Acknowledgement: Thanks to Atilla Oral & Ozgur Kocaeli Newspaper, Izmit-Kocaeli, Turkey. © Copyrighted to Atilla Oral & Ozgur Kocaeli Gazetesi. All Rights Reserved. Acknowledgement: Thanks to Atilla Oral & Ozgur Kocaeli Newspaper, Izmit-Kocaeli, Turkey. © Copyrighted to Atilla Oral & Ozgur Kocaeli Gazetesi. All Rights Reserved. Romanya Mübadil Muhacereti ve Romanya Mübadil Muhacirleri yani Romanya Yerdeğişim Göçü & Romanya Yerdeğişim Göçmenleri
Annem rahmetli Necmiye [Ortaç] Kiraz bu göçe zorlananlar arasında. Yaşı beş ya da altı! Bu zorunlu göçe dair ne anımsayabilir! Belki çok şey belki de çok az şey.
Ama göçe zorlanan ailesi Huriye-Halil Ortaç, yakın akrabaları teyzeleri, dayıları, amcaları ve halalarıyla yaşamışsa bu göçü! Çocukluk ve genç kızlık günleri Romanya Göçmenleri gettosunda geçmişse!
Yaşanılan o kötü günleri, zorlamaları, bir gecede “hemen gideceksiniz buralardan!” zorlamalarıyla binlerce korku ve endişe içinde toparlanmaları, silah, dipçik ve süngü ucunda değerli her şeyi kısa sürede der dest edip yola çıkmaları...
Tuna Nehri kıyısında Köstence’ye gidecek kayıklara binmeleri, Köstence Limanı’nda günlerce beklemeleri... Türkiye’den gönderilen Nazım Vapuru’na binişleri... Deniz Yolculuğu’nu... İstanbul Sirkeci’ye varışları...
Kıyımları, hastalıkları, açlığı, susuzluğu, ölümleri, geride kalanları, geride bırakılanları ve varılan yerde açıkta, derme çatma bez çadırlarda günlerce, aylarca yaşamaları ve daha nice öyküleri dinlemişse, yaşamışsa ve çocuklarına da aktarmışsa!
Romanya Mübadil Muhacereti [Yerdeğişim Göçü] başlangıçta, 1930’larda Romanya’nın dayattığı bir Zorunlu Göç’tür [Tehcir]. Ama Bu Tehcir Romanya Toprakları dışınadır; Türkiye’yedir...
Sonraları Türkiye’nin BM’e başvurusu ile Mübadil Muhaceret’e [Yerdeğişim Göçü] dönüştürülür. BM gözetiminde Türkiye & Romanya bir Mübadil Muhaceret [Yerdeğişim Göçü] Anlaşması yapar.
İlginçtir Romanya’dan sürülen Türklere karşılık Türkiye’den Romanya’ya gönderilecek Romen yaşamamaktadır!
Bir yerdeğişim söz konusu olmayınca Zorunlu Romanya Göçmenleri Türkiye’ye varınca yerleşecek bir yer, köy, kasaba ve kent bulamazlar!
Onlar Türkiye’den giden Osmanlı Cemaatleri’nden Ermeni, Rum ve Yahudiler’in terk ettikleri köylere yerleştirilmezler... Aylar süren yaşam perişanlığı yaşarlar...
İstanbul’da... İzmit’te… Adapazarı’nda… Tokat’ta ve diğer yerlerde…
Annemin annesi Huriye Ortaç’ın kardeşlerinden kimisi İstanbul Silivri ve Büyük Kılıçlı Köyü’ne yerleştirilirler. Diğerleri eskilerde İzmit Karamürsel’e günümüzde ise Yalova Altınova’ya bağlı olan Subaşı Köyü’ne.
Annemin ailesi Huriye-Halil Ortaç’lar da İzmit Derince’ye. Annemin babası Halil Ortaç’ın kardeşleri İstanbul’a, İzmit’e, Adapazarı ve Tokat’a gönderilirler.
Göçe zorlananlar annemin ailesinin bağlı olduğu Türkmenler, Kırım Kökenli Tatarlar ve Beyaz Çingeneler’dir. Çocukluğum Derince’deki bu karma Romanya Göçmenleri Gettosu içinde geçti...
Romanya Göçü & Göçmenleri şimdiye dek işlenmemiş, belgelenmemiş bir konudur. Romanya Göçmenleri bir araya gelip örgütlenmemiş ve dernekleşmemişlerdir.
