Sunday, November 30, 2008

Dünden Bugüne Derince I

Dünden Bugüne Derince I
Yazım Tarihi; 14 Eylül 2004 Salı, Şirintepe-İzmit, Yayın Tarihi;

Bazen düşünürüm. Derince’yi benim kadar seven var mıdır diye.. Onun için ne yaptım! Somut olarak belki de hiçbir şey.. Ona çok şey borçlu olduğumu da biliyorum. Ama o da benim için somut olarak bir şey yapmadı. O zaman neden ona borçlu olduğumu düşünüyorum o halde!

Çocukluk ve gençlik günlerimde herkesler gibi ben de ayrımında değildim. Belki de onun içinde yaşadığımız güzelliklerinden. Gözlerimiz ufkun ilerisinde, düşlerimiz denizin ötesindeydi. Hep başka yerlerdeki düşerlin peşindeydik. Bir şeyler başaracak, bir yerlerde olacaktık. Ama asla Derince’de değil. Bel ki İstanbul’da, Ankara’da belki de bir gemi güvertesinde. Ya da başka diyarlarda. Adını koyamıyorduk. Ama buralarda olmayacaktık..

Derince dardı. Olanakları sınırlı, ufukları kapalı. Gözler limanda, demiryollarında ya da bahriyelideydi. Oralara bir kapağı atabilirsek gelecek onların ötesindeydi. Güzellikler ve bilinmeyen beklentilerin somutluğu oradaydı. Oradan ötesi olmazı başarmaktı. Ya okumak ya da bir şeylerde beceri geliştirmek. Olanaksızı oldurmak. İşte buydu Derince’nin gizemi. Sınırlarının darlığı. Kuzeyi ormanlarla kaplı yüce dağlar güneyi ise deniz. Çıkış ya İstanbul ya da Ankara’ydı. Ama gözlerimiz oraların da ötesindeydi sanki.

Bugünün Derince’si.. Nerede başlar nerede biter! Doğuda Çınarlıdere, batıda Kaşkaldere ve güneyde İzmit Körfezi. Ya kuzeyde? Orada da Karadeniz’e dek uzanan alan. Eskilerde de böyle miydi sınırlar? Hayır. Derince ilçe olalı daha çok yeni. Bu sınırlar çok taze. Derince çok küçüktü. Çok küçükmüş. Adı nereden gelir, ona ilk biçimi kimler vermiş, ilk yerleşikleri var mıdır, en önemli olaylarından ilkler nelerdir? Dünden bugüne.. Bugünden yarına. Yarından daha da ileriye.. Bize eskilerden ne kalmış, şimdi neyi koruyoruz ve geleceğe neler kalacak! Derinceliler, sonradan Derince’yi yurt edinenler, Derince’de doğanlar ve Derince’ye biçim verenler..

Hep ötelediğim bir düşüm vardı. Bir gün çocukluk ve gençlik anılarımı kaleme almak. Kendimi, ailemi ve yakın çevremi yazmak. Bana biçim verenleri, olayları, etkilendiklerimi, etkilediklerimi, üzüntülerimi, sevinçlerimi ve özlemlerimi yazmak. Her şeyin dahil olduğu anılarım. Bir tür Özyaşam Öyküsü. Benden sonrakilere bırakmak istediğim. Hep yarın yaparım diye ötelediğim... Sizlerin de vardır. Bir sürü. Yapmak isteyip de ötelediğiniz. Bir gün gelir. Belki başlarsınız. Devam edersiniz. Ya da başlar bir yerde bırakırsınız. Bir türlü başlayamadım. Salt yapabildiğim, sadece uzun aralar verdiğim Günce tutmaktı. Ayrıntıdan uzak, soyadları olamayan adlar, belirlenmemiş yerler. Tanımlanmamış olaylar.

