Sunday, November 30, 2008

Express Derince Gazetesi, Düş & Zaman Gezgini, Köşe Yazıları: Dünden Bugüne Derince

Bir Zamanlar Derince
Yazım Tarihi; 8 Eylül 2004 Çarşamba, Şirintepe-İzmit, Yayın Tarihi;
Derince. Benim çocukluk düşlerimin saklı olduğu belde. Eski Çarşı’da, Eski İstasyon’un bekleme salonunda, İstasyon Parkı’nda, Derince Limanı’nda ne düşler kurardık. Düş dolu gelecek günler hep Derince’nin ötesindeydi. Limandan gelen gemicilerin peşinde, Eski Çarşı’da koştururken düşlerimizde gemilere binip uzak diyarlara giderdik. Tren kompartımanlarında yurdun merak edilen illerine ulaşırdık.

O zamanlar Derince bizim için ne denli büyükse o denli de dardı. Topçular Mevkii denilen yerde otururduk. Burası Kaşkaldere’den hemen önce yer alırdı. Ama Muhacir Mahallesi, Subay Mahallesi, Öğretmenler ve Çenedere Mahalleleri, Yörükler Alanı, Köşk Çevresi ve Topallar Köyü herkes için çok yakındı. Herkes her yeri bilir, en kuzeyde oturanlar en batı kesimde oturanları tanırdı. Yerleşikler köken olarak belli yerlerde otururlardı. Romanya Göçmenleri, Bulgaristan Göçmenleri, Lazlar, Gürcüler, Çankırılılar ve Yörükler. Mahalle ve semtler kökenlere göre bilinirdi.

Zaman geçti. Herkes gibi biz de büyüdük. Bir yerlere savrulduk yaşam savaşımında. Derince gerçekten dar geldi bize. Başka kentlere, başka diyarlara hatta başka ülkelere savrulduk ekmek kavgasına. Ben biraz şanslıydım. Pek uzaklaşmadım Derince’den. Onu unutmadım da. Bir gün diyordum. Çocukluk günlerimi kaleme alacağım. Ötelenmiş düşler. Herke bir şeyler yapmak ister de hep “Sonra” der. “Daha sonra yaparım” düşüncesi. Ama ötelemediğim bir şey vardı. Günce tutardım. Araya büyük kopukluklar girse de bunu sürdürürdüm.

Bir gün karar verdim. Düşlerimi ötelemeyecektim. Yazmaya başladım. Çocukluk günlerimin anıları “Derince’nin Geçmişi” ile sarmal oluverdi. Onları birbirinden ayıramaz oldum. Belleğim yetersiz kalınca yakınlarımdan destek aradım. Olmadı. Yetmedi. Bu kez sokak sokak dolaşmaya başladım. Anıların izlerini arıyordum sokaklarda. Birçok kişiyle sohbet ettim. Bir tür kısa söyleşiydi bunlar. Kimileri “Adamın işi kalmamış neyle uğraşıyor..”, “Kafayı mı sıyırmış!”, “Yav git kardeşim işin mi yok senin!!” derken kimisi ilk elden “Olmaz!!” diyordu. Ama ricalı zorlamalı ilk beş dakikalık sohbetin ardından beni bırakmak istenemiyorlardı. Onlar da kendi geçmişlerine daldılar. Sisler arasındaki güzelliklerine dalıp gittiler. Daldıkları güzellikleri dinlemek isteyen birisiyle paylaşıyor olmanın zevkine varmış oldular. Ne güzelmiş, sağ olasın dediler. Gerçekten de öyleydi.

Ne Derince eski Derince’ydi ne de insanlar eski insanlardı. Derince biçim ve kabuk değiştirmişti. Büyümüş, genişlemiş ve çeperlerini yırtmıştı. Hem zenginleşmiş hem de yoksullaşmıştı. Eski Derinceliler’e taze Derinceliler eklenmişti. Eskiler geçmişin izlerini bulamadıklarından dertlenirken genç Derinceliler yaşamın burada kilitlendiğinden şikayet ediyorlardı. Eski Çarşı ve çevresinde yani D-100’ün güneyinde yaşam donup kalmışken, belde kuzeye doğru genişlemiş ve Çenedağ eteklerine doğru tırmanmaya başlamıştı. Yeni bölgeler, yeni çarşılar biçimlenmişti. Yenikent, Çenesuyu ve 60 Evler. Ama ayrımlı bakmasını bilenlere hala tek bir Derince vardı.

Anılarım belleğimde canlanıyor, sohbet ve söyleşilerden ek bilgiler akıyor ve ben Derince’yi sokak sokak cadde cadde görüntülüyordum. Notlarımı derliyor ve çocukluk düşlerimi gerçeğe dönüştürmeye çalışıyordum. Ortaya tamamlanmamış da olsa bir şeyler çıkmıştı. Bu çalışmamı geçici olarak İnternet’e bir dostumun sitesine yükledim. Derince’nin Geçmişi. Bir biçimde bu yazıya erişir ve okursanız siz de kendinizden bir parça bulacaksınız onda. Bundan eminim. Hatta eksik gedik diye hayıflanacaksınız. Bazı bilgilerin eklenmesi ya da çıkartılması gerekir diyeceksiniz.

Derince, İzmit ve onun uzak yakın çevresi için ne tür çabalar içine girdiğimi öğrenmek isteyenler İnternet’te adıma yani “erkan kiraz” ya da “erkankiraz” olarak arama yaptırabilirler. Ben Derince’de doğup büyüdüm. Ona çok şey borçlu olduğumu düşünüyorum. Ona vefa borcumu ödemek nasıl olabilir derdim hep kendi kendime. Derince’nin belgelenmesi, görüntülenmesi ve arşivlenmesi bu vefa borcunu öder mi bilmiyorum. Ama gönlüm rahat. Bu konuda ilk adımı attım. Ortaya bir şeyler koydum. Benden sonra benzer çaba içine gireceklere bir başlangıç oluşturacaktır çabalarım. İnternet’teki yazılarımdan Derinceli olan ama ondan bir biçimde uzak düşmüşler bana eriştiler. Ne de mutluydular. Çocukluklarının geçtiği sokak ya da köşelerin resimlerini gördüklerinde ya da anılarda kendi çocukluklarını bulduklarında.

Express Derince Gazetesi’nde Derince için bir şeyler yazar mısın önerisi ne mutlu etti beni bilemezsiniz. Bu gazeteyle Derinceliler’e daha yakın olacağımı ve onlarla birçok şeyi paylaşabileceğimi düşündüm. Amacım Derince’nin dününü, bugününü ve gelecekte neler olabileceğinin kaydını düşmek. Derinceye dair bir şeyler paylaşmak isteyenler bana erkankiraz@yahoo.com ya da erkankiraz@superposta.com adreslerinden erişebilirler.


Dünden Bugüne Derince I
Yazım Tarihi; 14 Eylül 2004 Salı, Şirintepe-İzmit, Yayın Tarihi;
Bazen düşünürüm. Derince’yi benim kadar seven var mıdır diye.. Onun için ne yaptım! Somut olarak belki de hiçbir şey.. Ona çok şey borçlu olduğumu da biliyorum. Ama o da benim için somut olarak bir şey yapmadı. O zaman neden ona borçlu olduğumu düşünüyorum o halde!

Çocukluk ve gençlik günlerimde herkesler gibi ben de ayrımında değildim. Belki de onun içinde yaşadığımız güzelliklerinden. Gözlerimiz ufkun ilerisinde, düşlerimiz denizin ötesindeydi. Hep başka yerlerdeki düşerlin peşindeydik. Bir şeyler başaracak, bir yerlerde olacaktık. Ama asla Derince’de değil. Bel ki İstanbul’da, Ankara’da belki de bir gemi güvertesinde. Ya da başka diyarlarda. Adını koyamıyorduk. Ama buralarda olmayacaktık..

Derince dardı. Olanakları sınırlı, ufukları kapalı. Gözler limanda, demiryollarında ya da bahriyelideydi. Oralara bir kapağı atabilirsek gelecek onların ötesindeydi. Güzellikler ve bilinmeyen beklentilerin somutluğu oradaydı. Oradan ötesi olmazı başarmaktı. Ya okumak ya da bir şeylerde beceri geliştirmek. Olanaksızı oldurmak. İşte buydu Derince’nin gizemi. Sınırlarının darlığı. Kuzeyi ormanlarla kaplı yüce dağlar güneyi ise deniz. Çıkış ya İstanbul ya da Ankara’ydı. Ama gözlerimiz oraların da ötesindeydi sanki.

Bugünün Derince’si.. Nerede başlar nerede biter! Doğuda Çınarlıdere, batıda Kaşkaldere ve güneyde İzmit Körfezi. Ya kuzeyde? Orada da Karadeniz’e dek uzanan alan. Eskilerde de böyle miydi sınırlar? Hayır. Derince ilçe olalı daha çok yeni. Bu sınırlar çok taze. Derince çok küçüktü. Çok küçükmüş. Adı nereden gelir, ona ilk biçimi kimler vermiş, ilk yerleşikleri var mıdır, en önemli olaylarından ilkler nelerdir? Dünden bugüne.. Bugünden yarına. Yarından daha da ileriye.. Bize eskilerden ne kalmış, şimdi neyi koruyoruz ve geleceğe neler kalacak! Derinceliler, sonradan Derince’yi yurt edinenler, Derince’de doğanlar ve Derince’ye biçim verenler..

Hep ötelediğim bir düşüm vardı. Bir gün çocukluk ve gençlik anılarımı kaleme almak. Kendimi, ailemi ve yakın çevremi yazmak. Bana biçim verenleri, olayları, etkilendiklerimi, etkilediklerimi, üzüntülerimi, sevinçlerimi ve özlemlerimi yazmak. Her şeyin dahil olduğu anılarım. Bir tür Öz Yaşam Öyküsü. Benden sonrakilere bırakmak istediğim. Hep yarın yaparım diye ötelediğim... Sizlerin de vardır. Bir sürü. Yapmak isteyip de ötelediğiniz. Bir gün gelir. Belki başlarsınız. Devam edersiniz. Ya da başlar bir yerde bırakırsınız. Bir türlü başlayamadım. Salt yapabildiğim, sadece uzun aralar verdiğim Günce tutmaktı. Ayrıntıdan uzak, soyadları olamayan adlar, belirlenmemiş yerler. Tanımlanmamış olaylar.

Ve bir gün geldi. Başladım. Nerden başlamalı! Nelerden söz etmeli? Ne zormuş dedim. Bıraktım. Uzun ara verdim. Tekrar başladım. Anladım ki salt bellek yetmiyor. Geçmişi de yaşamak gerek. Duyumsamak. Ta içinde. O günlere adım adım dönmek, dolaşmak gerek. Anıların tozlu izlerini kaybolup yitmiş sokaklarda aramak gerek. Belleği kuvvetli kişilerin bilgisine, yakınlarımızda var olan kişilerin anlatacaklarına ve yaşarken kıymetini bilemediğimiz kişilerin varlığına gerek varmış.

Bir günün erken saatlerinde herkes gibi biz de uyanıvermiştik tanımı olanaksız korkunç titreme ve sarsıntılarla. Kulaklarımızda tanımlanamayan seslerin ve ışıksız derin karanlığın ürpertici boşluğunda. Şanslıydık biz yakınlarımızla. Sokağa inebilmiştik. Bir dehşeti yaşamaktaydık. Yüzyılda bir olabilecek büyük bir felaketi. Sokaklar ve caddeler bir mahşer yeri benzetmesindeydi. Her şey biçim değiştirmişti. Uzaktan korkarak bakıyorduk gündelik hayhuyun içinde değer verdiklerimize.. Değerli olan sadece canla canan ve anılardı.. Evet öyleydi. Ağlaşarak bakıyorduk sıcak evlerimize, içindekilere.. Sokağımıza. Mahallemize.. Gözler yaşlı, bakışlar geçmişin acı ya da tatlı anılarına dalmış olarak. Ne kalmıştı geriye..!

Sabahın ilk ışıklarından sonra nelerin olduğunu, başımıza nelerin geldiğini ve kimlerin ne durumda olduğun herkesin gözleri belgeliyordu. Belleklere kazınıyordu yaşananlar ve yaşanacaklar.. Ama kimseler görüntülemiyor kimseler kayda geçmiyordu.. Görüntülenmeyen ve yazılmayan şeyler nasıl aktarılacaktı geleceğe! Oldum olası biliriz. Biz Türkler pek sevmeyiz yazmayı ve betimleyerek kayda geçmeyi. Yani resmini yapmayı ya da resim çekmeyi. Çektiklerimiz de sadece biz varızdır. Yakınlarımız. Büyüklerimiz. Ama evimiz, odamız, bahçemiz, sokağımız yoktur resimlerimizde. Zamanla her şey değişir, ne neyin ne biçimde değiştiğini unuturuz. Sorulduğunda da sadece o günleri yaşayanlar anımsayabilir. Silik, bölük pörçük. Ya yaşayanlar da aramızdan ayrılırsa ne olur! Geriye bir şey kalmaz.

Deprem görüntülerini kayda geçme ve yaşadıklarımı ve yaşananları kısa kısa yazmaya başlamam bana ötelenmiş düşlerimi de artık gerçeğe dönüştürme kararlılığı verdi. Başladım Öz Yaşam Öyküm’ü yazmaya. Sayfalar ilerledi. Gözlerim yaşlandı. Hüzünlendim. Sevindim. Eğlendim. Ama bir noktaya dek böyle oldu. Sonrası dedim. Öncesi dedim. Öyküm “Derince’nin Geçmişi”ne gelip dayandı. Babam Bilecikli Yörükler’dendi. Dedemle sökün edip gelmişti Derince’ye gelecek bulmak için. Derince Kaf Dağı’nın çok ötesiydi onun için. Ya annem! O da beş yaşında ailesiyle Romanya’dan gelmişti. “Zorunlu Büyük Romanya Göçü”nde. 1925’lerden önce. Annemin babaları geldiğinde, babam geldiğinde Derince nasılmış dedim. Ya daha önceleri! Ne durumdaymış Derince? İşte bundan sonra öz yaşam öyküm “Derince’nin Öyküsü” oluvermişti. Bundan kaçamazdım artık. Ona vefa borcumu böyle ödemiş olacaktım. Madem Derince’yi benden daha çok seven yoktur diyordum. O zaman ona olan borcumu da ödeme zamanı gelmişti. Bu nasıl olacaktı? Ne yapacak, nereden başlayacak, kimlerle konuşacak, neyi nereden öğrenecektim?

İlkin geçmişi yaşamak gerek dedim. Atladım kır atıma her hafta sonu, her tatilde, her fırsatta. Dolaşmaya başladım sokak sokak, cadde cadde, mahalle mahalle. Tanıdık ipuçları, kalıntılar, döküntüler, yüzler ve sizlik izler arıyordum. Yapacaklarım çok sonraları biçimlenmeye başladı. Ama uyuyan geçmiş anılarımı da uyandırmıştım. Bir sürü kitap, dergi, gazete küpürü ve araştırma yazısı okudum. İnternet’te günlerce bıkıp usanmadan araştırmalar yaptım. Birçok üniversite, gönüllü kuruluş, birey ve alanında uzman olan akademisyenlerle yazıştım. Belgeler derlemeye çalıştım. Ama Derince’ye ait somut belge, görüntü, plan ve proje bulmak neredeyse olanaksızdı. Bir yerlerde olmalı diyordum. Olmalı.

“Derince’nin Öyküsü” bitmemiş biçimde İnternet ortamında. Bir dostumun sitesinde yüklü. Derince’yi “Dünden Bugüne” kısa kısa yazmayı düşünüyoruz. Tekrar. Bir yerlerden başlayarak. Karmaşık olayların gizemi ilk noktasındadır derler. Anlamak için onu kavramak gerek. Derince de inanılmaz büyük. Ama biz anlatmaya onun çekirdeğinden başlayacağız. Derince’nin ilk halinden.

Derince’nin çekirdeği Eski Çarşı ve onun çevresiyle E-5’in kuzeyinde yer alan Merkez Camisi ve onun çevresinden oluşuyordu. Daha eskiler de ise sadece İstasyon ve Eklenti Yapılar, Amele Barakaları, Manevra Rayları, Liman ve Askerler’den oluşmaktaymış. Daha gerilere de gideceğiz bugünlere bağlantılar yaparak. Daha ilerimize de geçeceğiz. Yarınlarımıza göndermeler yaparak. Ama anlatının göbeğinde ben olacağım. O nedenle bir sonraki yazımla Merkez Camisi ve onun çevresinden söz ederek başlayacağız. Nedense bende her şey burada başlamaktadır. Huriş Hala’nın, anneannemizin evine giden yol, buradan geçerdi. Annemin ellerine sarılmış, bayramlarda cicilerimizi giymiş el öpmeye gidişlerimiz buradandı. Belki de ondandır. Ardından Eski Çarşı, Subay Mahallesi, Deniz Mahallesi, Makasbaşı, Köşk Çevresi, Kaynak, Mezarlık Altı, Çenedere, Öğretmenler Mahallesi. Topçular Mevkii, “Macır” Mahallesi, Yanıklı, Çöplük.. Belli bir sıralama yapıp öyle devam edeceğiz. Umarım geçmişte anılarınız varsa okuduklarınızla sevinecek, anılarınız yoksa Derince’nin geçmişinde olanları öğrenmekten memnun kalacaksınız.


Merkez Camisi ve Çevresi
Yazım Tarihi; 21 Eylül 2004 Pazartesi, Şirintepe-İzmit, Yayın Tarihi;
Yıllar 1960’lı yollar. Çocukluğum. Beş altı yaşında var ya da yokum. İlkokul öncesi. Bayramlarda annemin annesine ziyarete gidiyoruz. Huriş Hala’nın evi Eski Mezarlık’ın hemen güney tarafında. Bellek peteğinin dolmaya başladığı zamanlar. Gözler kaydediyor. Geçilip gidilen yerler. Bilgiler kalacak. Yenileri geldikçe de eskiler alt katmanlarda silikleşecek. Bugünkü Denizciler Caddesi olan ana yol. Derince’yi kuzey-güney olarak ikiye bölüyor. Ana ikinci yerleşim bu yol etrafında biçimlenmeye başlamış. İlk biçimlenme Eski Çarşı yani İstasyon Caddesi çevresinde olmuş ve bitmiş. Burası Ankara Şosesi’nin güney tarafı. Eskilerin E-5 Yolu olan Ankara Şosesi yeni yapılmış sayılır. İzmit’ten gelen yol Eskiyol adını almış. Batı ucunda da Topçular Askeri Birliği var.

Baba evimiz Eski Topçu Birliği’nin ilk yer aldığı alanın hemen E-5 kıyısında. Yani Ankara Şosesi’nin güney tarafındaki tarlalar içinde. Tek başına. Başka konut yok çevrede. Burası neredeyse Fizan. Çarşı’ya uzak mı uzak. Çevre fundalık, çalılık ve tümden orman denilecek boyutta ağaçlarla kaplı. Evimizin bulunduğu yerin adı zaman içinde çok değişti. “Tarla”, “Çöplük” ve Dumlupınar Mahallesi’ne bağlı “Topçular Mevkii”. Şimdilerin 60 Evler’i. Yani Yavuz Sultan Mahallesi. Yıldırım Camii’nin D-100 kenarları. Buradan Cuma Pazarı’na hele Çarşı’ya gelmek ne demek bizim için! Bu ancak Cuma günleri, bayramlarda ve okula başlama zamanlarında olan bir şeydi. Çarşı’ya gelmek de kolay değil. Yazları pek sorun değil. Ama kış gel dimi, iş oldukça zorlaşırdı.

Denizciler Caddesi’nin Çenedere’den geçtiği yerde köprü yok. Kim yapardı bilinmez ama ağaçtan köprü olurdu dere üzerinde. Yağmurlar başladı mı sular kabarır ağaç köprüyü yalar geçerdi. Bazen de geriye köprü filan kalmazdı. Zorunlu olarak Ankara Şosesi boyunca yürümek gerekti. Ama ne mümkün! Şimdiki gibi yan yollar nerede o zamanlar! Bir de yürek gerekti. Çalılık, ormanlık ve böğürtlen dikenleriyle çevrili dere tepelik alanlar. Hele Eski Subay Mahallesi’nin Mezarlığı var ki! Mezarlık içinden geçip gitmek gerek. Kim anımsar şimdilerde bugünkü Sabancı Ortakları ve Çalışanları İlköğretim Okulu denilen ama 60’lı yıllardan beri Pirireis İlkokulu, Derince Ortaokulu ve Derince Lisesi bulunan alanda büyük bir mezarlık olduğunu!

Denizciler Caddesi, Eskiyol’dan Topçular Mevkii’ne dek taş döşeli. Araba sadece at arabası. Bir de atlar ve eşekler var. Topçular Birliği’ndeki askeri araçları saymazsak Ankara Şosesi’nden araçlar neredeyse günde bir geçiyor. İzmit’ten Derince’ye “Kaptıkaçtılar” çalışıyor ama sadece Derince merkeze dek. Thames’ler ve Morris’ler. Derince’ye ulaşıldı mı gerisi önemli değil. Derince’nin batı ucundaki en son ev Yoğurtçu Saim’lerin evinin bulunduğu yer. Bu dikine sokağın güney tarafında, yolun hemen altında Koyuncu Rasim Amca’nın koyun sayası var. Bizim ev ise bunlardan neredeyse fersahlarca daha batıda. Bizden öte inşaat mühendisi Ethem Ciliv’in makine araç parkı alanı var. Daha batıda da Kaşkaldere’deki “Lazlar”ın mahallesi.

Cuma Pazarı. Bu pazar hala aynı adla anılır. Pazarlar çok eskilerde Eski Çarşı’da kurulurdu. Bunu hayal meyal anımsarım. Ne zaman Denizciler Caddesi’ne aktarıldı bilmiyorum. Bizim Çarşı’ya gitmelerimiz ilkin Cuma Pazarı’na annemizin yedeğinde gitmekle başlar. Ama Cuma Pazarı’na gitmek her zaman olan bir olay değil. Bu büyük bir lütuf. Ayrıcalık. Biz dört kardeşiz. Çocuklar evde kalır ve büyükler küçüklere göz kulak olur. Çocuklar da gezsin, görsün, mutlu olsun ya da yanımda bulunsun anlayışının olmadığı zamanlar. Çocuklar büyüklerin işine karışmaz. Çocuklara bir şeyler alınacaksa giderler büyükleriyle. O da alınan şeyin çocuğun bedenine uygunluğunu denemek içindir. Ama alınanlar hep bir kaç beden büyük olur. Gelecek sene de giyilecektir alınanlar.

Yoksulluk diz boyu. Biz yoksul aile çocuğuyuz. Anne tarafım ise varsıl mı varsıl. Derince’de Halil Ağa ve Huriş Hala olarak nazlanmışlardır anne tarafım. Evleri konak misali büyük mü büyük. Şimdiki Derince Kuran Kursu alanını Halil Ağa bağışlamıştır. Romanya’da yaşarlarken de çok varsıllılarmış. Göçle birlikte yanlarında her tür hayvanlarını, tarım gereçlerini ve makine ve edevatlarını da getirmişler. Ama onların varsıllığı bizim Fizan’da yaşamamızı engellememiş. Baba Yörük. Bilecik’in Gölpazarı kazasının bilmem neresinden, Kümbet Köyü’nden sökün edip gelmiş babasının yedeğinde. Göçe çıkmış. Kapağı atmış Derince Limanı’na. Annemle evlenmiş. Kiraya çıkmışlar. İlkin “Romanya Göçmeleri İskan Haneleri”nden birisinde oturmuşlar. Sonra E-5’in altında, hala Derince ana Otobüs Durağı olan yerin hemen yakınında, tek katlı, kerpiç bir eve taşınmışlar. Sonrası ise yaptıkları kerpiçten evlerine, Topçular Mevkii’ne gitmişler. Dağbaşı yani.

Cuma Pazarı çok önemli bir sosyal olay. Hatta yaşamın ta kendisi bizim gibi aileler için. Belki de herkes için. Tüm Derinceliler için. Her şey Pazar demek. Yiyecek ve içecek. Yemeklik yağ, tuz, baharat, zeytin, peynir, meyve ve sebze. Giyim ve kuşam. Pantolon, gömlek, ceket ve palto. Ayakkabılar. Ne ayakkabısı, “Naylon” ve “Gislaved” siyah çizmeler alınanlar. Ayakkabı bayramlarda erişilebilen bir ayrıcalık.

Cuma Pazarı, Çakır Ali’nin Bakkalı ile Koçero Yusuf’un evi arasında kalan alanda kuruluyor. Hepsi bu. Büyük ve önemli tezgahlar Merkez Camii önünde yer alıyor. Merkez Camii. İlk imamı rahmetli Hafız Hasan Yılmaz Hoca. Her şey cami ve çevresinde biçimlenmiş. İlk cami tek katlı. Bahçe içinde. Rengi yeşil olmalıydı. Girişi kuzeyden ve doğu-kuzey köşesinde ikinci bir kapısı vardı. Denizciler Caddesi’ne de açılan bir bahçe kapısı. WC aynı yerde konumlanmıştı. Denizciler Caddesi tarafında, batı-güney köşesinde iki katlı bir yapı yer alırdı. Burada gazoz üretilmekteydi. Cadde tarafında ise bir berber. Mehmet Direk’in berber dükkanı. Caminin hemen doğusunda Derince’nin üçüncü ilkokulu yer alırdı. Cumhuriyet İlkokulu. Okulla cami arasında boşluk bir alan vardı. Burada üzeri demir kapakla kapalı bir kuyu.

Cumhuriyet İlkokulu ile Merkez Camisi karşısında yani güney tarafta park alanı. İstasyon Caddesi tarafından ikiye bölünmüş. O zamanlar park bakımlı ve güzeldi. WC parkın doğu tarafında, güney köşede yer alırdı. Parkın batı bölümünde ise tören alanı. Park alanı taş döşeliydi. Ortada bir bayrak direği. Bayrak direğinin dibinde Ramazanlarda iftar topu patlatılırdı. Alanın güney tarafında ama batı köşesinde iki katlı bir yapı ve arada bahçeli bir yer ve doğu köşesinde ise iki katlı bir yapı yer alırdı. Simitçi Fahrettin’in Fırını, Hüseyin Er amcaya ait küçük bir kırtasiye dükkanı ile ayakkabıcı Tatar Yunus Amca’nın küçük dükkanı. Necmi Pala Amca’nın berber dükkanı. Berber evin güneye doğru yükseltilmiş kısmında yer alırdı.

Alanın batı köşesinde ise İzmit Belediyesi’ne bağlı Derince Belediye Fen İşleri Şefliği ve itfaiyesinin bulunduğu hangar benzeri yapılar yer almaktaydı. Fen İşleri Şefi rahmetli İsmet Erol’un evi Merkez Camisi’nin hemen kuzey tarafında yer alırdı. Şeflik bürosunun ön tarafında ise Çenesuyu’nun aktığı çeşmeler. Çenesuyu’na o zamanlar para verip içiyorduk sanırım. Bir saka amca vardı. Omuzlarında 25 litrelik tenekeleri asar, su satardı. Bir de Sucu Mehmet Durmaz amcanın, at arabasına yüklü, küfeler içindeki cam damacanalarla su satması vardı.

Belediye yapılarının hemen doğu-kuzey köşesi ise akasya ağaçlarıyla kaplı bir yerdi. Bu köşede iki katlı bir evle tek katlı bir kahvehane vardı. Yazları kahvenin bahçesinde atılmış tahta sandalyelerde hasbıhal ederdi eskiler. Biz de yedekte oturduk mu değmeyin keyfimize. Kahve Hulusi Talgır’a aitti. Bitişiği ise Bakkal Faik Amca’nın dükkanı. Bir de kardeşi vardı. Adnan. Tatarlar’dan. Merkez Camisi çevresi neredeyse tümden Nogay ve Akay Tatarları’na ait konutlarla çevriliydi. Bakkal Faik Amca bizim için “Affan Baba”ydı. Bize tüm düşlerimizi gerçekleştirecek her şeye sahipti dükkanı adeta. Bakkalın önünde dizi dizi, içleri gofret, kremalı ve sade türlü türlü bisküvi ve diğer şekerlemelerle dolu camekanlı kutular. İğdeler, Çekirdekler, Leblebi ve Leblebi Şekerleri. O zamanlar nerde çocuklara verilen harçlık. Harçlık memur, esnaf ve asker çocuklarının eriştiği tanımı olmayan bir kavramdı bizler gibiler için. “Faik Amca’nın Dükkanı” düşü bizler için Cuma Pazarı ayrıcalıklarında ve bayramlarda nasip olan bir şeydi.

Geçmişi tanımlamak kolay değil. Hele kaydı kuydu tutulmamışsa. Resimlerle belgelenmemişse. Anıları olanlar aramızdan ayrıldı. Geride kalanlara nasıl ulaşılır bilinmez. Zor alana başladım üçüncü yazımda. Derince’yi adım adım anlatmak. Geçmişi canlandırmak. Geri getirmek. Ayağa dikmek. Bu hiç kolay eğil. Yazımı okuyup da eksik gedik bulanlardan, beğenmeyenlerden ya da bana destek olmak isteyenlerden bir ricam var. Bu ricamı sık sık dillendireceğim. Lütfen bana bir biçimde erişin. Bildiklerinizi paylaşın. Bana erişmek için GSM Tel: 0532-613 31 02 yada erkankiraz@yahoo.com e-mail adresimi kullanabilirsiniz.


Açık Teşekkür
Yazım Tarihi; 22 Eylül 2004 Çarşamba, Şirintepe-İzmit, Yayın Tarihi;
Derince’nin Öyküsü’nü kaleme alma çabamda birçok kişinin katkısı var. Öyküyü derlemek, tasarlamak ve harmanlamak bana ait olsa da minnettar olduğum, kendimi borçlu saydığım ve adlarından söz etmek istediğim birçok kişi de var. Yadetmek, ruhlarına bir selam yollamak istediklerim de.

