Kıbrıs Barış Harakatı: 36. Yıldönümü – Cyprus Peace Operation: 36th Anniversary
Kıbrıs Barış Harekatı 36. Yıldönümü-Cyprus Peace Operation of Turkey, 36th Anniversary. © Copy Righted to Wikipedia.Org. All Rights Reserved. Email: Erkan Kiraz erkankiraz@yahoo.com.
Kıbrıs Barış Harekatı 36. Yıldönümü-Cyprus Peace Operation of Turkey, 36th Anniversary: Başbakan Mustafa Bülent Ecevit & Başbakan Yardımcısı Necmettin Erbakan. © Copy Righted to Wikipedia.Org. All Rights Reserved. Email: Erkan Kiraz erkankiraz@yahoo.com.
Kıbrıs Barış Harekatı 36. Yıldönümü-Cyprus Peace Operation of Turkey, 36th Anniversary: Başbakan Mustafa Bülent Ecevit & Başbakan Yardımcısı Necmettin Erbakan. © Copy Righted to Wikipedia.Org. All Rights Reserved. Email: Erkan Kiraz erkankiraz@yahoo.com.
Kıbrıs Barış Harekatı 36. Yıldönümü-Cyprus Peace Operation of Turkey, 36th Anniversary: Fazıl Küçük & III. Makarios. © Copy Righted to Wikipedia.Org. All Rights Reserved. Email: Erkan Kiraz erkankiraz@yahoo.com.
Kıbrıs Barış Harekatı 36. Yıldönümü-Cyprus Peace Operation of Turkey, 36th Anniversary: Fazıl Küçük & III. Makarios. © Copy Righted to Wikipedia.Org. All Rights Reserved. Email: Erkan Kiraz erkankiraz@yahoo.com.
Kıbrıs Barış Harakatı: 36. Yıldönümü – Cyprus Peace Operation: 36th Anniversary
Bugün 20 Temmuz 1974’ün 36. yıldönümü. Ben 17 ile 19 yaşlarında arasındaydım. Doğum Tarihim hala kesin değil. Derince Dumlupınar Mahallesi’ne bağlı Tarla denilen yerdeydi evimiz. Briket evimizin Misafir Odası’nda ders çalışıyordum. Radyo açıktı. Radyo’da normal yayın akışı kesilmiş ve Türkiye’nin Kıbrıs Barış Harekatı’nın başladığını duyuruyordu Türk Ulusu’na!
Birçok yaşıt arkadaşım askerdeydi. Bazıları da daha önceleri Kıbrıs’a Harekat Hazırlığı için belli bölgelere gönderilmişti. Olası bir askeri harekata karşı hazırlıkların sürdüğü bilgileri halk arasında dolaşıyordu. Derinceli Refik Altın, bu Kıbrıs Savaşı’na katılanlardan birisiydi.
O zamanların koşullarını bilmede, ayrıntılara girmede ve neyin ne biçimde başlayıp geliştiği ve nasıl sona erdiği konuları öğrenmede yarar var. 1970’lerde her yıl Türkiye ile Yunanistan’ın ABD’nin yaptığı Askeri ve Mali Yardımlar’dan nasıl yararlandığı, hangi ülkenin az hanginin daha çok pay olduğu tartışılırdı. Kimse Türkiye kendi ayakları üzerinde nasıl durur konusuna kafa yormazdı.
Türkiye’deki siyasi, sosyal ve ekonomik yapı pek güçlü ve istikrarlı değildi. Anarşi sürüyor, siyasi yaşam büyük çekişmeler sürüyordu. Genel Seçimler’den koalisyon iktidarı çıkmıştı. Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın[1] partisi Milli Selamet Partisi [MSP] ile Bülent Ecevit’in[2] başkanlığındaki Cumhuriyet Halk Partisi [CHP] koalisyon hükümeti kurmuştu. Türkiye’de bulunan ABD Üsleri ve Tesisleri’ne “Aşırı Sol” örgütlerin saldırıları sürüyordu. İzmit Karamürsel’de Karamürsel ABD Üssü işlevini sürdürüyordu.
Yunanistan’da ise siyasi ve ekonomik durum Türkiye’den daha kötüydü. Ülkede bir askeri darbe olmuş Yunan Juntası[3], Sivil Yönetim’e el koymuş ve siyasi partiler kapatılmış ve yönetimde kim varsa tutuklanmış ve tüm “Aşırı Sol” ve Komünistler tutuklanmaya başlamıştı. Ülke siyasi bir çıkmaza sürüklenmişti.
Kıbrıs Cumhuriyeti’nde III. Makarios[4] kendisine yapılan süikast planlarının gerisinde Yunan Juntası’nın olduğunu ve Yunan Askerleri’nin Kıbrıs’tan çekilmesini ister[5].
Bunun üzerine Yunan Juntası, III. Makarios’a karşı bir darbe yapar. Makarios bir biçimde önceden bilgilenerek Baf’a kaçar ve orada İngiliz Askerleri’ne sığınır. EOKA- B’nin[6] biline simalardan Nikos Sampson[7], Kıbrıs’ın yeni Cumhurbaşkanı olarak açıklanır[8].
Kıbrıslı Rumlar, bu karışıklıklardan yararlanarak, Adayı Ana Kıta’ya Bağlama yani Enosis[9] amacına yönelik girişimlere başladılar. Kıbrıslı Türklere karşı hareketler, baskınlara, öldürmelere ve toplu kıyımlara dönüşmüştü. Kıbrıs’ta olup bitenlere Türk Halkı’nın duyarsız kalması olanaksızdı. Türk Gazeteleri her gün, yeniden birer “Kıbrıslı Türklere neler oluyor?” haberleri ile çıkıyordu. Çeşitli kentlerde “Kıbrıs Yürüyüşleri” yapılmaya başladı. Türk Ordusu’nun Kıbrıs’a askeri bir harekat yapmasından söz ediyordu herkes…
Türkiye için Ada’ya askeri bir harekat yapması için koşullar çok uygundur. Adına “Kıbrıs Barış Harekatı[10]” denilecek askeri harekat başlatılmadan önce, Hükümet Meclis’ten yurt dışı operasyon için onay alır. Kıbrıs Adası’nın “Garantör Devletler”inden İngiltere’nin olurunu almak için Bülent Ecevit, İngiltere’ye gider. Ardından ABD’nin olurunu almak için ABD’ye gidilir. Türkiye’nin yapacağı askeri harekata İngiltere ve
ABD çekimser kalır ama engellemez de! Garantör devletlerde Yunanistan’daki Askeri Junta ülke içindeki durumundan dolayı, toplantı yapar ama Türkiye’ye karşılık verilmemesi kararı çıkar.
Kıbrıs Cumhuriyeti’nde Türk Cemaati önderi Fazıl Küçük’tür[11]. Kıbrıs Cumhurbaşkanı ya da devlet başkanı III. Makarios’tur.
Türkiye Cumhuriyeti, Zürih ve Londra Antlaşması'nın[12] IV. maddesine istinaden Kıbrıs’ta yaşayan soydaşlarının can güvenliğini sağlamak için askeri harekata karar verir
ve uygular. Kıbrıs’a Türk askeri çıkartma yaptıktan sonra Başbakan Bülent Ecevit şu açıklamayı yapmıştır: “Biz aslında savaş için değil, barış için, yalnız Türkler’e değil, Rumlar’a da barış getirmek için Ada’ya gidiyoruz. Türkiye’nin Kıbrıs’ta barış, kardeşlik ve özgürlük için giriştiği harekât, bu sabah erken saatlerde başlamıştır…”.
Türk Ordusu kısa süre içinde Ada’nın kuzey bölümünü işgal eder. Böylece 20 Temmuz 1974 yılından beri Kıbrıs ikiye bölünmüş olacaktır. Kuzeyde Türklerin yaşadığı bölge sadece Türkiye’nin tanıdığı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti [KKTC] ve güneyde ise tüm dünyanın Kıbrıs’ın tek resmi devleti ve kurumu olarak tanıdığı Kıbrıs Cumhuriyeti ya da Türkiye’nin adlandırması ve tanımlaması ile Güney Kıbrıs Rum Yönetimi…
İkinci Barış Harekatı sonrası ABD, Türk Ordusu’nun daha fazla ilerlemesini istemez ve Türkiye’den harekatına son vermesini ister. Yunanistan ile Barış Masası’na oturmasını ister. BM, Türkiye’nin harekatını “Kıbrıs’ın Türkiye İşgali” olarak açıklar[13]. Türkiye’de askeri harekatta ve uluslar arası alanda sıkıştığı için barış masasına oturur…
Yunanistan fiilen savaşa katılmamıştır ama İngiltere ve ABD üzerinden, masada Türkiye’yi zorlar. ABD-Türkiye ilişkileri bozulur. ABD, Türkiye’ye yaptığı Askeri & Mali Yardımları kesmekle kalmaz, NATO kapsamında verdiği silahların Kıbrıs’ta kullanılmasını da yasaklar! Bununla da yetinmez ve Türkiye’ye Askeri Ambargo uygulamaya başlar…
Askeri Ambargo kararı Türk-ABD İlişkileri için kötü bir karardır. Türkiye’de ABD’ye karşı büyük bir tepki doğar. Ambargoya karşılık Türkiye’de bazı ABD Üsleri kapatılır. Karamürsel ABD Deniz Üssü de kapatılan üsler arasındadır.
