarafında ise dizi dizi tarım gereçleri; Traktörler, römorklar ve ekim ve hasat gereçleri..

İnsanlar beğendikleri yerlere kurulmuşlar. Kilimler, minderler, Werzalit oturaklar ve sandalyeler. Eskişehir Büyükşehir Belediyesi olmalı her tür destek ve düzenleme yardımında bulunmuş. Alanda itfaiye aracı, ambulans var. Güvenliği yürüten Jandarma erleri dolaşıyor ortalarda. Tatarlar kutlama ve cemiyetlerini Haremlik Selamlık biçiminde yapmıyorlar. Yörükler gibi. Hiçbir aşırı ses,gürültü, çılgınlık, bağrışma ve kavga sesi çıkmıyor. Arabalardan avazı çıktığı kadar yükselen müzik sesi de yok. Ne güzel. Kutlamalar başlamış. İran Büyükelçisi ve Eskişehir Büyük Şehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen de katılmış şenliklere. Protokolde yer alan başkalarının da adları sıralanıyor. Benim için önemli değil kimlerin katıldığı.

Biz Ali Osman Aykan’ı malzemelerimizin yanında bırakıp insanların kımıl kımıl tırmandığı Kayalıkların çıkabileceğimi yüksekliğine çıkacağız. İzmit Kırım Tarar Derneği üyeleri belli bir yere yerleşti. Her bir gurup kendi aralarında yeme içme işinin düzenlenmesi işine giriştiler. Erkeler koyu bir muhabbete daldılar. Ablamla başlıyoruz kayalığa tırmanmaya. Kayalık zemin yanlamasına dilimler biçiminde oluşmuş gibi. Yüzeyleri yuvarlak. Üzerleri kaygan olmayan yeşil-gri yosun kütleleriyle kaplanmış. Kayaların en doruklarına dek tırmanmış gençler var. Gölgelik yerlere yerleşmiş guruplar. Aşağılarını izliyorlar. Ara sıra konuşmaları alkışlayıp bağırıyorlar. Sesler kayalara vurup geri dönüyor. İlginç yankıları oluşuyordu.

Karakayalar
Yuvarlak kaya kütleleri arasında yer alan geçiş yerlerinden dikkatle tırmanmaya başladık. Duraklamalarda aşağılarının görüntülerini aldık. Baklava biçiminde görünen kayalık alanın ortalarından sonra daha kuzeyde ikinci bir baklava biçimi oluşmuştu. Bu uzantının ucu güney tarafa doğru uzanıyor, köy doğru olan yerlerde belli bir yükseltiye erişiyordu. Dorukların uçlarında duran kaya parçalarının biçimleri çok ilginçleşiyordu. Ürgüp’te oluşmuş Peri Bacaları’nı andıran biçimler oluşmuştu. Durması olanaksız denilen kaya kütleleri diplerinde incecik bağlantılarla ayakta duruyordu. Doğa Harikasıydı alan. Tırmandıkça aralarda çeşitli çiçeklerin renk renk açtığını, harika kokularından Kekiklerin pembe çiçeklerini görüyorduk.

Dikenli bodur ama bol yapraklı ağaçları ilkin Yabani Badem ağaçlarına benzetmiştim. Ama Yabani Kayısı ağaçlarıymış rastladıklarımız. Bir de dikenli başka tür bir ağaç kütlesi vardı yer yer. Kayalıkların aralarında kalan toprak zemin sürüyle çöp ama özellikle kırık bira şişe parçalarıyla doluydu. Şenliklerde buralara tırmanan insanlar getirdiklerini düşüncesizce etrafa atıyorlardı. Sıcak havalarda cam parçalarının yangınlara yol açmasının yanında çöplerin doğada eriyip yok olmaları da olanaksızdı. Çevreyi kirletenlerin çoğu gençti. Gençlerin beğenip hoşlandıkları bu harika alanı düşüncesizce kirletmeleri anlayamadım.