Derince’ye bilerek ya da ayrımına varmadan birçok birey biçim vermiş. Öncelikle onun biçimlenmesine katkı sağlayanların ruhları şad olsun. Ona biçim verenler elbette sadece Türkler değil. En baştan günümüze dek birçok kişi Derince’nin biçimlenmesine destek sağlamış. Bir dirhem dahi olsa katkı sağlayanlara minnettarlığım sonsuz. Hepsine yürekten teşekkür ediyorum..

Aşağıda adlarını sıralayacaklarım abecesel bir dizinde sıralanmadı. Öncellik ve ardıllık söz konusu değil. Herkesin katkısı, desteği, candanlığı, gösterdikleri konukseverlik ve yüreklendirmeleri eşit. Önemli olan adlarının yad edilmesi..

Öncelikle ve ilkin rahmetli babam Mehmet Kiraz ve annem Necmiye (Orataş) Kiraz’a. Derinceli olma sebeplerim. Onun çok kahrını çeken ama sefasını süremeyen kişilere.. Sonrası derin ve geniş sabrından dolayı sevgili eşim Hanife (Aykan) Kiraz’a. Sevgili çocuklarım, nur tanelerim Bengisu ve Aybüke Beren’e. Dertlenip şikayetçi olmadıkları için. Sürekli destekledikleri ve yüreklendirdikleri için ablam Heyecan Kiraz, kız kardeşlerim Hanife Kiraz ve Huriye (Kiraz) Ofluoğlu’na....

Kadim dostum Halit Altuntaş’a Derince’ye hizmet sağladığı ve gazetesinde bana köşe verdiği için, ilkokul arkadaşım “Profesör” Adnan Yüksel Çevik’e, ablası ve eniştesi Mecit-Hanife Toksöz’e “Turan Sokak” ve çevresini anlattıkları için, “Gönül Berberi”nin sahibi Mustafa Direk’e gönüldaşlığı için, “Derince Eczanesi”nin sahibi Ahmet Sunmak’a “Üst İstasyon Caddesi” hakkında bilgileri için, ilkokul arkadaşlarımdan İsa Batur’a, “Hamam Sokak” ve çevresi hakkında bilgi sağlayan “Hacı Veli Toplu”nun torunu Caner Toplu’ya...

“Eski Çarşı”dan Nizamettin Balcı’nın oğlu Cemalettin Balcı’ya konukseverliği ve candanlığı için, “Merkez Camisi” çevresi ve “Tatarlar” hakkında sağladığı bilgiler için Berber Turan Günaydın’a, “Piriries İlkokulu” öğretmenlerinden, baba dostum Emin Yıldızhan ve sevgili oğlu Fevzi Yıldızhan’a, “44 Evler” hakkında bilgi sağlayan ilkokul arkadaşlarımdan Feridun Özkan’a, “Sarısakal”ın torunlarından Kadir Akyol’a...

“Turan Sokak” kuzey tarafına ait bilgileri için, “Eski Çarşı”nın ilk berberlerinden “Cici Berber”in sahibi Lütfü Özkan’a sabrı ve konukseverliği için, “Eski Çarşı”nın en eski kunduracılarından Mehmet Meriçli’nin kızı ve damadına “Elektrik Trafosu” çevresine ait bilgilerinden dolayı, ilkokul arkadaşlarımdan “Sıçan” Metin Uysal’a ”Macir Mahallesi” hakkında verdiği bilgiler için, “Sucu Mehmet” Durmaz’ın oğlu Nazmi Durmaz’a, “Üst İstasyon Caddesi” berberlerinden Necmi Pala’ya, “Ali Osman Suyu” çevresi hakkında bilgileri için sevgili Recep Aslantaş’...

“Yoğurtçu” Saim ve Cengiz Erdemir’e, Salih & Salim Siyahdemir’e, “Süpürgeci” Salih Çelik’e, “Derince Eczanesi”nin kıdemli kafası Sami Sivri’ye, “Sobacı” Şenol Çamlıca’ya, Shell emeklisi, “Nogay Tatarları”ndan Şevket Çalık’e, “Mühendis Ethem Ciliv”in araç parkı alanı bekçilerinden Mehmet İlkman’ın oğlu, “Bekçi” Tahsin İlkman’a, “Mahle Piston Emeklisi” Turgut Keskin’e, Derince Şoförler Odası Başkanı, ilk dolmuş sürücülerinden Hüseyin Çepil’e, “Derince Fen İşleri Şefi”, rahmetli İsmet Erol’un oğlu Hüseyin Erol’a, “Gazeteci Muzaffer”in oğulları Metin ve Mehmet Sandalcı’ya…

Sevgili dostum, “Artinvinli Gürcü”lerden Reşat Keçeci’ye, “Kaşkaldere”li Lazlar’dan çocukluk arkadaşım Fazlı Küçük’ün kardeşi Selahattin Küçük’e, en eski tüp-taşıyıcılarından, “Eşek Yaşar” lakaplı Yaşar Deniz’e, ilkokul arkadaşlarımdan Zafer Balı, Osman Yalçınkaya, Mustafa & Kemal Atmaca’ya, hala ve sabırla “Turan Sokak” yerleşiklerinden Mehmet Akın’a, Eski Limanyolu berberlerinden Hamza Öz’e, Hanis Günaydın’ın oğlu Adnan Günaydın’a, “Tatar Emrullah Amca”nın oğlu Nurdoğan Dizbay’a, derin belleği, tatlı tebessümü ve sıcak dostluğu için Ali Kızılkaya ve oğlu, değerli dostum Hüseyin Kızılkaya’ya, Saray ve Birlik Taksi çalışanlarına, Turgut Reis İlkokulu Müdürü Fazlı Cengiz’e, Yeni Cumhuriyet İlkokulu ve Pirireis İlkokulu müdürlerine, Derince Liman Müdürü Mehmet Akif Ersoy’a, Derince Limanı Personel Müdürü Ahmet Seven’e, eski Travers Fabrikası Müdürü Fahrettin Ağiç’e.

Hüseyin Balcı ve Ahmet Yolalan’a, beni sürekli destekleyen, yüreklendiren ve yönlendiren dostlarım, iş arkadaşlarım, eski Derincelilerden Gökhan Yiğit ve Hakan Doğan’a candan teşekkürler..

Yukarıdakilerle sınırlı olmamak ve adları anılmayanları da kapsayacak biçimde, Derince’yi adım adım dolaşırken bana yardımcı olanlara, adlarını anımsayamadığım, güleç yüzlerini unutmadığım dost Derincelilere minnettarlığımı ifade etmek isterim.

Bunlardan başka ayrıca ve özellikle rahmetli Mustafa Kemal Atatürk’e Derince’ye yaptığı ziyaret için, yaveri Cevat Abbas’a “Köşk”ü Derince’ye hediye ettiği için, Sultan Abdülaziz’e Haydarpaşa-İzmit Demiryolu Hattı ve Derince Limanı projesi için, derli toplu olarak “İzmit Tarihi”ni ilk yazanlardan ve Derince ve çevresinden ilk sözeden, rahmetli Avni Öztüre’ye, “Memleketim’den İnsan Manzaraları” adlı eserinde “Derince’de durdu tren.” diye söz eden Nazım Hikmet’e hayır ve dualarımı iletiyorum.

İnternet ortamında tanıştığım, çoğunun yüzlerini dahi göremediğim dostlarımdan Savaş Karakaş’a, Mustafa Tunçel’e, Türk dostu Jean Patrick Charrey’e, İngiltere’de mukim Saime Timms’e minnettarlığımı belirtmekten kıvanç duyarım.


Geçmişe Dair Bilenmiyenler
Yazım Tarihi; 24 Eylül 2004 Cuma, Şirintepe-İzmit, Yayın Tarihi;
Bu hafta Derince’nin Osmanlı dönemleri ve Cumhuriyet’in ilk evrelerine ait bilinmeyenlerinden söz edeceğim. Gelecek haftada ise Türk ve yabancıların kitap, gazete ve anılarında yer verdikleri Derince’den söz edeceğim.

Geçen hafta “Açık Teşekkür” başlıklı yazım, okuyucuları yanılgıya sürüklemiş olabilir. Derince’yi adım adım anlatmaktan vazgeçmiş değiliz. Ama anlatım uzun olacağından Derince’nin biçimlenmesine ve öyküsüne katkı sağlamış kişilere teşekkür etmenin okuyucuları memnun edeceğini düşündüm.

Biraz gerileri gidip kaldığımız yerden devam etmenin daha ilgi uyandıracağını umuyorum. Anlatmaya başladığım dönem 1960’lardan başlıyordu. 1940’lardan aktardığım bilgiler ise dinlediklerimden oluşuyor. Ama önce çok gerilere gidip bilgileri tazelemede yarar görüyorum. Aktaracağım veriler tamamen belge, arşiv ve görüntülere dayanmaktadır. Yaşanmış ve olmuş gerçek olaylardır. İlginçlik aktaracağım bilgilerin ilk kez okunması ve öğrenilmesinde olacaktır.

Derince Thrack’lar ve Bithynia’lılar zamanlarından ta Roma İmparatorluğu zamanlarına dek yer yer yerleşim yeri olarak kullanılır. Muhacir Mahallesi, Çenedere’nin batı kenarlarında bir zamanlar temel kazılarında çıkan lahit ve diğer malzemeler ile Yörük Mezarlığı kuzey sırtlarında kalan Roma Hamamı kalıntıları ve Çenedağı’ndaki Kilisecik Suyu kolunun çevresindeki kalıntılar buna kanıt sayılır.

Çenedağı’dan çıkan Çenesuyu’ndan İzmit Kasr-ı Hümayun’un Taç Kapısı yazıtında söz edilmektedir. 1877 yıllarından önce Derince yerine Çınarçayırı denilen alan padişahların sülün avladıkları alan olarak bilinir. Günümüzde Çınarlı (Topallar Köyü) olarak bilinen köy, ilkin Çınarlıdere’nin kenarında yer alır. Topallar Köyü denilen yere çıkması çok sonraları olur. Haydarpaşa-İzmit Demiryolu Hattı’nın 1877 yılında bölgeden geçmesiyle, Derince kimliğini kazanır. Derince Limanı’nın yapımı 1901’de başlar ve 1904 yılında biter. Demiryolu hattını ve limanı Alman Holzmann firması yapar.

Derince adını nereden alır? Buna belgelenmiş bir yanıt vermek zor. Ama liman yapılırken bölgenin liman yapımına en uygun derinlikte olması, adını “Derince” olarak almasına yol açmıştır uyarlaması akla yakındır. Yabancı kaynaklarda ise Derindge, Derindje, Derinje ve Derinjee biçiminde yer alır.

Başbakanlık Osmanlı Arşivleri ile Başbakanlık Cumhuriyet Arşivleri’nde Derince’ye ait birçok bilgi yer alır. İlginç ve yararlı bulduğum bilgileri aşağıda sıralıyorum. Arşivlerdeki dil günümüz Türkçe’sine oldukça uyarlanmış durumdadır. Osmanlı dönemi Hicri tarihleri yanında yer alan Miladi tarihler tahminidir. Kesin hesaplama yapılmamıştır.

Hicri 1309’da (1883) Derince İstasyonu’na bir askerî rampa inşası masraflı olacağından sevkiyatın eskisi gibi İzmid Limanı'ndan yapılmasına dair Seraskerlik tahriratı. Hicri 1311’de (1885) İngiltere sefirini ve maiyetindekileri taşıyan İmuzen isimli vapurun Derince Limanı’nda demirlediği. Hicri 1316’da (1900) Rumeli Müslüman Muhacirleri’nin Ankara treniyle Adapazarı ve Eskişehir’e gittikleri. Anadolu Demiryolu Direktörü Mösyö Jandar ile işletme direktörünün Derince’ye gittikleri.

Hicri 1317’de (1901) İzmit-Derince önünde demirleyen Rus Gemisi’nden birkaç kişinin her gün civarın haritasını almak üzere gezdikleri ve tarassud altında tutulmaları. Hicri 1319’da (1903) Dersasadet Avusturya Sefareti Müsteşarı Konta Raday ile Avusturya'nın Roma Konsolosu Baron Ken'in Derince’ye gittikleri. Hicri 1320’de (1904) İzmid Körfezi'ndeki Derince İskelesi'ne bir telgrafhane açılması ve Kavak Telgrafhanesi'nde de Fransızca bilen bir muhabere memuru bulundurulması istirhamı.

Hicri 1331’de (1915) Bandırma Vapuru’yla Derince’ye gelen askerlerden ikisinin şüpheli emrazdan vefatı üzerine vapurun cihet-i askeriyece Tuzla Tahaffuzhanesi’ne sevk edildiği. Hicri 1331’de (1915) Derince'ye gelen askeri kıtaatın hayvanları için gerekli olan arpa ve yulafın Gebze ve Taşköprü nahiyesinden mültezimlerin borçlarına mahsuben satın alınacağı. Hicri 1333’de (1917) Derince ve İzmid arasında gece görülen Düşman Denizaltısı’na, hattı ve sahili muhafazaya memur tabur tarafından ateş edildiği. Hicri 1337’de (1921) Derince ile Yarımca istasyonları arasındaki tren hattında bomba bulunarak Derince’deki İngiliz Kumandanlığı’na teslim edildiği.

Hicri 1338’de (1922) İngilizlerin perakende askerlerinin bulunduğu Derince ile İzmit arasına bir telgraf hattı tesisi. Hicri 1338’de (1922) İzmit'e bağlı Derince, Derince Tütünçiftliği ve Yarımca'da şekavette bulunan üç kişilik çeteden Ohrili Musa oğlu Hasan'ın yakalandığı ve diğerlerinin de yakalanmasına çalışıldığı. Hicri 1339’da (1923) Haydarpaşa'dan sevkolunan İngiliz Süvari Bölüğü’nün Aşağı Hereke, Yukarı Hereke ile Aşağı Yarımca, Yukarı Yarımca mevkii arasında dolaştıkları ve yine İngiliz Piyade askerlerinin Derince civarında bulundukları.

25.05.1922 tarihinde Garp Cephesi'nce inşa edilecek Azari Dekovil Hattı’na gerekli malzemenin alımı ile Trabzon ve Derince’deki malzemenin nakli için Müdafaa-i Milliye Vekaleti Bütçesi’ne ek ödenek konulması. 22.07.1928 tarihinde Mösyö Julius Rojenav ve Balkan Metal Kumpanyası'na satılmış olan hurda gemilerden çıkan bakır ve pirinç kısımların nakli esnasında Derince ile Yarımca arasında Batan Vapur’un içindeki enkazın ihalesi. 23.09.1928 tarihinde Anadolu-Bağdad Demiryolu Hattı üzerindeki “Yasak Bölge”ye, Derince İstasyonu ile limanının inşaatında görevli yabancı uzman ve mühendislerin, giriş çıkışlarının sınırlanması.

16.07.1930 tarihinde Kocaeli Derince’de Askeri Barut Deposu’nda Patlama olduğu. 09.08.1931 tarihinde İtalya tebaasından Çeroti Antonya'nın, liman tamiratı için 3 ay müddetle Derince'ye girmesine izin verilmesi. 31.01.1932 tarihinde Derince'deki Ahşap Travers Enjekte Fabrikası kazanları için pazarlıkla tecrit malzemesi satınalınması.

16.07.1932 tarihinde Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’ün Derince’den Ertuğrul Yatı’yla Yalova’ya gittiği. 09.04.1934 tarihinde Konya Silosu’na ait makinaları getirecek olan Alman bandıralı Derindje (Derince) Vapuru’nun Derince'ye girmesi. 23.06.1934 tarihinde Derince Limanı’ndaki terkedilmiş Devlet Demiryolları Anbarları’nın silo haline getirilmesi için inceleme yapacak, Alman ve Fransız mühendislerin Derince'ye girmesine izin verilmesi. 12.07.1934 tarihinde Derince Limanı’na gelecek yabancı gemilere Büyük Erkan-ı Harbiye Reisliği’nce müsaade verilmesi. 14.07.1934 tarihinde Devlet Demiryolları’na ait Derince Limanı’ndaki boş ambarların silo haline getirilmesi. 22.10.1934 tarihinde Siloya çevrilecek Derince ambarlarında çalıştırılacak yabancılar hakkında kararname.

19.11.1934 tarihinde Elen bandıralı Pagasitikos Gemisi’nin Derince’ye girmesine izin verilmesi. 10.12.1934 tarihinde İzmit Kağıt Fabrikası’na ait malzemenin boşaltılmasında bulunmak üzere Alman tebaasından Paul Baker'in Derince'ye girmesine izin verilmesi. 08.05.1935 tarihinde Rusya'dan alınan otobüsleri getiren vapurun Derince'ye girmesine izin verilmesi. 10.06.1935 tarihinde Derince'de yaptırılan “Silo İnşaat ve Montajı”nda çalıştırılan yabancıların, işler bitirilip geçici kabul yapılıncaya kadar burada kalmalarına izin verilmesi.

02.04.1936 tarihinde Norveç bandıralı Bosphoros Vapuru'nun Irak Sefareti'ne getirdiği çimentoyu boşaltmak için Derince Limanı'na girmesine izin verilmesi. 09.10.1936 tarihinde Silo İşleri’nde çalıştırılacak 11 Yabancı’nın Derince'ye girmelerine izin verilmesi. 08.01.1937 tarihinde Krom almak için Derince'ye geldiğinde ölen İsveçli Akselson'un cenaze merasimine katılacakların “Yasak Bölge”ye girmelerine izin verilmesi. 17.04.1937 tarihinde Alman Frederich Wilhelm ile Çekoslovak Yohan Wilhelm Mahat’ın Derince’deki Travers Fabrikası Santralı’nın montajında çalıştırılmalarına izin verilmesi.

23.06.1937 tarihinde Derince'de Askeri Depo’da Patlama olduğu. 05.07.1937 tarihinde Alman uyruklu Emil Schulz'un “Yasak Bölge”deki Derince’ye girmesine izin verilmesi. 08.10.1937 tarihinde Derince “Elektrik Santralı”ndeki Lokomobili ikinci muayeneye hazırlamak üzere Alman tabasından Montör Heinrich Steichelen'in Derince'ye girmesine izin verilmesi.

05.05.1938 tarihinde Yerköy Silosu’nda çalışmakta olan Alman tabasından Wilhelm Valter'in Gaz Ölçme Cihazı’nı yerine koymak üzere Derince'ye girmesine izin verilmesi. 28.09.1938 tarihinde Kayseri-Sivas Hattı’nın 581. km.sinde yapılacak köprü ve Derince Rıhtımı’nın tamirinde kullanılacak Larsen Polplanş’larının pazarlıkla satın alınması.

11.05.1939 tarihinde 2/8137 ve 2/8796 sayılı kararnameler ile dışarıdan getirilen montaj aletlerinin Mersin ve Derince limanlarındaki Vinç Tesisatı işlerinde de kullanılması. 13.10.1939 tarihinde Mersin ve Derince'ye yaptırılmakta olan Portal Vinç’lerin montajında kullanılmak üzere geçici olarak dışarıdan getirilecek montaj aletlerinin yurda sokulmasına izin verilmesi. 08.01.1940 tarihinde İngiltere'den gelen gemilerdeki “Uçak Defi Topları”na ait malzemeyi ayırmak üzere Ankara'da çalışan İngiliz uyruklu Yzb. Brizmit ile kamacı ustası Stacy'nin Derince'ye girmelerine izin verilmesi. 30.11.1940 tarihinde Ağ Mania işlerinde çalıştırılacak iki İngiliz'in Derince, Beykoz ve benzeri sahalarda çalıştırılmalarına izin verildiği.

Evet, arşivlerde yer alan ilginç bilgiler bunlarla sınırlı değil. Zaman zaman biraz geçmişe uzanacak biraz günümüze dönecek ve 1960’lardaki zamanlardan anlatmaya devam edeceğiz.

Her tür bilgi, belge ve anı aktarma desteklerinizi bekliyorum. Lütfen siz de Derince’nin Geçmişi’ne destek verin.


Başkalarının Anılarındaki İzler
Yazım Tarihi; 16 Ekim 2004 Cumartesi, Şirintepe-İzmit, Yayın Tarihi;
Derince’nin semt semt anlatımının aralarına yaşanmış belli olayları sokacağım. Öykülerde belli bir sıralama olmayacak. Şayet rast gele sıraladığım olaylara katkı sağlayacak, anıları ve bellekleri sağlam Derince Sevdalıları çıkarsa olayları belki bir düzene sokabilirim.

Okuduklarımdan ve duyduklarımdan yola çıkarak anlatacağım Derince’de yaşanmış birçok olay var. Bunların bir kısmını çocukluk günlerimde yaşadıklarım, birçoğunu da büyüklerimden duyup işittiklerim oluşturuyor. Az bir kısmı ise belli arşiv belgelerinden çıkarttıklarımdan ibaret.

Sözgelimi; “Ağ Manialar’daki Mühimmat Deposu Patlamaları”, “Buluntu Bombaların Patlama Felaketleri”, “Derince Limanı’nın Kuruluşu”, “Ağ Manialar’da Askeri Cezaevi”, “Pilav Günleri”, “Ağ Manialar Askerlerinin Derince Merkez Camii Alanında Ekmek ve Yemek Dağıtması”, “İstasyon Yapıları”, “Eklenti Yapılar ve İstasyon Oteli”, “Teneke Mahallesi”, “Ahmet Ağa, Ali Osman, Kaynak İçme Suları”, “Travers Fabrikası’nın Kuruluşu”, “Derince’de İlk Elektrik”, “Derince’de Elektrik Trafosu”, “Derince’de Sinemalar”, “Derince’de Taksi Durakları”, “Derince’de Ulaşım”, “Derince’de İlk Okullar”, “Derince’de Çenesuyu”, “Ray Spor Etkinlikleri” gibi.

Sizin de aklınıza birçok öneli olay, sosyal etkinlik, dini ve milli bayramlar ya da toplumu yakından ve derinden etkileyen hadiseler geliyor olabilir. Bu tür bilgileri bizimle paylaşırsanız Derince’nin Geçmişi öykülerini kayda geçme çabalarımıza destek sağlamış olursunuz.

Derince; Türklerin ve yabancıların anılarında adından sık söz edilen bir yerdir aslında. İlkin Türk gazete, dergi ve kitaplarında zikredilen Derince’den söz edeceğim. Ardından da yabancıların anılarında, haberlerde ve yayın organlarında söz edilen Derince alıntılarına geleceğim.

16 Kanunuevvel 1929 günlü Halk Gazetesi’ndeki ana başlıkta “Sevgili Gazi’miz Yalova’ya gelirken. Altta: Gazi Hz.leri Derince’de karşılayıcıları arasında..” diye söz eder. Nazım Hikmet, Adam Yayınları tarafından basılan, “Memleketimden İnsan Manzaraları” adlı eserinin, 68. ve 70. sayfalarında içinde bulunduğu tren Haydarpaşa-İzmit yolunda Derince İstasyonu'ndan geçerken, Kambur Kerim'in hikayesini anlatır. “Derince’de durdu tren..” der ve devam eder. Dr.Yusuf Çam, “Milli Mücadelede'de İzmit Sancağı” adlı yapıtının 35. sayfasında Rum ve Ermenilerin Derince’de yer alan askeri silah depolarından Amerikalıları kandırarak nasıl silah aldıklarından söz eder.

Rahmetli Avni Öztüre ise “Nicomedia Yöresinde Yeni Bulgularla İzmit Tarihi” adlı eserinde Derince’den en ayrıntılı ve en çok söz eden kişidir. Derince’nin geçmişinden M.S. 781 yılında İstanbul ile dolaylarına kadar gelen Harun-er Reşit’in zamanlarından ta Cevat Abbas Paşa Köşkü’nün durduğu günlere kadar söz etmektedir.

Şahap Azmi Öçalır ise “Harp Hatıralarım” adlı eserinde şöyle söz eder Derince’den ; “... İşler tamamlandıktan sonra Marmara kıyılarına yürüyüşe başlandı. Ereğli'den ve buraya yakın iskelesi bulunan köylerden kayıklarla vapurlara ve doğruca Derince'ye nakledildik. Derince'ye daha önce gönderilen konakçı subaylar her ihtiyacı orada temin etmişlerdi. Birliklerimiz aynı intizam ve mükemmeliyetle karaya çıkarak gösterilen boş araziye çadırlarını kurdular....”

Atilla Oral da 13.10.02 günkü Özgür Kocaeli Gazetesi Pazar Eki’nin 7. sayfasında yayınlanan “Türk Ticaret ve Sanayi Tarihi”nde İzmit Körfezi” başlıklı yazısında “Derince Limanı”nı konu almış ve 1920’lerde İngiliz İşgal Kuvvetleri’nin Ağ Manialar sırtlarındaki silah bırakma sonrası Osmanlı mühimmat ve silahlarını nasıl imha ettiklerini anlatmıştı.

Yabancı kaynaklarda da Derince adından sık söz edilmektedir; Centerville, Mississippi’den Admiral Briscoe, 1920-1921’lerdeki Türk-Yunan çarpışmalarında Derince’de bir Amerikan Deniz İndirme Birliğine kumanda eder.

E.Talbot, "Steam in Turkey an Enthusiasts' Guide to Steam Locomotive of Turkey" adlı kitabının 17. sayfasında da Derindje adlı geminin 1912’de Bremer Dampferlinie Atlas’dan satın alındığını ve 1914’de de Türk Deniz Nakliye Bölümü’nde yani Osmanlı Seyrisefain İdaresi, İstanbul’da hizmete sokulduğunu yazar.

1933’lerde Türkiye’de görev yapan “Ortadoğu Yardım” kuruluşunun Genel Müdürlüğü’nü yürüten Mr. Jaquith, Amerikan Kadınlar Hastaneleri’nin (American Women's Hospitals) en büyük yardım işini İzmit, Bahçecik ve Derince’de yürüttüğünden söz eder. Hastane 20 ile 25 bin mülteciye hizmet verir.

Mennonites Misyonerlerinden Katie'nin öyküsünde de Uluslararası Yardım Kuruluşları kanalıyla İstanbul’dan Derince’ye gelip Rum ve Ermeni göçmenlere yardım ettiği anlatılmaktadır.

Florence Converse, kaleme aldığı “A Chronicle Of The Years 1875-938, Wellesley College” adlı yapıtının “1939, Bölüm VIII, Savaş: Bir Ziyaret”inde Derince’den çok ayrıntılı söz eder; .. Birim’den dört kişi Küçük Asya’daki Derince’ye gönderildi. Birimdeki Ruth Whiting, 1906 adlı sosyal yardımcı istasyonu ve işçi tanımlar; Derince, A.C.R.N.E. için kalıcı tedarik merkeziydi. Burada yıllar önce Almanların yaptığı iki ambarda 5 milyon $ değerinde tedarik malzemesiyle ABD Gıda Komisyonu’na ait 1milyon $ değerinde malzeme vardı. Bu ambarlar barınma yerleri olarak kullanılmaktaydı. Erkekler bir yapının 5. katında kalırken, kadınlar yapıların diğer katlarına yerleşmişlerdi. Her bir odada sekiz kişi olarak görev yapıyorduk. Beyaz hastane yataklarında rahat uyuyup, yemeklerimizi yemekhane yapısında yemekteydik. Aşçı ise bir ABD’li bahriyeliydi. Derince’de çok meşguldük. Mabelle Phillips’ten bir kantin açması istendi. O da eski bir arabayı boyadı, İçine raflar yerleştirdi. İçine girilmesi kolay bir yer oldu. Kantinde çikolatalar, iğne-iplik malzemeleri, kuru üzüm ve banyo malzemeleri satılmaya başlandı. Alanlar ise yardıma katılan kişiler ve yerlilerdi. Bernice Everett (1906) Kafkas Ekibine yardımcı oluyordu. Isabel Carter (1908) ise barınakların güvenliğinden ve denetiminden sorumluydu. ...”

Yazımı okuyup da eksik gedik bulanlardan, beğenmeyenlerden ya da bana destek olmak isteyenlerden bir ricam var. Bu ricamı sık sık dillendireceğim. Lütfen bana bir biçimde erişin. Bildiklerinizi paylaşın. Bana erişmek için GSM Tel: 0532-613 31 02 yada erkankiraz@yahoo.com e-mail adresimi kullanabilirsiniz.


İlk Oluşum & İlk Başlangıç
Yazım Tarihi; 24 Eylül 2004 Cuma, Şirintepe-İzmit, Yayın Tarihi;
Geçen haftalar “Başbakanlık Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemi Arşivleri”nden yararlanarak hazırladığım yazılarda geçen bilgiler çok önemliydi. Bu bilgiler ilk kez gün ışığına çıkmıştı. Bu belgeleri bana sağlayan İzmit sevdalısı, sevgili dostum Feyzullah Yavuz Ulugün’e ve düşünce ve tasarılarımın boyut kazanmasına ve biçimlenmesine katkı sağlayan sevgili Muhittin Bakan hocama içten ve candan teşekkürlerimi belirtmek istiyorum.

Derince ilk zamanlar Çınarçayırı’ymış. Padişahların avlanma bölgesi. Sonraları Cevat Abbas Paşa Köşkü olan dört beş katlı yapı yapılmış. 1887 yılında Haydarpaşa-İzmit Demiryolu Hattı geçirilmiş. Derince’ye ilk yapılar demiryolu ile birlikte yapılmış. İstasyon yapısı ve eklenti yapılar. Yönetici ve çalışanlar için konutlar. Mühendis ve işçiler Almanya’dan gelmiş. Gerekli olan diğer kol kuvveti Doğu Anadolu’dan sağlanmış. Bitlis ve civarından.