Aradan 36 yıl sonra Türk Medyası’nda bir iki cılız anımsama dışında Kıbrıs Barış Harekatı ile ilgili neredeyse hiçbir haber, bilgilendirme, değerlendirme ve ne kazanıldı ve kaybedildi hesaplaşması yoktu!
Internet ortamında bazı gazetelerin web sayfalarından ilgimi çeken haberlere göz atıyorum. Güney Doğu’da yine saldırı ve şehit haberleri geliyor. Bugün Gazetesi’nin geçenlerde haber yaptığı bir konu vardı. Bu savlarla ilgili AKP adına yapılan değerlendirmelerde, savlarla ilgili TSK’dan açıklama bekledikleri belirtiliyordu.
İleri sürülen savlarla ilgili henüz bir TSK adına açıklama yok! Ama savlar çok acıtıcı! “TSK içinde PKK’lılar mı var yoksa ĞKK içinde TSK’lılar mı var!” Ahmet Hakan bu konuyu bugün köşesine taşımış görünüyordu[14].
Hakkari'nin Çukurca ilçesinin Kavşak-Uzundere arasındaki bölgede, askeri birliğe sızma hazırlığı yapan teröristlerle çatışma çıkmış. Çatışmada ilk belirlemelere göre 6 asker şehit oldu, 17 asker de yaralanmış[15].
NATO dışişleri bakanları, NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen başkalığında, Afganistan'ın geleceğini tartışmak için Kabil'de buluşmuş. Uluslararası Kabil Konferansı öncesi geniş güvenlik önlemleri alındı ancak yine de Kabil'de şiddetli patlama sesleri duyulmuş. Afganistan'da büyük sorunlar ve Devlet Başkanı Hamid Karzai'nin güçsüzlüğüne rağmen, NATO 2014 yılında bu ülkeden askerlerini çekmeyi planlıyormuş!
Hanife Aykan Kiraz öğleden sonra Türkkablo A.O.’dan iş arkadaşı ve dostu Ayşenur Ergez’lere gidecekti. Oğulları Eren Ergez’in Sünnet Düğünü ile ilgili Mevlüt Okutması yapılacakmış. O okumaya gidecekti. Birlikte çıktık evden. Yahya Kaptan Mahallesi, Gross AVM gerisindeki bankamatiklerde işimiz vardı.
Kent merkezine gitmek için mahallenin içinden, D-100 kenarına yürüdüm. Buradan geçecek ilk halk otobüsüne binecektim. İlk gelen otobüs Köseköy otobüsüydü. Halkevinde inip, Şahabettin Bilgisu Caddesi’nden Alemdar Caddesi’ne geçtim. Yolda Yaşar Uzun telefon etti. Kendisi daha Derince’deymiş. İzmit’te geldiğinde görüşürüz dedim.
Yusuf Ziya Tom, mekanı Thenes Şarapevi’nin[16] kaldırım önü masalardan birisinde oturuyordu. Ona katılacak ve bir bardak çay içecektim. Geçerken Köfteci Abdullah’ta[17]
kasada çalışan Erman Yazıcı’ya selam verip hal hatır sordum. Yusuf Ziya Tom ile gündelik gazetelere göz atıyoruz. Özgür Kocaeli Gazetesi’nde ilgimi çeken haberleri okuyorum. Okuduklarımdan bazılarının görüntülerini alıyorum. İşsizlik bunalımına girin bir adam kendisini trenin altına atmış. Tavşalcı’daki tarihi cami yenilemeye alınmış. Sadettin Yalım caddesi üzerinde, eski bir yapının yıkılması sırasında mahalleli, yapılan yanlışlara isyan etmiş.
Mehmet Şen’in İzgiad adına yatığı “Bileme Tam Destek” açıklaması ile ilgi bir haber. Tamamen yanıp kül olan Gebze Tever Sunta güvenlik elemanlarının, bilgi ve görüntü almak isteyen yerel basın muhabirlerini tartaklaması, “Peçeye yasak”ın Suriye’de de başlatıldığı haberi, Gebze-Harem Hattı’nda çalışan minibüs sürücüleri ve sahiplerinin “aşırı cezaları” protesto etmek için D-100’ü kapatarak yaptıkları eylemin haberi ve ÖSYM’nin Tercih Listesi ile ilgili yapılan yanlışlığı kabul ettiği haberi…
Thenes Şarapevi’nin içinde Yusuf Ziya Tom ile görüşen iki kişi dışarıya çıkıyor. Bir genç bayan ve erkek. Adları anılmadı! Yusuf Ziya Tom benimle tanışmalarını sağlıyor. Şahabettin Bilgisu Caddesi’nin kuzey-batı ucunda bulunan tarihi bir yapıdan söz ediliyor. Bir ara çafé olarak işletilen bu yapıyı alıp bir sanat merkezine dönüştürme çabaları varmış…
Masamızda bu konu konuşulurken güney yandan Soner Kılıç, elinde dizüstü bilgisayarı ile gelip, masamızda durakladı. Bir manken adayı seçme konusundan söz edip, beni de yanında götürmek istedi. Gerekirse, beni daha sonra arar, çağırısın, bir dostumu bekliyorum dedim. Yaşar Uzun, İzmit’e erişince beni cep telefonumdan aradı. Thenes Şarapevi’nde olduğumdan öz ettim.
İzmit’te AB Kültürel Fonları ile bir sanatevi, sanat vakfı benzer şeyler yapmak isteyen gençlere kartvizitimi verdim ama kendilerine ait bir bilgi alamadım.
Öğleden sonrası saatler. Soğuk sularımızı ve çaylarımızı içmişiz. Anayasa Değişikliği Halkoylaması, Genel Seçimler, “Balyon Darbe Planı İddianamesi”nin kabul edilmesi, “Ordu içinde PKK”lı subayları savları”, Güney Doğu’da süren PKK’lılarla adeta bir “açık savaş” gibi çatışmalar, “Taş Atan Küçük Çocukların Yargılanması Yasası”nda yapılacak değişiklikler, artan işsizlik, TÜİK verilerinin aksine, enflasyonun azgınlaşması, yoksulluk ve sefaletin artması ile arttığı ileri sürülen intiharlar, artan trafik kazalarında ölümlerin ve aralanmaların artması vb konularda gazetelerde okuduğumuz ve TV kanallarında izlediğimiz haberleri konuşuyoruz…
Karnım aç. Çınar Lokantası’na gidelim diyorum. Yaşar Uzun ise Köfteci Abdullah’tan ekmek içi bir şey söyleriz diye ısrar ediyor. Bu hata ya da gelecek hafta bir gün, ben bir araba dolanması yapacağım. Küçük kızımızın programları sna erdi. Ben de gezip dolanmayı izledim. Kafamda bir dolanma güzergahı var. Zamanın uygunsa seni de almak isterim yanıma, ne dersin diye soruyorum. Benim için her zaman uygun olur diyor Yaşar Uzun.
Çınar Lokantası’nın[18] kapı içi, kuzey köşedeki masadayız. Ben az Kurufasulye ve az İzmir Köfte söylüyorum. Üstüne de az Pilav yiyeceğim. Yaşar Uzun genelde öğle yemeği yemezmiş. Yoğurtlu Ispanak hafif olur diyor. Masaya bir sürahi soğuk su rica ediyorum…
Thenes Şarapevi’ne geri dönüyoruz. Orta masa boş. Oraya geçiyoruz. Yusuf Ziya Tom da arada bir masamıza uğruyor. Soğuk sudan başka bir şey rahatlatmıyor. Bugünkü hava tahminlerine göre Marmara Bölgesi Yağışlı ve Rüzgarı olacaktı. Öğleden sonarsı saatlerde esinti arttı ve rüzgar ortalığı rahatlattı.
Yürüyüş Yolu’nda yürüyoruz Leyla Atakan Caddesi’ne dek. Ulu Çınar Ağaçları iyi gölge yapıyor. Ağaçların bittiği yerden itibaren ortalık kavruluyor. Geri dönüyoruz. Yenicuma Parkı Çay Bahçesi’ne gideceğiz. Mimar Sinan Caddesi’nden güneye doğru iniyoruz. Akça Ağaçların altında dostlardan bir küme. Muhittin Bakan, Emin Bilir’in transkibe ettiği Osmanlıca bir metni denetliyor. Fikri Orhan bugün kütüphanesinden iki adet kadim kitap getirmiş. Bakıp inceliyorum. Görüntülerini alıyorum. İlk kitap Hint Dili olan Sanskritçe[19] ile ilgili. Sanskritçe Metinleri okuma kitabı. Kitabın sonunda bir sözlük oluşturulmuş. Kitabı adı “Sanskrit Okuma Parçaları & Sözlük”[20]. İkinci kitap ise Anadolu’da bulunan bitki ve çiçekleri antik Anadolu Uygarlıkların dillerindeki adları. İlginç bir akademik araştırma. Kitabın adı “”[21].