Ve bir gün geldi. Başladım. Nerden başlamalı! Nelerden söz etmeli? Ne zormuş dedim. Bıraktım. Uzun ara verdim. Tekrar başladım. Anladım ki salt bellek yetmiyor. Geçmişi de yaşamak gerek. Duyumsamak. Ta içinde. O günlere adım adım dönmek, dolaşmak gerek. Anıların tozlu izlerini kaybolup yitmiş sokaklarda aramak gerek. Belleği kuvvetli kişilerin bilgisine, yakınlarımızda var olan kişilerin anlatacaklarına ve yaşarken kıymetini bilemediğimiz kişilerin varlığına gerek varmış.

Bir günün erken saatlerinde herkes gibi biz de uyanıvermiştik tanımı olanaksız korkunç titreme ve sarsıntılarla. Kulaklarımızda tanımlanamayan seslerin ve ışıksız derin karanlığın ürpertici boşluğunda. Şanslıydık biz yakınlarımızla. Sokağa inebilmiştik. Bir dehşeti yaşamaktaydık. Yüzyılda bir olabilecek büyük bir felaketi. Sokaklar ve caddeler bir mahşer yeri benzetmesindeydi. Her şey biçim değiştirmişti. Uzaktan korkarak bakıyorduk gündelik hayhuyun içinde değer verdiklerimize.. Değerli olan sadece canla canan ve anılardı.. Evet öyleydi. Ağlaşarak bakıyorduk sıcak evlerimize, içindekilere.. Sokağımıza. Mahallemize.. Gözler yaşlı, bakışlar geçmişin acı ya da tatlı anılarına dalmış olarak. Ne kalmıştı geriye..!

Sabahın ilk ışıklarından sonra nelerin olduğunu, başımıza nelerin geldiğini ve kimlerin ne durumda olduğun herkesin gözleri belgeliyordu. Belleklere kazınıyordu yaşananlar ve yaşanacaklar.. Ama kimseler görüntülemiyor kimseler kayda geçmiyordu.. Görüntülenmeyen ve yazılmayan şeyler nasıl aktarılacaktı geleceğe! Oldum olası biliriz. Biz Türkler pek sevmeyiz yazmayı ve betimleyerek kayda geçmeyi. Yani resmini yapmayı ya da resim çekmeyi. Çektiklerimiz de sadece biz varızdır. Yakınlarımız. Büyüklerimiz. Ama evimiz, odamız, bahçemiz, sokağımız yoktur resimlerimizde. Zamanla her şey değişir, ne neyin ne biçimde değiştiğini unuturuz. Sorulduğunda da sadece o günleri yaşayanlar anımsayabilir. Silik, bölük pörçük. Ya yaşayanlar da aramızdan ayrılırsa ne olur! Geriye bir şey kalmaz.

Deprem görüntülerini kayda geçme ve yaşadıklarımı ve yaşananları kısa kısa yazmaya başlamam bana ötelenmiş düşlerimi de artık gerçeğe dönüştürme kararlılığı verdi. Başladım Özyaşam Öyküm’ü yazmaya. Sayfalar ilerledi. Gözlerim yaşlandı. Hüzünlendim. Sevindim. Eğlendim. Ama bir noktaya dek böyle oldu. Sonrası dedim. Öncesi dedim. Öyküm “Derince’nin Geçmişi”ne gelip dayandı. Babam Bilecikli Yörükler’dendi. Dedemle sökün edip gelmişti Derince’ye gelecek bulmak için. Derince, Kaf Dağı’nın çok ötesiydi onun için. Ya annem! O da beş yaşında ailesiyle Romanya’dan gelmişti. “Zorunlu Büyük Romanya Göçü”nde. 1925’lerden önce. Annemin babaları geldiğinde, babam geldiğinde Derince nasılmış dedim. Ya daha önceleri! Ne durumdaymış Derince? İşte bundan sonra öz yaşam öyküm “Derince’nin Öyküsü” oluvermişti. Bundan kaçamazdım artık. Ona vefa borcumu böyle ödemiş olacaktım. Madem Derince’yi benden daha çok seven yoktur diyordum. O zaman ona olan borcumu da ödeme zamanı gelmişti. Bu nasıl olacaktı? Ne yapacak, nereden başlayacak, kimlerle konuşacak, neyi nereden öğrenecektim?