1901 yılında yapımı başlayan Derince Limanı 1904 yılında tamamlanmış. Yapımcı firma Alman Philip Holzmann. Limanın yapımı ile birlikte manevra hatları, ekmek fırını, yemekhane yapıları ve lojmanlar eklenmiş. Derince sadece istasyon ve çevresindeki yapılar ile liman çevresindeki yapılardan ibaret. Yabancı mühendis ve işçiler bu yapılarda kalıyor. Türk işçiler için yer gerekli. Barınma ve diğer sosyal gereksinimler. Turgut İlkokulu’nun güney tarafına teneke barakalardan Amele Lojmanları yapılıyor.

Ardından I. Dünya Savaşı patlıyor. Osmanlı İmparatorluğu savaşa taraf oluyor. Yenilenlerle o da yenik. Mütareke (Silah Bırakma Anlaşması) yapılıyor. İtilaf Devletleri (Galip Devletler) Osmanlı topraklarını bölüm bölüm işgal ediliyor. İzmit ve Derince İngiliz, Fransız ve İtalyanların işgalinde. Ardından İngilizlerin desteğinde Yunanlılar İzmit bölgesini işgal ediyorlar. Merkezlerini Akmeşe’ye konuşlandırıyorlar.

Derince Limanı’nda İngiliz ve Fransız savaş gemileri demirliyor. Amerikan askeri yük ve yardım gemileri destek için Derince Limanı’nda. İlk zamanlar gözlemci. Daha sonraları ise İzmit ve çevresinden akan Rum, Ermeni ve Lavantan göçmenlere, insanı yardım sağlayan ülke olarak görev yapıyor. Amerikan askerleri etkin ama görünürde sadece misyonerlerin çalışmalarına parasal ve lojistik destek sağlayan tarafsız güç. Osmanlı askerlerinden toplanmış her tür silah, mühimmat ve levazım malzemesi Amerikan askerlerinin denetimindeki depolarda toplanıyor. Silahların imha işini İngilizler yapıyorlar. 1920–1921 yıllarında bugünkü Makine Sınıf Okulu sahası içinde kalan alanda Osmanlı silah ve mühimmatı imha ediliyor.

Anadolu’da başlayan Kuruluş Hareketi, çetelerden milislere milislerden müdafa-i hukuk kuruluşlarına ve ardından top yekun bir karşı saldırı başlatılmasına dönüşüyor. Yunanlılar Türk kuvvetleri karşısında yenik düşüyorlar. Yunan askerleri geri çekilmeye başlıyor. Ardından panik. Kaçış. İşgal zamanlarından Yunanlılara ve diğer işgal güçlerine destek sağlayan işbirlikçi azınlıklar hızla göçe başlıyorlar. Korku yayılıyor. Başkaldırmayan azınlıklar da yollara düşüyorlar. İki gidiş noktası var. İzmit Limanı ve Derince Limanı.

İzmit’te ilk anlarda İngiliz ve Fransız gemileri misyonerleri, ileri gelenleri ve diğer Batılı yerleşikleri alıyorlar gemilere. Kaçan çok. Derince Limanı’ndan Amerikan askeri yük ve savaş gemileri var. Tüm azınlık göçmenler Derince’ye yığılıyorlar. Misyoner kayıtlarına göre 35 ile 50 bin insan Derince’deki bir avuç yapıya sığınıyor. Gemilere binmek için sıra bekliyor.

28 Haziran 1921’de İzmit ve çevresindeki Yunan işgal kuvvetleri ve galip devletlerin askerleri tamamen çekilmiş oluyorlar. Ama göç sürüyor. İzmit ve Derince Türk güçlerinin eline geçiyor. Cumhuriyetin ilanından sonra Derince, “Yasak Bölge” oluyor. Bölgeye girip çıkmak Millet Meclisi’nden çıkan özel izinlere bağlanıyor.

Derince’de ilk yerleşim Eski Çarşı dediğimiz alanın en güney ucunda başlıyor. İstasyon Caddesi. Yerleşikleri ise amele olarak Doğu Anadolu’dan getirilen kişiler. Deniz Birliği’nin bulunduğu yere asker cezaevi yapılıyor. Sürgün yeri. Subaylar Eski Limanyolu çevresine yerleşmeye başlıyor. Deniz tarafına mayınlar döşeniyor. Alana yaklaşmaları engellemek için denize “Ağ Manialar” yaptırılıyor. Uzun süre Deniz Birliği, “Bahriye” ve “Manalar” olarak anılıyor. İlk cami İstasyon Camisi. Cevat Abbas Paşa Köşkü ilk Askeri Hastane oluyor. Daha sonraları ise ilkokul. Ardından Turgut İlkokulu kuruluyor. Zamanlar 1921’lerle 1925’ler arası. İzmit’le ulaşım sadece denizyolu ile. Karayolu taş döşeli, atlı arabaların geçeceği genişlikte. Bugünkü Denizciler Caddesi-Eskiyol doğrultusunda Manastır Mahallesi’ne (Yenidoğan) dek uzanıyor. Yenidoğan’da hala Derince Caddesi vardır.

Romanya Muhacirleri (Göçmenleri) Derince’ye gönderiliyor. Bugünkü D-100 çevresi bataklık, sazlık ve yerleşime uygun değil. Muhacir İskan İdaresi (Göçmen Yerleşim Yönetimi) göçmenler için toplu Muhacir İskan Haneleri (Göçmen Yerleşim Konutları) yaptırıyor. Her bir aileye 5 dönüm ve Romanya’da doğmuş çocuk başına 7 dönüm arsa tahsis ediyor. Bir aradaki konutlar Eski Mezarlık ile Cumhuriyet İlkokulu kuzeyindeki sokak arasına yaptırılıyor. Diğer göçmenler bölüm bölüm Denizciler Caddesi boyunca ve Eski Limanyolu çevresine yerleştiriliyor. Derince büyümeye başlıyor.

1930’da Askeri Barut Deposu’nda bir patlama yaşanıyor. İkinci patlama 1937’de oluyor. Bu arada tarlalarda bulunan bombaların kurcalanması ile iki kez facia yaşanıyor. 1932’de Ahşap Travers Enjekte Fabrikası kuruluyor. 1934’de Seka kurulunca malzemeleri Derince Limanı’ndan taşınıyor. İkinci mezarlık bugünkü Derince Lisesi ve eski Pirireis İlkokulu alanında kuruluyor. 1935’de Derince Limanı’ndaki Buğday Siloları kuruluyor. Diğer boş ambarlar silo biçimine dönüştürülüyor. 1937’de Travers Fabrikası Elektrik Santralı kuruluyor. Sonraki yıllarda Petter marka elektrik üretecinden ilk kez Subay Mahallesi’ne elektrik sağlanıyor.

1937 yılının Ekim ayında Derince Elektrik Santralı kuruluyor. Santralı Alman montörler kuruyor. 1940’larda Ağ Manailar yenileniyor. Yenileme işini bölgeye girmelerine izin verilen yabancılar yapıyor. Türkiye Cumhuriyeti II. Dünya Savaşı’na katılmıyor. Kore’nin bölünmesine yol açan savaşa Türkiye asker gönderiyor. Savaş sonrası Türkiye NATO’ya alınıyor ve ardından Amerika’nın Marshall Yardımı alacak ülkeler listesine giriyor. Her tür gıda, süttozu ve askeri silah ve mühimmatın çoğu Derince Limanı’na akmaya başlıyor. Liman sahasına askeri birlik kuruluyor.

İkinci ilkokul Cumhuriyet İlkokulu, Merkez Camisi batısına yapılıyor. Üçüncü okul Piriresi İlkokulu ise 1965’lerde Subay Mahallesi Mezarlığı üzerine yapılacaktır.

CHP’nin Milli Şeflik Dönemi sonrası yapılan ilk seçimlerde Adnan Menderes’in partisi Demokrat Parti iktidara geliyor. Ülkede hızlı bir Amerikanlılaşma yaşanıyor. İstanbul-Ankara Karayolu Amerikalılar tarafından projelendiriliyor ve Amerikan parasal desteği ile yapımına başlanıyor. Yol 1950’lerde bitiyor. Derince ikiye bölünüyor. Yol alanı içinde kalan konutlar yıkılıyor.

İkinci göçmen kitlesi 1950’lerde Derince’ye gönderiliyor. Bu kez gelenler Bulgaristan’dan İkinci Göçmen Yerleşim Konutları bugünkü Muhacir Mahallesi tepesine yerleştiriliyor. Romanya Göçmenleri için geçerli olan kolaylıkların aynısı Bulgaristan Göçmenleri’ne de uygulanıyor. Petrol Ofisi ve Un Fabrikası 1950’lerde kuruluyor. Petrol Ofisi üst düzey yöneticisi Çankırı asıllı. Üçüncü büyük göçmen kitlesi Çankırı’dan sökün ediyor. Çankırılılar, Denizciler Caddesi, Eskiyol-Köşk çevresi ve Cımbızdere çevresine yerleşiyorlar. Derince genişliyor da genişliyor. Eski Çarşı’da Cuma Pazarı kurulmaya başlıyor. Cuma Pazarı 1960’larda Denizciler Caddesi’ne taşınıyor. Karayolu bağlantısından sonra ticari yaşam artıyor. Fırınlar ve oteller açılıyor. İzmit ile ilk ulaşım burunlu otobüslerle başlıyor. Ardından Morris, Thames ve Feka marka dolmuşlar devreye giriyor. Dolmuşlar İzmit Halkevi Meydanı-Derince arası çalışıyor.

İlk taksi durağı Birlik Taksi oluyor. Eski Çarşı’nın D-100 kenarında diziliyor taksiler. İkinci taksi durağı ise yolun hemen kuzeyinde Hacı Veli Toplu’nun bahçesinin kıyısına kuruluyor. Saray Taksi. İlk taksiler Amerikan arabaları. Cadillac, Buick ve Impela’lar.

Sosyal yaşam da renklenmeye başlıyor. İlk sinema Makine Sınıf Okulu alanında kuruluyor. Bahriye Derinceliler’e Merkez Camisi alanında ekmek ve yemek dağıtıyor. Askeri alanın içinde her yıl Pilav Günleri ve spor karşılaşmaları düzenleniyor. İkinci sineme Hafız Hasan Yılmaz’a ait yapıda kuruluyor. Üçüncü sinema ise Eski Limanyolu’nda Deniz Sineması oluyor. Ardından Yüksel Sineması, Saray Sineması ve Şahinler Sineması devreye giriyor. Fotoğrafçı Osman Sivri’nin Eski Çarşı’da hizmet vermeye başladığı yıllardan sonra ikinci fotoğrafçı Eski Limanyolu’nda Foto Yavuz açılıyor. Daha sonra ise Palet adlı dükkanıyla Foto Hilmi ve Foto Aile devreye girecektir.

İlk Ekmek Fırını Bahriye’de. İkincisi ise manevra hatları gerisindeki alana kuruluyor. Limana ait. Eski Çarşı’ya kurulan ilk fırının ardından Eski Limanyolu D-100 kuzey taraf, yol kenarındaki Hürriyet Ekmek Fırını. Oluyor. Üçüncüsü Eski Limanyolu’na kuruluyor ve zaman içinde artıyor sayıları.

Kısaca ilk oluşum ve başlangıcı kısaca gözden geçirmiş olduk. Özetleyerek çocukluğumun yıllarına 1965’lere geldik. Haftaya kaldığımız yerden sürdüreceğiz Derince’nin Öyküsü’nü anlatmaya. Anlatırken yine sık sık eski günlere göndermeler yapacağız ama odaklanma 1965’li yıllarda olacak.

Her tür bilgi, belge ve anı aktarma desteklerinizi bekliyorum. Lütfen siz de Derince’nin Geçmişi’ne destek verin.


Üst İstasyon Caddesi I
Yazım Tarihi; 06 Ekim 2004 Cumartesi, Şirintepe-İzmit, Yayın Tarihi;
Üst İstasyon Caddesi diye tanımladığım yer D-100 ile Merkez Camii arasında kalan caddedir. Adını Derince İstasyonu’ndan alır. Eski Çarşı dediğimiz caddenin ilk adıdır. Haydarpaşa-İzmit Demiryolu Hattı’nın 1873 yılında yapılmasından ve Derince Limanı’nın 1904’de tamamlanmasından sonra Derince biçimlenmeye başlamış. Beldeye yeni sokaklar ve caddeler eklendikçe onlara yeni adlar verilmiş. İstasyon Caddesi belki Derince’nin ilk göz ağrısı. İlk sevdası. İstasyon Oteli, İstasyon Parkı ve İstasyon Camisi. Bu cadde Ankara Şosesi (D-100) 1950’lerde geçmeden önce Merkez Camisi’ne dek uzanıyormuş.

Ben Üst İstasyon Caddesi ve çevresinden söz edeceğim. Yani D-100’ün kuzey tarafında kalan alandan. Ama iki bölüm halinde. İlkin bir değerlendirme yapacağım. Göndermeler. Anımsatmalar. Belleklerimizi zorlamalar. Görüşler dillendireceğim. Bir şeylere sahip çıkmamız gerektiğinden söz edeceğim. Ardından Üst İstasyon Caddesi çevresinden söz edeceğim. Olaylardan, yaşamlardan, olgulardan, esnaflardan ve bireylerden. Kuruluşlardan.

Geçit. Atarabaları Durağı, Kamyonet Durağı, Hacı Veli Toplu’nun evi. “Ormancı Kemal”in Tomruk Deposu, Ziya Koyunlu’nun Kıraathanesi, Hızır Gençtürk’ün Saray Sineması, Yüksel Dürge’nin Yüksel Sineması, “Çinici” Hızır, “Marangoz” Zengin, yanındaki Berber Dükkanı, Derince Eczanesi ve Kasap Ali’nin dükkanı gibi.

Şimdilerde İstasyon Oteli yok artık. İstasyon Parkı, Zübeyde Hanım Parkı’na dönüştürüldü. İçine beton yapılar konduruldu. Ağaçlar ve yeşillik sağlayan süs bitkileri budandı. Geriye bugünkü birkaç ağaçtan ibaret yer kaldı. Orada benim gibi bir çok tatlı anısı olanların geçmişleri bir çırpıda ellerinden alınıverdi. İstasyon Caddesi de Hafız Hasan Yılmaz Caddesi yapılıverdi. Geriye ne kaldı! Bereket İstasyon Camisi hala varlığını koruyor. Yakında onun da adı değiştirilmez umarım.

Biz değişiklikler pek severiz. Sürekli yıkarız. Yaparız. Değiştiririz. Kalıcı olanı pek sevmeyiz. Zaten kalıcı olan, uzun soluklu bir düşüncemiz de pek yoktur. Bugün bir yere 10 senelik ömrü olan bir yapıyı 10 senede yapar, ardından “ihtiyaçlara yetmiyor” diye yanına bir yeni yapı dikeriz. Olmadı öte kıyısına bilmem kaç katlı başka bir yapı.

Pirireis İlkokulu’nun yerinde şimdi Sabancı Ortakları ve Çalışanları İlköğretim Okulu var. Hemen batı köşesinde ise Pirireis adında iki katlı bir yapı. Hemen doğusunda ise bir zamanların Derince Ortaokulu’nun yerinde Derince Lisesi. Çenedere ile Derince Lisesi kıyısına ite kata iliştirilen Yeşil Cami. İlk zamanlar bu alanda ne varmış! Subay Mahallesi Mezarlığı, Habip Dayı’nın baraka evi ve Derince’nin Çöplüğü!

Turgutreis İlkokulu’nun tek katlı yapısının yanında şimdilerde çok katlı okul yapısı yükseliyor. Cumhuriyet İlkokulu nerede? Ya Derince Merkez Parkı’nın nerede olduğunu bilen anımsayan var mı! Hani Derince İtfaiyesi ile Çenesuyu Çeşmeleri! Ulu Akasya Ağaçları ve Çınarlar nerede? Biz geçmişimize ve değerlerimize ne zaman sahip çıkacağız acaba!

Derince’de 1873’den beri insan hareketleri var. Müslüman, Hıristiyan bir çok kişi Derince’de ölmüş. Bir yerlere gömülmüş. Harf devrimine dek tüm mezar taşları Osmanlıca yazılıyor. Hatta Derince’de liman yapımı, Ağ Manialar’ın, siloların, Travers Enjekte Fabrikası ve Elektrik Trafosu’nun kurulması için gelen yabancı elemanlardan, yabancı askerlerden ölenler olmuş ve Derince’ye gömülmüşler. 1930’lara dek ölenlerin mezar taşları Osmanlıca. Derince’de Osmanlıca yazılı mezar taşı olan mezar var mı! Bunlar bizim geçmişte buralarda yaşadığımızın “Kimlik Belgeleri”miz. Elle tutulur kayıtlarımız. Atalarımızın, dedelerimizin buralarda yaşadıklarının somut kanıtları. Hani nerede bizim “Kimlik Belgelerimiz”? Hani nerede Eski Mezarlıklar, Mezar Taşlarımız!

İzmit İmam Hatip Lisesi ile Mimar Sinan Lisesi ve Devlet Hastanesi eski mezarlıklar üzerinde yükseliyor. Fevziye Camisi doğusunda yer alan mezarlar Namazgah’a taşınmış. Caminin dört bir yanından yol geçirilmiş. Pertev Paşa Külliyesi Kervansarayının yerinde koskoca yapılar yükseliyor. Hamamı ise bir kalıntı biçiminde park olmuş. Derince de aynı yolu izliyor. İlkin Subay Mahallesi Mezarlığı yok edilmişti. Merkez Parkı yok olmak üzere. Cumhuriyet İlkokulu artık yok. Sırada Eski Mezarlık olabilir. Onu da kaldırır yerine iğreti bir tesis yaparız. Olur biter. “Yıkmayıp da ne yapacağız” değil mi!

Derince’ye hizmet etmiş, katkı sağlamış kişiler de elbette çok değerliler. Yerleri doldurulmaz kişiler yaşamış Derince’de. Adları yaşamalı. Yaşatılmalı. Derince sürekli büyüyor. Yeni sokaklar ve yeni caddeler. Parklar, alanlar ve yapılar ekleniyor her gün. Değerli gördüklerimizin adlarını bu yeni semtlere vermekte hiçbir sakınca yok. Ama “Kimlik Belgelerimiz”i de hoyratça tüketip kendi ellerimizle yok etmemizin de açıklaması yok. Mazeret ve özrü ise hiç yok.

Benim için olduğu gibi birçoklarımız için İstasyon Caddesi var. Yaşıyor. Yaşamaya da devam edecek. Adlarını kağıt üzerinde değiştirsek de bir çok yer eski adıyla varlığını sürdürecek. Kaynak, Makasbaşı, Eskiyol, Köşk, Yanıklı, Domuzderesi, Yörük Mahallesi, Harmantarala, Bahriye, Manalar, Topallar ve bir sürü semt, mahalle ve yapı adı.

Altınova’da Soğuksu diye bir yer sorarsanız yüzünüze garipçe bakarlar. Onlar Ayazma olarak bilirler. Akmeşe’den sonra tabelada adı yazılı olan yere, “Kaymaz’a nasıl giderim” diye sorarsanız size kimse tarif edemez gideceğiniz yeri. Onlar Araman olarak bilirler. Karabat. Buda Karaabdülbaki’nin adıdır. İzmit’te dernek kuran Avcıköylüler de derneklerinin adını Merdigöz koyarlar. Benim için de İstasyon Caddesi asla Hafız Hasan Caddesi olamaz. Hocamı bizzat bilir ve tanırım. Belki emeği de geçmiştir bana. Ama adı bir başka yerde olmalı. Büyüyüp yetiştiğim Tarla ya da Topçular Mevkii neden Yavuz Sultan Selim Mahallesi adını alsın ki!

Günümüzde yaptıklarımızı atalarımız Osmanlılar dahi yapmamış. Fetihçi olmalarına rağmen. Yeni yerleri fethetmişler ama adlarını korumuşlar. Sadece dillerine uyumlu biçime sokmuşlar. Diapolis’e Akçaşehir/Akçakoca demişler. Heraklia, Ereğli olmuş. Tümden adlarını değiştirdikleri de olmuş. Karamürsel gibi. Nikomedya adının başına Rumca’dan ön ek olan “İs” eklenerek İsnikomed’den İzmit’e dönüşmüş zamanla. Ama bölgemizi fetheden Akçakoca’nın adını yaşatmak için İzmit İlbaylığı, Sancak ya da Liva’sına Koca Eli ya da Koca İli demişler.

Biz çevremizi çok severiz. Hele değerlerimizi! Gözümüz gibi koruruz onları. Temizlik imandandır deriz. Giysilerimiz pak, evlerimiz pırıl pırıldır. Ayakkabılarımızı çıkartırız kutsal saydığımız yerlere girerken. Derelerimiz tertemizdir. İlaç niyetine bir çöp bulmazsınız dere yataklarında. Şayet varsa onları bizi sevmeyen düşmanlarımız kasten atmışlardır. Derelerimizin çevresinde var olan Çınar ağaçları, belli alanlardaki Ihlamur, Akasya, Meşe ve Karaçalı benzeri ağaçların yaşları neredeyse 100 senedir. Ama bu ağaçlar sadece Derince Limanı, Travers Fabrikası, Deniz Birliği ve Asker Hastanesi alanı içerisindedir.

İbadet yerlerinin dört bir yanından sokak ve cadde geçmez. Altları ya da yanlarında dükkanlar yoktur. Binek araba ya da kamyonlar kutsal mekanların çevresinde asla park etmezler. Oralar ibadet yerlerimizdir. Ama bu ibadet yerleri Kadıköy’deki Aya Triad Kilisesi’dir. Ya da Çengelköy’deki Aya Pandeleymon Ayazma Kilisesi. Bize ait koruyabildiğimiz ise, sadece Gebze’deki Çoban Mustafapaşa Külliyesi ve İzmit’teki Pertev Paşa Külliyesi’nden geriye zar zor kalabilmiş iç avlusu ile Yenicuma Camisi’dir.

Ayrıntısından daha sonra söz edeceğim Üst İstasyon Caddesi ve çevresi hakkında destek sağlayan saygıdeğer ağabeyim Ali Kızılkaya ve değerli mahdumu Hüseyin Kızılkaya’ya, ömrünü Derince’de geçirmiş ve ona pek çok emek vermiş, pek kıymetli dostum Reşat Keçeci’ye ve kıymetli Ferit Toplu’ya şükran ve teşekkürlerimi sunarım.

Lütfen sizler de destek sağlayın. Anılarınızı, bilgilerinizi ve varsa belge, resim ve Derince’ye ait referansları benimle paylaşın. Semt semt anlatmaya çalıştığım Derince’nin diğer sokak, mahalle, yer ve olayları hakkında söyleşiler yapmak istiyorum. Dinlemek, notlar almak ve anlatılanları derleyip kayda geçmek istiyorum. Lütfen katkılarınızı Derince’den esirgemeyin.


Üst İstasyon Caddesi II
Yazım Tarihi; 09 Ekim 2004 Cumartesi, Şirintepe-İzmit, Yayın Tarihi;
Üst İstasyon Caddesi Alt Geçit’ten itibaren başlar ve kuzeye doğru devam eder. Alt Geçit’in yapılmasını anımsıyorum ama tarihini bilmiyorum. Çekirge gözü korunaklarıyla ilginç bir yapısı vardı. Trafiğin yoğun olmamasına karşın geçit çevresinde çok kazalar olmuştur. Birçok kazada kamyonların demir korkuluklara bıçak gibi saplandıklarını anımsarım.

D-100’ün kuzey köşesinde ilk zamanlar atların çektiği yaylı ve düz at arabaları vardı. Bunlar çeşitli yükler çekelerdi. Neredeyse her tür. Araba sahipleri neredeyse tümden “Tatarlar”dan oluşmaktaydı. Sonraki yıllarda yerlerini komyonetlere bırakmışlardı. İsmet Tuna bizim ana tarafımızdan yakınımız olan kamyonetçiydi.

“Hacı Veli” Toplu’nun bahçesinin köşesinde Saray Taksi 1972’lerde açılmıştı. Derince’nin 2. Taksi Durağı. Durakta ilk taksisi olanlar; Ömer Karakoç, Yüksel Dürge, Hayri Yücel, Mehmet Demirhan. Bu bilgiler doğru mu acaba? “Hacı Veli” Toplu’nun bahçesi büyük kavak ağaçları, çiçekler ama özellikle güller ve Kasımpatılarıyla bezeliydi. Sonraki yıllarda cadde tarafına 3 katlı bina yapılmıştı. Alt katlarında kahvehane, hazır giyim dükkanı ve lokanta açılmıştı. Yıllar içinde dükkan türleri değişiklik gösterecekti.

Doğu tarafta ilk dükkan “Ormancı Kemal”in Tomruk Atölyesiydi. Yanında ise Ziya Koyunlu’nun kahvesi vardı. Tek katlı. Ön tarafında bahçesi. İçinde büyük akasya ağaçları. Talgır Sokağı’nda odun ve kömür depoları, daha geride Hamam ve altında “Börekçi Fahri”nin börek fırını vardı. Caddeye yakın “Çinici Hızır” ve “Marangoz Zengin”in dükkanları vardı. Köşede ise “Berber Burhan”. Buradaki yapılar sonradan dikilmişti. Köşedeki yapı pasajlıydı.

Çeşme Sokak’ta neredeyse hiç dükkan yoktu. Sadece Yüksel Dürge’nin yazlık sineması vardı. Bu sokaktaki dükkanların ortaya çıkması 1980’lere doğrudur. Beyaz Eşya, Nalburiye ve Bakkaliye Toptancısı. E-5 tarafında odun depoları, kömürcüler ve kum, kireç ve tuğla satan yerler vardı.

Batı Yaka’da köşede “Börekçi Fahri” dükkan açmıştı uzun yıllar üçtekerli bisikletle börek sattıktan sonra. Üstünde Yorgancı dükkanı vardı sanırım. Sinemadan önce çerezcinin açılması yıllar sonraydı. Hızır Gençtürk’ün Yazlık Saray Sineması. Yıllar sonra hemen yanına Kışlık Sinema yapılmıştı. Üst katında Cumartesi günleri Aile Günü yapılırdı. Sadece genç kızlar ve bayanlar.

Saray Sineması yıllar sonra kapatılacak üst katı kahvehaneye dönüşecek alt katına ise pasaj yapılacaktı. Pasajın içinde Hüseyin Er’in Kırtasiye Dükkanı, Video Dükkanı ve Çakmakçı ile Ayakkabıcı Dükkanı gibi dükkanlar açılacaktı. Bir üst taraftaki yere de yapı dikildikten sonra “Kasap Ali” Kasap Dükkanı açacaktı. Sonraki yıllarda yanına pastane ve elektrikli ve elektronik eşyalar satan dükkan açılacaktı. Köşede ki “Tatarlar”dan “Ayakkabıcı Yunus” ve gerisindeki “Muhacirler”den “Pala’nın Berber Dükkanı” ne zaman kapandı ve yerlerine kimler ne dükkanlar açtılar kayıtlarımda yok.

Yüksel Sineması. Bir birlerine bağlı tahta sandalyeler. Aralarda içilen gazozlar ve çıtlatılan beyaz renkli kabak çekirdekleri ve ay çekirdekleri. Yerin eğimli olmasından dolayı harika bir görüş ortamı. Özellikle yabancı filmler. Yazları yaşanılan sosyal olay. Sinema ne zaman işlevini yitirdi ve yerine beton yapılar ne zaman dikildi acaba! Caddenin Doğu Yakası’ndan kuzeye doğru çıkıldığında. Köşedeki yere yıllar içinde ne tür dükkanlar açılmıştı? Lokanta, ayakkabıcı ve hazır giyim dükkanı. Yanındaki yere büfe ve çerezci. Ondan sonraki yerde Eczane vardı. Derince Eczanesi. Ümmühan Keçeci’nin eczanesi. Yan tarafı pasajdı. Eczanenin gerisinde “Uncle Kamil”in “İngilizce Dersliği“ vardı.

“Uncle Kamil” “Eski Çarşı”da Batı Yaka’da bir sokak içinde oturmaktaydı. İki oğlu vardı. Soner Kartal yıllar sonra Kanada’ya gidip yerleşmişti. Sonraki yıllarda “Uncle Kamil” Merkez Camisi’nin batı köşesinde baraka benzeri yere taşımıştı İngilizce Dersliğini. Benim üzerimde büyük emeği geçmişti. İngilizce’yi yakalama zamanlarında çok yararı dokunmuştu. Kendisi pek çok severdim.

Pasajın üst köşesinde bir lokanta vardı. Pasajlı olan bu yapı ne zaman yapılmıştı ve önceleri yerinde ne vardı bilmiyorum. Sahibi kimdi acaba? Hızır ve Ayhan adlı iki oğlunu tanıdığım Şefik Ayhan’ın evini ne zaman yaptırdığını ve evin alt katında hangi dükkanlar olduğun berrak olarak anımsamıyorum. Anımsadığım bir Saat Tamir Dükkanı. Bahçecikli Yunanistan Muhacirleri’nden Ali Kızılkaya’nın “Camcı” dükkanını açmadan önce yerinde bahçeli bir ev olduğunu biliyorum. Yer Reşat Yıldırım’a aitti. Bugünkü Ekmek Fırını yerinde bir şeyler vardı da neydi acaba?

“Camcı Ali”nin dükkanının üstünde de kardeşi Cevat Kızılkaya’nın beyaz eşya satan dükkanı vardı. En üst köşede ise bir Balıkçı Dükkanı. Bu balıkçı dükkanının yerine yıllar sonra tek göz iki katlı bir betondan yapı dikilmişti. Üst katında “Gürcüler”den Keramettin Gençtürk’ün Mühendislik Bürosu vardı. Yanında Mustafa Özten sürveyan olarak çalışıyordu. Dip köşede ise Derince’nin Genel Tuvaletleri.