Yaşar Uzun bir arada cep telefonu ile görüşüyor. Görüştüğü kişi Utku Birinci. Kısa süre sonra o da aramıza katılıyor. Fikri Orhan gelen bir telefon ile aldığı davete icabet etmek için aramızdan ayrılıyor. Yaşar Uzun’a başka bir telefon çağrısı geliyor. Arayan kişinin adı geçiyor: Turan İmamoğlu. Masadakilerin bildiği bir adam ama benim için bilinmedik bir ad. Yarım saatlik bir görüşme yapıp geleceğini söyleyen Yaşar Uzun aramıza dönemeyecek.
Geriye kalan bizler Muhittin Bakan, Utku Birinci ve ben saat 19:30’a dek oturmamızı sürdürüyoruz. Akşamüzeri saatler daha sakin, dingin ve esintili oluyor hava. Hesabımızı ödeyip parkın kuzey kapısına yürüyoruz. Utku Birinci dükkanına dönmek için ayrılıyor. Biz de Cumhuriyet Caddesi’nden doğu uca doğru yürüyoruz. Muhittin Bakan da Rauf Orbay Sokak köşesinde benden ayrılıyor.
Turgut Özal Durağı kalabalık. Hava sıcak ve nemli. 28 numaralı yeşil renkli Alikahya otobüsü bekliyorum. İlk geçen otobüsün numarası 26. On, on eş akik sonra otobüs geliyor. Sürücünün sağ yanındaki üçlü koltukta, iki koltuk boş. Otobüsün radyo-teybinden bir arabesk şarkının cılız sesi yükseliyor… Otobüste kitap okuma şansım bu akşam yok! Neredeyse tüm duraklarda inen ve binenler oluyor. Sefa Sirmen Caddesi, Mithat Paşa Caddesi ve Sultan Murat Caddesi tümden yoğun bir araç akışı altında.
Kentsa Sitesi[22] köşesinde inip yürüyorum Gürkan Büfe’ye doğru. Büfede Gürkan Takak’ın annesi var. Dün akşam görüntülerini almıştım anne oğul. Gündüzleri öğleden sonarsı saatler annesi geliyor büfede durmak için. Bugün sabahtan yok Gürkan Takak. Bir somun ekmek ve iki paket sigara alıp eve dönüyorum[23]. Karnım acıktı… Sevgili eşim Hanife Aykan Kiraz harika yemekler yapmıştır diyorum…
Akşam yemeğimizi karı koca yiyoruz. Kızlar odalarındalar. İstedikleri zaman yemeklerini yiyorlar. Ben “Musa & Yahudilik”[24] adlı kitabımı okuyorum yemeğin ardından yudumladığım neskafem ile. Aybüke Beren Kiraz gelecek hafta kendisini Ulaşlı Deniz Askeri Kampı’na davet eden İdil Ezgi Okursoy’lara gitme izni istiyor. Bir de bir gece iin arkadaşları Azra & Betül Muslu’lara gitme izni. İkisine de olur diyoruz.
Bengisu Kiraz gelip “Babacığım, bugün puanlarımı ve sıralamalarımı tekrar gözden geçirdim. Kocaeli Üniversitesi’nin [KOÜ] İngiliz Dili & Edebiyatı Bölümü ile İstanbul Marmara Üniversitesi’nin İtalyanca, Fransızca ve İngilizce bölümlerine girebiliyorum…” diyor. “KOÜ senin için iyi olabilir. Masrafın da olmaz. İyi bir üniversite yaşamı geçirirsin. İki yıllık bir lisans çalışması için de seni yurt dışına gönderebiliriz bu durumda” diyorum. Geçenlerde de İstanbul Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Bölümü’ne girebileceğini söylemişti. Yarın Özge Koç ile gittikleri Final Dergisi Dershanesi’ne gidip, puan sırlamaları ile hangi üniversitelerin hangi bölümlerine gidebileceklerini öğrenecekler.
[Erkan Kiraz, Alikahya, Izmit, Turkey on Tuesday, July 20th, 2010].
© Copyright 1999-2000-2010. http://erkankiraz.blogspot.com/ & http://www.scribd.com/erkankiraz. Pictures, Documents, Materials, Stories, Ottoman Archives, Turkish Republic Archives or Other Information & Knowledge in this page may not be reproduced in any form without expressed written permission from Erkan Kiraz, nor may it be sold or otherwise transferred to a third parties.
Birçok yaşıt arkadaşım askerdeydi. Bazıları da daha önceleri Kıbrıs’a Harekat Hazırlığı için belli bölgelere gönderilmişti. Olası bir askeri harekata karşı hazırlıkların sürdüğü bilgileri halk arasında dolaşıyordu. Derinceli Refik Altın, bu Kıbrıs Savaşı’na katılanlardan birisiydi.
O zamanların koşullarını bilmede, ayrıntılara girmede ve neyin ne biçimde başlayıp geliştiği ve nasıl sona erdiği konuları öğrenmede yarar var. 1970’lerde her yıl Türkiye ile Yunanistan’ın ABD’nin yaptığı Askeri ve Mali Yardımlar’dan nasıl yararlandığı, hangi ülkenin az hanginin daha çok pay olduğu tartışılırdı. Kimse Türkiye kendi ayakları üzerinde nasıl durur konusuna kafa yormazdı.
Türkiye’deki siyasi, sosyal ve ekonomik yapı pek güçlü ve istikrarlı değildi. Anarşi sürüyor, siyasi yaşam büyük çekişmeler sürüyordu. Genel Seçimler’den koalisyon iktidarı çıkmıştı. Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın[1] partisi Milli Selamet Partisi [MSP] ile Bülent Ecevit’in[2] başkanlığındaki Cumhuriyet Halk Partisi [CHP] koalisyon hükümeti kurmuştu. Türkiye’de bulunan ABD Üsleri ve Tesisleri’ne “Aşırı Sol” örgütlerin saldırıları sürüyordu. İzmit Karamürsel’de Karamürsel ABD Üssü işlevini sürdürüyordu.
Yunanistan’da ise siyasi ve ekonomik durum Türkiye’den daha kötüydü. Ülkede bir askeri darbe olmuş Yunan Juntası[3], Sivil Yönetim’e el koymuş ve siyasi partiler kapatılmış ve yönetimde kim varsa tutuklanmış ve tüm “Aşırı Sol” ve Komünistler tutuklanmaya başlamıştı. Ülke siyasi bir çıkmaza sürüklenmişti.
Kıbrıs Cumhuriyeti’nde III. Makarios[4] kendisine yapılan süikast planlarının gerisinde Yunan Juntası’nın olduğunu ve Yunan Askerleri’nin Kıbrıs’tan çekilmesini ister[5].
Bunun üzerine Yunan Juntası, III. Makarios’a karşı bir darbe yapar. Makarios bir biçimde önceden bilgilenerek Baf’a kaçar ve orada İngiliz Askerleri’ne sığınır. EOKA- B’nin[6] biline simalardan Nikos Sampson[7], Kıbrıs’ın yeni Cumhurbaşkanı olarak açıklanır[8].
Kıbrıslı Rumlar, bu karışıklıklardan yararlanarak, Adayı Ana Kıta’ya Bağlama yani Enosis[9] amacına yönelik girişimlere başladılar. Kıbrıslı Türklere karşı hareketler, baskınlara, öldürmelere ve toplu kıyımlara dönüşmüştü. Kıbrıs’ta olup bitenlere Türk Halkı’nın duyarsız kalması olanaksızdı. Türk Gazeteleri her gün, yeniden birer “Kıbrıslı Türklere neler oluyor?” haberleri ile çıkıyordu. Çeşitli kentlerde “Kıbrıs Yürüyüşleri” yapılmaya başladı. Türk Ordusu’nun Kıbrıs’a askeri bir harekat yapmasından söz ediyordu herkes…
Türkiye için Ada’ya askeri bir harekat yapması için koşullar çok uygundur. Adına “Kıbrıs Barış Harekatı[10]” denilecek askeri harekat başlatılmadan önce, Hükümet Meclis’ten yurt dışı operasyon için onay alır. Kıbrıs Adası’nın “Garantör Devletler”inden İngiltere’nin olurunu almak için Bülent Ecevit, İngiltere’ye gider. Ardından ABD’nin olurunu almak için ABD’ye gidilir. Türkiye’nin yapacağı askeri harekata İngiltere ve
ABD çekimser kalır ama engellemez de! Garantör devletlerde Yunanistan’daki Askeri Junta ülke içindeki durumundan dolayı, toplantı yapar ama Türkiye’ye karşılık verilmemesi kararı çıkar.
Kıbrıs Cumhuriyeti’nde Türk Cemaati önderi Fazıl Küçük’tür[11]. Kıbrıs Cumhurbaşkanı ya da devlet başkanı III. Makarios’tur.