Kayalık alanın ortalarında en dorukların dibine eriştiğimizde bu kadar yeter dedim ablama Heyecan Kiraz’a. Ablam bayılmıştı. Karakayalar Köyü, daha gerilerde yuvarlak tepeler ve ekin ekili sonsuz tarlalar kuşbakışı göz önündeydi. Ablamı daha güvenli yerden geri gönderip ben bir üst kademede yer alan dar geçitten ilerledim. Burası dikenli ağaçlar ve yabanı kayısı ağaçlarıyla kapalıydı. Daha aşağılarda iki kaya arasında kalan bir geçit vardı. Sırasıyla geçti inenler ve çıkanlar. Burasını aştım. Daha aşağıda ileriye doğru çıkıntı yapmış üç bölümlük kaya kütleleri üzerinden görüntüler aldım. Artık iniş rahatlamıştı. Son bir dar geçit kısmı kalmıştı geriye.

Ayağımı Burkuyorum
Buraya doğru ilerledim. Aşağıdan genç kızlar ve erkekler geliyordu. Onlara öncelik verdim. Arkamda bekleyen başka gençler vardı. Sıra bana gelince sol ayağımın ucunu yuvarlak kayanın ucuna koydum. Bu sırada aşağıdan bir genç atılıverdi yukarıya doğru. Ben sağ ayağımı atmada tereddüt edince sendeledim. Ama ayağımın ucuna da ağırlığımı vermiştim diğer yandan. Birden sol ayak bileğimin dönüverdiğini ve acı bir sızlanmanın bileğini kavradığını anladım. Ayağım kötü burkulmuştu. Oraya yığılıverdim. Arkadan gelen gençlerden birisi ilgilendi. Pek fazla zayiat yok gibiydi. Ayağa kalktım. Ama bilek çevresine aniden kan toplandığını duyumsuyordum. Tekrar yere çömeldim. Bir süre bekledim. Yapacak bir şey yoktu. Ayağından vurulmuş birisi gibi sağ ayağıma yaslanıp sol ayağımın ucunda sekerek aşağıya indim.

Öğleden sonrası berbat olmuştu benim için. Yerimize gidip uzanacaktım toprağın üzerine. Ambulansa gidip burkulan ayağıma ne yapabileceklerini sordum genç doktor ve hastabakıcısına. Bir şey yapamazlarmış! Kayıtsızca bakıyordu doktor bana. Bak başının derdine diyordu gözleri. Acil Müdahale amacıyla getirilmiş ambulansta müdahale edecek ne bir sprey, ne bir buz kalıbı vardı anlaşılan. O zaman ne gibi olaylara müdahale etmek amacıyla getirilmişti ambulans ve içindeki görevliler!

Ablam Heyecan Kiraz’dan rica ettim. Satış kısmında içecek satan bir yerden bir miktar buz rica etsen dedim. Yanına bir torba al öyle git. Ben uzandım toprağın üzerine. Altıma montumu koydum. Yastık olarak da Ali Osman Aykan’ın yeleğini katladım. Bir süre sonra torbada buzla döndü ablam. Ayakkabımı ve çorabımı çıkartıp buz torbasını işen bilek ve parmak çevresine koydum. İlkin yaktı buz şişen kısımları. Daha sonra ise sızlama yavaşlamaya başladı. İnsanlar eğleniyor bense şişen ayağımla boylu boyunca yatıyordum ağaçların altında.

Yaslandığımız iki akasya ağacına bir baba oğul getirdikleri hamakları sergiliyorlardı. İlkin yavaş giden hamaklara olan istek saatler ilerledikçe artmıştı. Geldiklerinde 50 adet olan üründen neredeyse 45 tanesini satmışlardı. Her satış sonrası seviniyordu ablamla muhabbete dalan genç çocuk. Belçika’dan geldiğini söyleyen bir adam da bizim oralarda bunlardan Arjantinliler satıyor. Öğünüyorlardı yaptıklarıyla. Ben de alıp götüreceğim ve bakın bu da benim ülkemin insanlarının el emeği diyeceğim diyordu satıcıya. Ben uzandıktan sonra kayınpedere bize köfte almasını rica ettim. Gitti. Alıp geldi bir süre sonra. Ekmek içlerine yerleştirdik köfteleri. İçeceklerle karnımızı doyurduk. Karnımız doyunca Ali Osman Aykan şimdi sıra bende dedi. Fotoğraf makinesini yüklenip gitti Kayalıklar’a tırmanmaya. Ben uzanıp yattım saatlerce. Ablam çevresindeki Derinceli Tatarlar’la muhabbete daldı.