Doğu Yaka’daki Park Alanı çok güzeldi. İçinde pek süs bitkileri ve ağaçlar yoktu ama alan alandı. Şimdiki gibi kıyısına köşesine büfelerin ve çeşitli yapıların dikildiği ne olduğu belli olmayan bir yer değildi. Parkın doğu-güney köşesi Yüksel Sineması’nın arkasına bitişikti. Şimdiki adı Yüksel Sokak olmuş.

Görüldüğü üzere çok eskilere ait olmasa da bilgiler tam değil. Tamamlanmaları gerek. 1984’lerden günümüze üst İstasyon Caddesi, Talgır Sokak ve karşısındaki Çeşme Sokak’la E-5 tarafındaki yerlerde birçok değişim oldu. Sürekli değişimler yaşandı. Kimler ne işler tuttular. Kimler kiracı ve malik olarak gelip gitti! Bunların kaydını bulmak ve tutmak pek zor değil. Derince’nin Geçmişi’ni sonradan ele alacak olanlar bunları kolayca elde edebilirler.

Önemli olan anılarla birlikte ilk zamanları ve ilk günleri yaşayanlar ya da onların birinci dereceden yakınlarıyla yaşananları belirleyebilmek. Ben neredeyse beş senedir bunu yapamaya çabalıyorum. Bir derece başarılı olabildim. Bildiklerimi, anımsadıklarımı, dinlediklerimi ve kaydını tuttuklarımı harmanladım. Bir araya getirdim. İyi ya da kötü Derince’nin Geçmişi’ni kaleme aldım. Bundan sonraki meraklılar önlerinde derlenmiş bir malzeme bulacaklar. Buradan yola çıkıp daha güzelini ve mükemmelini oluşturacaklar.

Derince’yi anlatmalarımız sürecek. Önümüzdeki günlerde Eski Çarşı’yı yani İstasyon Caddesi’ni iki bölüm halinde anlatacağım. Katkısı olanlara teşekkür ederim.


Eski Çarşı I; Doğu Yaka, Güneyden Kuzeye
Yazım Tarihi; 10 Ekim 2004 Cumartesi, Şirintepe-İzmit, Yayın Tarihi;
İstasyon Caddesi yani bizim Eski Çarşı dediğimiz yer Derince İstasyonu ve çevresindeki eklenti yapılarından başlamış. İstasyonun hemen kuzey tarafındaki sokak Kanarya Sokak. İstasyonun bahçesinden İstasyon Parkı’na geçiş sağlayan demir kapı var. Parkın manevra hatlarına koşut tarafında ise yürüme yolu.

İstasyon Caddesi ve yakın çevresini iki bölüm halinde anlatmaya çalışacağım. Zamanlar iç içe geçebilir. Odaklanma benim çocukluk zamanlarım. Yani 1965’ler. Ama daha gerilere ve sonraki zamanlara ve bugüne göndermeler olacak. Sokak ve cadde adları ilk zamanlardan 1965’lere kadar değişmiş olabilir. Ben günümüzdeki sokak adlarını referans adları olarak kullanacağım. Eskileri anımsayanlar ilk adları bana aktarabilirler. Anlatmaya istasyon tarafından başlayacağım. İlkin Doğu Yaka’yı güneyden kuzeye ele alacağım. Ardından Batı Yaka, güneyden kuzeye.

İstasyonun hemen kuzey-doğu köşesinde harika park. Derincelilere soluk aldıran, vakit geçirenleri rüyalar ülkesine götüren güzellikte. Gizem dolu. Fıstık çamları. Belleğimden çıkmayan. Taş atarak fıstık düşürdüğümüz ağaçlar. Süs ağaçları, orta yerdeki havuz. Labirent benzeri ara yürüme yolları.

En güney uçta tek katlı Sırrı Büyükaslan’ın İstasyon Kıraathanesi. Limanda, Travers Fabrikası ve TCCD manevra hatlarında çalışanların doldurduğu kahvehane. Önünde küçük bir bahçesi var. Ağaç sandalyelerin atıldığı, sohbetlerin yapıldığı ve çeşitli oyunların oynandığı masalar. Kıraathane. Arapça. Okuma Evi demek. Ama sadece oyun oynanan, erkeklerin kümeleştiği değişmez sosyal yerler.

Kahvenin hemen üst tarafında “Tatarlar”dan Talat Çorabay’ın bakkal dükkanı vardı. Yapı iki katlıydı. Yanındaki yapı da iki katlıydı. Şefik Erbay’a ait. Oğlu Kubilay sonraki yıllarda üst katta Muhasebe Bürosu açmıştı. Onun yanında tek katlı bir yer vardı. Lokanta oldu. Birahane. Çok sonraları ise rağbet gören, pek tutulan birahane. Daha sonraları da yanmıştı sanırım. Burada Hüseyin Bilgili’nin ayakkabıcı dükkanı ile “Dondurmacı” Şevki’in amcanın dükkanı. Köşedeki dükkan da Hayrettin Sütmen’nın Lokantasıymış. Ardından buraya “Terzi Mehmet” Emin Konfeksiyon Dükkanı açmıştı. Sonraki yıllarda ev yıkılmış yerine apartman yapılmıştı. Bu yapı da depremde yıkıldı sanırım. Ara sokağın şimdiki adı Rızabey Sokağı. Bu sokak çıkmaz sokaktı ilk zamanlar. İstasyon Parkı’na geçiş yoktu. Sokağın en ucunda bahçeli Tatar Evleri vardı. Sokağın içinde kuzey köşedeki kahvehane “Tatarlar”dan Hamdi Toplu’nunmuş.

Rızabey Sokağı’nın kuzey köşesinde Mehmet Meriçli’nin ayakkabıcı dükkanı. Dükkanın zemini mazot ya da yanık yağa emdirilmiş. Çamur tutmayan. Bizim için pahalı bir dükkandı. Biz “Tatarlar”dan. “Ayakkabıcı Enver” & Hudusi” Çolpan’lardan alışveriş yapardık. Çok sonraları dükkanın yerine çok katlı apartman dikilmişti. Dükkanı Mehmet Meriçli’nin büyük oğlu Necdet Meriçli işletiyordu sanırım. Bitişiğinde küçük bir dükkan olmalıydı. Bu “Berber Mehmet” Aygün’ne aitmiş. Onun yan tarafında Nihat Kuş ile Ahmet Kasımay’ın yan yana tuhafiye dükkanları. “Tatarlar”dan Beytullah Çolpan’nın Bakkal ve Tuhafiye Dükkanı. Bir sonraki çıkmaz sokağın köşesindeki dükkan da Haydar Karakoç’un Tuhafiye ve Zücaciye Dükkanı’ydı. Bu dükkan ilk zamanlar Meyhane’ymiş. Kim çalıştırmaktaydı öğrenemedim. Sokak, bahçe çitlerinin gerisinden yapılmış tek katlı “Tatar Evleri”nden ibaretti. Hasan Yüksel Sokak olmuş şimdi burası. Zübeyde hanım Kültür Sitesi’nin önünü açmak için arsalar istimlak edilmiş. Sokağın kuzey köşesinde, Derincelilere uzun süre hizmet eden Astsubay emeklisi Ali Osman Kaplan, beyaz eşya dükkanı açmıştı. AEG Bayii. Ondan önce bu köşede ne dükkanı vardı acaba?

“Elektrikçi Ali”nin dükkanının bitişiğinde “Ayakkabıcı Enver & Hudusi” Çolpan’ın dükkanı vardı. Dükkanda ilk zamanlar babaları Camcılık ve Zahirecilik yapıyormuş. Dükkanın adı neydi acaba! Yanında yıllarca değişmeyecek “Tatarlar”dan Sadık Çolpan’ın Pastanesi. Oğlu Embiya Çolpan yıllarca direnmişti baba mesleğini sürdürmek için. Sonra da kapanmıştı. Şimdi Hüseyin Turan’ın Uğur Köfte & Kokoreç dükkanı var. Kırtasiye Dükkanı. Bitişiğinde ve köşedeki dükkan ilginçti. Ön tarafında beton direkler vardı. Tam köşedeydi. Vitrini sokak içine ve caddeye bakardı. Kapısı cadde ve sokağın kesiştiği yöne açılırdı. Burası İstasyon Camisi imamı “Osman Hoca kırtasiye dükkanı açılıncaya dek, kim tarafından çalıştırılmıştı acaba? Dükkanı oğlu Raif çalıştırdı yıllarca. Dükkanın sokak tarafında bir Berber Dükkanı ve onun bitişiğinde de bir Çay Ocağı vardı sanırım. Ama kimler işletiyordu acaba! Dükkanların adları neydi!

Çıkmaz sokağın adı Şemsettin Sema Sakak. Kuzey köşede sokak tarafında beton direkleri olan uzunlamasına bir dükkan vardı. Lokanta oldu. Kahveye döndü. Dip köşesinde de bir Berber vardı. “Berber Edip”in dükkanı. Sonraki dükkan “Tatar Hanis” Günaydın’ın oğlu Yüksel Günaydın’ın Elektrikçi Dükkanı. Ama önceleri ne vardı ve kim çalıştırıyordu ki! Bitişiği “Yüncü Teyze”nin dükkanı. Trikotajcı. Giysi satan bir dükkan. Süleyman Özcan’ın annesi olmalıydı. Yaşlı amcanın adı neydi ki? Mehmet Özcan! Ya “Yüncü Teyze”nin? “Lazlar”dan “Gazeteci Muzaffer” Sandalcı’nın ilk bakkal dükkanı. Sonra Saatçi ve Beyaz Eşya satan dükkanı. Yıllarca kalmıştı dükkanında. Ta ki Güney Derince ve Kuzey Derince oluşuncaya dek. “Tatarlar”dan Cevdet Dağlar’ın Kasap Dükkanı. Köşedeki dükkan. Oğulları hala sürdürüyorlar mesleği. Bu kez Batı Kıyı’da. Vaktiyle “Terzi Vecdi” ve “Gazcı Rahim”in dükkanlarının bulduğu köşeye yaptıkları apartmanın alt katında dükkanları.

Ara sokağın şimdiki adı Fırın Sokak. Bu yol hem Derince Minibüs ve Otobüs Durağı’na doğru kıvrılır hem de Turgutreis İlkoulu’na giden Gonca Sokak’a bağlanır. Kuzey köşesindeki dükkan Derince’nin ilk çerezcisiydi. Çankırılı olmalıydı. Dükkanı işleten kimdi? Yapı iki katlıydı. İlk zamanlar burada “Tatarlar”dan İrfan Toplu’nun Tekel Bayii varmış. Bir üstündeki yer de, sonraki yıllarda “Manav Dükkanı” olacak olan Ömer Amca’nın Gazoz İmalathanesi vardı. Ne gazozlarıydı adı? Oğlunu anımsarım. İki oğlu olmalıydı. Kadir ve Veysel. Şimdi Akbank yapısı olan yerde İsmail Amca’nın Rize Palas Oteli varmış. Yanındaki dükkan kesinlikle “Foto Osman” Sivri’nin Fotoğraf Atölyesi’ydi. Bitişiğinde ise Hacet Yılmaz’ın İpragaz Bayii. Bitişiğindeki Bakkal Dükkanı’nı ise, “Lazlar”dan Ali Küçük işletiyormuş. Sokağın köşesindeki dükkan ise anımsadığım, bir Şekerleme ve Tatlıcı Dükkanı’ydı. Ondan önceleri ise yıllarca Meyhane olarak işletilmiş. Sokağın adı ise Şehit Hasbi Sokak.

Kuzey köşedeki dükkan “Tatar Sabahattin”in terzi dükkanıydı. “Terzi Vecdi” onunla kavgalıydı. Bitişiği Kahvehane’ydi. Tek katlı bir salon. “Tatar Zihni”in. Yanında Karakaş’ların Ekmek Fırını. Karakaşlar’dan hangisinindi fırın? Fırının yerinde ilk zamanlar Jandarma varmış. Fırından sonra bir Berber Dükkanı vardı. İşleten Turan Sokak’ta otururdu. Kars asıllıydı. Ama onun ustası kimdi ki! Berberin yanında filan olmalı gazete dağıtıcısı “Gazeteci Burhan” Gazete Bayii açmıştı yıllar sonra. Sonraki dükkan Kastomonulu birisinindi sanırım. Bizim Aile Şekercimiz’di adeta. “Şekerci Bayram”ın Şekerleme ve Tatlıcı Dükkanı. Bayramlarda zevkle gidebildiğimiz. Kavanozlarından gözlerimizi alamadığımız efsunlu mekan.

Son dükkanın yönü D-100’e bakardı ama düzey olarak Geçit’in merdivenlerine eşitti. Kapısı sokak tarafındaydı. Bir tür lokaldi. Gümrük memurları ve benzeri kişiler oluştururdu müşterilerini. Kahve Hayrullah Efendi’ye aitmiş. Çocuklarının adı Cengiz, Oktay ve Salim. Sonra yerine katlı bir bina yapıldı. Alt katında mobilyacı filan açıldı. Ama ondan önce üst katı lokal olmuştu. Asfalt tarafından geçilen ahşap bir köprüsü vardı.

1960’larda filan olmalı. Ankara Asfaltı’nın kuzey tarafından Eski Çarşı’ya gelenlerin uğrayacakları kazaların sayısı artınca yolda protestolar geçit yapım kararına götürdü. Alt Geçit özgün biçimiyle yapıldı. Girişlerinde betondan güneşlik benzeri korunakları. Yol düzeyinde girişlere olası düşmeleri engellemek için altıgen süslemeli demir korunakları. Zamanla demir korunaklar gençlerin oturup piyasa yaptıkları yer olmuştu. Yıllar içinde bu güneşlik ve demir korunaklara dalacak çılgınlıkta ve fecaatte kazalar yaşanacaktı.

Geçit’ten Dolmuş Durağı’na doğru gidişte Lokal’den sonra bir ev vardı. Bahçesi ağaçlık. Lokalle bu ev üzerine şimdiki çok katlı apartman yükseldi. Alt katlarına Sancak Kardeşler’e ait gazete bayisi, lokanta ve otel yapılacaktı. Sonraki yıllarda ise İş Bankası Derince Şubesi bu apartmanın altına açılmıştı. Daha ötede bir bahçe vardı. Çok sonraları bu bahçeye direkleri yüksek vinçler ve bazı araçlar park eder olmuştu. Uzun yıllar makine parkı gibi kullanıldı alan.

Ancak buradaki Otobüs Yazıhanesi’ni atlamamak gerek. Trenlerde pişmaniye ve ekmek içi bir şeyler satan bir amca vardı. Sonraki yıllarda burada bir otobüs yazıhanesi açmıştı. Bayram Yeri olurdu burası. Önemli bir buluşma yeri yani.

Dolmuş Durağı’nın batı köşesi olan son noktada “Lazlar”dan Hüseyin Mete amcanın oteli vardı. “Ferah Palas Oteli”. Hüseyin Mete amcanın büyük oğlu İbrahim ile arkadaştık. İbrahim Mete elektrik işleri yapardı. İkiz kız kardeşi ve bir erkek kardeşi vardı. Alt katındaki iki dükkandan birisi yıllarca, “Otobüs Yazıhanesi“ olarak çalıştırılmıştı. Pişmaniye filan satılıyordu. Sokağa doğru dönüldüğünde, burada yer alan iki dükkandan ilkinin Kahvehane ve Lokanta olduğunu ve bitişiğindeki dükkanın sürekli olarak Marangozhane olarak işletildiğini anımsıyorum. Dükkanları kim işletiyordu ve binanın sahibi kimdi bilmiyorum.

Bir varmış bir yokmuş. Geçmişi yaşayanlar aramızdan bir bir ayrıldı. Anılarını da yanlarına alarak. Geçmişin kaydını düşmeye çabalıyorum. Hata ve yanlışlarımın olduğunun ayrımındayım. Masalımda eksik kalan yerleri doldurmak ve bilmediklerimi benimle paylaşmak isteyenler varsa lütfen bana bir biçimde ulaşsınlar. Derinceliler kendilerine minnettar kalacaktır.


İçimizden Birisi; Fikran Öz
Yazım Tarihi; 16 Ekim 2004 Salı, Şirintepe-İzmit, Yayın Tarihi;
Ramazan Bayramı’nın üçüncü günü. Dostum Ferit Toplu eskileri bize aktarabilecek bir yakınım var. Onlara gideriz diyordu. Nasip bayramda ziyaret etmekmiş. Evleri Şimdiki Fevzi Çakmak Caddesi Kuzey, eskilerin üst İstasyon Yolu’nun tam kuzey tarafındaki evin sahibi. Yüzünü görünce tanıdım. Birden çok eskilere, bundan 25 öncelerine gidiverdim.

Biz Nazif, Ahmet Zer, İbrahim Mete ve Mustafa Akın köşedeki Uzunoğlu Kıraathanesi’nin asmalı ve ağaçlı bahçesinde oturduk. O zamanlardan bilirdim. Adı Fikran Öz. Fikri demekmiş Fikran. Derinceli “Tatarlar”dan. Onun öyküsünde Tatarlar ağırlıklı olacak. Kapıyı bize eşi Necmiye Hanım açmıştı. Bayramlaştık. Ziyaret sebebimizi Ferit Toplu açıkladı. Kolay değil insanları birden 70 sene öncelerine götürmek. Çocukluk günlerinden söz ettirmek.

Kızları da bayram ziyaretindeymişler. Hepimiz büyüdük. Yüzler değişti. Vücutlar biçim değiştirdi. Beyaz saçlar. Ama yine de tanıdım onları. En küçük kızı dışında. Onu tanımada zorlandım. Evlenmişler her birisi. Elimi öpmeye çalıştı torunlarından birisi.

Solumda saygıdeğer Fikran Öz. Onun yanında eşi Necmiye Hanım. Ne hoştu. Annemin adıydı. Sağımda Ferit Toplu. Çay ve kek ikram eden kızları gelip gidiyorlar. Göç öykülerini dinleyeceğiz. Öykü anlatanın öyküsü. Biz sadece aktarmada aracıyız. Derince’nin 1934’lerdeki durumunu yaşayan kişilerden duyacağız. Nerelerden sökün etmişler? Nerelere savrulmuşlar? Nerelerde kök salmışlar? Biz soracağız o anlatacak. Bu kolay değil. Ne nasıldı? Ne zaman ne oldu demek fazla soğuk. İpuçları olmalı. Bir şeyler bir yerlere götürmeli. Birden orada olmalı anlatacak olan. O anları içinde duyumsamalı.

Bir biçimde konu açılıyor. Ara ara olsa da gidiyor gerilere Fikran Öz Bey. 1929’de, Romanya’nın Köstence ilinin Karaömer Köyü’nde doğmuş. Babası Akif, annesi; Kafiye. Romanya Köstence Limanı’ndan 6 yaşındayken 1935 senesinin Mayıs ayında Nazım Vapuru ile Derince Limanı’na gelirmişler. Romanya Köstence’den göçmenleri iki vapur almış. Diğer vapurun adı Cumhuriyet Vapuru’ymuş. Cumhuriyet Vapuru yolunu şaşırıp ve Nazım Vapuru’ndan iki hafta kadar geç gelmiş Derince Limanı’na.

Göçmenler Derince’ye gelmeden önce Tuzla’da hamam sokulurlar. Burada tüm göçmenler temizlenir. Bir tür karantina yani. Temizlenme ve denetim sonrası feribotlarla gemiye geri götürülürler. Derince Limanı’na inmelerinden sonra eski Tahıl Silo Depoları’nın arasında kalan manevra hatları üzerindeki tren vagonlarına yerleştirilirler. Burada geçici barınaktayken kendilerine helva, çorba ve belli kuru gıdalar temin edilir.

1935 yılında göçmenlerin beraberlerinde getirdikleri tüm eşyalar İzmit’te Yenicuma Camisi’nin içine konur. O zamanlarda cami kapalıdır. Cami Cuma’dan Cuma’ya açılmaktadır. İsteyenler gidip eşyalarını denetlemektedir. Geçici olarak yerleştirildikleri vagonlardan alınıp İzmit Fevziye Camisi güney tarafında yer alan eski Reji İdaresi’ne ait Tütün Depoları’na yerleştirilirler. Bu sıkıntılı yaşama son verip, ailesini huzura kavuşturmak isteyen baba Akif Öz, İzmit Bağçeşme’de kiralık bir ev tutup oraya taşır aileyi.

Parası olanlar benzer girişimlerde bulunur. Derince’de Muhacir İskan Haneleri’nin 1936’da inşaatları başlar ve 1937 yılında tamamlanır. Anne Kafiye Öz evin bakımını yaparken hastalanır. Şimdiki Devlet Hastanesi’nin başlangıcı olan ve Topçular Mahallesi sırtlarında, şimdiki ilkokulun gerisindeki alanda kurulu olan Millet Hastanesi’ne yatırılır. Kötü koşullarda üşütmüş ve ağır hastalanmış olan anne burada vefat eder.

Romanya Göçmenleri Düzenli Yerleştirme öncesi çeşitli yerlere gönderilirler. Adapazarı’na bağlı Fındıklı ve Elmalı Köyleri ile İzmit’e bağlı Akmeşe, Sarımeşe, Kullar Rahmiye (Karaçalı) Köyleri’ne gönderilirler. Askerden sonra 17 yaşlarındaki Necmiye hanım ile, 1952 yılında evlenir. Esen, Nesrin, Güler adlarında çocukları olur. Dördüncü çocuğunun adını öğrenemedim. Belki de mahremi addetmişti. Çocuklarının adlarını vermek istememişti pek. Umarım çocuklarının adların burada geçmiş olması kendisini üzmez. Petrol Ofisi’nde işe girmesine Fahrettin Toplu vesile olur.

Sevgili Fikran Öz, Büyük Romanya Göçü’nde Derince’ye Tatarlar’la birlikte sadece 5 hane “Romanya Göçmeni” geldiğini, diğer hanelerin 1947 yılında Derince’ye Trakya’dan geldiklerini aktardı. İlginçti. Şaşırtıcıydı. Türkmenler’den hiç söz etmemişti. Hiç zorlamadım. Annemin babası Halil Orataş “Ağa”, eşi “Huriş Hala” ve Elektrik Trafosu kuzeyinde oturan Tunalar, Türkmen gurubunu oluşturmaktaydı. Aynı zamanda aynı vapurlarla gelmişlerdi Derince’ye. Onların göç öyküleri benzerdi. Arada başka savrulmalar vardı.

Halil Orataş’ın dahil olduğu Türkmenler, Romanya taraflarına Karaman’ın çeşitli yerlerinden gönderilmişler. Akıncı aileleri olarak. Halil Orataş ve Huriye Orataş’ın kardeşleri Tutrakan’a bağlı Ahmatlar Köyü’nden [Stafankaraca] çıkmışlar göçe.

Halil Orataş’ın kardeşleri Trakya’ya Çorlu’ya, Silivri’nin Büyük Kılıçlı Köyü’ne ve Çorum’a gönderilirken, Huriş Hala’nın kız kardeşleri Karamürsel’e bağlı Subaşı Köyü’ne, başka bir gurup da Geyve Vadisi’ndeki Doğançay çevresindeki yerlere yerleştirilmişler. Halil Orataş Derince’den önce bugünkü Kullar’a bağlı Karaçalı bölgesine gönderilmişler ilkin. Daha sonra ise Eski Mezarlık güney tarafı ve Elektrik Trafosu çevresine yerleştirilmişler.

Romanya’dan muhacirler 62-63 karma hane olarak gelirler Derince’ye. Sevgili Fikran Öz, Ferit Toplu’nun yardımı ve anımsatmalarıyla 1935 yılında Derince’ye ayak basmış muhacirleri aşağıdaki gibi sıraladı. Aşağıdaki isim kümelerinde “” içinde olanlar lakapları, X’ler bilinmeyenleri, ()’ler ise açıklayıcı bilgileri içermektedir. Sıralamada eksik bilgileri tamamlamak isteyenlere müteşekkir kalırım.

Derince’nin 1935 Romanya Muhacir Aileleri şunlardır; 01) Kazım X, 02) Refi X, 03) Şefik Erbay (Eski Çarşı’da Muhasebeci), 04) “Dıgıdık” İbrahim X, 05) “Lüpü” Kerim X, 06) “Koyuncu” Rasim (Koyunlu) Şenol, 07) Hıdır Canbek, 08) Refik Özkal, 09) Zekeriya Yıldırım, 10) (Sülman) Süleyman Toplu, 11) Rıza Talgır, 12) Abdüsselam Caymaz, 13) Mehmet Salih X, 14) Yusuf X, 15) Necip Korel, 16) Kazım Nakuş, 17) “Arabacı” Enver Gündoğdu, 18) Mehmet Demir (Romanya Göçmeni), 19) Sezai Yıldırım, 20) Hamit Aybar, 21) İbrahim X (Sultan Öğretmenin babası), 22) Süleyman Özkay, 23) Cevdet Toplu, 24) Bağış Günaydın (Turan-Burhan Günaydın’ın babası), 25) İsmail Demir (Romanya Göçmeni), 26) “Korucu” Akif Aslı (Romanya Göçmeni), 26) Bilal X, (Romanya Göçmeni), 27) Recep X, 28) (Seytemin) Seyit Emin Tansık, 29) Süleyman X, 30) “Müezzin Ablekim” Abdülhekim X, 31) “Kuyucu” Salih X, 32) Mehmet X (Romanya Göçmeni). 35) Mehmet Ay, 36) Ferhat Demir (Romanya Göçmeni), 37) Abdurrahman Tansık, 38) Müsfire Toplu, 39) İslam Batur, 40) Nuri Çelik, 41) Rasim Toplu, 42) Tevfik Esen, 43) Münin Yılmaz (Adapazarı Arifiye Kalaycılar Köyü’nden), 44) “Kasap” Kemal Çıray, 45) Murat Türker, 46) Rıfat Koyunlu, “Türk” Nail Öztoplu, 47) Süleyman Önyılmaz, 48) “Daslı” Murat Daslı, 49) Mesut X, 50) Refik Nakuş, 51) Mahmut Toplu, 52) Esat Özlü, 53) İzzet X, 54) “Sülman” Süleyman Önyılmaz, 55) Yusuf Orak.

Tatar adlarından söz ederken hep “Akay”la bitiriyordu. Yusuf Akay, Sülman Akay, Seytemin Akay gibi. Akay, ağa, ağabey, aka demekmiş. Bu arada bir iki Tatarca kelime de öğrenmiş oldum. Akay; Ağa, ağbi, ağabey, aka, ve aynı zamanda erkek, Apakay; kadın, kız, Bala; genç, delikanlı demekmiş. [Söyleşi; Fikran-Necmiye Öz. Ferit Toplu’nun destekleriyle ile 16.11.04].

Annem Necmiye [Orataç] Kiraz’ın teyzesi Bedriye Özün’ün kısaca Romanya Göç Öyküsü; [Subaşı: Romanya Göçmenleri ve Göç Öyküleri; Subaşı Köyü’ne Köye Bulgar göçmenlerinin yerleşimi 1935’lerde ve sonraki yıllarda. Romanya Muhacirleri ise Köstence, Deliorman ve Tutrakan bölgelerinden gelmiş. Subaşı Köyü 135 Haneymiş. Eskilerde Kaytazdere üzerinde kemerli bir köprü varmış. Belediye başkanı: İsmail Fidan (2001). Köstenceli Nail Ayaz; Ahmatlar Köyü’nün şimdiki Bulgarca adı Stefan Karaca, Seremet’in adı ise Veseles. Deliroman bölgesi olarak adlandırılan yerdeki Gence, Çanakçılar, Yeniceköy ve Asfalkör köylerinden Bulgaristan Türkleri gelmiş. Bir kısmı Subaşı’na diğerleri ise Fulacık, Kızderbent, Merdigöz’e yerleşmişler]. [Ziyaret Günü; 21.07.01 & 28.07.01. Altınova-Yalova: Beyti Özün, Şükriye (Özün) Oyman, İsmail Fidan, Nail Ayaz].


Eski Çarşı II; Doğu Yaka, Güneyden Kuzeye
Yazım Tarihi; 11 Ekim 2004 Cumartesi, Şirintepe-İzmit, Yayın Tarihi;
Eski Postane karşısındaki alan boydan boya Armut bahçesiydi. Eski İstasyon Oteli yada daha sonraları Revir Yapısı olarak bilinen yer ve çevresi görünmekteydi. Karşı parsellere katlı yapıları kondurulması çok sonraki yıllara denk gelir. Yapıldığında alt katına lokanta açıldı. Üst katı kahvehane oldu. Bir batı köşeye yapılan yapının alt katında Hilmi Keskin, İsmail İnci ile ortak Fotoğraf Stüdyosu açtı. Sonra dükkanlarını İzmit’e taşıdılar.

Kanarya Sokak tarafında kahvehaneler vardı. Masalar ve sandalyeler ağaç gölgeleri altına atılırdı yazları. Bu sokak şen şakraktı her gün her saatte. İstasyon Caddesi’ne doğru köşede Abdurrahman Korkmaz’ın bir oğlu berberlik yapıyordu. Daha sonra ise Hamdi Alkan burada Güneşgaz ve Çamgaz satmaya başladı. “Eşek Yaşar” Deniz de tüpleri bisikletle taşımaya başlamıştı. Yanındaki dükkan ilk zamanlar Meyhane’ymiş. Daha sonra ise Simitçi Fırını olmuştu.

Postane Sokak’ın güney tarafını doğudan batıya doğru ele aldığımızda Postane Sokak ve Kanarya Sokak’a açıklan kapılarıyla yıllardır aynı işi yapan Hakkı’nın kahvehanesi vardı. Burası hala işlemektedir. Kahvehanenin yerinde “Yorgancı Hasan”ın dükkanı varmış. Yanında Ali Balcı’nın küçük dükkanı. Çakmak, kalem ve benzeri şeylerin satıldığı bir tür mini, kırtasiyeciydi burası. “Manufaturacı Cemal” Alemdar’ın Manifatura Dükkanı. “Terzi Reşit”in dükkanı. Daha sonra İstasyon Camisi önündeki barakaya taşınacaktı. Sokak boyunca Salı Pazarı kurulmaya başlamıştı. Pek rağbet görmeyen bir pazardı.