Türkiye Cumhuriyeti, Zürih ve Londra Antlaşması'nın[12] IV. maddesine istinaden Kıbrıs’ta yaşayan soydaşlarının can güvenliğini sağlamak için askeri harekata karar verir
ve uygular. Kıbrıs’a Türk askeri çıkartma yaptıktan sonra Başbakan Bülent Ecevit şu açıklamayı yapmıştır: “Biz aslında savaş için değil, barış için, yalnız Türkler’e değil, Rumlar’a da barış getirmek için Ada’ya gidiyoruz. Türkiye’nin Kıbrıs’ta barış, kardeşlik ve özgürlük için giriştiği harekât, bu sabah erken saatlerde başlamıştır…”.
Türk Ordusu kısa süre içinde Ada’nın kuzey bölümünü işgal eder. Böylece 20 Temmuz 1974 yılından beri Kıbrıs ikiye bölünmüş olacaktır. Kuzeyde Türklerin yaşadığı bölge sadece Türkiye’nin tanıdığı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti [KKTC] ve güneyde ise tüm dünyanın Kıbrıs’ın tek resmi devleti ve kurumu olarak tanıdığı Kıbrıs Cumhuriyeti ya da Türkiye’nin adlandırması ve tanımlaması ile Güney Kıbrıs Rum Yönetimi…
İkinci Barış Harekatı sonrası ABD, Türk Ordusu’nun daha fazla ilerlemesini istemez ve Türkiye’den harekatına son vermesini ister. Yunanistan ile Barış Masası’na oturmasını ister. BM, Türkiye’nin harekatını “Kıbrıs’ın Türkiye İşgali” olarak açıklar[13]. Türkiye’de askeri harekatta ve uluslar arası alanda sıkıştığı için barış masasına oturur…
Yunanistan fiilen savaşa katılmamıştır ama İngiltere ve ABD üzerinden, masada Türkiye’yi zorlar. ABD-Türkiye ilişkileri bozulur. ABD, Türkiye’ye yaptığı Askeri & Mali Yardımları kesmekle kalmaz, NATO kapsamında verdiği silahların Kıbrıs’ta kullanılmasını da yasaklar! Bununla da yetinmez ve Türkiye’ye Askeri Ambargo uygulamaya başlar…
Askeri Ambargo kararı Türk-ABD İlişkileri için kötü bir karardır. Türkiye’de ABD’ye karşı büyük bir tepki doğar. Ambargoya karşılık Türkiye’de bazı ABD Üsleri kapatılır. Karamürsel ABD Deniz Üssü de kapatılan üsler arasındadır.
Aradan 36 yıl sonra Türk Medyası’nda bir iki cılız anımsama dışında Kıbrıs Barış Harekatı ile ilgili neredeyse hiçbir haber, bilgilendirme, değerlendirme ve ne kazanıldı ve kaybedildi hesaplaşması yoktu!
Internet ortamında bazı gazetelerin web sayfalarından ilgimi çeken haberlere göz atıyorum. Güney Doğu’da yine saldırı ve şehit haberleri geliyor. Bugün Gazetesi’nin geçenlerde haber yaptığı bir konu vardı. Bu savlarla ilgili AKP adına yapılan değerlendirmelerde, savlarla ilgili TSK’dan açıklama bekledikleri belirtiliyordu.
İleri sürülen savlarla ilgili henüz bir TSK adına açıklama yok! Ama savlar çok acıtıcı! “TSK içinde PKK’lılar mı var yoksa ĞKK içinde TSK’lılar mı var!” Ahmet Hakan bu konuyu bugün köşesine taşımış görünüyordu[14].
Hakkari'nin Çukurca ilçesinin Kavşak-Uzundere arasındaki bölgede, askeri birliğe sızma hazırlığı yapan teröristlerle çatışma çıkmış. Çatışmada ilk belirlemelere göre 6 asker şehit oldu, 17 asker de yaralanmış[15].
NATO dışişleri bakanları, NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen başkalığında, Afganistan'ın geleceğini tartışmak için Kabil'de buluşmuş. Uluslararası Kabil Konferansı öncesi geniş güvenlik önlemleri alındı ancak yine de Kabil'de şiddetli patlama sesleri duyulmuş. Afganistan'da büyük sorunlar ve Devlet Başkanı Hamid Karzai'nin güçsüzlüğüne rağmen, NATO 2014 yılında bu ülkeden askerlerini çekmeyi planlıyormuş!
Hanife Aykan Kiraz öğleden sonra Türkkablo A.O.’dan iş arkadaşı ve dostu Ayşenur Ergez’lere gidecekti. Oğulları Eren Ergez’in Sünnet Düğünü ile ilgili Mevlüt Okutması yapılacakmış. O okumaya gidecekti. Birlikte çıktık evden. Yahya Kaptan Mahallesi, Gross AVM gerisindeki bankamatiklerde işimiz vardı.
Kent merkezine gitmek için mahallenin içinden, D-100 kenarına yürüdüm. Buradan geçecek ilk halk otobüsüne binecektim. İlk gelen otobüs Köseköy otobüsüydü. Halkevinde inip, Şahabettin Bilgisu Caddesi’nden Alemdar Caddesi’ne geçtim. Yolda Yaşar Uzun telefon etti. Kendisi daha Derince’deymiş. İzmit’te geldiğinde görüşürüz dedim.
Yusuf Ziya Tom, mekanı Thenes Şarapevi’nin[16] kaldırım önü masalardan birisinde oturuyordu. Ona katılacak ve bir bardak çay içecektim. Geçerken Köfteci Abdullah’ta[17]
kasada çalışan Erman Yazıcı’ya selam verip hal hatır sordum. Yusuf Ziya Tom ile gündelik gazetelere göz atıyoruz. Özgür Kocaeli Gazetesi’nde ilgimi çeken haberleri okuyorum. Okuduklarımdan bazılarının görüntülerini alıyorum. İşsizlik bunalımına girin bir adam kendisini trenin altına atmış. Tavşalcı’daki tarihi cami yenilemeye alınmış. Sadettin Yalım caddesi üzerinde, eski bir yapının yıkılması sırasında mahalleli, yapılan yanlışlara isyan etmiş.
Mehmet Şen’in İzgiad adına yatığı “Bileme Tam Destek” açıklaması ile ilgi bir haber. Tamamen yanıp kül olan Gebze Tever Sunta güvenlik elemanlarının, bilgi ve görüntü almak isteyen yerel basın muhabirlerini tartaklaması, “Peçeye yasak”ın Suriye’de de başlatıldığı haberi, Gebze-Harem Hattı’nda çalışan minibüs sürücüleri ve sahiplerinin “aşırı cezaları” protesto etmek için D-100’ü kapatarak yaptıkları eylemin haberi ve ÖSYM’nin Tercih Listesi ile ilgili yapılan yanlışlığı kabul ettiği haberi…
Thenes Şarapevi’nin içinde Yusuf Ziya Tom ile görüşen iki kişi dışarıya çıkıyor. Bir genç bayan ve erkek. Adları anılmadı! Yusuf Ziya Tom benimle tanışmalarını sağlıyor. Şahabettin Bilgisu Caddesi’nin kuzey-batı ucunda bulunan tarihi bir yapıdan söz ediliyor. Bir ara çafé olarak işletilen bu yapıyı alıp bir sanat merkezine dönüştürme çabaları varmış…
Masamızda bu konu konuşulurken güney yandan Soner Kılıç, elinde dizüstü bilgisayarı ile gelip, masamızda durakladı. Bir manken adayı seçme konusundan söz edip, beni de yanında götürmek istedi. Gerekirse, beni daha sonra arar, çağırısın, bir dostumu bekliyorum dedim. Yaşar Uzun, İzmit’e erişince beni cep telefonumdan aradı. Thenes Şarapevi’nde olduğumdan öz ettim.
İzmit’te AB Kültürel Fonları ile bir sanatevi, sanat vakfı benzer şeyler yapmak isteyen gençlere kartvizitimi verdim ama kendilerine ait bir bilgi alamadım.
Öğleden sonrası saatler. Soğuk sularımızı ve çaylarımızı içmişiz. Anayasa Değişikliği Halkoylaması, Genel Seçimler, “Balyon Darbe Planı İddianamesi”nin kabul edilmesi, “Ordu içinde PKK”lı subayları savları”, Güney Doğu’da süren PKK’lılarla adeta bir “açık savaş” gibi çatışmalar, “Taş Atan Küçük Çocukların Yargılanması Yasası”nda yapılacak değişiklikler, artan işsizlik, TÜİK verilerinin aksine, enflasyonun azgınlaşması, yoksulluk ve sefaletin artması ile arttığı ileri sürülen intiharlar, artan trafik kazalarında ölümlerin ve aralanmaların artması vb konularda gazetelerde okuduğumuz ve TV kanallarında izlediğimiz haberleri konuşuyoruz…
Karnım aç. Çınar Lokantası’na gidelim diyorum. Yaşar Uzun ise Köfteci Abdullah’tan ekmek içi bir şey söyleriz diye ısrar ediyor. Bu hata ya da gelecek hafta bir gün, ben bir araba dolanması yapacağım. Küçük kızımızın programları sna erdi. Ben de gezip dolanmayı izledim. Kafamda bir dolanma güzergahı var. Zamanın uygunsa seni de almak isterim yanıma, ne dersin diye soruyorum. Benim için her zaman uygun olur diyor Yaşar Uzun.