Saatler ilerledi. Ben hala yerde boylu boyunca. Ayağımda şişlik parmaklarıma doğru ilerledi. Parmak uçlarına basarak biraz dolaşıp gezinmek istedim ama olmadı. Geri dönüp yine yattım toprağın üzerine. Hava sıcak. Nem ise yok. Akasya gölgeleri yeterli serinliği sağlıyor. Terleme yok. Bedenlerimiz rahat. Bir de ayağımdaki sızlama olmasa. Akşama doğru gelenlerin sayısı arttı adeta. Alanda ortalama 4-5 bin kişi varmış. Mavi gözlü sarı saçlı Tatarlar’a rastlamak ilginç. Evliliklerin karışmasından olmalı. Aralarda Eskişehir çevresine özgü insan yüzleri var Yörük ve Manav yüzleri bunlar. Biliyorum. Eskişehir ve Bilecik çevresinin kendine özgü bir şivesi vardır. Eskişehir Şivesi daha çok hoşuma gider. Konuşmalarda bu egemen. Ortalık cıvıl cıvıl. Hiçbir olay, kargaşa ve kavga yaşanmadı. Alkol tüketilmesine rağmen.

Karakayalar Köyü İncelemesi
Akşam saat 18:00’e yaklaşırken saatler biz kalkalım dedim bizimkilere. Ben Topal Karga ancak gideriz otobüsün bulunduğu alana seke seke. Bir de gidebilirsem köy alanına ineriz. Köy Camisi varsa Köy Çeşmesi’ni inceleriz. Uzaktan caminin kırmızı tuğladan örme minaresi oldukça eskiye benziyordu. Otobüse zor ulaştım. Ayağım kötü sızlamaya başladı. Kendimi otobüsün içine attım. İçerisi alev alev durmak olanaksız. Duramadım dışarı çıktım. Ablama Heyecan Kiraz ile Ali Osman Aykan ek görüntüler almak için dışarı çıkmışlardı. Dışarı çıkınca topallayarak terk edilmiş köy okulunun yanından köy alanına doğru ilerledim. Ardım sıra diğerleri de geliyorlardı. Köyün ortasından geçen toprak yola doğru bir koyun sürü geliyordu. Çobanın yanında boyunlarında dikenli tasmalar olan iri çoban köpekleri vardı. İri köpeklerden birisi önümüzdeki Köy Çeşmesi’nin su yalağına doğru seğirtip su içmeye başladı. Biz olduğumuz yerde kalakaldık.

Çoban gelip köpeği uzaklaştırdı. Çeşmesinin üstünde bir yazıt vardı. Osmanlıca. Yazının tarih kısmı silikti. Beyaz mermere yazılmış bir yazıt. Köyün eski zamanlarda kurulduğuna işaretti. Çeşmenin önündeki yalak güneye doğru uzanıp gidiyordu. Bu uzunluk koyunların toplu biçimde su içmelerine olanak sağlamak için yapılıyordu. Ancak çeşmenin hemen dibindeki mermer yalak bir Roma Mezar Sandukası’ydı. Sandukanın ön sağ köşesinde bir figür vardı. Bir rölyef. Rölyefin sadece ucu görünüyordu. Resmini çektim. Köy camisi dik dörtgen yapıda bir camiydi. Koyu yeşil renge boyanmış. Bahçesinde ise polen salkımlı Kavak ağaçları vardı. Bahçenin her köşesi Kavak polenlerine bürünmüştü.

Geri Dönüş & Çiğ Börek Evi
Otobüse dönüş saat 18:30 sularında ancak gerçekleşti. Kalkışımız ise saat 19:00’u bulacaktı. Zevkli bir Tatar Hıdrellez Şenliği Tepreş’nden geri dönüşe başlamıştık. Ben köyün bulunduğu alandan, Karakayalar denilen Kayalıklar’dan ve hava koşullarından memnundum. Hava 27°’lere erişen ısıdaydı ama hiç terleme olmuyordu. Nem yoktu adeta. Otobüsün penceresinden düzlükleri ve sonsuz biçimde uzanan tarlaları izlemeye başladım. Ara sıra gözüme gökte daireler çizere uçak Doğan ve Atmacalar, Tarla Kuşları ve başlarının önünde beyaz benek bulunan tektük Kargalar takılıyordu.