Postane Sokak’ın kuzey tarafında, doğudan batıya, Postane yapısına doğru ise ilk dükkan “Atom’un Meyhanesi”ydi. Teras katı ünlüydü. Denizcilerin yazları en rağbet ettiği mekandı burası. Memduh Çorabay’ın işlettiği, vaktiyle iki kapılı dükkan vardı. Her tür şeyin bulunduğu dükkan. Özden İnce’nin soba ve bisiklet sattığı dükkan. “Berber Mustafa”nın Berber Dükkanı. Yanında bir Tuhafiye dükkanı ve yine Özcan İnce’ya ait en son dükkan. Tekel Bayii.

İstasyon Caddesi’nden kuzeye doğru devam edince birçok isim geliyor akla. Zaman içinde değişimler elbette olmuştur. Abidin Kuş’un dükkanı. Bu dükkan daha sonra ev gereçleri satan dükkan oldu. Köşede Lütfü Özkan’ın “Cici Berber”i. Yanında “Köfteci Sabahattin” Duray’ın dükkanı. “Bisikletçi İrfan Ağa”ya bitişik yerde bir pasaj vardı. Pasajın batı köşesinde ise “Foto Can”. Durmuş Közler’in Fotoğraf Stüdyosu. Bu pasajda başka kimlerin dükkanı vardı acaba! Çok sonraki yıllarda bu pasaj ortadan kalktı. Sokağın şimdiki adı Eskiciler Sokak. Biz çocuklar için bayram yeri sürekli. Çekim merkezi. “İrfan Ağa”nın kiralık bisikletleri. Sokağın köşelerine dizilmişler.

Eskiciler Sokak ile Kavaklar Sokak arasında kalan yerde iki katlı bir ev vardı. Alt katı kahvehane olarak işletildi. Sonraları lokanta oldu. En sonunda ise uzun yıllar yapı Kredi Bankası bu konutu kiraladı. Derinceliler’e hizmet verdi. Sonraki zamanlarda ise banka Derince’yi terk etti.

Kavaklar Sokak güney tarafta yer alan ve hala aynı işin yürütüldüğü bir dükkan vardı. “İğneci Fevzi” Büyük’ün dükkanı. Şinasi & Şemsettin adlı iki oğlu vardı. Sokağın kuzey tarafında, ileride bir iki dükkan daha vardı. İğneci Fevzi’nin dükkanının ilerisine de daha sonraki yıllarda bir kahvehane açılmıştı. Şimdiki adı Huzur Kıraathanesi.

Kavaklar Sokak’ın caddeye birleştiği yerde yuvarlık cepheli, tek katlı dükkan aynı biçimini korumaktadır. Şefik Erbay’ın işlettiği Tuhafiyeci Dükkanı’ydı burası. Yanındaki dükkan sürekli kapalıydı. Camında Van Der Zee yazmaktaydı. Gemi Acentesiydi burası. Besim Kıt’ın işlettiği dükkan. Mekan ilkin meyhaneymiş. Daha sonra ise Bakkal Dükkanı oldu. Sonraki yıllarda Kırtasiyeci dükkanı açıldı.

Bir tarafında “Totocu Fahri”nin diğer tarafında ise “Yağcı Veli”nin açtığı saatçi dükkanının bulunduğu iki katlı ev. “Totocu Fahri” burada hep vardı. Ama “Yağcı Veli” buraya çok sonraları dükkan açmıştı. “Yağcı Veli” Cuma Pazarı’nda dökme yağ satardı. Evi Dolmuş Durağı yolu üzerindeydi. Oğullarından birisi at sırtında dökme yağ satma işini sürdürmüştü uzun süre.

Çok sonraları Hilmi Keskin’in açtığı “Stüdyo Palet” gelmişti çarşıya. Fotoğraf Yarışmaları düzeliyordu Derinceli çocuklar arasında. Yanında kardeşi Nejat Keskin çıraklık etmekteydi. Köşede ise Hasan Can’ın ayakkabı tamir dükkanı mı vardı bilemiyorum. Yapının üst katında “Moskof Ahmet” Köse’nin işlettiği bir kulüp vardı.

Ara sokağın şimdiki adı Şehit Cumhur Yüzlü. Sokak, cadde ve mahalle adlarını tümden değiştirmiş belediye!? Yıllarca özlemini çektiği belediye Derince’nin kimliğini altüst etmiş! Sokak içinde bir marangoz ve bobinajcı dükkanı vardı. Hurşit Amca. Onda sonra bir ayakkabıcı dükkanı vardı.

Karşı köşede büyük bir arsa vardı. Ön tarafta da ayakkabıcı dükkanı. Hasan Can’a aitti. Yıllar sonra buraya büyük bir apartman dikilmiş ve alt katları pasaj biçimine getirilmişti. Bir köşede Hasan Can’ın ayakkabıcı dükkanı vardı. Hemen yanında ise Musa Şentürk’ün işlettiği bakkaliye dükkanı yer alıyordu. Bunun üst katında bir dişçi açılacaktı. Ama önceleri burada sağlık ocağı açılmış.

“Börekçi Osmanlı Fahri”nin börekçi dükkanı açtığı yer sonraları manav olmuştu. Bitişiğindeki dükkan ise çocukluk günlerimizin ilk kitapçısıydı. Başka kitap ve kırtasiye dükkanı yoktu Derince’nin. Tevfik Çantalı. Mete ve Arif adlı iki oğlu vardı. Babalarına yardım ederlerdi okul açılışlarında. Tevfik Çantalı, Subay Mahallesi ya da Dumlupınar Mahallesi’nde oturmaktaydı.

Fırın Sokak içinde Mispak Kuru Temizleme dükkanı vardı. İlk ve tek olan. İzmit’te dahi ilkmiş bu dükkan. Köşedeki üç katlı yapı Celal Balcı’ya aitti. İlk zamanlar Derince’nin ilk sinemalarından. Daha sonra ise Derince Palas Oteli. Ardından alt katında açılan Derince’nin ilk Ekmek Fırını’nın olduğu yer. Sonraki yıllarda “Lazlar”dan. Hasan Küçükkeskin bakkal dükkanı açar buraya. Otelin giriş kapısı yanındaki küçük dükkanda Osman Pamirel’in “Tekel Bayii” varmış. Osman Pamirel futbolla çok ilgiliymiş. Uzun süre Derince Gençlik Spor’da oynamış. Derince Gençlik Spor Kulübü’nün destekçilerindenmiş.

Otelin yanındaki yoğurtçu dükkanını ise “Yoğurtçu Halil” işletiyordu. Dükkanda ayağı sakat olan “Topal Recep” adlı birisi vardı. Ehliman Gezer’in terzi dükkanı ise “Ayakkabıcı Arif” Dangoz’un bitişiğindeydi. “Burç Terzisi”. “Ayakkabıcı Arif” çok sonraları dükkanını Eski Limanyolu’na taşıyacaktır. Yanında iki kişi çalışırdı. Yüzü güleç, muhabbeti bol ve çalışkan bir kişiydi Arif Amca.

Ara sokağı şimdiki adı Dar Sokak. Tam köşede bir plakçı vardı. Agora Plak Evi. Bu dükkanı kim çalıştırıyordu? Ali İhsan mı? Eski zamanları anımsayan kaldı mı aramızda? Elektrikçi Cemalettin Ülergin’nin elektrikçi dükkanı “Gazcı Rahim”in köşesinde miydi? Bu ara sokak içinde büyüklerimizin “My Friend” diye tanıdığı biz çocukların “Uncle Kamil” diye bildiğimiz harika kişi yaşardı. Kamil Kartel. Yaşamı İngilizce idi adeta. İki oğlu vardı. Küçük olan Soner Kartel yıllara sonra Kanada’ya üniversite öğrenimi için gidecek ve orada yerleşecekti.

Gazyağı ve İspirto satan Cevdet Dağlar’ın kayınçosu. “Gazcı Rahim” Aktaş. Oğlu Saim’i biliyordum. İnsanları lakaplarıyla tanımlamak ve öylece bilmek ne garip çelişti. Lakaplar belleklerde kalmış ama soyadları unutulmuş. Birçok kişinin soyadını belirleme de ne çok zorluk çektim. Çarşıda Tatarlar ve Lazlar egemen olmuş esnaflıkta. Esnaf Lazlar’ın çoğu sonraları gelmişler Derince’ye. 1950’li yıllar filan olmalı.

“Gazcı Rahim” Aktaş’ın bitişiği dükkan biraz yüksekte kalıyordu. Neden acaba? “Terzi Vecdi”nin dükkanıydı. Dükkana merdivenle çıkılırdı. Merdiven basmakları kuzey taraftan başlardı. Hemen yanında ise Remzi Balcı’nın Ekmek Fırını. Onun bir üst tarafında ise Merkez Camii imamı “Hafız” Hasan Yılmaz’ın iki katlı ve taraçalı evi geliyordu. Taraçada vakti zamanında sinemacılı yapılmış. Birinci katı pasajdı. Güney köşede yeğeni “Emice” Mustafa Yılmaz’ın Nalburiye Dükkanı vardı. Gerideki dükkanlar depo olarak kullanılırdı. İçeride bir dükkan “Seyyar Gazeteci” Burhan’ın gazete depolama dükkanıydı. Gazeteler Pasaj içinde Erdoğan Bilgin’in eczanesi önünde satılırdı.

Pasajın kuzey köşesinde Erdoğan Bilgin’in Eczanesi. Derince’nin ilk eczanelerinden. Sonraları üst İstasyon Caddesi’ne Derince Eczanesi açılacaktı. Dar bir ara sokak vardı. Şimdi Eczane Sokak olmuş. İki dükkanın bulunduğu tek katlı ev. Güney köşede Tatarlar’dan “Dilsiz Berber” İrfan Sefit’in Berber Dükanı. Yanındaki ise çok sonraları Refik Mutlu’nun Tekel Bayii Dükkanı. Oğulları Ömer ve Kadem’i bilirdim. Kadem yılarca “Berber Turan” Günaydın’ın yanında çıraklık ve kalfalık yapmıştı.

Manolya Pastanesi’ni ise “Lazlar”dan Niyazi & Muzaffer Balcı kardeşler çalıştırmaktaydılar. İki katlıydı. Masalar kuzey duvarı tarafındaydı. Dolapları ve buzdolapları güney duvarı önüne dizilmişti. Kapısı doğu-güney köşedeydi. Yazları kapı açık olur, sinekleri engellemek içim boncuk benzeri şeylerden örülme süslü bir engel takılı olurdu açık kapı yerinde. İçeri girince boncuklar bir birlerine çarpar şıkır şıkır sesler çıkartırdı.

Birçok esnaf gibi Niyazi & Muzaffer kardeşlerin Manolya Pastanesi de Kuzey Derince’ye Denizciler Caddesi üzerine taşınacaktı yıllar sonra.

Bodrum katına 1972’lerde Birlik Taksini’nin açıldığı Ankara Asfaltı kenarındaki iki katlı ev. Geçit tarafındaki köşesi yuvarlaktı. Eski Çarşı tarafından merdivenle çıkılan birinci katında yıllarca Ziraat Bankası hizmet verecekti Derinceliler’e. Rasim Alptekin. “Tatarlar”dan. Derince ve Topallar Köyü’nün ilk muhtarlarından. Bu iki katlı yapı Rasim Alptekin’e aitti.


İçimizden Birisi; Turan Güler & Ray Spor
Yazım Tarihi; 16 Ekim 2004 Salı, Şirintepe-İzmit, Yayın Tarihi;
Derince’yi anlatırken ona biçim vermiş, olaylarını etkilemiş ve yönlendirmiş ya da baki kalan bu kubbede hoş bir seda olup, eski zamanları yaşayıp aramızdan ayrılmış kişilere de yer vereceğim.

Öncelikle, hala aramızda olanlar konu edilecek. Söyleşi önerimi kabul edenlerle yaptığım muhabbetleri ve onların ağzından öğrendiklerimi sizlerle paylaşacağım. Bazıları ise çoktan aramızdan ayrılmış olanlar olacak. Onların anılarını ise, yakınları ile yaptığım söyleşilerden derlediğim bilgilerden aktaracağım.

Öykülerine değineceğim kişiler yaşadıkları evrelerde sıradan, yetkili, etkin, saygın, sevilen, ya da sevilmeyen kişiler olabilir. Sevenleri ya da sevmeyenleri de olabilir. Durum ne olursa olsun paylaştıkları anıları ve bilgiler Derince için önemli olarak düşünüyorum. Biz söyleşilerimizi yaptığımız kişilere sevgi ve muhabbetle gittik. Aynı şekilde karşılık gördük. Saygı ve sevgimizi paylaştık. Kendilerine minnettarız.

Turan Güler. Aslen hemşerim sayılır. Bu ne kadar olursa tabii. Kendisi, Bilecik’in Söğüt kazasından. 12 yaşlarındayken gelmiş Derince’ye. 1944 doğumlu ve Tüpraş’tan emekli olmuş. Benim babam ise dedemle 16 yaşlarında çıkmış Bilecik’in Gölpazarı’na bağlı Kümbet Köyü’nden. Bu bilgiler ışığında ikimiz de öz Derinceli’yiz aslında.

Ramazan Bayramı’nın üçüncü günü bayramlaşmak ve sohbet etmek amacıyla sevgili dostum Ferit Toplu’yla gittik Eski Çarşı’da Hasan Yüksel Sokak’ın köşesindeki bahçeli bir evin ikinci katındaki evine. Fevzi Çakmak Caddesi’nin şirin sokaklarını dolaşmıştık çiseleyen yağmur altında. Bizi evine kabul ettiğinde üzerimizden yağmur suları damlıyordu.

Turan Güler 12 yaşlarındayken ailesi Derince’ye gelmiş. İlk oturdukları ev Tatarlar’dan Hanis (Günaydın) Ağa’nın bağlığının (kiraz bahçesinin) güney-doğu köşesindeki evmiş. Yıl 1957. Ben yeni doğmuşum. Necmi X amcanın evi. Bu ev aynı köşede hala ayaktadır. İki katlı, yeşil renkli bir evdi. Ben öyle anımsıyorum. Gölcük Deniz Fabrikaları’ndan emekli Necmi Amca, eşi Ferayet Hanım ve çocukları İlyas, Engin & Sevil.

Bağlığın doğu tarafı üçgen biçiminde bir alandı. Boş bir alan. Daha doğu tarafta bir küme ev vardı. Arada da bir sokak. Şimdiki Lale Sokak. Turan Güler, Derince’de ilk kez futbolu kuzey-güney doğrultusunda boylamasına uzanan bu açık sahada oynadığını ifade etti. Evin balkonundan futbol oynayanla seyrediyormuş. Hanis Ağa’nın büyük oğlu “Polis” Rıdvan Günaydın görmüş. Top oynar mısın diye sormuş. Yanıtı evet olunca, hangi mevkide oynarsın diye sormuş. Turan Güler de “Kaleci”! diye yanıtlamış. Bu yanıt Rıdvan Günaydın için çok şaşırtıcı olmuş. Çünkü mahalle aralarında oynanan oyunlarda Kaleci bulmak hep zor olmuştur. Göreve hazır bir kaleci balkonda dikiliyor. Gel geç kaleye demiş “Polis” Rıdvan Günaydın.

İşte böyle başlamış Derince’deki futbol yaşamı. Derince Gençlik Spor ve Ray Spor. Bize bir resimden söz etmişti. Kimlerle oynadığını oradan gösterecekti. Ama şimdi bulamam demişti. Bulmuş ve göndermiş. Resimde kimlerin yer aldığını aşağıda sıralayacağım. Özellikle iki isimden söz etmişti. Benim de tanıdığım Reşat Bakioğlu ve Osman Pamirel. Derince’de futbol denilince bu iki isim çok şey borçludur onlara.

Bir de çocukluk ve gençlik çağının Derince’sindeki yaşamın izlerinden yürüdü biraz. Belli anılarını paylaştı bizimle. Derince Limanı’ndaki Buğday Siloları önünde deniz içinde bir yükseltiden söz ediyordu. Yazları denize girdiklerinde bu yükseltinin üzerine çıkarlarmış. Su düzeyi bellerine gelirmiş. Burada Istakoz, İstiridye ve Midye çıkartırlarmış. Hatta denizden İnci dahi çıkarttığından söz etti. Derince Limanı ile Deniz Birliği arasından akan Çenedere’nin denize birleştiği ve çevresinin taşla örülü olduğu kısımdan deniz dibine daldıklarında, Barut çıkardıklarını anımsamaktaydı. Hatta Çubuk Barutları oluşturdukları bir düzenekle yaktıklarını aktarıyordu. Derince Limanı içinde eski Marangoz Atölyeleri ve Cer Makineleri’nin Tamirhane Yapıları doğusunda kalan Askeri Ulaştırma Komutanlığı’nın şimdi liman sahası içinde, yol üzerinde olduğunu belirtiyordu.

Tekrar, Derince’de kimler top oynardı konusuna dönünce, kimlerle top oynadığını ve kendilerine kimlerin çalıştırıcı olarak yardımcı olduğunu aktarmaya çalıştı. Gözleri ve belleği çok gerilere gitmişti. Anımsadıkları daha çok lakaplar ve ilk adlardı. Çoğunun soyadlarını anımsayamadı ilk elden.

Turan Güler, Derince’de ilk futbol kulübünün 1953 yılında kurulan Derince Gençlik Spor Kulübü olduğunu ifade etmiştir (bu klüp sonraki yıllarda Derince Belediyespor adını almıştır). Ardından kurulan Ray Spor (ilk ismi Demirspor) klübü de Derince futboluna önemli katkılar sağlamıştır. Özellikle Rayspor Klübü’nün başkanı ve Derince Liman Müdürü Mehmet Kocaman gerek kulüp çalışmaları ile Derince sporuna yaptığı hizmetler gerekse Derince gençlerine sağladığı iş olanaklarıyla Derince’ye damgasını vuran kişiler olarak unutulmaması gereğini ifade etmişti. Yine Turan Güler’in ifadelerine göre, Derince’de futboluna gerek yöneticilik, gerekse antrenörlük yaparak unutulmaz katkılar sağlayan” Reşat Bakioğlu (Nakliyeci), Zeki Baba, Osman Pamirel, Turgut Keskin, Hasan Yeşilkaya, Salih Oto (Siirtli), Güneş (Yüzbaşı) X, ve Mustafa X’in da adlarının unutulmazlar listesinde yer almasının gereği vardır.

Bu arada Turan Güler, Derince’de futbol oynayanlar arasında; “Tatar” Müzekker Yiğit (Muammer ve Muzaffer Yiğit’in kardeşi, Gökhan Yiğit’in Babası), Hulusi Gözer, “Ali Bey” Çetin Nakuş, “Koçero” Yılmaz İntepe, “Pişmaniyeci” Turan X (Kaleci, Beşiktaş), Tahsin Yüzer, Sümer Yüzer, “Cimbik” Mustafa X, “Bambiş” Remzi Aybar, Fahrettin Toplu, Seyfullah Toplu, İrfan Toplu, Yüksel Çolpan, Haluk Özyuva, Aykut Ataman, Tamer Ataman, “Kaleci” Korkut X, Ferruh Özatalay (Fenerbahçe), Metin Özatalay (Fenerbahçe), Zinnur Sarı (Rayspor, Kağıtspor ve Altay), Nezih Yavaş (aynı zamanda Yelkenci), Tevfik Bal (Gençlerbirliği & Manisaspor), Enver Kara (Malatyaspor, Derince Belediyesporda Antrenör), “Kasap” Şevki X, “Çamur” Şevket X ve Turan Çıray’ın anılarını zorlayarak ilk aklına gelen isimler olduğunu bize ifade etmiştir.

Daha önce göndereceğini ifade ettiği fotoğraf elime geçince gördüm ki fotoğraftaki futbolcuların da isimlerini yazmış. Fotoğraf, 1967–68 sezonunda, şimdiki adı Mehmet Ali Kağıtçı Stadı olan İzmit Şehir Stadı’nda çekilmiş. O zamanlar stadın batı duvarı önünde tribünler vardı. Geri planda Turgut Mahallesi’nin D-100 yolu tarafları ve bir zamanlar Gültepe Kavşağı’nın doğu tarafında kalan Kültür Sineması ve çevresi az da olsa görünüyor. Bu sinemayı eski Derinceliler pek severlerdi. Derince’de araba kiralayıp toplu olarak, kaç kez gitmiştik.

Bilgi aktarımında kullanılan “” içinde kullanılan terimler lakap’ları, X’ler Bilinmeyen’leri ve ()’ler ise ek açıklama’ları içermektedir. Eksik bilgileri tamamlama konusunda her tür hüsnü niyet başımız üzeredir.

Fotoğrafta ayaktakiler, Soldan sağa; Hulusi Gözer, “Bilecikli” Turan Güler, Hıfzı Karslı, “Cimbik” Mustafa X, “Ali Bey” Çetin Nakuş ve “Tatar” İrfan Toplu. Oturanlar, soldan sağa; “Çarşaf” İbrahim X, Halit X (Gölcük, Kavaklı), “Manav” Adil X, “Çumungi” İsmail X ve Şenol Baş.

Anılarını ve bilgilerini bizlerle paylaşan Sayın Turan Güler’e, katkıları ve zahmetleri için dostum Ferit Toplu’ya, bazı açıklayıcı bilgiler sağlayan Gökhan Yiğit’e teşekkür ederim.


Eski Limanyolu Üst, Kuzeyden Güneye
Yazım Tarihi; 20 Ekim 2004 Cumartesi, Şirintepe-İzmit, Yayın Tarihi;
Günümüzdeki adı Fevzi Çakmak Caddesi olan Eski Limanyolu’na Denizciler Caddesi tarafından inen yol ve çevresinin eskilerdeki durumunda söz edeceğim. Eski Limanyolu, Alt ve Üst diye ikiye ayrılırdı. Ayrım elbette ki günümüzdeki adı D-100 olan, ilk zamanlardan beri Ankara Şosesi, Ankara Asfaltı anılan yoldu.

Aslına bakılırsa çok eskilerde böyle belirgin bir ayrım var mıydı pek bilmiyorum. Ama söz ederken nereden söz edildiğini belirlemek için çocukluğumda ve gençlik günlerimde üst ve alt eklemeleri yapılırdı Limanyolu adına. Üst Eski Limanyolu’nu Batı Yakası ve Doğu Yakası olarak ele alacağım. Anlatımı kuzeyden güneye doğru yapacağım.

İlkin Batı Yakası’nda neler vardı ona bir bakalım. Sokak başında “Lazlar”dan “Muhtar” Kadir Uzuner’e ait bir bakkal dükkanı. Hem muhtarlık işlerini yürütürdü hem de halka günlük hizmet sunardı burada. Bitişiğinde, sokak tarafında yine ona ait Uzunoğlu Kıraathanesi vardı. Kahveden güneye doğru ta Ankara Asfaltı’a değin boş arasalar vardı. Bu boş arsalar kimlere aitti acaba?

Bu alan sonbahar ve kış döneminde genellikle su ile dolardı. Çok sonraları kahveden sonraki yere bir apartman dikilmişti. İlkin bir Yoğurtçu Dükanı açıldığını anımsıyorum. Daha alt tarafa yıllar sonra tek katlı bir konut dikilmişti. Çatısı yoktu. Burada da bir Kahvehane açılmıştı. Yapı kime aitti, kahvehane kimin tarafından çalıştırıldı bilmiyorum. Çoğunluğu gençler doldururdu kahvehaneyi. Deprem öncesi zamanlarda çatısız yapının yerine dikilen apartmanın yıkıldığı söylenmişti. Şimdi D-100 kenarı ikincil yola koşut yükselen blok apartman, çok sonraları yapılmıştır. Eskilerde onun yer aldığı alanın batı köşelerinde bir iki iğreti meye ve ağacı olduğunu silik biçimde anımsamaktayım. Bu kesimi benden daha berrak anımsayanların desteği güzel olur aslında.

Yolun Doğu Yakası’nda kuzey köşede yer alan şahane bahçe, briketten bir duvarla çevriliydi. Duvarın üst kesitlerinde betona camlar kakılmıştı. Amaç bahçeye istenmeyen kişilerin girişlerinin engellenmesi. Bahçe, lakabı “Tıktık İbraam” olan ve öyle anılan “Tatarlar”dan İbrahim Kurt adlı bir amcaya aitti. Lakabının Dığıdık olduğunu da ileri sürenler var. Ama biz Tıktık olarak bilirdik.

“Tıktık İbraam Amca” bahçesi ile çok ilgiliydi. Çok özenli, ilgili ve biz çocuklara göre de oldukça bilgili bir kişiydi. Galiba hiç evlenmemişti. Veya yalnız yaşıyordu. Ya da ne bileyim biz onu öyle biliyorduk. Ama Şükrü isimli bir oğlu ve Sabiha isimli bir kızı olduğunu yaptığım söyleşilerden öğrendim. Bahçesi ile ilgilenmeyi çok severdi. Bahçesinde her tür sebze yetişirdi. Soğan, Kıvırcık ve Karalahana’ları hala anımsıyorum.

Bahçenin kenarlarında bazı ağaçlar vardı. Ancak ne ağaçları olduklarından pek emin değilim. Bahçenin Denizciler Caddesi tarafında, doğu köşesinde iki katlı bir ev ve onun hemen güney köşesinde tek katlı kendi evi vardı. Bahçenin Denizciler Caddesi ile Üst Eski Limanyolu’nun kesiştiği köşede, yani kuzey-batı köşesine bir büfe açılmıştı. Ondokuz Mayıs Büfesi. Bu büfe uzun yıllar burada varlığını korudu. Büfe “Abazalar”dan Adnan Tok’un abisi Özkan Tok’a aitti.

“Tıktık İbraam” amcanın bahçesinin hemen altında, dar bir patika yol vardı. Bu patikayla diğer ara yola yani Engin Caddesi’nin Denizciler Caddesi’nin bölüp güney tarafa uzandığı yola çıkılırdı. Ara sokaktan devam edildiğinde bugünkü Talgır Sokak olan eskilerin Yeni Hamam Sokağı’na geçilirdi.

Üst Eski Limanyolu’nun güney-doğu köşesinde hala sinema biçimindeki özelliğini koruyan yapı, Sinema yapısı ne zaman yapıldı anımsamıyorum. Sinema Cevat & Necati Şahin kardeşlere aitmiş. Sinema 1980’lerde filan kapandı. Üst katı kahvehane salonda düğün salonu olarak kullanıldı. 2004’lerde Kuzey Fevzi Çakmak Caddesi’ne bakan yüzünde mobilya mağazası açıldı.

Ancak sinemanın güney tarafında, sinemadan çok önceleri sadece iki katlı bir ev vardı. Sinemanın tam güney tarafındaydı. Çatısızdı. İki bölüm halindeydi. Evin önü Ankara Asfaltı’na bakardı. Batı köşesinde ilk zamanlar bir Bakkal Dükkanı varmış. Bu bakkalı kimin işlettiğini bilen var mı acaba? Sonradan bir fotoğraf stüdyosu açılmıştı buraya. Hüseyin Ayçiçeği’nin “Foto Aile” adlı fotoğraf stüdyosu. Şimdilerde Üst İstasyon Cadddesi’ninde Doğu Yaka’da hizmet veren “Foto Aile”nin eskilerin “Foto Aile”siyle bir ilgisi yok.

Yeni “Foto Aile” stüdyosunu çalıştıran Zeki Şahin ile bir ara ayaküstü muhabbet fırsatımız olmuştu. Sağ olsun bizi kırmamış sorularımıza kısa yanıtlar vermişti. Hüseyin Ayçiçeği hala Derince’de ikamet etmekteymiş. Çocukları ise baba mesleklerini Tütünçiftlik’te kuzey kesimde yer alan ana cadde üzerinde yürütmekteymişler. Amacımız hem bilgi almak hem de eskilerde Derince’de çekilmiş olası resimlerin izini sürmekti. Zeki Şahin 1970 doğumlu ve Derince’ye de 1984’lerde gelmiş.

“Foto Aile”nin batı köşede ise odunla çalışan bir Kara Fırın vardı. Ekmem Fırını yani. Hürriyet Ekmek Fırını’ydı adı. Fırın Hüseyin Çavuş’a aitmiş. Buraya fırın ekmeği almaya geldiğimi anımsıyorum. Hem de müthiş bir bir olayı da anımsamış oldum. Hayal meyal. Emin değilim. Yanıldığımı söyleyen çıkmazsa anımsadığımı doğru kabul edeceğim. Ben bu fırından “Ekmek Fişleri”yle ekmek aldığımı anımsıyorum. Bu fişlerin nereden dağıtıldığını bilmiyorum. Ama biz hep beş ekmek alırdık. Ya beş ekmeklik bir fişti bu, ya da birer adetlik ekmek fişleriydi söz ettiğim.

“Fırın Ekmeği” ya da “Francala” tabir ederdik. Çünkü ortalama her aile kendi ekmeğini kendi pişirir ve saklardı. Bahçelerde kurulu Ekmek Fırını’larında pişen ekmeğe de “Ev Ekmeği” derdi. Ekmekler galiba haftalık pişerdi. Rengi fırın ekmeğine göre daha koyuydu. Ekmek sert kabukluydu. Fırın ekmeği ise bildiğimiz tarzda idi. Biz çocuklar için bu oldukça çekici bir lükstü. Ancak, ailelerimiz için her zaman Fırın Ekmeği almak o denli cazip değildi. Ekonomik olarak.