Çınar Lokantası’nın[18] kapı içi, kuzey köşedeki masadayız. Ben az Kurufasulye ve az İzmir Köfte söylüyorum. Üstüne de az Pilav yiyeceğim. Yaşar Uzun genelde öğle yemeği yemezmiş. Yoğurtlu Ispanak hafif olur diyor. Masaya bir sürahi soğuk su rica ediyorum…
Thenes Şarapevi’ne geri dönüyoruz. Orta masa boş. Oraya geçiyoruz. Yusuf Ziya Tom da arada bir masamıza uğruyor. Soğuk sudan başka bir şey rahatlatmıyor. Bugünkü hava tahminlerine göre Marmara Bölgesi Yağışlı ve Rüzgarı olacaktı. Öğleden sonarsı saatlerde esinti arttı ve rüzgar ortalığı rahatlattı.
Yürüyüş Yolu’nda yürüyoruz Leyla Atakan Caddesi’ne dek. Ulu Çınar Ağaçları iyi gölge yapıyor. Ağaçların bittiği yerden itibaren ortalık kavruluyor. Geri dönüyoruz. Yenicuma Parkı Çay Bahçesi’ne gideceğiz. Mimar Sinan Caddesi’nden güneye doğru iniyoruz. Akça Ağaçların altında dostlardan bir küme. Muhittin Bakan, Emin Bilir’in transkibe ettiği Osmanlıca bir metni denetliyor. Fikri Orhan bugün kütüphanesinden iki adet kadim kitap getirmiş. Bakıp inceliyorum. Görüntülerini alıyorum. İlk kitap Hint Dili olan Sanskritçe[19] ile ilgili. Sanskritçe Metinleri okuma kitabı. Kitabın sonunda bir sözlük oluşturulmuş. Kitabı adı “Sanskrit Okuma Parçaları & Sözlük”[20]. İkinci kitap ise Anadolu’da bulunan bitki ve çiçekleri antik Anadolu Uygarlıkların dillerindeki adları. İlginç bir akademik araştırma. Kitabın adı “”[21].
Yaşar Uzun bir arada cep telefonu ile görüşüyor. Görüştüğü kişi Utku Birinci. Kısa süre sonra o da aramıza katılıyor. Fikri Orhan gelen bir telefon ile aldığı davete icabet etmek için aramızdan ayrılıyor. Yaşar Uzun’a başka bir telefon çağrısı geliyor. Arayan kişinin adı geçiyor: Turan İmamoğlu. Masadakilerin bildiği bir adam ama benim için bilinmedik bir ad. Yarım saatlik bir görüşme yapıp geleceğini söyleyen Yaşar Uzun aramıza dönemeyecek.
Geriye kalan bizler Muhittin Bakan, Utku Birinci ve ben saat 19:30’a dek oturmamızı sürdürüyoruz. Akşamüzeri saatler daha sakin, dingin ve esintili oluyor hava. Hesabımızı ödeyip parkın kuzey kapısına yürüyoruz. Utku Birinci dükkanına dönmek için ayrılıyor. Biz de Cumhuriyet Caddesi’nden doğu uca doğru yürüyoruz. Muhittin Bakan da Rauf Orbay Sokak köşesinde benden ayrılıyor.
Turgut Özal Durağı kalabalık. Hava sıcak ve nemli. 28 numaralı yeşil renkli Alikahya otobüsü bekliyorum. İlk geçen otobüsün numarası 26. On, on eş akik sonra otobüs geliyor. Sürücünün sağ yanındaki üçlü koltukta, iki koltuk boş. Otobüsün radyo-teybinden bir arabesk şarkının cılız sesi yükseliyor… Otobüste kitap okuma şansım bu akşam yok! Neredeyse tüm duraklarda inen ve binenler oluyor. Sefa Sirmen Caddesi, Mithat Paşa Caddesi ve Sultan Murat Caddesi tümden yoğun bir araç akışı altında.
Kentsa Sitesi[22] köşesinde inip yürüyorum Gürkan Büfe’ye doğru. Büfede Gürkan Takak’ın annesi var. Dün akşam görüntülerini almıştım anne oğul. Gündüzleri öğleden sonarsı saatler annesi geliyor büfede durmak için. Bugün sabahtan yok Gürkan Takak. Bir somun ekmek ve iki paket sigara alıp eve dönüyorum[23]. Karnım acıktı… Sevgili eşim Hanife Aykan Kiraz harika yemekler yapmıştır diyorum…
Akşam yemeğimizi karı koca yiyoruz. Kızlar odalarındalar. İstedikleri zaman yemeklerini yiyorlar. Ben “Musa & Yahudilik”[24] adlı kitabımı okuyorum yemeğin ardından yudumladığım neskafem ile. Aybüke Beren Kiraz gelecek hafta kendisini Ulaşlı Deniz Askeri Kampı’na davet eden İdil Ezgi Okursoy’lara gitme izni istiyor. Bir de bir gece iin arkadaşları Azra & Betül Muslu’lara gitme izni. İkisine de olur diyoruz.
Bengisu Kiraz gelip “Babacığım, bugün puanlarımı ve sıralamalarımı tekrar gözden geçirdim. Kocaeli Üniversitesi’nin [KOÜ] İngiliz Dili & Edebiyatı Bölümü ile İstanbul Marmara Üniversitesi’nin İtalyanca, Fransızca ve İngilizce bölümlerine girebiliyorum…” diyor. “KOÜ senin için iyi olabilir. Masrafın da olmaz. İyi bir üniversite yaşamı geçirirsin. İki yıllık bir lisans çalışması için de seni yurt dışına gönderebiliriz bu durumda” diyorum. Geçenlerde de İstanbul Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Bölümü’ne girebileceğini söylemişti. Yarın Özge Koç ile gittikleri Final Dergisi Dershanesi’ne gidip, puan sırlamaları ile hangi üniversitelerin hangi bölümlerine gidebileceklerini öğrenecekler.
[Erkan Kiraz, Alikahya, Izmit, Turkey on Tuesday, July 20th, 2010].
© Copyright 1999-2000-2010. http://erkankiraz.blogspot.com/ & http://www.scribd.com/erkankiraz. Pictures, Documents, Materials, Stories, Ottoman Archives, Turkish Republic Archives or Other Information & Knowledge in this page may not be reproduced in any form without expressed written permission from Erkan Kiraz, nor may it be sold or otherwise transferred to a third parties.
For whatever aims they could not be copied, recopied, reproduced, transmitted, distributed, redistributed in any form or by any means, graphics, electronic, or mechanical, including photocopying, recording or taping, or by any information storage retrieval system, or used, reused on any written documents, texts, undergraduate certificates, bachelor's degrees, bachelor's levels, books or in any kind of digital or electronically environments & media, either they are regarded as profit-gaining or non-profit gaining or educational purposes.
Erkan Kiraz, Email: erkankiraz@yahoo.com provides all those stories at http://erkankiraz.blogspot.com/, http://www.scribd.com/my_docs, http://erkankiraz.multiply.com & http://www.panoramio.com/user/2404315.
© 1999-2010 Copy Righted to Erkan Kiraz erkankiraz@yahoo.com. All Rights Reserved.
[1] Necmettin Erbakan, [Prof. Dr. 29 Ekim 1926, Sinop]: Türkiye Cumhuriyeti'nin eski milletvekili ve başbakanı. Mühendis, akademisyen, siyasetçi. 1969'da Adalet Partisi'nden milletvekili aday adaylığı Süleyman Demirel tarafından veto edildiği için,Konya'dan bağımsız aday oldu ve iki milletvekili seçtirecek oy alarak milletvekili seçildi. 1970'de Milli Nizam Partisi'ni kurdu, ancak parti kısa bir süre sonra Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı. 11 Ekim 1973'de MNP kadrosuyla Milli Selamet Partisi'ni kurdu. 1974-1978 döneminde üç ayrı kaolisyon hükümetinde başbakan yardımcılığı yaptı. 1973 seçimlerinde Milli Selamet Partisi 48 milletvekili çıkardı. Bu dönemde, Kıbrıs Barış Harekatı'nın yapılmasını savundu, harekattan sonra adanın tamamının ele geçirilmesini savundu. Fakat Ecevit bu görüşte değildi. 17 Kasım 1974'de hükümet dağıldı.Daha sonra 1977 seçimlerinde Milli Selamet Partisi yarı yarıya oy kaybederek 24 milletvekili çıkardı. [Teşekkürler: Wikipedia.Org, 20.07.2010, Erkan Kiraz’ın Günlükleri, Alikahya-İzmit].