Eskişehir’in dışına eriştikten sonra bir otelin kenarında yola yakın bir yerde Çiğ Börek Tesisi’nde mola verdik. Isı 17°’ye düşmüştü. Üstümüze mont almazsak esen rüzgar insanı ürpertiyordu. Burası Eskişehir’di. Geceleri serin oluyordu. Uzunlamasına bir bahçeye çevreleri plastik kaplı bungalovlar dizilmişti. Dizildik bunların içine. Siparişler alındı. Birerli ikişerli yada üçerli Çiğ Börekler söylendi. Kısa sürede servisler yapıldı. Çaylar da iyiydi. Bayat ve beklemiş çay değildi. Ödemelerimizi yapıp ayrıldık tesislerden [10].

Vezirhan, Bayırköy ve Osmaneli. Osmaneli’ne eriştiğimizde hava iyice kararmıştı. Osmaneli’ne tırmanan son yokuşta trafik durdu bir süre. Yola bir sıvı sızmıştı. Onun üzerine toprak atıyordu birileri. Yolda oluşan kayganlaşma engellenmek için. Son molamızı Pamukova’yı geçtikten yine Alifuatpaşa’ya yakın Turgutlu’yu geçtikten sonra dizi dizi bir sürü Dinlenme Tesisleri’nin yer aldığı alanda İlhan Tan Tesisleri’nde verecektik. Pamukova ile Alifuatpaşa arasında bir sürü kamyon ve otobüs dinlenme tesisleri yer alır. Bunlara ek olarak da bir sürü benzin istasyonu vardır. Benzer durum Doğançay ile Yukarı Kirazca’ya dek alanda davardır. Geceleri bu çevre ışıl ışıldır.

İzmit’e Kandıra Sapağı’ndan giriş yapıldı. Yahya Kaptan’da oturtanlar mahallenin içine girilerek evlerinin önünden bırakıldı. Şirintepe’de oturanlar için de Kuruçeşme’den Şirintepe Yolu’na girildi. Burada inenler indi. Biz ise İsmetpaşa Stadyumu’nun idman sahası önünde indik otobüsten. Sabahın körü 06:25’de başlayan Eskişehir Tepreç Gezisi ertesigünün 00:45’de sona ermişti. Arabamızı sabah burada bırakmıştık. Saat 00:45 olmuştu. Kapıdan içeri girdiğimizde ise saat 01:00’di. Ayaklarımı soğuk su altına tuttum. Şişmiş sol ayağımı biraz olsun rahatlamıştı. Aybüke Beren’in ayağı incinip kan topladığında Dolgit adlı bir merhem sürmüştük ayağına. Bu merhemden sürdüm ayağıma ve yattım. Ablam Heyecan Kiraz bizde kalmıştı. Evine yarın sabah Hanife ile birlikte çıkar gidersin demiştim.