O günkü koşullar altında ta Tarla’dan buraya gelmek biz çocuklar için pek kolay değildi. Evden buraya değin Ankara Asfaltı kıyısı ve bugünkü Derince Lisesi arsası da dahil, bu kesite değin hep çalılık ve fundalıktı. Bazı ağaçların boyları da oldukça yüksekti. Şahinler Sineması kıyısındaki patika yolun Ankara Asfaltı tarafında “Lazlar”ın, hala belli köylerde rastlanılan tarzda evleri vardı. Ahırları ve Mısır Depoları. Semaderler yani. Hani iki katlı olanlar. Dört ayak üzerine oturtulmuş ve üst katı kapatılmış tarzda olanlar. Evin sokak tarafında ağaçlar vardı. Günümüzde ulu kavak ağaçları duruyor. Aynı ağaçlar olabilir.

Sineme aile ev arasındaki meyve bahçesi boştu. Hala da boş. Ankara Asfaltı tarafı ta Geçit’e dek yolun zeminine göre daha aşağıda kalıyordu. Burada yürüyenler yolun güney tarafını göremiyorlardı. Hatta yolun hemen kıyısında ince, keçi yoluna benzer dar bir yürüme yolu vardı. Çukurluk alana yağmurlu havalarda su dolardı. Daha doğu tarafa yürümek isteyenler bu patika yoldan giderlerdi.

Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer. Ferit Toplu ve Metin Sandalcı’nın sağladığı iki adet resim var. 1963 ve 1969’larda çekilmiş. Kırk küsur senelik zaman diliminde köyden kente dönüşen Derince’nin kabuk değişimini görüyor bakan.


Eski Limanyolu Güney, Doğu ve Batı Yaka, Kuzeyden Güneye
Yazım Tarihi; 21 Ekim 2004 Pazar, Şirintepe-İzmit, Yayın Tarihi;
Eski Limanyolu batı tarafında Çenedere’ye değin uzanmakta olan kuzeyden güneyde doğru yedi ara sokak, doğu tarafındaysa kuzeyden-güneye doğru altı ara sokakla bölünür. “Macır” Mahallesi-Eski Çarşı ana yolundan sonra, batıya doğru kıvrılarak demiryolunu geçer ve ikiye ayrılırdı. Sağa doğru giden yol, Deniz Birliği sahalarına girer, oradan Derince’nin eskilerde Vapur İskelesi olarak kullandığı iskelede biterdi. Sola doğru dönen ucunun birisi, Çenedere’ye koşut olarak devam eder ve doğruca Derince Limanı’ndaki Kayık ve Mavna Kalafathanesi’ne, diğeri ise daha da sola kıvrılarak Ahmet Ağa Suyu önünden İşçi ve Memur Lojmanları’na ve İşçi Yemekhanesi yapı ve eklentilerinin önüne kadar uzanırdı.

Eski Limanyolu’nun ilk zamanlar ismi Subay Mahallesi’ymiş. Çenedere’nin doğusu ile ta Yeni Limanyolu arasında kalan mahallenin adı Deniz Mahallesi oldu. Subay Mahallesi denmesinin sebebi Eski Limanyolu’nda çoğunlukla subayların oturmakta olmalarıymış. Deniz Mahallesi doğuda Çenedere’den itibaren ta Çınarlıdere’ye kadar tamamen düz bir zemin üzerinde yer almaktaydı. Bu kesim hala da öyledir.

Sözünü ettiğim yerlerin, yerleşim öncesi yani Demiryolu ve Ankara Asfaltı geçmeden önceki halini hep merak ederim. Kim bilir derelerin böldüğü, yemyeşil renkte, ulu ağaçlarla kaplı bir ova biçimindeydi. Daha Derince Limanı, Deniz Biriliği ve Petrol Ofisi ile arada kalan diğer ufak tefek fabrikaların olmadığı zamanlardaki biçimiyle bir hayal edin bu ovayı. Buranın güzelliği Derince’nin en yüksek tepesi olan Eski Mezarlık tepesinden kim bilir ne inanılmaz ve mükemmel bir manzara sunardı insanın gözlerine. adeta Bahçecik, Yuvacık ya da Balaban sırtlarından İzmit Ovası’nı izler gibi. Hiç buralara çıkıp İzmit Ovası’nı izleyip resmini çektiniz mi bilmiyorum. İnanın bu güzellik insanı büyülüyor.

Eski Limanyolu; Doğu Yaka, Kuzeyden-Güneye; [01) Hamit; “Berber Hamit”. Marshall çalışanı. 02) Fevzi Çakmak Geçidi. Eskilerde bu ara sokak oldukça dar bir yerdi. 03) Ferruz Yıldız; “Tekel Bayii”. Dükkanı sonraları Sümer Yüzer’in ağabeyi Tahsin Yüzer çalıştırmaya başlamış. 04) Tevfik; “Tevfik’in Birahanesi”. 05) Hamza Öz; “Karslı Hamza”. “Berber Dükkanı”. 06) “Tırpanlar”ın nakliye yazıhanesi, 07) Arif Dangoz; “Romanya Göçmenleri”nden. “Kunduracı Dükkanı”. 08) Eczane Sokak. İki sıra bahçeli ev. 09) Dar Sokak. Bu köşede bir Bakkal Dükkanı vardı. Dükkan İrfan Öztoklu’ya aitmiş. 10) Fırın Sokak. 11) Fırın Sokak ile Karanfil Sokak arasındaki iki katlı evin altında iki dükkan vardı. Kuzey taraftaki “Foto Yavuz” Uras’a ait “Foto Yavuz Fotoğraf Dükkanı”. 12) Güney köşedeki Bakkal Dükkanı ise “Bakkal İsmail”e aitti. 13) Kavaklar Sokak’ın kuzey köşesine çok sonraları bir Bakkal Dükkanı açıldı. Sonraki yıllarda Nankliye Yazıhaneleri. 14) Kavaklar Sokak ile Postane Sokak arasında bahçeli evler vardı. 15) Son evden sonra Postane Sokak’a dek bu alan İstasyon Camisi önlerine dek boş alandan ibaretti. 16) Çok sonraları köşeye Sümer Yüzer’in işleteceği Kahvehane açıldı. 17) 1980’lere doğru bu boş olan tamamen doldu. Aralarda oduncu ve kömürcü dükkanı açılmıştı. Sadece kahvehaneler vardı. 18) Postane Sokak. Salıpazarı’nın kurulduğu yer. Muhacir Mahallesi’ne ulaşan İkizler Sokak’la kesiştiği alan. 19) Postane Sokak’ın güney köşesindeki iki katlı yığma tuğla evin altında iki dükkan vardı. Güney köşedeki kesinlikle Bakkal Dükkanı’ydı. 20) En son sokak Karanfil Sokak. İstasyon Yapısı’na uzanan yol. Akasya ve Çınar ağaçlarının bol olduğu, bahçeli evlerin yan yana dizildiği yerler. 21) Karanfil Sokak’ın Demiryolu tarafında kalan evler DDY Lojmanları’ydı. Bakımlı, bahçe içerisinde farklı yapılardaki konutlardan oluşmaktaydı].

Eski Limanyolu, Batı Yaka, Kuzeyden-Güneye; Eski Limanyolu’nun yerleşim şeklini ve durumunu anımsamaya çalışacağım. Önce batı taraftan ta Demiryolu’na kadar gidecek, o zamanları hayal edip, ara sokaklara dalıp kaybolacağım. Ardından Doğu Yaka’ya bir göz atacağım. Asfalttan sonra Batı Yaka’da ilk sokak Kemal Acun Sokak ile ikinci sokak İnce Sokak arasında yer alan yapıda bir 01) Marangozhane yer alırdı. Abdullah Olgun’arındı sanırım dükkan ve yapı. Asfalt ile birinci sokak Kemal Acun Sokak arasında bir yapı yoktu. Marangozhane’nin önünde ya da yanında bir 02) Kahvehane vardı. Sonraki dükkan da 03) “Terzi Kadem” Yavuz varmış. İnce Sokak’ın güney tarafında 04) “Tatarlar”dan “Yoğurtçu Remziler” Erdemir’lerin “Yoğurt İmalathanesi” olmalıydı. Bu sokağın köşesinden itibaren üçüncü sokağa Yeşil Sokak kadar yan yana evler vardı. Bu dükkanlardan bir tanesi 05) Bahattin Amca’nın Çayocağı imiş. İnce Sokak köşesindeki yapının altında ise o zamanlara göre oldukça büyük bir 06) Bakkal Dükkanı vardı. Bu bina Adem Tüysüz’e aitmiş. Bakkal dükkanını, çok sonraları Dumlupınar Mahallesi muhtarı Mustafa Keskin’nin oğlu Nazmi Keskin devir alıp işletmeye başlamış. 07) Dumlupınar Muhtarlığı sokak içinde ama güney tarafta küçük bir dükkandaydı. Yeşil Sokak’ın güney köşesinde yer alan arsa boştu. Burası hala boş. Bir kısmını sokak yolu ile birleştirip araba parkı yapmışlar. Geri kalan kısmı ise büyük meyve ağaçları ile dolu, terk edilmiş bakımsız bir bahçe görünümünde. Kıbrıs Sokak girişinde ise sağlı sollu evleri anımsar gibiyim. Burada 08) Remzi Karakaş sonraki yıllarda bir Ekmek Fırını açmıştı ve bu fırın hala çalışmaktadır. Yapı ve arsanın sahibi Dr. Tahsin Özbek imiş. Çiğdem Sokak ise daha bir başka durumdaydı. Sokağın güney köşesinde yer alan arsa oldukça büyüktü. İçinde meyve ağaçları vardı ama etrafında herhangi bir bahçe çiti ya da duvarı mevcut değildi. Sokaklar genelde yan yana bahçeler ve bahçelerin geri taraflarında yapılmış evler biçimindeydi. Mutlaka her bahçenin bir duvarı vardı. Ya kerpiç ve briketten ya da ağaç çıtalardan. Bu sokak, sanki ortada bir yerden başlardı. Ortasına kadar olan kesimde yer alan bahçeler boş gibiydi. Nilgün Sokak bizim için bir başka özellik arz ederdi. Derince’nin bize yakın Yazlık Sineması bu sokağın içersinde, güney tarafında yer alırdı. Bahçe duvarı brikettendi. Sandalyeler ağaçtan ve bir birilerine arkalarından tahta çıtalarla tutturulmuş yan yana bitişik biçimde. Adı 09) Deniz Sineması idi. Sahnesi beton duvardandı diye anımsıyorum. Sokak oldukça dardı ama hala yerinde duran ev oldukça konforluydu. Sinema Üst İstasyon Caddesi’de yer alan İkinci Yazlık Sinema’nın sahibi “Elektrikçi Yüksel” Dürge’ye aitmiş. Sinemadan sonraki sokağın adı Güzel Sokak. Güzel Sokak’tan sonra bir ara sokak benzeri yer vardı ama sokak denilemezdi. Çıkmaz sokağa benziyordu. Nur Sokak. Sonraları bu çıkmaz sokağın kuzey köşesine bir yapı inşa edildi ve altına 10) Bakkal Dükkanı açıldı. Güney köşesine de bir yapı yapıldı ve çatısı yoktu. Bunun altında açılan bir 11) Bakioğlu Nakliye Acentesi’nde bir yıla yakın çalışmıştım. Reşat Bakioğlu’na ait acente.

İkizler Sokak, “Macır” Mahallesi’nden gelip Postane Sokak’a bağlanırdı. Bu sokağın her iki tarafı meyve bahçesiydi. “Macır Mahallesi”ne doğru gidildiğinde sol tarafta patika benzeri bir ara sokak vardı. Buna da pek sokak denilemezdi ya! İkizler Geçidi. Buranın normal sokak haline dönüşmesi sonraki yıllara rastlar. Bu sokağın kuzey tarafında yan yana balkonlu tek katlı iki ev vardı. Evlerden birisi Kurtaran isimli arkadaşların eviydi.

Kurtaran çocukluğumuzda da şişmandı ve uzun yıllar bu şişmanlığını korudu ve belki de hala şişmandır. Ara sokak ile dere arasında kalan yerde iki ev yer alırdı. Birisi taraçalı ve bodrum katlıydı. Eski Limanyolu’nun hem batısında hem de doğusunda yer alan ara sokakların pek değişmediğini gözledim. Buralara yaptığım görüntüleme ve anıları tazeleme gezilerimde gördüm ki buralar nerdeyse aynı özelliklerini korumaktalar. Ankara Asfaltı altının gözden düşmesi ve buraların ilgi dışı kalması bunda etkili olmuş galiba. Hele bazı sokaklar adeta çocukluğumdaki gibiydi. Ben bir an kendimi on iki on üç yaşlarında duyumsadım. İnanılmaz duygular yaşadım.


Eskileri anlatırken bugünkü sokak ve cadde adları kullanılmıştır. Derince belediye olduktan sonra birçok sokak, cadde, mahalle ve semt adı değiştirilmiştir. Eskilere ait isimleri anımsayanlar lütfen bana erişsinler.


Eski Derince Resimleri
Yazım Tarihi; 30 Kasım 2004 Pazartesi, Şirintepe-İzmit, Yayın Tarihi;
Eskilerin Derince’si. Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer. Benim anlatmaya çalıştığım hayal değil. Gözle görülebilen resimler. 1920’ler. 1950 ve 1970’ler arası. Daha önceleri. 1873’ler ya da 1900’lar. Ocak 2000 tarihinden beri yazdığım ve bir kaç kez elden geçirdiğim Derince’nin Öyküsü deneme yazım var. Bu yazı Internet ortamında. Tamamlanmamış ve sürekli güncellenen bir Tarih Çalışması. Ortaya Derince’nin Tarihi çıkmış olacak.

Eylül 2004 tarihinden beri de Derince Express Gazetesi’nde Derince’yi bölüm bölüm anlatma çabasındayım. Köşe yazılarımın betimlediği görüntüler belleğimin içinde. Eskileri yaşayanlarda olduğu gibi. Büyüklerinin anlatımına tanık olmuş bireyler de bir biçimde eski zamanların görüntüsünü kafalarında canlandırmaya çabalaşmışlardır.

İlk başlardan beri eski zamanlara ait belli görüntülerin peşine düşmüştüm. Resimler çok önemliydi. Ne denli anlatılsa bir tek kare, sayfalar dolusu anlatımdan çok daha doyurucu olurdu. İlk elden iki resim vardı elimde. Manfred Pohl’ün Berlin-Bağdat Demiryolu’nu (1) anlatan kitabındaki iki kare. Birisi Derince Limanı Buğday Siloları’nı diğeri ise Cevat Abbas Paşa Köşkü’nü göstermekteydi. İki görüntü de uzaktan çekilmiş ve oldukça bulanık resimlerdi. Ama yine de şimdilik en eski resim olma özelliklerini korumaktalar.

Travers Fabrikası alanını görüntüleme gezimde (2) yönetim yapısının koridorunda iki resme rastlamıştım. Atatürk’ün trenle Derince’ye gelişini göstermekteydi. Halk Gazetesi’nde Atatürk’ün Derince’ye trenle gelişinin başka bir resmi vardı (3). Bu üç resimde de geri planda Derince’den pek bir şey yoktu.

Üçüncü gurup resimlerde ise Eski Merkez Camii, bir Derince Genel Görüntüsü ve Turgutreis İlkokulu bahçesinde Sabri Doğan ile çekilmiş resimler vardı. 1957 yılında çekilmiş olan ilkokul resmi çok önemliydi. Bu resimde birçok eski Derinceli kendisini bulabilir ya da onların torun ve yakınanları büyüklerini belirleyebilirdi. Eski Muhacir Mahallesi, Burak Sokak’ın D-100 kenarından çekilmiş resim ise Derince’nin 1969’lardaki görüntüsünü içermekteydi (4).

Derince’nin 1969’lardaki görüntüsünü bir de I. Dünya Savaşı sonlarına doğru, 1920’lerde İstanbul’dan Derince’ye gönderilen bir İngiliz askerinin ağzından dökülenlerle karşılaştıralım. Asker Derince’de gacırdayan lokomotiflerden, liman çevresi yapılardan ve silolardan başka bir şeyin olmadığından yakınmakta ve genel görüntü için ise Derince’yi İsviçre’deki bir köyle kıyaslamaktadır; “26 Ocak 1920; Dinlenme Kampı, Derince (Derindji). Atto isimli büyük bir tahıl gemisinin tahliyesinde gözetmenlik görevini gönüllü olarak yerine getirmek için, altımız bugün buraya vardık. Cuma ya da Cumartesi gününe kadar (burada) kalacağız, Oratava’daki (Oratava’nın ne olduğunu belirleyemedim) pasaja geçme önceliğimiz bulunmaktadır. Güzel bir yolculuk yaptık. Her ne kadar iki kez (yolculuğumuz) kesintiye uğrasa da- sözgelimi Nostancı’da (Nostandji yani Bostancı) ve Pendik’te, yanlışlıkla daha önceki durakta ?? ’e rapor vermek için götürülmüştük. Derince (Derindji) İzmit (Ismid) ve aynı ismi taşıyan körfezden yaklaşık 20 dakika uzaklıktadır – görünürlerde neredeyse hiç köy yok, sadece istasyon yapıları ve liman dokları. Uzak köşelerindeki manzara oldukça güzel, kar-kaplı tepeleri adeta İsviçre’yi andırmakta. Ancak bu taraflarda, alçak tepelerden, alçak çalılık ve muazzam ağaçlarla kaplı alanlardan başka hiçbir şey göze çarpmıyor. Bu yerin belli başlı özelliği sadece şunlar; çakallar, köpekler ve lokomotifler.” (5).

Dördüncü gurup resimler daha çok Eski Çarşı ve çevresinde çekilmiş bir tür aile resimleriydi. Eski Çarşı’yı bütünlemesine göstermiyor olsa da çarşıda yer alan “Gazeteci Muzaffer” Sandalcı’nın dükkanının öz yüzden resimleri vardı. Diğerleri ise “Gazeteci Muzaffer” Sandalcı’nın aile resimleriydi. Bence çok önemli resimlerdi. 1950’lerde insanların ne durumda olduklarını ve nelere sahip bulunduklarını betimlemekteydiler. Ancak Ankara Asfaltı’nın bugünkü Geçit hizalarında 1963 yılında çekilmiş bir resim var ki Derince’nin ve D-100’ün 40 sene önce ne durumda olduğunu göstermektedir. Turgutresi İlkokulu’nun İstasyon Parkı tarafında ama demiryolu ile park arasındaki alanda çekilmiş resim de bu bölgenin ne durumda olduğunu göstermektedir (5).

Bir de Herekeli bir İzmit Sevdalısı var. Atilla Oral. Her Pazar Özgür Kocaeli Gazetesi’nin ekinde İzmit Körfezi’nin geçmişine dair yazılar hazırlayan bir gönüllü. Bir yazısında Derince Limanı’nı incelemişti. Bu yazısında Derince’nin İngiliz İşgal Kuvvetleri’nin denetimindeyken, Mondros Ateşkesi’nin ardından Osmanlı Ordusu’ndan toplanan silahların Derince Askeri Alanı’nda imha edilişini gösteren resimler yayınlanmıştı (6).

Sözünü ettiğim ilk resimlerle Derince’nin geçmiş zamanlarına ait görüntülerinin bir tür Derince Resim Arşivi oluşmaktadır. Biriken bu resimler daha sonra bir kitap biçimine sokulabilir.

Derince’nin eski zamanlarına ait sizin de paylaşmak istediğiniz resimler varsa, lütfen bana bir biçimde erişin. Emaneten alınacak resimler taratılacak ve özgün biçimde sahiplerine iade edilecektir. Bunun dışında taratılmış ve sayısal biçime sokulmuş resimleriniz varsa bu resimleri de bana erkankiraz@yahoo.com ya da erkan.kiraz@toyotatr.com e-mail adresim üzerinden ulaştırabilirsiniz.

Açıklamalar & Dipnotlar;
(1). Manfred Pohl, Berling-Bağdat Demiryolu Hattı, bu görüntüler için sevgili dostum Marina Bauer Karaca’ya içren teşekkürlerimi belirtmek isterim.
(2). Derince Limanı, Travers Fabrikası ve çevresinin görüntülenmesi; 4 Haziran 2001. Bu görüntüler için eski Travers Fabrikası yöneticilerine, özellikle Fahrettin Ağiç’e minnettarım.
(3). 16 Kanunuevvel 1929 tarih ve 45 sayılı Halk Gazetesi. Bu görüntü için Derince Belediyesi’ne teşekkür ederim.
(4). 01) “Derince, Genel Görünüş 1969, Ferit Toplu”, 02) “Eski Merkez Camii, 1969, Derince, Ferit Toplu”, 03) “Turgutreis İlkokulu-Sabri Doğan, 1957, Derince, Ferit Toplu” resimleri için sevgili dostum Ferit Toplu’ya paylaşımı için teşekkür ederim. [Paylaşım Tarihi; 20.11.04].
(5). I.Dünya Savaşı’nda Bir İngiliz Askeri’nin Anıları;
http://members.madasafish.com/~sheila_weston/dadswar.htm
(6). 01) “Muzaffer Sandalcı, Karadeniz Bakkaliyesi, 1954, Derince”, 02) “Muzaffer Sandalcı, Saatçı, 1955, Derince”. 03) “Sandalcilar, 1963, Ankara Asfaltı-Geçit hizaları, Derince”, 04) “Sandalcilar, 1965, Derince”, 05) “Sandalcilar, 1965, Turgutreis İlkokulu-İstasyon Parkı demiryolu tarafı, Derince”, 06) “Sandalcilar, 1967, Derince”, 07) “Sandalcilar, 1965, Derince” resimleri için sevgili dostum Metin Sandalcı’ya teşekkür ederim. [Paylaşım Tarihi; 25.11.04].
(7). Özgür Kocaeli Gazetesi, Pazar Eki, 13.10.2002, Sf: 7, Atilla Oral, Türk Ticaret ve Sanayi Tarihi'nde İzmit Körfezi. Derince Limanı.


Derince’de Fotoğrafçılık
Yazım Tarihi; 14 Mart 2005 Pazartesi, Şirintepe-İzmit, Yayın Tarihi;
Fotoğraf makinesinin bulunmasına dek belgeleme ve kaydetme yazıyla olmuş. Yazının ilk icadından sonra her şey yazıya dökülüp sonraki nesillere aktarılmış. Yazma ve kaydetme kağıdın bulunmasına dek hep en kalıcı madde olan taşa kaydetme biçiminde olmuş. Kağıdın icadıyla bilginin ayrı yerlere aktarılması ve tutulan bilgilerin sonraki nesillere devredilmesi işin yapısını çehresini değiştirmiş.

Peki, bir şeyin görüldüğü gibi aynısı ile aktarılmasına yanıt verebilmiş mi yazı ve kağıt? Elbette hayır. Devreye çizim girmiş. Yani görülen şeylerin çizilip resimlenmesi. İlk zamanlardaki basit çizimler zaman içinde daha olgunlaşmış ve gravür denilen çizimler ortaya çıkmış. Fotoğraf makinesinin bulunuşuna dek içinde yaşanılan her tür nesne gravürle çizilmeye çalışılmış. 18. yüzyılda fotoğraf makinesinin icadıyla her şey birden değişmeye başlamış. Bir Fransız’ın merakı günümüzün vazgeçilmezinin ilk temellerini atmasına yol açmış. Gözle görülen her şey aynısı ile sonraki zamanlara aktarılmaya başlanmış. Günümüzde yaşamın içinden resmi çıkarttığımızda her şey birden karanlığa gömülecektir. Onsuz bir yaşamı kimse düşünemez bile.

Geçmişi oldukça gerilere giden, belgelenip kanıtlanamamış olsa dahil eldeki bazı verilere göre Roma İmparatorluğu zamanlarına uzanan Derince’nin ilk görüntüleri ne zaman çekilmeye başlanmış? Resimlere giren ya bir yerin genel görüntüsüdür ya da orada var olan belli başlı yapılar ya da olaylardır. Derince’de ilk zamanlardan beri var olan önemli yapı, olay ve çevresel zenginlikler nelerdir ki resimle kaydedilmeye değsin? Osmanlı zamanlarından kalan bir Av Köşkü vardır. Cevat Abbas Paşa Köşkü. Önemli olaylar da Derince’den Haydarpaşa-İzmit Demiryolu Hattı’nın geçirilmesi ve Derince Limanı’nın yapımıdır. Sonraki zamanlarda Derince Limanı’nın Müttefik Güçleri’nce ama özellikle İngiliz Deniz Kuvvetleri’nce işgali, Mondros Silah Bırakması ardından Osmanlı Ordusu’ndan toplanan askeri malzemelerin imha edilmek üzere bugünkü Makine Sınıf Okulu alanı içinde kalan bir alanda toplanması.

Derince’nin ilk resimlerinin çekilmesi demiryolu hattının ve Derince Limanı’nın yapımını üstlenen Almanlar tarafından olmuştur. Cevat Abbas Paşa Köşkü ve Derince Limanı resimleri ilk kez Almanlar tarafından görüntülenmiştir. Sonraki resimler ise İngilizlerin, Amerikan Misyoner doktor ve hemşirelerinin çektiği resimlerdir. En azından şimdiki elde olan belgelere göre böyledir durum. Bir de 1935’lerde Derince’de yaptırılan Muhacir İskan Konutları ve Muhacirler’in görüntüleri var. Resimleri İzmit St. Barbé Kilisesi’nde görev yapan Conception Misyonerleri çekmiş.

Derince’de fotoğrafçılık işe ne zaman ve kiminle başlamıştır acaba? Bana göre ilk fotoğrafçı “Lazlar”dan Osman Siviri’dir. Herkesin tanıdığı, bildiği, neredeyse eskilerde her eve girip çıkan ve her ailenin aile fotoğrafçısı olan Osman Sivri. Eşinin adı Ayşe’ydi ve hiç çocukları olmamıştı. Onun varsa Derince’ye ait fotoğrafları onlara ne olmuştur, mirasçıları ondan kalan belgeleri ve makinelerine yapmıştır bilinmiyor. Ama durum öyle değil. Aktarıldığına göre ilk fotoğrafçı Foto Can’ın sahibi Durmuş Közler’miş. Dükkanı Eski Çarşı’da günümüzün Eskiciler Sokağı’nda “Bisikletçi İrfan Ağa”nın bitişiğindeki dükkandaymış. Ben bunu hayal meyal anımsıyorum. Şimdilerde oğlu D-100 üzeri kuzey yakada, T.C.Ziraat Bankası yanında baba mesleğini sürdürmekteymiş. Durmuş Közler’e ait aile bilgileri elde edemedim. Oğlunun dükkanına da gidip babasına ait bit söyleşi yapma olanağı da bulamadım işin doğrusu.

Zamanlaması nasıldır bilinmez ama iki fotoğrafçı vardı. Birisi Foto Aile ve diğeri Foto Yavuz. Foto Aile eskilerin Eski Limanyolu kuzey tarafta, Hürriyet Ekmek Fırını’nın hemen batı tarafındaki dükkandaydı. Sahibi Hüseyin Ayçiçeği’ydi. Dükkanını sonraki yıllarda Denizciler Caddesi’ne taşımıştı. Şimdi ise baba mesleğini oğulları yürütüyormuş. Dükkanları Tütünçiftlik’teymiş. Kendisi ise Derince’de oturuyor ve “Muhtar” Kadir Uzunoğlu’nun kahvesinde takılıyormuş. Hüseyin Gündoğdu ve oğulları ile de söyleşi yapma ve eski zamanları anma olanağı yakalayamadık. Umarım bu yazıdan sonra böyle bir fırsat çıkar.

Foto Yavuz olarak tanınan Yavuz Uras ise Denizciler Caddesi Serdar Sokak’ın gerilerinde bir yerde oturuyordu. Dükkanı ise Eski Limanyolu güney taraftaydı. Foto Yavuz’un mesleği devam ettirecek birisi olmadı. Dört kızı vardı. Ondan kalan makine ve resimlere ne olduğu ile ilgili ayrıntılı bilgim yok. Sadece en son Şenol Çamlıca’nın dükkanından eşi Kadriye Uras hanımla konuşmuştum. Amacım Derince’ye ait acaba elde birkaç resim kalmış mıdır diye.

Derince’ye fotoğrafçılık konusunda renk katan kişi ise renkli kişiliği, yaratıcılığı ve yenilikçi görüşleri ile Foto Hilmi diye bilinen Hilmi Keskin’dir. Eski Çarşı’da ilk dükkanını Foto Palet olarak anımsarım. Sonraları mesleğini İsmail İnci ile ortaklık yaparak sürdürmüştü. Çok sonraki yıllarda ise yanına kardeşini çırak almıştı. İzmit’te hala fotoğrafçılık işi ile uğraşan kardeşi Necat Keskin.

Hilmi Keskin ortağı İsmail İnce ile Eski Postane karşısında bir yapının altına taşımıştı dükkanını. Ardından gelen yıllarda ise Derince onlara dar gelecek ve dükkanlarını İzmit Kolordu Sineması karşısındaki apartmanın altına taşıyacaklardı. Hilmi Keskin dükkanı ortağı İsmail İnci’ye devredip Erzurum’a yerleşmiş. Neden böyle bir gurbet olayına kalkışmış bilinmez. Ama ortağı İsmail İnci mesleğini hala sürdürmekteymiş. Gidip görüşmedim ama bana aktarılan bilgilere göre dükkanı Çenesuyu’ndaymış. Umarım bir gün eskileri deşme ve Derince’nin geçmişine dair bilgilere erişme konularına uzanacak bir muhabbet ortamı yakalarız kendisiyle.