Türkiye-Romanya arasında imzalanan Romanya Mübadil Muhaceret Anlaşması metni, göçe ait görüntüler, belgeler ve yazıya dökülmüş öyküler yoktur.
Romanya Göçü ve Göçmenleri konusunu belki de ilk kez yazı ve belgeye döken kişiyim. “Bir Zamanlar Derince ve Akıp Giden Yıllar” deneme yazımda söz ettim.
Çeşitli araştırmalar yaptım. Belgeler, kitaplar okudum. Onlarca, yüzlerce kişiyle konuştum. Romanya Konsoloslukları ile yazıştım. Deneme yazımı okuyan ve ailesinin Romanya Göçmeni olduğunu yazan onlarca kişiyle yazıştım. Romanya Göçmenleri’nin yerleştirildiği yerleri, köyleri ve kentleri belirledim. Belirlediğim yerlere gittim. Görüntüler aldım. Öyküler dinledim...
İzmit Derince, İzmit Dağköy, Adapazarı Doğançay, Adapazarı Beşevler, İstanbul Silivri ve Büyük Kılıçlı, Yalova Altınova Subaşı & Geyikli’ye gittim...
Bu göçe dair Türkiye & Romanya Mübadil Muhaceret Anlaşaması metni, Romanya’dan Köstence Limanı’na, oradan İstanbul’a ve İstanbul’dan dağıtılan yerlere dek çekilmiş görüntüler, liman geçiş belgeleri, Romanya Vatandaşlık Belgeleri, Liman geçiş izin belgeleri, yol belgeleri, geçiş belgeleri, gıda dağıtım belgeleri, erzak belgeleri...
Belgeler, evraklar, kimlik belgeleri, Muhacir İskan Haneleri Yasa metni ve 1935’lerden günümüze dek görüntülenmiş başka resimler... Sıralananlara başka bilgi ve belgeler de eklenebilir.
Hereke kökenli Atilla Oral’ın Özgür Kocaeli Gazetesi Pazar ekinde çıkan “Kocaeli’de Göçmen İskanı” yazısı ve İzmit’te misyonerlik çalışmaları yapan, İzmit St. Barba Fransız Kilisesi’nde çalışan Conception Misyonerleri’nin çektiği görüntüler dışında…
Misyonerler Romanya’da sürülen Romanya Muhacirleri için Derince [İzmit-Türkiye] yaptırılan Muhacir İskan Haneleri’ne ziyarete gitmişler….
Elimde başka hiçbir bilgi ve belge yok!. Var olan sadece annemin ve annemin anne ve babasının, yakın akrabaların anlattığı öyküler...
Romanya Göçmenleri’nden Kırım kökenli Taralar’ın, Beyaz Çingeneler’in ve çeşitli yerlerde dağıtılmış olan Türkmenlerin anlattıkları öyküler… Bana anlatılanları yazıya döktüm.
Bizlere anlatılanları öyküye, romana, belgesel araştırmalara dökmek gerek.
Derince Ekspres Gazetesi’nde köşeyazıları yazdığım zamanlarda bu göçe uğramış yaşlı kişilerle yaptığım söyleşileri ekledim...
Yazmak gerek. Romanya Göçmenleri’nin çocuk ve torunlarının örgütlenmesi ve bir araya gelmesi gerek.
Saygılar & Sevgiler
Erkan Kirazerkan
******************************************************
Dünden Bugüne Derince, İçimizden Birisi, Fikran Öz
16 Ekim 2004 Salı, Şirintepe-İzmit.
GSM: 0532-613 31 02,
[Yayınlanma Tarihi: Derince Ekspres Gazetesi, 16.10.04].
Ramazan Bayramı’nın üçüncü günü. Dostum Ferit Toplu eskileri bize aktarabilecek bir yakınım var. Onlara gideriz diyordu. Nasip bayramda ziyaret etmekmiş. Evleri Şimdiki Fevzi Çakmak Caddesi Kuzey, eskilerin üst İstasyon Yolu’nun tam kuzey tarafındaki evin sahibi. Yüzünü görünce tanıdım. Birden çok eskilere, bundan 25 öncelerine gidiverdim.