Açıklamalar & Dipnotlar
[1]. Tepreç: Eskiden Kırım Türkleri’nde Hıdrellez'den sonra gelen ilk Cuma günü "Tepreç" günü olarak kararlaştırılmıştı. Hıdrellez Cuma gününe rastlarsa, bu pek iyi bir alâmet addedilirdi. "Kıdırlez Cuması" dahi derlerdi bu güne. "Tepreç" kelimesinin canlanmak, hareketlenmek manasına gelen depreşmek (tepreşmek) fiilinden türediği düşünülmektedir. Ayrıca bir başka fikre göre Arapça’da, kırlara çıkarak gezinti yapmak, ferahlamak anlamına gelen "teferrüc" sözü Kırım Türkleri şivesine "tepreç" şeklinde girmiş ve yerleşmiş olacak ki, bu da aynı manayı ifade eder. Günümüzde Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği şubelerinin organizasyonu ile Haziran ayı içinde Türkiye'nin pek çok yerinde binlerce vatandaşımızın katıldığı Tepreç Şenlikleri düzenlenmektedir. Senenin en güzel günlerinden birinde yeşillikler ve türlü renkte hoş kokulu çiçekler arasında dönüp dolaşmak, gezinmek elbette neşelendirir insanı... Yeşil çimen üstünde temiz ilkbahar havasını, kır havasını doya doya teneffüs etmek elbette ferahlandırır yürekleri... Yeşillenmiş ve çiçek açmış ağaçların gölgesinde uzanarak, kuşların güzel sesini, tatlı cıvıltılarını dinlemek elbette coşturur gönülleri... İşte, tepreç budur... Neşe günüdür, ferahlanma, sevinme günüdür. [Kırım-List-Group]
[2]. Derince: İzmit’in 8 km kadar doğusunda yer alır. Yeni ilçe olmuştur. Adını demiryolu ve limanla ön yüze çıkarmıştır. İlk yerleşikleri işçi göçmenlerinden sonra Romanya’dan gelen 1936 Kırım Tatarları, Türkmenler ve Romanya Göçmenleri ve ardından Yunanistan ve Bulgaristan gelen göçmenler oluşturmuştur.
[3]. Eskişehir Kırım Derneği: Mamure Mah. Yüceler Sk. No: 41, Tel: 222-220 20 90, Fax: 222-221 26 01, Eskişehir.
[4]. Kaymas: Eskişehir’den Ankara’ya gidişide 45. km’de. İzmit’te de vaktiyle iki Kaymaz [Kaymas, Kaimas]] yer alırmış. Şimdilerde Kaymaz diye bilinen ve yörede Araman diye tanınan köy Sakarya’ya aittir. İzmit’e bağlı olanın adı Kocakaymaz’dır.
[5]. Derince Kırım Derneği Üyeleri’nden Eskişehir Tepreç’e katılanlar. Abecesel dizinle; Ayberk TONGUÇ, Ayse Tonguç, Bahri Tonguç, Cavidan Toplu, Didem Yenıpazar, Dilara Toplu, Eraycan Hasgören, Evrim Hasgören, Ferit Toplu, İbrahim Aracı, Kaniye Eser, Kenan Yıldırım, Korhan Yenipazar, Mirac Toplu, Mualla Çorabay, Nazım Tansık, Nezih Toplu, Nihal Talgır, Sabahat Aybar, Semra Aslı, Serkan Hasgören, Seyhan Tonguç, Soner Toplu, Taner Tonguç, Tulay Tonguç & Yadigar Toplu. Bu bilgileri sağlayan Ferit Toplu’ta teşekkür ederim. Adını anımsayamadığı bir iki kişi daha vardı.
[6]. Metin Dinlenme Tesisleri: Cemil Canbulat. Tel: 0264-517 54 80, Geyve-Adapazarı. 12.06.05, Saat: 08:08, Fiş No: 11, YTL 4,50.
[7]. Bozüyük: İsmin özgün biçimi Boz Höyük’tür. Zamanla yuvarlanmış son biçimini almıştır. Bilecik, Eskişehir ve çevresinde anlamlı yada anlamsız tepelere Höyük denir genelde.
[8]. Rakım: Bir yerin deniz düzeyinden olan yüksekliği.
[9]. Altınçay Gıda; Aysel Yakışkan. Cumhuriyet Meydanı, No: 1, Tel: 222-721 20 17, Kaymaz-Eskişehir. 12.06.05, Saat: 11:17, Fiş No: 7, YTL 13,40.
[10]. Eskişehir Çiğ Börek Evi: Tetik İnş. San. Tic. Ltd. Şti. Bursa Yolu Karayolları Karşısı, Eskişehir. 12.06.05, Saat: 19:09, Fiş No: 32, YTL 9.
[10]. Eskişehir Karakayalar Köyü Tepreç Şenlikleri’ne ait özgün resimler tarafımdan çekilmiştir. Sadece tanıtım ve bilgi paylamışımı amacıyla istendiği takdirde tarafımdan isteyen kişilere aktarılabilir.
(:)). Hata ve yanlışlıklar müstesna.

Erkan Kiraz, 13.06.2005 Pazartesi, Şirintepe-İzmit, erkankiraz@yahoo.com,

© Copyright Hakkı Erkan Kiraz’a Aittir. Tüm Hakları Saklıdır.
Bu yazı ancak kaleme alanın izni alınarak tekrar yayınlanabilir yada dağıtılabilir.
© Copyrighted to Erkan Kiraz. All Rights Reserved.
This study may be re-copied or re-distributed only with prior consent of its Author.
Written & Edited By Erkan Kiraz
erkankiraz@yahoo.com on 13.06.05.