Hilmi Keskin’e ait bilgileri bana sağlayan ağabeyi Sedat Keskin. Çok arzu etmemize rağmen Derince’nin geçmişine dair yapacağımız sohbetleri yapamadık. Kendisi oğullarıyla birlikte eski mesleği yedek parçacılık işinde çalışmaktadır. Dükkanları Yeni Limanyolu’na giderken güney taraftaki benzin istasyonu içindedir. Kardeşleri Necat Keskin’i yakından tanırım. Çocukluğumuzda yarenliğimiz vardır. Ama “Derince’nin Öyküsü”nün yazımı evrelerinde kendisi ile yapmış olduğum kısa görüşmenin dışında bir görüşmem de ne yazık ki olamadı. O zaman acaba elinde Derince’ye ait eski resimler var mı diye sormuştum Necat Keskin’e. Olmadığını söylemişti.

İstasyon Caddesi kuzey tarafta yer alan Foto Aile’nin eskilerin Foto Aile’siyle sadece isim benzerliği var. Bugünkü fotoğrafçı dükkanının sahibi Zeki Şahin 1984 yılında Derince’ye gelmiş. Kendisi sağ olsun vakit ayırmış ve bilgi sağlamıştı. Derince’nin Geçmişi ‘ne katkıda bulunmuştu. Görüşmemiz 16.11.04 tarihindeydi. Yanımda Derince sevdalısı Ferit Toplu vardı.


İçimizden Birisi; Muzaffer Sandalcı
Yazım Tarihi; 22 Mart 2005 Pazartesi, Şirintepe-İzmit, Yayın Tarihi;
Baba yadigarı derler.. Baba dostum.. Muzaffer Sandalcı rahmetli babam Mehmet Kiraz’ın görüştüğü, bildiği ve en sevdiği kişilerden birisiydi Derince’de. Çocukluğumda ailecek gidip geliyor muydum bilmiyorum.. Bizim oturduğumuz yer Topçular Mevkii denilen Fizan’da bir yerdi. Muzaffer Sandalcı’lar ise “Çarşı”da otururlardı.. Mesafeler uzaktı.. Ancak eskilerin Derince’sinde ise mesafeler o denli önemli değildi insanların bir birini yakından tanıması ve bir birine gidip gelmesi için..

Babamın yedeğinde Eski Çarşı’daki Saatçi Dükkanı’na gidip gelmelerimi anımsıyorum. Dükkanı yıllar ama yıllar yılı hep Mektep Sokak denilen sokağa bir dükkan bitişikteydi. Yanında “Tatarlar”dan “Kasap Cevdet” Dağlar’ın dükkanı vardı. İlk tanışmamızdan itibaren o bizim için ama özellikle benim için “Saatçi Muzaffer” Amca idi. Sevimli, cana yakın ve saygılı.

Babamla Muzaffer Amca iyi bir dost, iyi birer müşteri ve dükkan sahibiydiler. Dostlukları nasıl başlamış ve böylesine nasıl sevgiyle yıllar yılı sürmüştü bilmiyorum. Anımsadığım yaşımız ilerledikçe çocuklarıyla da dostluğumuzun gelişip serpilmesi ve babadan çocuklara kalan miras gibi dostluklarımızın da sürmesiydi. Oğlu Mehmet Sandalcı ile arkadaşlığımızın doruklara çıkması 1980’lerde dek sürmüştü. Sonrası yaşam savaşında her birimiz ayrı köşelere savrulmuş uzun yıllar süren kopukluklar girmişti araya. Büyük oğlu Metin Sandalcı ile aralıklı da olsa temasımız sürmüştü. Metin Sandalcı baba mesleğini devralmış Kuzey Derince’ye taşımıştı dükkanını. Mehmet Sandalcı ise yüksek öğrenimine devam etmiş kendisine ayrı bir yol çizmişti.

Büyük kızı Nevin’i bayram ziyaretlerinden anımsar gibiyim. Harmantarla’da aldığı bir arsa üzerine üç katlı mı ne bir ev yaptırmıştı Muzaffer Amca. Ondan önceleri Eski Limanyolu’nda bir ara sokağın en batı uçlarında harika, iki katlı ve bahçeli bir evin birinci katında oturduklarını anımsıyorum. Bu evlerini çok beğenirdim. Mehmet Sandalcı ile bu eve de çok sık gittiğimi ve sevgili Neriman Teyze’min beni oğlundan ayrı tutmadığını bilirdim. Nice leziz yemeklerini yemişliğim vardır. Unutmam ne mümkün! Keşke fırsat olsa da yine tadabilsem teyzemin yemeklerinden.. Ah geçmişi anmak ve eskilerde yaşanılan lezzetin ve muhabbetin tadına geç varmak ne buruk ve hoş bir duygu! Aynı sevecenliği ve sevgiyi Harmantarala’daki evlerine yaptığım ziyaretlerde de gösteriyordu. Küçük kızı Nilüfer Esin Derince Lisesi’nden sonra İzmit Eğitim Enstitüsü’nden mezun olup öğretmen olmuştu.

Yıllar akıp gitti. 1985’lerden itibaren ben Derince’den kopmaya başladım. Birçok arkadaş ve dostla olduğu gibi Muzaffer Sandalcı ve ailesinden de uzaklaşmış oldum. İlişkilerin koptuğu yıllarda ben evlendim. İlkin babam Mehmet Kiraz rahmetlik oldu. Yıllar sonra da annem Necmiye Kiraz. Kardeşlerimle temasımız sürdürmek için Derince’ye her gelişimde Metin Sandalcı’nın dükkanına uğrardım.

İş değiştirmeler, yeni arayışlar, çabalar ve yaşama tutunma meşakkatleri. Her birimiz bir yerlerde bir şeylerle uğraşırken Derince’de biçim ve kabuk değiştirdi. Yaşam D-100’ün kuzeyine kaydı. Teknolojik yenilikler ve bunların yaşamımıza girmesi çok hızlıydı. Uyum sağlayanlar değişen koşullara daha çabuk bütünleşiyordu yaşamın bu hızıyla. Bilgisayar evlere girdi. İnternet kullanımı hızlandı. Bilgilenme e-mail denilen yeni iletişim yoluyla daha hızlı oluyordu. Metin Sandalcı ile e-mail yoluyla haberleşiyorduk. Bir birimiz hakkında bilgiler alabiliyorduk.

Depremin ardından ben hep ötelediğim kendi öykümü yazmaya karar vermiştim. Bu işe soyunduğumda kendimi Derince’nin Öyküsü’nü yazarken ve Derince’nin her bir köşesinin resmini çekerken buluvermiştim. Derince ile temasım artmıştı. Birçok yazı ve resmi İnternet’te web sayfasına aktarıyordum. Öykülerimin çoğu Derince’deki yaşamıma dairdi. Öykülerimde birçok kişi yer alıyordu. Belleğimde kalanları, çocukluk anılarımı ve sokakları gezip dolaşırken kendi öykülerini benimle paylaşanların hikayelerini harmanlıyordum yazılarımda.

Yazılarımı okuyanlar e-mail ile bana erişiyor ve teşekkür diyorlardı. Kimisi de bazı bilgilerin eksik olduğunu belirtiyordu. Bir gün Mehmet Sandalcı’dan bir ileti almıştım. İletisinde babası Muzaffer Sandalcı hakkında kısa bilgiler sunuyordu bana. Daha sonraları Metin Sandalcı ve oğlu Murat Sandalcı’dan da benzer iletiler alacaktım. Baba dostum Muzaffer Sandalcı Amca’ya ait bilgiler, Mehmet Sandalcı’nın sağladığı ayrıntılara dayalıdır. Daha sonraki görüşmelerimizde Mehmet ve Metin Sandalcı kardeşlerin Derince’nin geçmişine dair kaleme aldığım yazılarda muazzam destekleri olmuştur.

Muzaffer Sandalcı 1921 yılında Rize’de doğmuş. O zamanlar Rize’de sadece ilkokul varmış. Oradan mezun olmuş. Zeyhan Neriman ile evlenmiş. Rize’den İstanbul’a göçmüşler. İstanbul’da deniz tankerlerinde makinist olarak çalışmaya başlamış. Çalıştığı akaryakıt tankerleri İstanbul Çubuklu ile Derince Petrol Ofisi arasında gidip geliyormuş. Derince’de bekleme süreleri çok uzun olurmuş bu gidip gelmelerde. Evinden uzak kalmalardan bıkmış olmalı ki evini İstanbul’dan Derince’ye taşıma karar vermiş.

Yıllar sonra Petrol Ofisi akaryakıt tankerlerini eskimelerinden dolayı satışa çıkartmış. Çalışanlarının da tazminatlarını vererek işlerine son vermiş. İşsiz kalan Muzaffer Sandalcı aldığı tazminatı ticarette kullanmayı düşünmüş. 1952 yılında, ömrünü vereceği aynı yerde bir dükkan kiralamış. İlk işi Bakkaliye Dükkanı açmak olmuş.

Değişen koşullara ayak uydurmuş. Derince’ye birçok ilkleri katmış. İlk Gazete Bayiliği, ilk saat satışı ve tamirciliği, ilk dikiş makineleri ve beyaz eşyalar. 30 yıl Siner dikiş makinesi bayiliği ve 2 yılda Philips bayiliği yapmış. 1970’li yıllarda da Sancak Oteli altında ilk mobilya mağazasını açmış.

Yıllar sonra kızı Nevin ailenin albümünü karıştırıp resimleri sayısal hale getirmiş. Metin Sandalcı bu resimlerden bir kısmını benimle paylaşmıştı. Resimlerden iki tanesi Eski Çarşı’daki dükkanın önünde çekilmişti. Bir tanesi Eski Limanyolu’nda sazlıklar arasında aldıkları arsada ilk evlerinin atılmış temelini gösteriyordu. Başka bir resimde Neriman Teyze çocuklarıyla eskilerin Ankara Asfaltı üzerinde poz vermişti. Bugünkü vızır vızır işleyen D-100’de sadece iki araç görünüyordu yolda.

Muzaffer Sandalcı amca şimdi Harmantarla’daki evinde yaşamının zevkini çıkartıyor. Cuma günleri büro gibi kullandığı dükkanında dostlarıyla yarenlik ediyor. Mehmet ve Metin Sandalcı kardeşlerin çalıştırdıkları Sandalcı Kuyumculuk camiden eve gitmelerinde uğradığı, soluklandığı bir yer. Farklı zamanlarında Muzaffer Sandalcı Amca’yı hem bürosunda hem de oğullarının işlettiği dükkanda ziyaret etmiş hayır duasını almıştım. Üzerimde hem Muzaffer Amca’nın hem de sevgili eşi Neriman Teyze’nin hakları vardır. Kendilerine gösterdikleri sevecenlik ve her tür hoşgörü için minnettarım. Yetiştirdikleri değer bilir çocukları onlara gurur veriyor olmalı.

Muzaffer Sandalcı’nın öyküsünü yazmamda bana sağladıkları destek ve bilgiler için özellikle Metin ve Mehmet Sandalcı’ya ve anı resimler için Nevin hanıma teşekkür ederim.


Derince’de Sağlık Hizmetleri
Yazım Tarihi; 23 Mart 2005 Çarşamba, Şirintepe-İzmit, Yayın Tarihi;
Çocukluğumda Derince’de genel halkın, sağlık sorunlarıyla karşılaştıklarında gidebilecekleri bir merkez yoktu. Sadece Derince Limanı ve limana bağlı diğer kurumlarda çalışan memur ve işçilerin eş ve çocuklarının yararlandığı yerler vardı. Bu yerlerde de sağlanan hizmetler haftada bir günde yapılırdı. Salı günleri sabah saat 08:00 ile öğleden sonra saat 14:00 arasında. Eş ve Çocuklar’ın sağlık sorunlarını çözümlemek için gittikleri yer Derince İstasyonu’nun hemen batı tarafında yer alan bir zamanlar demiryolunu ve limanı yapan Almanlar tarafından yapılmış İstasyon Oteli’nin bir kısmının revire çevrilmiş bölümüydü.

Revirde neredeyse her tür derde ve soruna çözüm sağlayan genel hastalıklar uzmanı bir doktor olurdu. Bir de bir erkek hasta bakıcıyla iğneci hemşire. Deniz Birliği ile Kara Kuvvetleri’ne bağlı askeri birliklerin kendilerine özgü sağlık olanaklarından sadece orduda görevli subay ve astsubayların eş ve çocukları yararlanmaktaydı. Bir de onların anne ve babaları. Derince halkı bun olanaklardan zaman zaman komutanların halka yönelik genel sağlık taramasına benzer uygulama ve etkinlikleri olduğu zaman yararı olurdu.

Derince’nin I. İlkokulu denilen ilkokulu ilkin Atatürk’ün yaveri Cevat Abbas Paşa’nın [Gürer] adını taşıyan ve günümüzde sadece adı kalan Eskiyol çeversinin hemen kuzeyindeki Cevat Abbas Paşa Köşkü’nde açılmış. Okul açılmadan önceleri Köşk, Derince bölgesinde bulunan askeri birliklere yönelik Askeri Hastane olarak kullanılmış. Bazı elim ve müdahale edilmesi gereken olaylarda askeri hastane hizmetleri sivil halkın hizmetine açılmış. Sözgelimi 1930 ve 1937’lerde patlayan deniz birlik sahasındaki askeri cephane sonrası çevreye dağılmış bulunan patlamamış bombaların, sonraları tarlalarda bulunması ardından bazı elim olaylar yaşanmış. Patlamalarda yaralanan çocukların tedavileri Cevat Abbas Köşk’ünde yerleşik Askeri Hastane’de yapılmış. Atlı Askeri Doktorlar yaralıların tedavilerini evlerinde sürdürmüşler.

Ankara Şosesi denilen karayolunun 1950’lerde geçirilmesi sonrası yaşanan trafik kazalarındaki yaralıların tedavileri de söz konusu askeri hastanede görevli doktorlarca yapılmış. Yaralıların bir kısmı bu hastaneye yatırılmış.

Turgut Keskin, Lütfü Özkan ve Hüseyin Alemdar ile yaptığım çeşitli söyleşilerde sağlık hizmetlerine yönelik bazı bilgi kırıntılarına rastlamıştım. Geçmişe yönelik anlatılarında ve onların büyüklerinden duyup bildikleri ve çocukluk günlerinden kalma anılarında bazı ilginç bilgiler vardı. Aktardıklarına göre Cevat Abbas Paşa Köşkü’nde açılan Derince’nin I. İlkokulu 1960’larda Petrol Ofisi’nin parasal desteği ile bugünkü yerine yapılmadan önce tek katlı ve dikdörtgen biçimindeki eski okul yapısının yerinde tarihi bir yapı varmış. Anılarını aktaran kişiler ilkokul zamanlarını ilkin Köşk ve sonraları Turgut Reis İlkokulu adını alan okulda yaşamışlar.

Turgut Reis İlkokulu’nun yerinde ilk zamanlar kalın duvarlı, döşemeleri ağaç ve dar bodrum bölümlerinin bulunduğu ve çatısının da ağaç ve saçtan oluştuğu tarihi bir yapı varmış. Çocuklar aralarında bodrumda insan iskeletleri olduğunu, ruhların sınıflarda dolaştığını konuşurlarmış aralarında ve korkarlarmış bodruma girmeye. Döşemelerdeki deliklerden kalemleri ya da silgileri düşermiş bodruma. Babaları onlara vaktiyle bu yapıda İngiliz Hastanesi olduğunu söylerlermiş. Söylenenler doğrulanmış değil belgelere dayalı olarak. Ama diğer taraftan Derince, İngiliz İşgal Komutanlığı emri altında bulunan stratejik ve ekonomik bir alan. Liman ve Demiryolları Yönetimi İngiliz İşgal Komutanlığı emrinde ve Başbakanlık Osmanlı ve Cumhuriyet Arşivleri’ndeki bazı belgelerde bundan söz edilmektedir. Derince’de sadece Rum, Ermeni ve diğer Batılı azınlık göçmenlerine hizmet vermiş olan birçok Amerikan ve Fransız Misyoneri’nin anılarında da bundan söz edilmektedir.

Derince’ye Sağlık Hizmetleri sağlamak için gelmiş bulunan misyoner görevliler, doktor ve hemşireler tuttukları anılarda sadece Almanların yaptırdığı Amele Lojmanları ve Yemekhane Yapıları’ndan söz etmekteler. Bu yapılarda demiryolu hatlarının güney tarafında yer almaktadır. Turgut Reis İlkokulu alanı ise Travers Fabrikası ve demiryolu hatlarının hemen kuzey tarafında yer alır. Bu alanda var olan ya da olasılıkla İngiliz İşgal Kuvvetleri’nce yaptırılmış olan bir yapı, hastahane olarak kullanılmış ve burada sağlık hizmetleri verilmiş olabilir. Bunu İngiliz Arşivleri’nden taramak gerekir. Anlatılanlar bu olasılığı desteklemektedir. Anlatılanları resim ve belge olarak destekleyecek elde bir veri yok ama anlatan kişiler aktardıkları bilgilerin doğruluğu konusunda eminler.

1960’lardan öncelerine ait bilgiler bu benzer bilgilerdi. Benim çocukluğumda yaşananlar ise halkın başka yollarla sorunlarına çözüm ürettiğini gösteriyordu. Diş ağrısı, çürük dişlerin çekilmesi konularında Turan Sokak’ın kuzey ucunda geniş bir ekili arsa arasında yer alan evinde oturmakta olan “Sarısakal Amca” uzman olarak bilinirdi. Dişleri kerpetenle çekerdi. Kerpeten küçücük çocuk ağılarına nasıl sokulurdu anımsamıyorum. Kırık çıkık konularında ise kayna Yolu üzerinde bir yerde oturan “Kırıkçı Mustafa” uzmandı. Bel ağrısı, lumbaga, sırt ağrısı, yel ve benzeri dertlerden şikayet edenler “Üfürükçü Hoca”, “Muskacı Hoca” diye bilinen “Muharrem Hoca” tarafından yapılırdı. Hocanın diğer dertlere de derman bulması pek bilinirdi. Psikolojik sorunları olduğu düşünülen kişiler okuması ve şifa vermesi için “Muharrem Hoca”ya götürülürdü.

Sarılık Hastalığı’na yakalanan yetişkinler ya da yeni doğan bebelerin sarılık derdini ise sarımsaktan yapılan bir karışımla ya da dillerinin altının jiletle kesilip kan akıtılarak yapıldığını duyar öğrenirdik. Burkulma, ezilme, vurma ya da kavgalarda darba alma gibi olaylarda bilinen bir uygulama vardı. Sorunlu bölge zeytinyağı ile ovulur ve haşlanmış ya da közde pişirilmiş soğan ve çekirdeğiyle ezilmiş siyah zeytin harmanlanır ve sorunlu yerin üzerine sıvanır ve üzeri tülbentle bağlanırdı. Sırt ağrısı çekenler uzman olarak bilinen kişilere gidip sırtlarına “Bardak Vurdurma” yaptırırlardı. Çay bardakları ısıtılır ve kesilmiş patates dilimleri üzerine dikilmiş kibritler yakılır ve vücudun belli yerlerine yerleştirilir. Üzerine bardaklar kapatılır. Bardak içinde eksilen oksijen yerini karbondioksit gazı alır. Deri bardağın içine doğru tepe yapar.

Dudaklarda ve ağız çevresinde çıkan “Uçuklar” da farklı yöntemlerle tedavi edilirdi. Ağaçtan koparılmış taze dal parçası ateşte ısıtılır ve “uçuk” üzerine bastırılırdı. Göz çevresinde çıkan “Kan Çıbanı” benzeri çıbanların da bir tedavisi vardı. Buna ait bilgi pek elde edemedim. Bu duyarlı işle kimlerin uğraştığını ve nasıl bir tedavi yaptıklarını pek anımsayan yoktu. Benim anımsadığım basit bir yordamdı. Kesilmiş keskin sarımsak sürülürdü göz kenarı çıbanlarının üzerine. “Nazara Uğrayan” ya da “Kem Gözlere Batan” kişiler ya “Üfürükçü Hocalar”a götürülür onlar “Nazar Duası” okunur ya da “Kurşun Dökme”de uzman teyzelere götürülürdü. Başına tülbent örtülen kişinin kafası üzerinde tutulan içi su dolu tepsiye “Eritilmiş Kurşun” dökülür ve bir şeyler mırıldanılıp dualar okunurdu.

Doğumlarda büyükten çocuklara aktarılan bilgiler geçerliydi. Doğumlar genelde evde gerçekleşir ve büyükler, komşu teyzeler hzır olurdu doğum evinde. Genelde doğum konusunda uzmanlaşmış “Halk Ebeleri” görev alırdı doğumlarda. “Göbek Bağı”nın kesilmesi ve kesilen bağın bilmem ne uygulamaları sonrası okul bahçesi, mezarlı kıyısı ya da tekin olmayan bir ağaç dibine gömülmesi gibi işlemleri olurdu. Bu tarz uygulamaların çocuğun ileride mesleğine ve zeka düzeyine etki edeceğine inanılırdı.

Erkek çocukların sünnet edilmeleri genelde ya okul öncesi yaşlarda ya da ilkokul birinci sınıf evrelerinde ev düğünleri ile aynı anda gerçekleştirilirdi. İlk zamanlar berberlerin sünnet işiyle iştigal etmeleri sonucu sünnetçilik işlevini de yerine getirmesiyle gerçekleşirmiş. Çocukluğumda anımsadığım “Sünnetçi”lerin bu işi yaptığı. Sünnet etme yetisini sağlık hizmeti aldıktan sonra mı yaparlardı bilen yok gibi. Ama evlere gidip iğne yapan kişilerin devletin resmi kurumlarından sağlık eğitimi almış kişiler olduğunu biliyorum. Derince’nin ilk gezgin iğnecisi “İğneci Fevzi” Büyük onlardan birisiydi. Bisikletiyle gidip her köşedeki talebe yanıt verirdi. Şırınga ve iğnelerini nasıl kaynar suda kaynattığını, iğne vurmadan önce oksijenli suyla iğne vurulacak bölgenin temizlemesini ve şırınga sonrası bölgeye tendirdiyot sürüp üzerine bir parça pamuk koymasını ilgiyle izlerdik.


Derinceli Yörükler
Yazım Tarihi; 05 Haziran 2005 Pazar, Şirintepe-İzmit, Yayın Tarihi;
Her yıl olduğu gibi bu sene de Derinceli Yörükler, mahallenin kuzey tarafında kalan bir düzlükte şenlik yapacaklardı. 29 Mayıs 2005, Pazar günü şenliğe katılacaktım. Önceki senelerde Bilecik Söğüt’e yaptığım gezilerde, Eylül ayı sonlarında yapılan en geniş ve ünlü Yörük Şenliği’ne gitmeye söz vermiştim kendime. Ama bir türlü nasip olmamıştı Söğüt Yörük Şenliği’ne gitmek. Söğüt’teki şenlik çok görkemli oluyordu. Söğüt’te göçün getirdiği rantın, yerleşim yerlerini betonlaştırması yoktu. Ertuğrul Gazi ve silah arkadaşlarının mezarlarının bulunduğu alanın çevresinde, şenlikleri için ayrılmış düzenli, ağaçlı ve pırıl pırıl geniş bir alan vardı. Ama Derince, Söğüt gibi değildi. Aşırı göç ve rantlaşma beldemizi günden güne kemirip duruyordu.

Derinceli Yörükler’i anlatmamın yanında bu seneki Yörük Şenliği öykümü birleştirmek istedim. Sopalı Çiftliği yoluna girip eskileri Yörük Mahallesi sırtlarına gideceğiz ve şenliği izleyeceğiz. Görüntü alacağız. Fırsat olursa konuşacağız. Bilgi aktaracağız. Yenikent’e çıkıp en kuzey uca eriştikten sonra Derinceli Yörüklerin yerleştiği sokağa giriyoruz. Eskilerde sokağın daha çok batı yakasında Kerpiç Evler vardı. Daha sonraları ise doğu tarafına da yapılmıştı konutlar. Babamla çocukluğumda bu ev kümelerinin bulunduğu tepeye gittiğimiz günlerde bazı hanelerin hala Kıl Çadırlar’da yaşadıklarını anımsamaktayım. Silik biçimde. Bölük pörçük. O zamanlar hayvancılık yaparlardı. Kendilerine özgü kıyafetleri vardı.

Aklımda kalan Yörük Kadınları’nın renkli giysileri ve kafalarına fes benzeri bir şapka olduğuydu. Yörük yüzleri bana elma gibi kırmızı ve tombul gelirdi. Mahalleyi görüntülemek için bir kaç kez gittim. Yaşlı ve genç Yörükler’le konuştum. Kerpiç evlerden geriye kalanlarla kerpiçten ekmek fırınlarını görüntüledim. Mahallenin doğu tarafında, orta kesimde bir yerde cami yapılmıştı. Caminin altında yer alan dükkanın önünde Yörük Derneği’nin tabelası vardı.

Bölgede Yörük adı sadece arsasını bağışladıkları mezarlıkta var. Neden mahallelerinin adına sahip çıkmadıklarını sorumuştum. Tutanımız, destek çıkanımız olmamış. Sesimize kulak verenimiz yok demişlerdi. Yapabildiğimiz sadece dernekleşmek ve şölenlerimizi burada yapmaya başlamak diyorlardı. Bu da en azından hiç yoktan iyi değil mi diye onayımı bekliyorlardı. Kimliklerimizi ve geleneklerimizi yitirmek üzereydik dediler. Bir de her alt gurup ve millette olduğu gibi Yörükler’de de bölünmeler, siyaset ve ideolojik hareketlerin tepe yaptığı zamanlarda yaşanılan uzaklaşmalar yaşanmıştı.

Şenliğe gitmek için yola çıktığımız zaman, şenlikten önce Çenesuyu Tesisleri gerilerinde kalan Çenedere Vadisi’ni gezme merakımız, gerilerde, vadi içinde kalan, kurumuş su tutma beton havuzları merakla inceleme, bağlık ve ormanlık alanların görüntülenmesi ve geri dönüşte, derme çatma baraka benzeri, konut denilemeyecek geçici barınma yerlerinde kalan, Orman Bakanlığı emrinde ücretli ağaç kesim işini ailecek, kamyonları, katırları, atları ve eşekleriyle yürüten Adanalı Göçer Yörükler’le, davet üzerine girdiğimiz muhabbet şenlikleri zamanında izleme şansımızı tüketti.

Saat 16:30 sularında, Yörükler Mahallesi-Toylar Köyü arasında yapılan toprak yol üzerinden bir iki kıl çadır önünde oynamakta olan gençlerin danslarıydı. Bir zamanlar yegane Yörük Köyü olan Toylar’ın şimdilerde Çaldıranlı Kürtler’in köyü olmasının öyküsü, Derinceli Yörükler’in öyküleri ve Yörük Şenliği’nin nasıl yapıldığını harmanlamak başka zamana kaldı. Yapabileceğim sadece Derinceli Yörükler’in kısa öyküsünü aktarmak.

Derinceli Yörükler’e ait kısa ve özlü bilgileri “Yörük” Enver Derin[1] ile yaptığım muhabbette kaydetmiştim. Kısaca Derinceli Yörükler zaman içinde evliliklerle diğer milletlere karışmışlar ve özgünlüklerini yitirmişlerdir. Salt karı kocanın Yörükler’den oluştuğu bazı aileler de vardır elbette. Ancak kültürel olarak kimliklerine bağlılıklarını sürdürüyorlardı. Şimdi Derinceli Yörükler’in öyküsüne “Yörük” Enver Derin’in sağladığı bilgilerden bir göz atalım;

Derinceli Yörükler 14 hane olarak ilkin Sığırlık ve Alfaklar Bölgesi denilen yere gelip yerleşirler. Bu bölgelerin nerede kaldığını belirleyemedim. Ama mutlaka bir bilen vardır. Geldikleri zamanlar olasılıkla 1940’lar olmalı. Enver Derin’in ağabeyi Zeki Derin, Derince’de doğmuş. Derinceli Yömrükler’in Nüfus Cüzdanları’nda kayıtlı oldukları yer olarak bazılarında Kabaoğlu Köyü ve Arslanbey görünmekteymiş. Kabaoğlu Köyü bugünkü Kocaeli Üniversitesi Umuttepe Kampusu’nun hemen güney tarafında yer alır.

Kanımca Kabaoğlu Köyü çevresi Derinceli Yörükler’in geldikleri ikinci bölge olmalı. Arslanbey ise Kullar’ın daha güneyinde, Keltepe eteklerine yakın bir yerleşim yeridir. Kullar çevresi ise gelip konakladıkları ve uzun süre kaldıkları ilk yer olmalı. Yörükler konakladıkları yerlerde hayvancılıkla uğraşıyor ve sütten elde ettikleri ürünleri; yoğurt, peynir ve tereyağını İzmit’te satıyorlar. Karşılığında da gündelik gereksinimlerini, sözgelimi yemeklik yağ, tuz ve benzeri şeyleri alıyorlarmış. İzmit’e süt ürünlerini sattıkları kişi olarak İshak Uygun’un adını verdi Enver Derin. Kullar beldesi ve Kabaoğlu Köyü çevrelerinde konaklamalarının ardından, en son geldikleri yer, uzun yıllar Yörükler Mahallesi olarak anılacak olan günümüzdeki Fatih Sultan Mahallesi içinde kalan Öğretmenler Sokak’ın en kuzey tepeleri olur.

Derinceli Yörükler’in yerleştiği bölgeye eskilerde Ahmetpaşa Çiftliği denilmekteymiş. Yörükleri anımsatan iki ad kalmış günümüze. Birisi “Yörükler Mezarlığı”. Diğer ise “Yörükler Camisi”. Enver Derin’e 14 hane olarak gelen Yörükleri ad soyadı olarak sayabilir misin diye sorduğumda, bunu daha iyi büyüklerimiz bilir ama ben yine de belleğimi zorlayayım dedi. Aklına gelenleri saymaya başladı; 01) Ahmet Küçükaslan, 02) Ali Derin, 03) Halil Karakoç, 05) “Sarı” Hasan Derin, 06) İsa Karakaş (Nedim), 07) Mehmet Karakoç, 08) Mustafa Çetin, 09) Mustafa Kale, 10) Mustafa Karakuş, 11) Osman Şahin, 12) Veli Şahin ve 13) Yusuf Akyol. Bir hane eksik kalmıştı. Belki de atladığı amcası 14) Ahmet Derin’di bu hanenin sahibi.