[2] Mustafa Bülent Ecevit [28 Mayıs 1925, İstanbul-5 Kasım 2006, Ankara]: Türk gazeteci, şair, yazar, siyasetçi ve eski Türkiye Cumhuriyeti eski başbakanlarındandır. Beş kez Türkiye Cumhuriyeti başbakanlığı yapan Bülent Ecevit, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 21., Türkiye Cumhuriyeti'nin 18. başbakanıdır. Ecevit, düşünceleri ve uygulamalarıyla, 20. yüzyıl Türk siyasal yaşamının en önemli isimlerden biri olmuştur. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde 11. ve 12. Dönem Ankara, 13., 14., 15., 16. ve 19. Dönem Zonguldak, 20. ve 21. Dönem İstanbul milletvekili olarak görev yaptı. 1961'de Kurucu Meclis, Temsilciler Meclisi üyesi, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı, Demokratik Sol Parti Genel Başkanı oldu. Çalışma Bakanı, Devlet Bakanı, Başbakan Yardımcısı ve Başbakan olarak görev yaptı; ancak üniversite mezunu olmaması nedeniyle Cumhurbaşkanlığı'na aday olamadı. [Teşekkürler: Wikipedia.Org, 20.07.2010, Erkan Kiraz’ın Günlükleri, Alikahya-İzmit].
[3] Yunan Juntası [15 Temmuz 1974 Darbesi]: Kasım 1973 tarihinde Yunanistan'da Yunan Ordusu'ndan [Δημήτριος Ιωαννίδης] Dimitrios Ioannides'in önderliğinden bir grup albay ihtilal yaparak, ülkenin yönetimine el koydu. Kıbrıs Cumhuriyeti istihbaratı Mart 1974 tarihinde Yunanistan'daki cunta tarafından finansal ve idari yönden desteklenen EOKA-B’nin, darbe yapacağına dair [Μακάριος ξρδ] III. Makarios'a haber verdi. Bunun üzerine 25 Nisan 1974 tarihinde bir bildiri yayınlanarak EOKA-B ada üzerinde yasa dışı ilan edildi ve 2000'e yakın EOKA üyesi tutuklandı. III. Makarios Temmuz 1974'ün başlarında Yunanistan Cumhurbaşkanı'na Yunan askerlerin adadan çekilmesi ve kendisine düzenlenen suikast planlarının son bulmasını istedi. 3-5 Temmuz tarihlerinde ise asker ile polisler ada üzerinde birbirleri ile çatışmaya başladı. Makarios bunun arkasında cunta yönetiminin olduğunu iddia etti ve bu olayların son bulmasını istedi. [20.07.2010, Erkan Kiraz’ın Günlükleri, Alikahya-İzmit].
[4] Makarios III. [Yunanca: Μακάριος Γ', Türkçe: Başpiskopos III. Makarios) asıl adı Mihail Hristodulu Muskos, Yunanca: Μιχαήλ Χριστοδούλου Μούσκος veya III. Makaryos, 13 Ağustos 1913-3 Ağustos 1977]: Kıbrıs Ortodoks Kilisesi başpiskoposu ve bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti'nin ilk cumhurbaşkanı. II. Dünya Savaşı'ndan sonra Kıbrıs'ın Yunanistan ile birleşmesi amacıyla başlatılan Enosis hareketinin önderleri arasında yer almıştır. Yoksul bir çobanın oğluydu. Kıbrıs'ta, Atina Üniversitesi'nde, sonra da Boston Üniversitesi İlahiyat Okulu'nda öğrenim gördü. 1946'da papazlığa atandı. 1948'de Kition (Larnaka) piskoposu, 18 Ekim 1950'de başpiskopos oldu. Osmanlı egemenliği döneminde Rum Ortodoks topluluğunun yöneticisi sıfatını taşıyan Kıbrıs başpiskoposları, düzenin sağlanmasından ve halkın sorunlarının giderilmesinden sorumlu kişiler olarak önemli siyasi roller üstlenmişlerdi. Makarios başpiskopos olduktan sonra enosis hareketiyle özdeşleşmeye başladı. İngiliz hükümetinin Kıbrıs'a özerklik ya da Uluslar Topluluğu üyesi statüsü verilmesi yolundaki önerilerine olduğu kadar, Türkiye'nin adayı taksim etme yolundaki isteklerine de karşı çıktı. Şubat 1954'te Yunan başbakanı Aleksandros Papagos ile görüşerek enosis için Yunanistan'ın desteğini sağladı.Kısa bir süre sonra Albay Georgios Grivas'ın EOKA'yı (Kıbrıslı Savaşçılar Milli Organizasyonu) kurarak başlattığı silahlı eylemleri perde arkasından yönetmekle suçlanırken, siyasi pazarlığı da sürdürerek 1955-56 yıllarında İngiliz valiyle bir dizi görüşmeler yaptı. Bu görüşmelerden sonuç alınamaması üzerine Mart 1956'da ayaklanma kışkırtıcılığıyla suçlanarak tutuklandı ve Seyşel Adaları'na sürgüne gönderildi. Ardından EOKA'nın silahlı eylemleri hızla tırmandı. Adaya dönmesine izin verilen Makarios Şubat 1959'da enosis isteğinden vazgeçerek uzlaşmaya yanaştı. Sonuçta 13 Aralık 1959'da bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti'nin cumhurbaşkanlığına seçildi. Yardımcılığına ise Türk toplumundan Fazıl Küçük getirildi. Kısa bir süre sonra Makarios anayasanın değiştirlmesi yolundaki isteklerini gündeme getirdi. Aralık 1963'te başlayan Türklere yönelik saldırılar, iki toplum arasındaki çatışmalar ve Yunanistan ile Türkiye'nin sürekli müdahaleleri Makarios yönetimini büyük güçlüklerle karşı karşıya getirdi.Önceleri yalnızca Rum çıkarlarını savunan Makarios, daha sonra amacının iki toplumu bütünleştirmek olduğunu ileri sürdü. Aralık 1967'de Türk toplumunun merkezi yönetimin yetkisi dışında kalan işleri yürütmek için oluşturduğu Kıbrıs Türk Geçici Yönetimi'yle görüşmek zorunda kaldı.Toplumlararası anlaşmazlıklar sürerken, Şubat 1968'de ikinci bir dönem için yeniden cumhurbaşkanı seçildi. Anlaşmazlıklara son vermek için başlayan toplumlararası görüşmeler iki toplumun ayrı yetkileri konusunda çıkmaza girdi. 1972 ve 1973'te Kıbrıs'ın öbür piskoposları tarafından istifaya çağrıldı. Ama 1973'te tek aday olarak üçüncü kez cumhurbaşkanlığına seçildi. Temmuz 1974'te Kıbrıs Rum Milli Muhafız Birliği'ne bağlı birlikler, enosis'i gerçekleştirmek amacıyla Yunanistan'daki cunta yönetiminin planladığı bir darbe düzenledi. Makarios Malta'ya, ardından Londra'ya kaçtı. Darbeden birkaç gün sonra, Birleşmiş Milletler genel kurulunda yaptığı konuşmada, Kıbrıs'taki darbeyi, Yunan cuntasının yaptığını, garantör ülkeler olan, Türkiye ve İngiltere'in adaya müdahale etmesi gerektiğini söyledi. Türkiye Kıbrıs'a askeri bir müdahalede bulunarak adanın kuzeyinde ayrı bir Türk devletinin kurulmasını sağladı. Yunanistan'daki askeri cuntanın düşmesinden sonra Aralık 1974'te Kıbrıs'a dönen Makarios, adanın bölünmesine yönelik çabalardan sonuç alamadan öldü. [Teşekkürler: Wikipedia.Org, 20.07.2010, Erkan Kiraz’ın Günlükleri, Alikahya-İzmit].
[5] III. Makarios Temmuz 1974'ün başlarında Yunanistan Cumhurbaşkanı'na Yunan askerlerin adadan çekilmesi ve kendisine düzenlenen suikast planlarının son bulmasını istedi. 3-5 Temmuz tarihlerinde ise asker ile polisler ada üzerinde birbirleri ile çatışmaya başladı. Makarios bunun arkasında cunta yönetiminin olduğunu iddia etti ve bu olayların son bulmasını istedi. [Teşekkürler: Wikipedia.Org, 20.07.2010, Erkan Kiraz’ın Günlükleri, Alikahya-İzmit].
[6] EOKA-B [Yunanca: Εθνική Οργάνωσις Κυπρίων Αγωνιστών, Ethniki Organosis Kyprion Agoniston (Greek for National Organisation of Cypriot Fighters: Yunanlıların Ulusal Savaşım Örgüyü-Kıbrıs Milli Mücadele Teşkilatı]: ilk defa 19 Temmuz 1974 tarihinde Makarios tarafından Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde yapılan konuşmalarda kullanılan ayırıcı tanımlamadır. Kıbrıs adasında kurulan EOKA, 1970 yılına kadar İngilizlere, komünistlere ve Kıbrıslı Türklere karşı eylemlerde bulunmuştu. Ancak 1971 yılında Yunanistan Askerî Cuntası lideri Dimitri İyonidas, Makarios'un yönetiminin yöntemlerini Kıbrıslı Türklerin yok edilmesi için yeterli bulmayarak EOKA'yı tekrar aktif olması için örgüte para ve silah yardımı yapmaya başlamıştır. Makarios daha sonra Nikos Sampson liderliğinde kendisine darbe yapılmasına kadar giden bu eylemler dönemini, daha önce kendisi tarafından onaylanan terör eylemleri döneminden ayırabilmek için EOKA-B deyimini kullanmıştır. [Teşekkürler: Wikipedia.Org, 20.07.2010, Erkan Kiraz’ın Günlükleri, Alikahya-İzmit].