Biz Nazif, Ahmet Zer, İbrahim Mete ve Mustafa Akın köşedeki Uzunoğlu Kıraathanesi’nin asmalı ve ağaçlı bahçesinde oturduk. O zamanlardan bilirdim. Adı Fikran Öz. Fikri demekmiş Fikran. Derinceli “Tatarlar”dan. Onun öyküsünde Tatarlar ağırlıklı olacak. Kapıyı bize eşi Necmiye hanım açmıştı. Bayramlaştık. Ziyaret sebebimizi Ferit Toplu açıkladı. Kolay değil insanları birden 70 sene öncelerine götürmek. Çocukluk günlerinden söz ettirmek.
Kızları da bayram ziyaretindeymişler. Hepimiz büyüdük. Yüzler değişti. Vücutlar biçim değiştirdi. Beyaz saçlar. Ama yine de tanıdım onları. En küçük kızı dışında. Onu tanımada zorlandım. Evlenmişler her birisi. Elimi öpmeye çalıştı torunlarından birisi.
Solumda saygıdeğer Fikran Öz. Onun yanında eşi Necmiye hanım. Ne hoştu. Annemin adıydı. Sağımda Ferit Toplu. Çay ve kek ikram eden kızları gelip gidiyorlar. Göç öykülerini dinleyeceğiz. Öykü anlatanın öyküsü. Biz sadece aktarmada aracıyız. Derince’nin 1934’lerdeki durumunu yaşayan kişilerden duyacağız. Nerelerden sökün etmişler? Nerelere savrulmuşlar? Nerelerde kök salmışlar? Biz soracağız o anlatacak. Bu kolay değil. Ne nasıldı? Ne zaman ne oldu demek fazla soğuk. İpuçları olmalı. Bir şeyler bir yerlere götürmeli. Birden orada olmalı anlatacak olan. O anları içinde duyumsamalı.
Bir biçimde konu açılıyor. Ara ara olsa da gidiyor gerilere Fikran Öz bey. 1929’de, Romanya’nın Köstence ilinin Karaömer Köyü’nde doğmuş. Babası Akif, annesi; Kafiye. Romanya Köstence Limanı’ndan 6 yaşındayken 1935 senesinin Mayıs ayında Nazım Vapuru ile Derince Limanı’na gelirmişler. Romanya Köstence’den göçmenleri iki vapur almış. Diğer vapurun adı Cumhuriyet Vapuru’ymuş. Cumhuriyet Vapuru yolunu şaşırıp ve Nazım Vapuru’ndan iki hafta kadar geç gelmiş Derince Limanı’na.
Göçmenler Derince’ye gelmeden önce Tuzla’da hamam sokulurlar. Burada tüm göçmenler temizlenir. Bir tür karantina yani. Temizlenme ve denetim sonrası feribotlarla gemiye geri götürülürler. Derince Limanı’na inmelerinden sonra eski Tahıl Silo Depoları’nın arasında kalan manevra hatları üzerindeki tren vagonlarına yerleştirilirler. Burada geçici barınaktayken kendilerine helva, çorba ve belli kuru gıdalar temin edilir.
1935 yılında göçmenlerin beraberlerinde getirdikleri tüm eşyalar İzmit’te Yenicuma Camisi’nin içine konur. O zamanlarda cami kapalıdır. Cami Cuma’dan Cuma’ya açılmaktadır. İsteyenler gidip eşyalarını denetlemektedir. Geçici olarak yerleştirildikleri vagonlardan alınıp İzmit Fevziye Camisi güney tarafında yer alan eski Reji İdaresi’ne ait Tütün Depoları’na yerleştirilirler. Bu sıkıntılı yaşama son verip, ailesini huzura kavuşturmak isteyen baba Akif Öz, İzmit Bağçeşme’de kiralık bir ev tutup oraya taşır aileyi.
Parası olanlar benzer girişimlerde bulunur. Derince’de Muhacir İskan Haneleri’nin 1936’da inşaatları başlar ve 1937 yılında tamamlanır. Anne Kafiye Öz evin bakımını yaparken hastalanır. Şimdiki Devlet Hastanesi’nin başlangıcı olan ve Topçular Mahallesi sırtlarında, şimdiki ilkokulun gerisindeki alanda kurulu olan Millet Hastanesi’ne yatırılır. Kötü koşullarda üşütmüş ve ağır hastalanmış olan anne burada vefat eder.