İlkin geçmişi yaşamak gerek dedim. Atladım kır atıma her hafta sonu, her tatilde, her fırsatta. Dolaşmaya başladım sokak sokak, cadde cadde, mahalle mahalle. Tanıdık ipuçları, kalıntılar, döküntüler, yüzler ve sizlik izler arıyordum. Yapacaklarım çok sonraları biçimlenmeye başladı. Ama uyuyan geçmiş anılarımı da uyandırmıştım. Bir sürü kitap, dergi, gazete küpürü ve araştırma yazısı okudum. Internet’te günlerce bıkıp usanmadan araştırmalar yaptım. Birçok üniversite, gönüllü kuruluş, birey ve alanında uzman olan akademisyenlerle yazıştım. Belgeler derlemeye çalıştım. Ama Derince’ye ait somut belge, görüntü, plan ve proje bulmak neredeyse olanaksızdı. Bir yerlerde olmalı diyordum. Olmalı.

Derince’nin Öyküsü” bitmemiş biçimde Internet ortamında. Bir dostumun sitesinde yüklü. Derince’yi “Dünden Bugüne” kısa kısa yazmayı düşünüyoruz. Tekrar. Bir yerlerden başlayarak. Karmaşık olayların gizemi ilk noktasındadır derler. Anlamak için onu kavramak gerek. Derince de inanılmaz büyük. Ama biz anlatmaya onun çekirdeğinden başlayacağız. Derince’nin ilk halinden.

Derince’nin çekirdeği Eski Çarşı ve onun çevresiyle E-5’in kuzeyinde yer alan Merkez Camisi ve onun çevresinden oluşuyordu. Daha eskiler de ise sadece İstasyon ve Eklenti Yapılar, Amele Barakaları, Manevra Rayları, Liman ve Askerler’den oluşmaktaymış. Daha gerilere de gideceğiz bugünlere bağlantılar yaparak. Daha ilerimize de geçeceğiz. Yarınlarımıza göndermeler yaparak. Ama anlatının göbeğinde ben olacağım. O nedenle bir sonraki yazımla Merkez Camisi ve onun çevresinden söz ederek başlayacağız. Nedense bende her şey burada başlamaktadır. Huriş Hala’nın, anneannemizin evine giden yol, buradan geçerdi. Annemin ellerine sarılmış, bayramlarda cicilerimizi giymiş el öpmeye gidişlerimiz buradandı. Belki de ondandır. Ardından Eski Çarşı, Subay Mahallesi, Deniz Mahallesi, Makasbaşı, Köşk Çevresi, Kaynak, Mezarlık Altı, Çenedere, Öğretmenler Mahallesi. Topçular Mevkii, “MacırMahallesi, Yanıklı, Çöplük.. Belli bir sıralama yapıp öyle devam edeceğiz. Umarım geçmişte anılarınız varsa okuduklarınızla sevinecek, anılarınız yoksa Derince’nin geçmişinde olanları öğrenmekten memnun kalacaksınız.
© Copyright Hakkı Erkan Kiraz’a Aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Bu yazı ancak kaleme alanın önceden yazılı izni alınarak tekrar yayınlanabilir ya da dağıtılabilir. © Copyrighted to Erkan Kiraz. All Rights Reserved. This study may be re-copied or re-distributed only with prior consent of its Author. Written & Edited By Erkan Kiraz erkankiraz@yahoo.com on various dates.

Access Info; Erkan KIRAZ; Work Address; Import & Export Expert, Toyota Otomotiv Türkiye A.S. P.K.161, Adapazari, Nehirkent 54000, Turkey. Tel: +90-264-295 10 82 Direct, Fax: +90-264-295 00 82,
erkan.kiraz@toyotatr.com Home Address; Kentsa Sitesi. A15, D: 1, Alikahya-Izmit, Turkey. Home Tel; +90-262- 319 41 00, GSM; +90-532-613 31 02, E-Mails; erkankiraz@yahoo.com, erkankiraz-41@hotmail.com, URLs; http://www.mtuncel.com, http://www.gezinotlari.net, http://erkankiraz.blogspot.com, http://erkankiraz.multiply.com/, http://www.panoramio.com/user/2404315.