[7] Nikos Sampson [Νίκος Σαμψών: 1935-9 Mayıs 2001) EOKA-B isimli terör örgütünün lideridir. Yunanistan'daki Cunta Hükümeti'nin de desteği ile 15 Temmuz 1974'te Kıbrıs Cumhurbaşkanı Makarios'a karşı Rum Milli Muhafız Güçleri ile darbe yaparak 'Ulusal Kurtuluş Hükümeti' kurduklarını ve Kıbrıs'ta bir 'Yunan Cumhuriyeti' ilan edildiğini açıkladı. Bu gelişmeler üzerine Türkiye Cumhuriyeti garantörlük haklarını kullanarak 20 Temmuz 1974 tarihinde, Kıbrıs Harekâtı'nı gerçekleştirerek EOKA-B'nin ve Nikos Sampson'un faaliyetlerine son vermiştir. [Teşekkürler: Wikipedia.Org, 20.07.2010, Erkan Kiraz’ın Günlükleri, Alikahya-İzmit].
[8] Kıbrıs Darebesi [15 Temmuz 1974 Darbesi veya 1974'te Kıbrıs'ta askerî ihtilâl veya Kıbrıs'ta Yunan Darbesi]: Yunan Cuntası, III. Makarios'un bu açıklamaları nedeniyle 15 Temmuz 1974 tarihinde Kıbrıs Ulusal Muhafız Birliği'ne bu birliğin komutanının görevinden alınmasını ve adanın kontrolünü Yunan subayların bulunduğu bu birliğin almasını istedi. Birlik aynı gün Lefkoşa'daki Başkanlık Sarayı'nı bastı. Fakat önceden Makarios istihbarat alması yüzünden sarayın arka bahçesinden 2 yaveri ile birlikte bir askeri zırha binerek Baf'a kaçtı. Bir helikopter, Akrotiri’deki Birleşik Krallık Üssü’nden onu aldı ve Londra’ya götürdü. III. Makarios, 16-17 Temmuz tarihlerinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin kendisinin Kıbrıs Cumhuriyeti’nin hukukî lideri olarak kabul edildiği toplantılarda "Kıbrıs’ın bağımsızlığının ortadan kalktığını ve halkının tehlike altına olduğunu" belirtti. EOKA'nın tanınan simalarından Nikos Sampson yeni hükümetin geçici devlet başkanı olarak dünyaya ilan edildi ve ertesi gün ise o da başkanlık yetkilerini kullanarak Kıbrıs Helen Cumhuriyeti’ni ilan etti. [Teşekkürler: Wikipedia.Org, 20.07.2010, Erkan Kiraz’ın Günlükleri, Alikahya-İzmit].
[9] Enosis [Yunanca Ένωσις; Birleşme]: 1930'lu senelerde Birleşik Krallık idaresinde bulunan Kıbrıs adasının "Yunanistan'a bağlanması" anlamında kullanılmıştır. Genel anlamı ise politika açısından "bir ülkenin sınırlarına dahil olma, birleşme" anlamına gelmektedir. Enosis terimi Balkan Savaşları'nda, Girit'in Yunanistan Krallığı'na ilhakı sırasında da kullanılmıştır. 25 Mart 1921 tarihinde Güzelyurt'un Serhatköy adındaki köyünde Rum halkının önde gelenleri, Kıbrıs adasının Yunanistan’a ilhakını isteyen bir plebisit yaptılar. Birleşik Krallık yönetimine başvuruldu ama bu istek direk red edildi. 1925 tarihinden sonra ise durum kızıştı ve Türk-Rum çatışmaları yaşanmaya başladı. Kıbrslı Rumlar anavatan gördükleri Yunanistan ile birleşmek amacıyla ortaya attıkları bu fikir sayesinde, Birleşik Krallık idaresine karşı ilk ayaklanmalarını 21 Ekim 1931 tarihinde Nikodimos Milanos önderliğinde başlattılar. Bu isyan sonucunda 6 kişi hayatını kaybetti ve çok sayıda insanın yaralanmasına neden oldu. Lefkoşa’daki hükümet binası göstericiler tarafından yakıldı. [Teşekkürler: Wikipedia.Org, 20.07.2010, Erkan Kiraz’ın Günlükleri, Alikahya-İzmit].
[10] Kıbrıs Barış Harekatı [20 Temmuz 1974]: TSK’daki Kod adı: Atilla Harekatı, Türkiye ve Kıbrıs’ta Kıbrıs Barış Harekatı ya da Kıbrıs Türk Barış Harekatı olarak bilinir. 20 Temmuz 1974'te Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Kıbrıs'ta başlattığı askerî harekat. [20.07.2010, Erkan Kiraz’ın Günlükleri, Alikahya-İzmit].
[11] Fazıl Küçük [14 Mart 1906, Ortaköy, Lefkoşa - 15 Ocak 1984, Londra, Birleşik Krallık]: Kıbrıslı Türk politikacı, gazeteci ve köşe yazarı. 1960 yılında Kıbrıs Türkleri ile Kıbrıslı Rumların ortak kurduğu Kıbrıs Cumhuriyeti'nin ilk cumhurbaşkanı yardımcısı. Rauf Denktaş'tan önceki Kıbrıslı Türklerin lideri. [Teşekkürler: Wikipedia.Org, 20.07.2010, Erkan Kiraz’ın Günlükleri, Alikahya-İzmit].
[12] Zürih ve Londra Antlaşması: 11 Şubat 1959 tarihinde Birleşik Krallık, Türkiye, Yunanistan devletleri Kıbrıs'taki Rum ve Türk toplumları arasında imzalanan, bağımsız bir devlet olarak Kıbrıs halklarının durumunu belirleyen ve Kıbrıs Cumhuriyeti anayasasını onaylayan antlaşmadır. Rum tarafını Başpiskopos Makarios, Türk tarafını ise Fazıl Küçük temsil etmekte idi. Bunu takip eden 19 Şubat 1959 tarihli Londra Antlaşması ile Kıbrıs Cumhuriyeti'nin bağımsız bir devlet olarak 16 Ağustos 1960 tarihinde kurulması sağlanmış oldu. Bu Antlaşma uyarınca kurulacak olan Kıbrıs Cumhuriyeti'nin Anayasasının adadaki her iki toplumunda haklarını koruyacak şekilde hazırlanması kabul ediliyordu. Antlaşma uyarınca kabul edilen bazı önemli şartlar şunlardır; 1) Birinci madde uyarınca adada Cumhurbaşkanlığı sistemi kurulacağı öngörülüyordu, ancak Rum Cumhurbaşkanı Rum Toplumu tarafından, Türk Cumhurbaşkanı Yardımcısı ise Türk Toplumu tarafından seçilecekti. 2) Beşinci madde uyarınca ise Bakanlar Konseyi 7 Rum ve 3 Türk olmak üzere 10 bakandan oluşacaktı ve toplumların tek taraflı kararlar çıkarmalarına engel olunması amacı ile gerek Temsilciler Meclisi tarafından çıkarılacak yasalar gerekse bakanlar Kurulu kararları Rum Cumhurbaşkanı veya Türk Cumhurbaşkanı yardımcısı tarafından veto edilebilecekti. 3) Altıncı madde uyarınca Yüksek Anayasa Mahkemesi bir Rum, bir Türk ve bir tarafsız yargıçtan oluşacaktı. 4) Onuncu madde ise her iki toplum için ayrı Cemaat Meclisleri kurulmasını şart koşuyordu. Bu meclisler dini, eğitim, kültürel ve öğretim gibi konular yanında vergilendirme hakkına da sahip olacaktı. 5) Onbirinci madde gereğince kamu çalışanlarının %70'i Rum %30'u Türk toplumundan olacaktı. 6) Onyedinci madde uyarınca toplumların ayrı mahkemeleri olacak, davalı ve davacı ayrı toplumlardan ise karma mahkemeler kurulacaktı. 7) Yirminci madde ise kurulacak Kıbrıs Cumhuriyeti'nin beş büyük şehrinde Rum ve Türk toplumları için ayrı ayrı belediyeler kurulmasını gerektiriyordu. Zürih görüşmelerinde Yunanistan, Türkiye ve İngiltere arasında yapılan görüşmeler sonunda üzerinde uzlaşılan ve Londra'da bütün taraflarca onaylanan Antlaşma maddeleri ile kurulacak Kıbrıs Cumhuriyetinde Toplumların birbiri üzerinde baskı kurmasının engellenmesi ve adayı uzlaşma içinde yönetmeleri için öngörülen konfederal yapının temelleri oluşturulmaya çalışılmıştır. [Teşekkürler: Wikipedia.Org, 20.07.2010, Erkan Kiraz’ın Günlükleri, Alikahya-İzmit].