Romanya Göçmenleri Düzenli Yerleştirme öncesi çeşitli yerlere gönderilirler. Adapazarı’na bağlı Fındıklı ve Elmalı Köyleri ile İzmit’e bağlı Akmeşe, Sarımeşe, Kullar Rahmiye (Karaçalı) Köyleri’ne gönderilirler. Askerden sonra 17 yaşlarındaki Necmiye hanım ile, 1952 yılında evlenir. Esen, Nesrin, Güler adlarında çocukları olur. Dördüncü çocuğunun adını öğrenemedim. Belki de mahremi addetmişti. Çocuklarının adlarını vermek istememişti pek. Umarım çocuklarının adların burada geçmiş olması kendisini üzmez. Petrol Ofisi’nde işe girmesine Fahrettin Toplu vesile olur.
Sevgili Fikran Öz, Büyük Romanya Göçü’nde Derince’ye Tatarlar’la birlikte sadece 5 hane “Romanya Göçmeni” geldiğini, diğer hanelerin 1947 yılında Derince’ye Trakya’dan geldiklerini aktardı. İlginçti. Şaşırtıcıydı. Türkmenler’den hiç söz etmemişti. Hiç zorlamadım. Annemin babası Halil Orataş “Ağa”, eşi “Huriş Hala” ve Elektrik Trafosu kuzeyinde oturan Tunalar, Türkmen gurubunu oluşturmaktaydı. Aynı zamanda aynı vapurlarla gelmişlerdi Derince’ye. Onların göç öyküleri benzerdi. Arada başka savrulmalar vardı. Halil Orataş’ın dahil olduğu Türkmenler, Romanya taraflarına Karaman’ın çeşitli yerlerinden gönderilmişler. Akıncı aileleri olarak.
Halil Orataş ve Huriye Orataş’ın kardeşleri Tutrakan’a bağlı Ahmatlar Köyü’nden ( Stafankaraca) çıkmışlar göçe.
Halil Orataş’ın kardeşleri Trakya’ya Çorlu’ya, Silivri’nin Büyük Kılıçlı Köyü’ne ve Çorum’a gönderilirken, Huriş Hala’nın kız kardeşleri Karamürsel’e bağlı Subaşı Köyü’ne, başka bir gurup da Geyve Vadisi’ndeki Doğançay çevresindeki yerlere yerleştirilmişler. Halil Orataş Derince’den önce bugünkü Kullar’a bağlı Karaçalı bölgesine gönderilmişler ilkin. Daha sonra ise Eski Mezarlık güney tarafı ve Elektrik Trafosu çevresine yerleştirilmişler.
Romanya’dan muhacirler 62-63 karma hane olarak gelirler Derince’ye. Sevgili Fikran Öz, Ferit Toplu’nun yardımı ve anımsatmalarıyla 1935 yılında Derince’ye ayak basmış muhacirleri aşağıdaki gibi sıraladı. Aşağıdaki isim kümelerinde “” içinde olanlar lakapları, X’ler bilinmeyenleri, ()’ler ise açıklayıcı bilgileri içermektedir. Sıralamada eksik bilgileri tamamlamak isteyenlere müteşekkir kalırım.
Derince’nin 1935 Romanya Muhacir Aileleri şunlardır; 01) Kazım X, 02) Refi X, 03) Şefik Erbay (Eski Çarşı’da Musebeci), 04) “Dıgıdık” İbrahim X, 05) “Lüpü” Kerim X, 06) “Koyuncu” Rasim (Koyunlu) Şenol, 07) Hıdır Canbek, 08) Refik Özkal, 09) Zekeriya Yıldırım, 10) (Sülman) Süleyman Toplu, 11) Rıza Talgır, 12) Abdüsselam Caymaz, 13) Mehmet Salih X, 14) Yusuf X, 15) Necip Korel, 16) Kazım Nakuş, 17) “Arabacı” Enver Gündoğdu, 18) Mehmet Demir (Romanya Göçmeni), 19) Sezai Yıldırım, 20) Hamit Aybar, 21) İbrahim X (Sultan Öğretmenin babası), 22) Süleyman Özkay, 23) Cevdet Toplu, 24) Bağış Günaydın (Turan-Burhan Günaydın’ın babası), 25) İsmail Demir (Romanya Göçmeni), 26) “Korucu” Akif Aslı (Romanya Göçmeni), 26) Bilal X, (Romanya Göçmeni), 27) Recep X, 28) (Seytemin) Seyit Emin Tansık, 29) Süleyman X, 30) “Müezzin Ablekim” Abdülhekim X, 31) “Kuyucu” Salih X, 32) Mehmet X (Romanya Göçmeni). 35) Mehmet Ay, 36) Ferhat Demir (Romanya Göçmeni), 37) Abdurrahman Tansık, 38) Müsfire Toplu, 39) İslam Batur, 40) Nuri Çelik, 41) Rasim Toplu, 42) Tevfik Esen, 43) Münin Yılmaz (Adapazarı Arifiye Kalaycılar Köyü’nden), 44) “Kasap” Kemal Çıray, 45) Murat Türker, 46) Rıfat Koyunlu, “Türk” Nail Öztoplu, 47) Süleyman Önyılmaz, 48) “Daslı” Murat Daslı, 49) Mesut X, 50) Refik Nakuş, 51) Mahmut Toplu, 52) Esat Özlü, 53) İzzet X, 54) “Sülman” Süleyman Önyılmaz, 55) Yusuf Orak.