[1] [“Derinceli Yörükler”, Söyleşi; Enver Derin, 12.12.04, Pazar, Denizciler Caddesi, Derince]. Sevgili Enver Derin’e sağladığı bilgiler için teşekkür ederim.


Pirireis İlkokulu & Subay Mahallesi Mezarlığı
Yazım Tarihi; 20 Haziran 2005 Pazartesi, Şirintepe-İzmit, Yayın Tarihi;
Bugünkü Derince Lisesi ve Sabancı Ortakları ve Çalışanları Okulu’nun yer aldığı alanda bir zamanlar farklı şeyler vardı. Değişimler hızlı olmadı. Adım adım oldu. Araya uzun zamanlar girdi. Ama sonuçta belleklerden yitip gitti her tür görüntü.

Şimdilerde Güney Derince’ye tek giriş sağlayan ana trafik ışıklarından ta Çenedere’ye kadar, günümüzün D-100 olan eskilerin E-5 ve Denizciler Caddesi arasında kalan alanın topografik yapısı oldukça farklıydı. Biz yaştakiler ilköğrenimlerimizi için gittiğimiz Cumhuriyet İlkokulu’na 3. sınıfına gittiğimiz zamanlardı. 22 Kasım 1965 tarihinden önceki zamanlar yani.

Çenedere’nin üzerinde tahtadan bir köprü vardı. Dere kıyısında Briketçi Kamil Amca’nın bahçesinde de ulu çınar ağaçları. Çenedere’nin kıyısında da bir marangozhane vardı Lazlar’a ait. Yeşil Cami’nin yer aldığı alan E-5 beton köprüsüne dek dikenlik, fundalık ve inişli çıkışı tepeliklerle kaplıydı. Bir sürü yabanıl ağaçların yanında ulu servi ağaçlarının süslediği mezarlığın adı Subay Mahallesi Mezarlığı idi. Mezarlığın arasında uzanıp giden bir patika yol vardı. Kolay kısa bir yoldu bu gündüzleri kullanılan. Geceleri de geçenler olur muydu acaba! Taş kaplı ve toprak yol tarafında mezarlığın çitleri vardı böğürtlen dikenlerinin kapladığı.

Ben dokuz on yaşlarında filan olmalıydım. Ta Tarla’dan kalkıp Cumhuriyet İlk Okulu’na giderdik kardeşlerimle.. Her gün bu mezarlığın kenarından geçerdik. İlkin Yoğurtçu Yörük Mehmet Konur amcanın bahçesindeki tulumbadan su içerdik. Kanmadığımızda da Hacı Muhammet Gökçe amcanın bahçesindeki tulumbaya giderdik. Ne uzun olurdu yolumuz. Çenedere’ye ulaşmadan önce Turan Sokak hizalarına dek sadece Lazlar’dan Habib Amca’nın evi vardı. Ev tam şimdiki Pirireis İlkokulu’nun bulunduğu yerdeydi.

Mezarlığın batı köşesinden Habip Amca’nın evinin yer aldığı tepeye dek alana Pirireis İlokulu’nun yapılması için bazı Derinceliler büyük savaş vermişlerdi. Yunan Savaşı’na katılmış Habib Amca çok direnmişti evinin bulunduğu alanın istimlak edilmesine. Bugünkü Sağlık Ocağı’ndan ta 44 Evler önündeki yola dek tepelik alanın belli yerlerine çöp dökülüyordu. Derince’nin çöplük alanıydı buraları. Çenedere’den itibaren E-5’in kıyısı Muhacir Mahallesi’ne çıkan patika benzeri yolun hizasına dek düzlüktü ve Karaçalı dikenleriyle kaplıydı. Pirireis İlkokulu 1965’de hizmete girdikten sonra okulun güney duvarından itibaren bugünkü trafik ışıklarına dek bu alan sarı topraktan oluşma bir tepelik alandı.

E-5 bu tepelik alan kesilerek ortasından geçirilmişti 1955’lerde. Tepeden tepe yolun altından geçen su boruları vardı. Bu su boruları üzerine oturup yoldan geçen araçları izlerdik Çenedere’nin batısında kalan kesimde oturan ailelerin çocukları Pirireis İlkokulu’na aktarıldığında. Ne yoğunluğu vardı ki o zamanlar E-5’in acaba! Bu tepelik alandan kışları kızak kayardı çocuklar. O zamanlarda ne kış oludu ama! Kar kalınlığı biz çocukların boyunda olurdu neredeyse.

Pirireis İlkokulu açıldıktan bir kaç sene sonra da Derince Ortaokulu yapıldı. Tam Subay Mahallesi Mezarlığı üzerine. Bu mezarlıkta yer alan kemikler toplanıp Merkez Mezarlığı’na aktarılmıştı. Ya servi ağaçları, ya mezar taşları! Onlara ne oldu acaba! Hafriyata karışıp gittiler. O zamanların Derince’sinde alan mı yoktu! Boş alan çoktu aslında. Ama Derince Ortaokulu mezarlık üzerine kurulacaktı. Bu mezarlıkta Derince’ye biçim vermiş ilk insanlar yatıyordu aslında. Muhacir Mahallesi’nde tarlada buldukları patlamamış bombaları kurcalayan kardeşlerle arkadaşları bu mezarlığa gömülmüşlerdi.

Bir biçimde Osmanlı zamanlarında İzmit’e yaşamış azınlıklardan Rumlar, Ermeniler, Yahudiler ve Levantenlere ait mezarlıkların kaldırılmasını, ibadet yerlerinin yıkılmasını ya da camiye dönüştürmesini anlayabilir insan. Aynısı bizlerin sürüldüğü diyarlarda, ülkelerde de bizim geride bıraktığımız mezarlıklarımıza ibadethanelerimize de yapılmıştır.. Ama biz kendi insanlarımızın, yakınlarımızın, büyükanne ve babalarımızın gömüldüğü mezarlıkları neden yıkıp yerlerine başka şeyler konduruyoruz acaba! Hem de uzun soluklu olmayan mekanlar yapıyoruz. Hiçbir yapımız 30 senenin ötesine erişemiyor. Yıkılıyor. Yerine yine 30 sene filan sonra yıkılacak başka bir yapı dikiliyor. Nedense hep yıkılacak yapılar dikiyoruz biz. Derince’de yıkılıp tekrar yapılmayan kaç camimiz var acaba!

Pirireis İlk Okulu’nun batısında kalan tepelik alanda ekin ekilirdi. Şimdiki trafik ışıklarının bulundu düzleştirilmiş alan ise küçük bir vadi gibiydi. Topçu Birliği taraflarından gelen sular bu vadiye doğru akardı. E-5’in altında küçük bir köprü vardı. Yoldan Denizciler Caddesi’ne doğru V biçiminde genişlerdi bu kesim. Alan tamamen çeşitli cinste fundalıklar ve böğürtlen dikenleriyle kaplıydı. Yolun kenarında büyük ağaçlar yer alırdı. Yabanı İncir ağaçları büyümüştü köprünün kenarlarında. Buradan geçen insan uzaktan görünmezdi.

Pirireis İlkokulu’nun toprak işleri yapılırken tepelik alan tarafında eski zamanlardan kalma bazı mezarlar çıkmıştı ortaya. Bu mezar kovuklarında biz oyun oynardık. Çıkan kalıntıların hangi zamanlara ait olduklarını bilmiyorum. Belki Roma dönemlerine belki de daha önceki zamanlara aitti. Geçmiş zamanlara ait hazineler aslında. Belgeler. Ama biz kendi yakın geçmişimizin belgelerine dahi önem vermiyorduk ki! Biz Türkler için böyle şeylerin önemi yoktur. Her şey için ”Yıkmayıp da ne yapacağız!” sorunsu sorarız. Yıkar, yakar geçeriz.

Trafik Işıkları’nın şimdilerde geçtiği yerde daha düne dek yaşayan tek katlı bir ev vardı. Bahçesinde de yıllanmış çam ağaçları. Bu ev sınıf arkadaşlarımdan Osman Korkmaz’ın babası Abdurrahman Korkmaz’a aitti. Sonraları evin yola bakan arka tarafına araba tamir dükkanları açılmıştı. Burada yol düzenlemesi yapılana dek de bu dükkanlar çalışmıştı. Trafik Işıkları’nın yer aldığı eskilerin vadisinin daha batısında ise Tatarlar’dan Rasim Koyunlu’nun Koyun Sayası vardı. Saya vadiden sonra batı tarafta yer alan ikinci bir tepenin kuzey yamacına yapılmıştı. Sayanın çevresi çeşitli türde çalılıklarla kaplıydı. Sayanın kıyısında çalılıklar arsından E-5’e doğru bir patika yol geçerdi. Yolun ulaştığı yerde ise başka bir köprü vardı. Biriken suların yolun güney tarafına akmasını sağlayan.

Koyun Sayası’nın yer aldığı tepenin E-5 tarafı kesik bir yamaçla inerdi yola. Bu yamaçtan çıkan sarı beyaz toprak kerpiç evlerin sıvanması ve boyanması için uygun malzeme içerirdi. Tepenin güney tarafında yer alan devamı üzerinde ise yıllarca burada kalacak olan PIRELLI levhası vardı. Derince’nin Çöplüğü Pirireis İlkokulu yapıldıktan sonra PIRELLI levhasının yer aldığı bu tepe ve daha güneyinde kalan çukurluk alana kaydırılmıştı. Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer derler. Hayali cihan değecek küçük bir kanıt bıraktık mı Derince’de geçmişten günümüze kalan acaba!


Derinceli Dostlar
Yazım Tarihi; 26 Haziran 2005 Pazar, Şirintepe-İzmit, Yayın Tarihi;
Derinceli Dostları ziyaret edecektim. Arabamı İş Bankası’nın batısındaki sokağa bıraktım. İlkin Denizciler Caddesi’ne çıkıp “Yorgancı” Selim Selim Salihoğlu amcayı ziyaret ettim. Dükkanını yeni değiştirmiş. Yan dükkanla birleştirmiş eski dükkanını. Yorgan dikim işini hazıra döndürmüş. Perde işine girmiş. Nevresim, yorgan ve diğer bilumum ev tekstil ürünlerini getirmiş. Dikim işini evinin altında sürdürüyormuş. Dükkanda ise perde dikiyordu.

İkinci uğradığım yer Kızılkaya Cam’dı. Hüseyin Kızılkaya dükkanda sipariş verilen camların kesimiyle uğraşıyordu. Çok sevgili Ali Kızılkaya amcanın oğlu. Gençlik arkadaşımız.. Selim Salihoğlu amcanın dükkanında muhabbetteyken yoldan geçen Ömer Keskin’e seslenmiştim. Duyuramamıştım sesimi. Şimdi başka bir dükkanın önünden geçince selamlaşıp konuştuk. Hüseyin Kızılkaya oturun size çay ikram edeyim dedi. Ömer Keskin, İzmit Kuruçeşme Kurfallı Köyü’nde öğretmenlik yapıyordu. Oturdukları sokakla ilgili derdini anlatmak için belediye kadar gitmiş.

Kızılkaya Cam’dan çıktığımda arabasından inmekte olan İzmit İmam Hatip Okulu’ndan arkadaşım ve annemin büyük ağabeyi Ahmet Ortaç tarafından yakından tanıdığım birine rastladım. Nurettin Yıldız. Derince Postanesi’ne yakın bir yerde oturuyormuş. Yıllardır karşılaşmamıştık. Nurettin Yılmaz çocukluğunda Öğretmenler Mahallesi’nin en kuzey ucunda oturmaktaydı. İzmit İtfaiyesi’nden emekli olmuştu. Çocukluk ve gençlik arkadaşımdı. Nurettin Yıldız’ın ailesi Murgul Gürcüleri’ndendi. Derince’ye Gölcük Tatar İhsaniye çevresinden gelmişlerdi sanırım.

Çayımızı içtikten sonra izin isteyip Derince Eczanesi’ne gittik. Reşat Keçeci bir dostuyla muhabbetteydi. Artvinli. Ömer Keskin de Artvin Borçka’dan. Şu güzelliğine bak. Tatarlar, Lazlar, Gürcüler, Romanya Türkmenleri, Yunanistan ve Bulgaristan Göçmenleri.. Yörükler.. Derince ilk başlardan beri adeta BM merkezi gibi.. İki haftadır Derince Express Gazetesi’nde çıkmayan köşe yazımı merak etmişti dostlar. Nedenini açıkladım kısaca. İki hafta sonra çıkmaya devam eder dedim. Ferit Toplu’ya rastlamıştım. Ama o Reşat Kececi’nin “Dostların buluşma eczanesi”ne uğramamış. Telefon ettim. Saray Taksi yanındaki Gonca Giyim’deyim dedi. Oraya gitmek için izin istedik Hüseyin Kızılkaya’dan.. Gonca Giyim’in sahibi de Tatarlar’dandı.

Ferit Toplu ile Pazar günü yapılacak İzmit-Gebze Tepreş’ini, Tataristan Tatarları’nın 14.sini kutlayacakları şenliği ve Eskişehir Tepreş’ine ait yazı ve resimleri konuşacaktım. Torunu D-100 altında Sancaklar’ın apartmanlarından birinde bir berberde tıraş oluyormuş. Onu alacağım, birlikte gidelim dedi. Geçit’ten geçip Güney Derince tarafına geçtik. Gittiğimiz berber dükkanında Ferit Toplu’nun torunu saç tıraşı oluyordu. Berber işine ara verip bana doğru baktı. Yüzümü süzdü. Tanımıştı. Adınızı anımsayamadım ama yüzünüz tandık geldi dedi. İlkokuldan arkadaştık diye ekledi. “Berber” Kadem Umutlu’ydu bu. Çıraklık ve ustalığını Tatarlar’dan Berber Turan Günaydın’ın yanında geçirmiş ve kendi dükkanını açmıştı yıllar önce. Ağabeyi Ömer 3 sene önce vefat etmiş. Yıllar yılı görüşmemiştik..

Eskişehir Tepreş resimlerini CD içinde yanımda getirmiştim. Belki Metin Sandalcı’dan kopyalama olanağı buluruz diye Sandalcı Kuyumculuk’a çıktık Ferit Toplu ile birlikte. Ne yazık ki dükkandaki bilgisayarda CD Yazıcısı yokmuş. İstersen bırak bana evde yapıp getireyim dedi. Gerek olmaz, ben de işyerinden Ferit Toplu’ya aktarabilirim resimleri dedim. Ferit Toplu’dan ayrılıp arabama doğru yürüdüm. Yolda Derince Express Gazetesi’nin yeni sahibi Haluk Gezer’e rastladım. CHP şubesinden geldiğini söyledi. Bir kongreleri mi ne varmış. Haber yapacakmış. Ablam Heyecan Kiraz’a telefon ettim. İzmit’te Huriye [Kiraz] Ofluoğlu’larla birlikteymiş. Akşam üzeri işim uygun olursa yine ararım dedim.

Şimdi Enver Derin’e uğrayacaktım. Çocukluk ve ilkokulundan sıra arkadaşım Nedim Karakaş ile de görüşme olanağım olacaktı. Çocukluk yıllarıma, 10 yaşlarıma dönecektim. Nedim Karakaç Derince Cumhuriyet İlkokulu’ndan sınıf arkadaşımdı. Sıra arkadaşım. Uzun boyluydu. Yaşça bizden büyüktü. Evleri Derinceli Yörükler’in yaşadıkları Yörükler Semti’ndeydi. Uzun bir yolu yürüyerek gelirdi okula. Başka da şansı yoktu zaten. Farklı olan geldiği yolun büyük bir kısmı yerleşime açık değildi. Mahallesine en yakın yer Çenedere kıyısındaki Lazlar Mahallesi’ydi.

Enver Derin’in yapı malzemeleri satan dükkanına gittiğimde müşterisiyle ilgileniyordu. Oyalanmak için çevreye göz attım. Derince Işıklar çevresi yeşillendirilmiş ve D-100’e bağlantı kısmının kuzey-batı köşesine yeni panolar ekleniyordu. Çirkinliğe ve göz kirliliğine aldıran yoktu. Panolarda yerel yöneticilerin halk için nasıl da çalışıp çabaladıkları anlatılıyordu çoğu kaz büyük posterlerde.. D-100 çevresi ve merkezi bazı yerler süsleniyor ama beldenin geri tarafları, ara sokaklar ve caddeler perişanlıklar içinde yüzüyordu. Yerel yöneticiler gündelik işlerinin arasında asla bu tür yerlerde şöyle yürüyerek asla dolaşmazlardı. Yaşam, sıradan insanların yaşadıkları yerlerde nasıl sürüp gidiyor, hizmeti bazı yerlere ne biçimde götürebilmişiz biçiminde yaklaşım olmazdı..

Enver Derin işini bitirince dükkana girdik. Hoş sohbet. Dükkana giren yeni müşterilerle muhabbet kesilse de kaldığı yerden sürüyordu. Enver Derin cep telefonundan Nedim Karakoç’u aradı ve benden söz etti. Bir süre sonra uzun boylu iki kişi girdi dükkana. Arkadan gelen oğlu olmalı dedim. Aynı boydaydılar. Yüzleri çok benziyordu. Oğluymuş. Recep Karakoç [25]. Evlendirmiş oğlunu. Geçici olarak bir yerde çalışıyormuş Recep. Toyota’da çalıştığımı her öğrenenin yaptığı gibi oğlu için bir iş olanağı olup olmadığını soracaktı ilerleyen zamanda. Nedim Karakoç ve oğlundan önce dükkana yüzü tandık birisi daha gelmişti. O da beni tanıdı ama nereden diye soruyordu! Okulları saydım. Oturduğum kahveleri ve arkadaşlarımı eski Derince günlerimden. Hiç birisi tutmamıştı. Ama Yörükler’dendi o da. Adı Ali Karakoç’muş adı.

Sohbetimiz geçmiş zamanlara uzandı. 1960’ların Derince’sine. Herkesin herkesi tanıdığı zamanlara. Derince merkez, Makasbaşı, Eski Limanyolu ve Muhacir Mahallesi. Subay Mahallesi, Çenedağ Mahallesi, Öğretmenler Mahallesi, Harmantarla ve Kaynak. En doğuda da Köşk ve Topallar Köyü’nün yer aldığı zamanlar.. Okul olarak Turgut ve Cumhuriyet okulları var. Biz Merkez Camisi’nin doğusunda yer alan Cumhuriyet Okulu’na gidiyoruz. 1965’lerde Çenedere’nin batısına Subay Mahallesi Mezarlığı’na Pirireis İlkokulu’nun temeli atılmıştı. Roma zamanlarından kalma mezarlar çıkmıştı sarı-beyaz renkli toprak altından. O günlere döndük hep birlikte. Mezar kovuklarında oynardık. İnsan kemiklerini anımsıyordu Nedim Karakoç. Mezarlığın biraz batı tarafında bugünkü Serdar Sokak hizalarında Lazlar’dan Habib Aktaş amcanın evi vardı. Oğlunun adı Yaşar’dı dedi Nedim Karakoç. Ben de iki kızı daha olmalıydı dedim. Birisi ilkokulda bizlerle aynı sınıflarda okuyordu..

Muhabbet tatlı geldi. Laf lafı açtı. Saatler ilerledi. Ben bir yandan evden gelecek telefonu bekliyordum. Arayan olmamıştı. Nedim Karakoç ve oğlu Recep eve gidelim yemek yeriz diye teklifte bulunuyorlardı diğer yandan. Teşekkür ederim, başka bir zaman umarım diyordum. Evi aradığımda telefonu Bengisu açtı. “Annemi kendisini iyi duyumsamıyormuş. Uyuyor şimdi. Dinlenecekmiş..” dedi. Tamam, o zaman ben İzmit’e gidiyorum dedim. Tekrar görüşmek dileklerimizle vedalaşıp ayrıldık.. Bugün şanslı mıydım ne! Birçok dost, arkadaş ve sevdiğim değerli kişilerle iyi anlar ve hoş zamanlar geçirme olanağı bulmuştum Derince’de..


İlkokul Arkadaşlarım
Yazım Tarihi; 27 Haziran 2005 Pazartesi, Şirintepe-İzmit, Yayın Tarihi; 08 Temmuz 2005 & 15 Temmuz 2005,
Yıllar 1962’ler olmalı. Derince’de sadece iki okul vardı. İlki Turgutreis İlkokulu diğeri Cumhuriyet İlkokulu. Yolun üstünde oturan ailelerin çocukları Turgutreis okuluna, üst tarafında oturanlarınki ise Cumhuriyet okuluna giderdi. Sınıflar kalabalıktı. Şimdilerde de ülkemizde birçok okulda eğitim odaları kalabalık. Her bir odada yaklaşık 40 öğrenci okuyor deniliyor. Bizim eğitim odalarımız kaç kişilikti pek anımsamıyorum. Ama kalabalık olduğunu biliyorum.

İlkokul zamanlarımıza ait birçok anı var. Okula gidişler. Yol. Bakkallar. Simit fırınları. Okul önünde satılan yiyecekler.. Okulun yapısı. Bahçesi. Kış zamanlarında ısıtılması. Zil sesi.. Kışlar. Diz boyu kar. Taşan dereler.. Derince’de su baskınları.. Küçücük biz çocukların okula giderken belleklerimize kazınmış o zamanların sert ve acımasız koşullarında okullarımıza gidişlerimiz elbette birçok olayla sarmallanıyordu..

Ben sadece o zamanlar kimlerle okuduk, Sınıfımızda kimler vardı, sıra arkadaşlarımız kimlerdi bölümünü dillendireceğim. Kim bilir kimler yaşamda nice farklı görevlere geldiler, yükseldiler, büyük mertebelere çıktılar, önemli kişiler oldular. Ya da yaşama tutunmada yenik düştüler. Çok farklı, çok sıradan işler yaptılar. Kim bilir kimlerin başına nice tatlı ya da acı olaylar geldi..

O minicik çocuklar şimdilerde ya emekli oldular ya da emeklilik dönemlerine yaklaşıyorlar. Hani derler ya “her bebek elli sene sonra dede ya da nine olur” diye.. İlkokul arkadaşlarımdan bağlantımızın tamamen koptuğu arkadaşlar da oldu. Kopmayanlarda... Kopmayanlardan bazıları ile çeşitli vesilelerle zaman zaman görüştük.. Sözgelimi Adnan Yüksel Çevik, Hüseyin Aloğlu, Levent Aydoğdu, Metin Uysal, Mustafa Atmaca ve Şaban Poyraz gibi..

Cumhuriyet İlkokulu Sınıf Arkadaşlarımız; Ayşe Akarsu [“Çankırılılar”dan], Bahadır Ay, Barbaros X [Başçavuşun oğlu, sınıf başkanı], Bircan Satılmış [Babası Manalar’da aşçıydı], Cemile Acun [Köseköy’de İÖO öğretmeni], Hasan Hüseyin İlkkılıç [“Çankırılılar”dan. Çınarlı Çenesuyu Huriye Pak İÖO Md], “Tatar” Hasan X, Hülya Yılmaz, Hürrem Bulut [Eski Çarşı’da İpragaz Bayii Hacet Yılmaz’ın bisikletli tüp dağıtıcısıydı. Annesi Limanda çalışıyordu. Kardeşi Feridun], İlker Oral [Akbank Genel Md. Yrd.], Levent Aydoğdu [“Tatarlar”dan], Mustafa Küçük [“Lazlar”dan, Eski Çarşı’da “Bakkal” Ali Küçük’ün oğlu], Mustafa Özten [“Sivaslılar”dan], Nuran Can [Babası DDY’da Makasçı’ydı], Tayfun Tonguç [“Tatarlar”dan], Yasemin Daslı [“Tatarlar”dan Fikret Daslı’nın kızı]. [1]

Yıllar 1965’ler. Çenedere’nin batısına, Subay Mahallesi Mezarlığı alanının batı köşesine Pirireis İlkokulu yaptırıldıktan sonra, Eski Limanyolu’nun batısında oturan ailelerin çocuklarının Pirireis İlkokulu’na devam edeceği kararlaştırılmış. Sınır burası. Batıda ta Kaşkaldere’ye, kuzeyde ise Yörükler Mahallesi ve Harmantarla’ya dek.

Derince Pirireis İlkokulu Sınıf Arkadaşlarımız; Hademe; XX [Okuldaki hademe konutunda kalırdı. Oğlu Nuri]. Öğretmenimiz Arif Yıldız’dı. Müdürümüz ise Kemal İlhan. Adnan Deniz [Öğretmenler Mahallesi’nden], Adnan Yüksel Çevik [Turan Sokak’tan], Ayhan [Camgöz] Çetinkaya [Muhacir Mahallesi Yolu’ndan], Ayşe X, Bahadır Ay [Albay’ın oğlu], Fatma Akın [Turan Sokak’tan], Erol X [Bakkal Hüseyin Keskin’lerin kuzey tarafındaydı evleri, Tatarlar’dan], Feridun İlhan [Müdür Kemal İlhan’ın yeğeni], Feridun Özkan [44 Evler’den], Günay X [Çenedağ Mahallesi Kaynak’tan], Mehmet Güreli [Öğretmenler Mahallesi’nden, Lazlar’dan], Hasan Saraç [Muhacir Mahallesi’nden], Hüseyin Aloğlu [Okulun karşısındaki Bakkal Rahmi Aloğlu’nun oğlu], İhsan X, İsmail İlhan [Müdür Kemal İlhan’ın oğlu], Kemal X, Mehmet Bostan [Çenedağ Mahallesi’nden, Lazlar’dan], Metin Balı [Serdar Sokak’tan, Çankırılılar’dan], Metin Uysal [Muhacir Mahallesi’nden], Mustafa Atmaca [Lazlar’dan], Mustafa Demirkol [Lazlar’dan], Mustafa Kubanç [44 Evler’den], Necla Çıray, Nermin Akyol [Turan Sokak’tan, Gürcüler’den], Osman [Barak] Korkmaz [Şimdiki Trafik Işıkları’nın güney köşesindeydi evleri], Osman Yalçınkaya [Ahmetağa Suyu’nun yanındaydı evleri, Taşköprü Manavları’ndan], Refik Bıçak [44 Evler’den], Sabriye Vurucu, Şaban Poyraz [Çenedağ Mahallesi’nden, Lazlar’dan], Vesile Tunalı, [2].

İki okuldaki sınıf listesi elbette tam değil. Bir sürü eksiği var. Bizim anımsayabildiklerimiz bunlar. Bir de okul müdürleri ve öğretmenler var. Okulda bize hizmet eden hademeleri unutmadım elbette. Ama ne adları kaldı belleğimde ne sanları. Yüzlerini anımsıyorum.. Bayanların soy adları değişmiştir elbette. Bizim anımsadıklarımız kızlık soyadları.

Anımsayamadığımız soyadlarının yerine X koydum. [] içinde de açıklayıcı bazı bilgiler ekledim. Anımsamada kolaylık olsun diye.. Umarım olmuştur..

Bu yazıyı okuyanlar. Arkadaşlarım. Dostlarım. Yazıyı okuyup da adları tanıyanlar. Adları anılmayanları anımsayanlar. Okuma olanağı olmayanlara aktarsınlar lütfen. Gelin bir biçimde bir araya gelmeye çabalayalım. Kaç kişi olursa olsun. Bir kişi. İki ya da dört. Ne fark eder sayı! Ama üç kişi dahi bir araya gelsek, bir çay içimi muhabbete nice güzellikleri sığdırmaz mıyız? Ne dersiniz. Bana erişmek zor değil. E-mail adresim var. Cep telefonu numaram var. Bu bilgiler yazının başında yer alıyor. Geçmişi bu günlere taşıma ve yadetme fırsatı yakalar mıyız ne dersiniz!

[1]. [Söyleşi; Levent Aydoğdu 18.12.04].
[2]. [Söyleşi; Feridun Özkan, Adnan Yüksel Çevik, Mustafa Atmaca. Çeşitli zamanlarda].
[3]. Yazı içinde yer alan X’ler bilinmeyenleri tanımlamaktadır.
Söyleşi yaptığım pek değerli arkadaşlarıma sağladıkları bilgiler için müteşekkirim. Pirireis İlkokulu’ndaki defter kayıtlarımın resimlerini çekmemi sağlayan okul müdürüne de saygılarımı sunarım.

© Copyright Hakkı Erkan Kiraz’a Aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Bu yazı ancak kaleme alanın önceden yazılı izni alınarak tekrar yayınlanabilir ya da dağıtılabilir. © Copyrighted to Erkan Kiraz. All Rights Reserved. This study may be re-copied or re-distributed only with prior consent of its Author. Written & Edited By Erkan Kiraz
erkankiraz@yahoo.com on various dates.

Access Info; Erkan KIRAZ; Work Address; Import & Export Expert, Toyota Otomotiv Türkiye A.S. P.K.161, Adapazari, Nehirkent 54000, Turkey. Tel: +90-264-295 10 82 Direct, Fax: +90-264-295 00 82,
erkan.kiraz@toyotatr.com Home Address; Kentsa Sitesi. A15, D: 1, Alikahya-Izmit, Turkey. Home Tel; +90-262- 319 41 00, GSM; +90-532-613 31 02, E-Mails; erkankiraz@yahoo.com, erkankiraz-41@hotmail.com, URLs; http://www.mtuncel.com, http://www.gezinotlari.net, http://erkankiraz.blogspot.com, http://erkankiraz.multiply.com/, http://www.panoramio.com/user/2404315.