[13] 20 Temmuz 1974 tarihinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 353 sayılı kararında"Uluslararası güvenlik ve barış için ciddi tehlikeye yol açan ve bölge üzerinde olağanüstü infiale müsait bir ortam yarattığından Birleşmiş Milletler ciddi bir endişe duymaktadır...Tüm devletlerin Kıbrıs Cumhuriyeti'nin toprak bütünlüğüne saygı duyması gerekir...Yabancı askeri müdahaleye derhal son verilmelidir." diyerek harekata karşı olduğunu belirtti ve ateşkese çağırdı. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 11 Mayıs 1984 tarihindeki 550 sayılı kararında ise durumu "işgal" olarak niteledi. Avrupa Konseyi Parlamentler Meclisi'nin 29 Temmuz 1974 tarihli 573 sayılı kararı ve Atina'daki Temyiz Mahkemesi'nin 21 Mart 1979 tarihli kararı, Türk müdahalesinin yasal olduğunu vurgulamıştır. Ancak uluslararası kuruluşları ve kararlarının çoğu, "yasadışı istila" olarak tanımlamaktadır. [Teşekkürler: Wikipedia.Org, 20.07.2010, Erkan Kiraz’ın Günlükleri, Alikahya-İzmit].
[14] Hiç tatmin edici değil kumandan: İddia şu: 2007 yılında PKK'lılar kıstırılmış, “Heron”la zayiat verdiriliyor. İşte tam bu sırada...Bir “Üsteğmen”, bir “Yarbay”ı arıyor. Diyor ki: “Kendi adamlarım çok zayiat veriyor. Ya koordinatları değiştirin ya da Heron'u düşürün.” Üsteğmen, “Kendi adamlarım” diye PKK'lıları mı kastediyor, yoksa PKK içine yerleştirilen ajanları mı kastediyor, belli değil. “Yarbay”ın cevabı ise “Bir çaresine bakarız” oluyor. Bu görüşmenin MİT tarafından kaydedildiği ve askeri yetkililere iletildiği söyleniyor. 6 gündür süren suskunluğun ardından Genelkurmay kaynakları, Hürriyet Ankara Temsilcisi Metehan Demir'e bir açıklama yaptılar. Ayrıntılar bugünkü Hürriyet'te var. Genelkurmay kaynaklarının söylediği özetle şu: “Soruşturuluyor... Soruşturma uzadı çünkü yetki kargaşası çıktı.” Herhangi bir “ordu” hakkında “düşmanla işbirliği yapıyor” iması taşıyan herhangi bir iddia ortaya atıldığında... O “ordu”nun ortalığı ayağa kaldırması gerekir. Oysa Genelkurmay kaynakları, 6 günlük suskunluğun ardından sadece “Konuyu üç yıldır soruşturuyoruz” diyebiliyor, ötesi yok. Buradan Genelkurmay'a sesleniyorum: “Islak imza” dendi, ortalığı ayağa kaldırdınız. “Paşalara gözaltı” dendi, tepki koydunuz. Dağlıca baskınında soru işaretleri” dendi, iddialara kapsamlı yanıtlar vermeye çalıştınız. Ama bunlardan çok daha önemli ve çok daha vahim bir iddia ortaya atıldığı halde... Tatmin edici ve kapsamlı bir açıklama yapmıyorsunuz.Lütfen şu meseleyi tam olarak açıklığa kavuşturun. Yoksa “Orduyu yıpratmaya çalışıyorlar” diye yakınmanızın bir anlamı kalmayacak. [Teşekkürler: Ahmet Hakan, Hürriyet Gazetesi, 20.07.2010, Erkan Kiraz’ın Günlükleri, Alikahya-İzmit].
[15] Çukurca İlçesi'ne 30 kilometre uzaklıktaki Hantepe'de konuşlu Kayseri Komando Tugay Komutanlığı’na bağlı askeri birliğe sızmaya çalışan PKK'lı teröristler, saat 01.30 sıralarında iki ayrı noktadan uzun namlulu silahlar ve roketatarlarla saldırıya geçti. Askerlerin anında karşılık vermesi ve bölgeye sevk edilen takviye birliklerin gelmesiyle çatışma aralıklarla sabah saatlerine kadar sürdü. Teröristlerin açtığı ilk ateşle henüz kimlikleri açıklanmayan 6 asker şehit oldu, 17 asker de yaralandı. Yaralılar helikopterle Hakkari Asker Hastanesi'ne getirilerek tedaviye alındı. Hantepe'de, 28 Mayıs 2009 tarihnede de operasyona giden askerlerin geçiş güzergahına bırakılan mayının patlatılması sonucu yine 6 asker şehit olurken, 8 asker de yaralanmıştı. [Teşekkürler: Hürriyet Gazetesi, 20.07.2010, Erkan Kiraz’ın Günlükleri, Alikahya-İzmit].
[16] Thenes Şarapevi: Irtibat; Hanife-Yusuf Ziya Tom. Ömerağa Mah. Alemdar Caddesi, No: 4, Izmit, Turkey. Email: yusufziyatom@yahoo.com, www.thenessarapevi.com. Tel: +90-262-331 37 73. GSM: +90-533-492 47 88. [13.07.2010, Erkan Kiraz’ın Günlükleri, Alikahya-İzmit].
[17] Köfteci Abdullah: Şuheda Oruncak. Ömerğa Mah. Alemdar Cad. No: 2, İzmit. Tel: 331 97 69. [16.07.2010, Erkan Kiraz’ın Günlükleri, Alikahya-İzmit].
[18] Çınar Lokantası: Zekiye Çınar. Alemdar Cad. No: 18, İzmit. Tel: +90-262-321 96 94. 20.07.2010, Saat: 15:20, Fiş No: 35, TL 20.00.
[19] Sanskrit [संस्कृतम् saṃskṛtam, dügün olarak saṃskṛtā vāk, Daha sonraları Saṃskṛtabhāṣā, "Süzülmüş Konuşma speech]: Hint-Avrupa dil ailesinin Hint-İran koluna bağlı en eski belgeli dilidir. Sanskrit, sözcük olarak cilalanmış, düzenlenmiş, kusursuzlaştırılmış manalarını taşımaktadır. Tarihçiler Sanskritçeyi ilk konuşanların Hindistan, Hazar Denizi ve Ortadoğu'ya kadar yayılan çok geniş bir topluluk olduğunu öne sürer; bazıları da bu lisanın hiçbir zaman dini ve ilmi çevre sınırlarını aşıp, halk tarafından kullanılmadığını iddia etmektedirler. Sanskritçeyi konuşanların ilk vatanları Pencap (Yukarı İndus Vadisi)tır. Burada Sanskritçenin en eski şekli olan Veda lisanı ortaya çıkmıştır. M.Ö. 2. bin yılın ilk yarısına tekabül eden dönemde, Veda dili gelişmiş, esneklik kazanmıştır. M.Ö. 1. bin yılda, Ganj Vadisine kadar yayılan Hint- Ari topluluğu bu lisanı iyice benimsemiş ve daha sonra da Prakrit denilen dil ortaya çıkmıştır. Bu arada komşu kültürlerden birçok sözcük ve kullanılış şekli de Sanskritçeye karışmıştır. İlk gramer çalışmalarını ise M.Ö. 5. yüzyılın edip ve bilginleri yapmıştır. Araştırmacılar, Sanskritçeyi hakiki zenginliğine kavuşturanların Panini adlı edebiyat bilgininin başını çektiği bir grup olduğunda ittifak halindedirler. Ancak Panini'nin kurduğu gramer kuralları o devirde halkın hemen hemen tamamının konuştuğu Sanskritçenin Veda ve Prakit kollarından birçok yerde ayrılan bir Sanskritçeydi. [Teşekkürler: Wikipedia.Org, 20.07.2010, Erkan Kiraz’ın Günlükleri, Alikahya-İzmit].
[20] Sanskrit Okuma Parçaları & Sözlük: [Fikri Orhan Kitaplığı]. Hazırlayan Dr. Kemal Çağdaş. Hindoloji Doçenti. [Teşekkürler: Fikri Orhan, 20.07.2010, Erkan Kiraz’ın Günlükleri, Alikahya-İzmit].
[21] Boğazköy Metinlerine Göre Hitiler Devri Anadolu’sunun Florası: [Fikri Orhan Kitaplığı]. Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1974. Dr. Hayri, Ertem. Ankara Üniversitesi Dil Tarih & Coğrafya Fakültesi’ne “Habitation” tezi olarak sunulmuştur. [Teşekkürler: Fikri Orhan, 20.07.2010, Erkan Kiraz’ın Günlükleri, Alikahya-İzmit].
[22] Kentsa Sitesi: Fatiha Mahallesi, Sultan Murat Cad. Alikahya-İzmit, www.kentsasitesi.com.
[23] Gürkan Büfe: Güner [Gürkan] Takak. Fatih Mah. Sultan Murat Cad. Alikahya, İzmit, GSM: +90-536-728 10 99. Bir somun ekmek Kr 80 ve iki paket Mratti Ambassador Rosso TL 11.00.
[24] Musa & Yahudilik: Hayrullah Örs. Remzi Kitapevi, 1966, İstanbul. [Fikri Orhan Kitaplığı: Kitap No: 337, Okunuş Tarihi: 15.01.1981. 16.07.2010, Erkan Kiraz’ın Günlükleri, Alikahya-İzmit].