Tatar adlarından söz ederken hep “Akay”la bitiriyordu. Yusuf Akay, Sülman Akay, Seytemin Akay gibi. Akay, ağa, ağabey, aka demekmiş. Bu arada bir iki Tatarca kelime de öğrenmiş oldum. Akay; Ağa, ağbi, ağabey, aka, ve aynı zamanda erkek, Apakay; kadın, kız, Bala; genç, delikanlı demekmiş. [Söyleşi; Fikran-Necmiye Öz. Ferit Toplu’nun destekleriyle ile 16.11.04].
Annem Necmiye (Orataç) Kiraz’ın teyzesi Bedriye Özün’ün kısaca Romanya Göç Öyküsü;
[Subaşı: Romanya Göçmenleri ve Göç Öyküleri; Subaşı Köyü’ne Köye Bulgar göçmenlerinin yerleşimi 1935’lerde ve sonraki yıllarda. Romanya Muhacirleri ise Köstence, Deliorman ve Tutrakan bölgelerinden gelmiş. Subaşı Köyü 135 Haneymiş. Eskilerde Kaytazdere üzerinde kemerli bir köprü varmış. Belediye başkanı: İsmail Fidan (2001). Köstenceli Nail Ayaz; Ahmatlar Köyü’nün şimdiki Bulgarca adı Stefan Karaca, Seremet’in adı ise Veseles. Deliroman bölgesi olarak adlandırılan yerdeki Gence, Çanakçılar, Yeniceköy ve Asfalkör köylerinden Bulgaristan Türkleri gelmiş. Bir kısmı Subaşı’na diğerleri ise Fulacık, Kızderbent, Merdigöz’e yerleşmişler].
[Ziyaret Günü; 21.07.01 & 28.07.01. Altınova-Yalova: Beyti Özün, Şükriye (Özün) Oyman, İsmail Fidan, Nail Ayaz].
**********************************************
“Sürgün ve Ölüm” Belgeseli; Yönetmen Ahmet Okur, Yapımcı Zeytinburnu Belediye Başkanı Murat Aydın
-------------------------------------------------------------------
Türklerin Büyük Sürgünü
--------------------------------------------------------------------
Yüzyıllar boyunca vatan edindikleri topraklardan bin bir türlü işkence ve zorlukla uzaklaştırılan, yollarda milyonlarcası ölen Türklerin son 150 yılı büyük acılarla dolu. Bu büyük sürgün sırasında 5,5 milyon Türk ve Müslüman hayatını kaybetti. 10 milyona yakını evinden, yurdundan oldu. 150 yılda yaşanan acılar, ‘Sürgün ve Ölüm’ belgeseliyle ilk kez gün yüzüne çıkıyor.
Türklerin başta Balkanlar olmak üzere Kafkasya, Kırım ve Doğu Türkistan’dan tehciri, ilk kez bu kadar kapsamlı bir çalışmayla dile geliyor. ‘Sürgün ve Ölüm’ adını taşıyan belgeselde, Osmanlı’nın son 150 yıllık döneminde soykırım, baskı ve işkence yapılarak göçe zorlanan insanların dramı anlatılıyor. Ahmet Okur’un yönettiği belgesel filmin senaryosu Cemil Yavuz’a, müzikleri Ali Otyam’a ait. Üç yılda 130 kişilik ekiple çekilen film için özel araçla Yunanistan, Bulgaristan, Makedonya, Kosova, Sırbistan, Hırvatistan, Bosna-Hersek, Romanya, Ukrayna, Kırım, Avusturya, Moldova ve Macaristan’da 114 bin km yol kat edildi. 13 ülke, 53 şehir ve 169 köyde çekimler gerçekleştirildi. 9 bölümden oluşan belgesel için göçü yaşayan 350 kişiyle röportaj yapıldı. Aralarında Prof. Dr. Kemal Kapat, Prof. Dr. Yusuf Hamzaoğlu, Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu ve Prof. Dr. Mehmet Saray gibi isimlerin bulunduğu birçok bilim adamının görüşüne başvuruldu.
93 Harbi, Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı... Osmanlı, bu savaşlarda yenilmekle kalmadı; çok önemli toprak kayıpları yaşadı. Bu toprak kayıpları da toplumsal travmaları getirdi. Üç kıtada hüküm süren Osmanlı, Rumeli’yi yani Balkanlar’ı kaybetmenin ızdırabını hissetti en çok da... Balkanlar’dan tehcir edilen insanların yaşadığı acılar, üzerinden bir asırdan fazla zaman geçmesine rağmen hâlâ hissediliyor. Göç aslında Türk insanına çok yabancı bir kavram değil; bu, vatanlarından zorla sürülmenin acısı...
Göç rüzgârı ilk Kırım’dan esti
1349’da Rumeli’ye ayak basan Osmanlılar için 1683’te Viyana Kuşatması’ndan sonra tehlike çanları çalmaya başlamıştı. Bu kuşatmadan yaklaşık 100 yıl sonra 1774’te Kırım kaybedildi. Sadece 1783-84 tarihleri arasında 80 bine yakın Kırımlı, Kırım’dan kaçarak Osmanlı’ya sığındı. 19. yüzyıl Osmanlı için felaketler yüzyılıydı. 1856-1864 yılları arasında yaklaşık 500 bin Kafkas Müslüman da Osmanlı topraklarına göç etti. 1864’ten sonrasını da sayarsak bu şekilde Kafkasya’dan göçe zorlanan 1 milyon 200 bin Kafkasyalıdan ancak 800 bin kadarı Osmanlı topraklarına ulaşabildi. Ama asıl büyük göç ya da sürgün 93 Harbi olarak bilinen 1877-78 savaşından sonra yaşandı. Balkanlar’da sonuç felaketti. Balkan Savaşı’nda 1 milyon 253 bin insan Muhacir durumuna düşmüş, 261 bin 937 kişi yani eski nüfusun yüzde 17’si katledilmiş ya da sürgünlerde ölmüştü. Savaştan önce Rumeli’de 2 milyon 315 bin Müslüman nüfus yaşıyordu. Savaşlar ve göç yollarında bu insanların 632 bini hayatını kaybetti. Sonuçta Balkanlar’da kalan Türk nüfusu bir milyon 445 bine düştü. Hakimiyet kurduğu yerlerde asimilasyon yerine insanî bir politika izleyen Osmanlı, doğduğu topraklara kağnıların üzerinde geri dönüyordu.
Kafkaslar ve Balkanlar’da yaşanan acılardan yıllar sonra Doğu Türkistan’da da Rusya ve Çin’in baskısından ve işkencesinden bunalan Türkler zorunlu bir göç yaşadı. Daha doğrusu anavatanını terk etmek zorunda kaldı. Doğu Türkistanlılar’ın bir kısmı, 1930 ve 40’lı yıllarda ata topraklarını bırakarak, kafileler halinde insanlık tarihinin en zorlu yolculuklarından birine çıktılar. Kızgın çölleri, geçit vermez Himalaya Dağları’nı aşarak, savaşa savaşa, öle öle, azala azala Hindistan’a ulaştılar. Yola çıktıktan yaklaşık yirmi yıl sonra Menderes’in davetiyle Hindistan’dan Türkiye’ye geçtiklerinde sayıları milyonlardan sekiz yüz bine düşmüştü.
Türklerin yaşadıkları acılar, 20. yüzyılın ortalarında bile devam etti. Daha önceki göçlerden dolayı sayıları bir hayli azalan Kırımlı Türkler ve Müslümanlar bu sefer Stalin’in zulmüne uğruyordu. Stalin, 1944 yılında Kırım Türkleri’nin hepsini sürme kararı verdi. Bir gece vakti yataklarından kaldırılarak hazırlanmaları için sadece 15 dakika verilen bu zavallılar, yanlarında birkaç parça eşya ile hayvan vagonlarına tıkıldılar. Yolda çoğunluğu hayatını kaybetti, hayatta kalabilenler ise Sibirya içlerine kadar götürüldüler.
Avrupa’da II. Dünya Savaşı’ndan sonra yeni rejimler kuruldu, ama Türklere ve Müslümanlara karşı tavır değişmedi. Burada yapılanlardan dolayı Türkler 1950 ve 1980’lerde büyük göç dalgalarıyla Türkiye’ye geldiler. 1989’da ise II. Dünya Savaşı’ndan sonraki en büyük göç dalgası yaşandı. Bulgaristan’dan 313 bin Türk doğduğu toprakları terk edip Türkiye’ye geldi. 1990’lı yılların ortasında Bosna’da yüz binlerce Müslüman Boşnak öldürüldü. Sadece Birleşmiş Milletler’in koruması altındaki Srebrenitsa’da Sırplar 12 bin silahsız insanı vahşice öldürdü. 2001 yılında da Müslüman Arnavutlar ve Kosovalılar sıkıntıya düştüler. Türkiye, hem onlardan göçmek isteyenleri kabul etti hem de güvenliklerini sağlamak için askerî gücüyle oraya gitti.
Fakat geçtiğimiz 150 yıllık süreçte, Osmanlı İmparatorluğu’nun zayıflamasıyla başlayan göçler sırasında çok acılar yaşandı. Ama maalesef yaşananları ancak yaşayanlar bildi. Dünya, Türklerin, onların akrabalarının ve diğer Müslümanların çektiklerine kayıtsız kaldı. 1800’lü yılların başından günümüze kadar en vahşi yöntemlerle öldürülen beş milyondan fazla insanımızın hesabını soran olmadı.
Şimdi ise bugüne kadar hep içimizde ‘dindirdiğimiz’ bu büyük acıyı, insanlık ayıbını dünya kamuoyuna anlatacak bir film var karşımızda. Zeytinburnu Belediye Başkanı Murat Aydın, yapımcılığını üstlendiği belgeseli Zeytinburnu’nda yaşayan insanlara vefa borcu olarak görüyor. Çünkü Zeytinburnu, Balkanlar’dan, Kırım ve Doğu Türkistan’dan binbir çileyle göç eden Muhacirler’in kurduğu bir semt. Sözde “Ermeni Soykırımı”na atfen “Son 150 yıllık tarihi incelediğimizde en az yüzü kızaracak olan, hatta yüzü kızarmayacak olan bizleriz.” diyen Aydın, “O zamanlar dehşetli savaşlar yaşanıyormuş, dolayısıyla herkes sıkıntı çekmiş. Ama en çok sıkıntı çeken Türkler ve Müslümanlar olmuş. Çok büyük acılar çekmişler.” diyor.
Torunlar, geldikleri yeri tanımıyor
Tüm bu bilgiler ve belgesel, akıllara, bu kara lekenin neden yabancı hatta Türk Tarih kitaplarında hakkıyla anlatılamadığı, insanların vicdanlarında gereken yankıyı bulamadığı sorusunu getiriyor. Cevabı, belgesel için yüzlerce göçmenle ve uzmanla görüşen yönetmen Ahmet Okur veriyor: “Türkiye Cumhuriyeti’nin göçmenleri karşılama, yerleştirme, onlara sosyal imkanlar ve iş olanakları sağlama açısından Osmanlı İmparatorluğu’ndan çok daha başarılı olduğu söylenebilir. Türkiye’dekiler göçmenlere kendi insanları olduğu için hiçbir sıkıntı hissettirmemiş. Anlatılmamasının sebebi bu toplumsal dayanışma olmuş. Problem olmayınca yaşananlar yeni nesil tarafından zamanla unutulmuş. Dedesinin, babasının göç hikayesini bilmeyenler var. Ama Yunanistan’a gidenler İstanbul’u ve Türkçeyi unutmamışlar. Araştırma için Yunanistan’daydım. Bir şey almam gerekiyordu, yoldan geçen bir kadına İngilizce almam gereken şeyi nereden bulabileceğimi sormaya çalıştım. Kadın yüzüme baktı ve Türkçe olarak “Neden Türkçe konuşmuyorsun?” dedi. Anne ve babası İstanbul’dan göç etmişler. O, Yunanistan’da doğmuş; ama Türkçe konuşmayı öğrenmiş. Buradan gidenler hâlâ oraya adapte olamamışlar. Ama Türkiye’de böyle bir sorun yok.” diyor.