Augustus Tapınağı & Yenidoğan [Manastır] Mahallesi
Augustus Tapınakları
Roma İmparatorluğu’nda Augustus’lar dönemine ilişkin kısa bilgiler bize Yenidoğan (Manastır) Mahallesi’nde yer alan ve İmparator Augustus zamanında İzmit (Nicomedia) da dahil diğer birçok kentte de yaptırılan Augustus Tapınakları (Temples of Augustus) hakkında biraz fikir vermiş olacaktır. Türkiye sınırları içinde bulunan, uzun bir süredir kazı çalışmaları yapılan diğer bir Augustus Tapınağı da Ankara, Hacı Bayram Veli Camii yakınlarında bulunan tapınaktır. Bu tapınaktaki kazı çalışmalarını İtalyanlar yürütmektedirler. Ankaralılar bu tapınağın gün yüzüne çıkartılması konusunda oldukça çaba sarf etmişler ve bazı başarılarda elde etmişlerdir. İzmit, Yenidoğan Tepesi’nde bulunan Augustus Tapınağı ile ilgili olarak ise biz İzmitliler pek gayret sarf etmemişiz. Ama kentimizin geçmişine bir şekilde ilgi duyan gönüllü kişiler, yerel gazete yazarları, eski İzmitliler yazdıkları kitaplarda kentimize ait tarihsel mirastan, olanakları oranında sık sık ve sürekli olarak söz etmişler ve bilgilerin bugünlere aktarılmasında oldukça yararlı çabalar sarf etmişlerdir.
İzmit’in Geçmişi’ne dair yazılmış yabancı ve yerli gezginlerin eserlerinde, araştırmacı ya da yerel gazete yazarlarının günlük köşe yazılarından derlemiş kitaplarda Yenidoğan’da yer alan bu tapınakla ilgili kısa kısa da olsa bilgiler okumuştum. Bu tapınakla ilgili en ayrıntılı bilgileri Avni Öztüre sağlamaktadır. Bir de 1500’lü yıllar ile ta 1900’lü yıllara değin bölgemizi dolaşan Batılı yazar ve gezginlerin genel tanımlamaları ile Küçük Asya’yı (Asia Minor, Asie Mineur) gezip dolaşan tüm gezginler. Zaten asıl kaynak, Avni Öztüre de kitabında İzmit’e ve Augustus Tapınağı’na ait bilgileri ya bu gezginlerin özgün kitaplarından ya da pek özgünlüğünü bozmadan, bu kitapların çevirilerini yapmış Türk yazarlarının kitaplarından aktarmaktadır.
Yenidoğan’da yer alan Augustus Tapınağı ve Yenidoğan Mahallesi ile ilgili ortalama olarak var olan özet bilgi şöyledir; Ogüst Tapınağı kalıntıları, Yenidoğan Mahallesi yöresindedir. Aziz Pantelemeyon Manastiri [Hagios Pantelemon, St. Pandeleon, Aya Pantelemeyon] şehrin batısında Manastır Bayırı’nın batı yamacındadır. Gecen yüzyılda buraya bir Ortodoks Kilisesi yapılmıştır. Bu da 1. Dünya Savaşı’nda yıkılmıştır. İşte hepsi bu. Nerededir? Ne durumdadır? Görüntüleri alınmış mıdır? Hangi dönemde nasıl kayda girmiştir? İzmit’in orta ve yakın tarihinde durumu neydi ve şu anda ne durumdadır? Benzeri bilgileri ise bulmak olanaksızdır. Aslında İzmit’e ait bireysel olarak çıkarmaya çabaladığım tarihi miras dökümünde yer alan diğer tüm konular içinde durum aynıdır. Beni en çok sevindiren ise, en azından İzmit Rotary Kulübü’nün verdiği çabalardır. İzmit’in Tarihi ve Tarihi Mirası’na dair yazılmış eser, yazı ya da bilgilerin kitap haline getirilmesine inanılmaz katkı sağlamıştır.
İlkin bölgemizin Osmanlı öncesi antik tarihine bir göz atalım. İzmit (Nicomedia) Bitinya Krallığı’nın (Bithynian Kingdom) başkentidir. Olaylar toplu olarak Bitinya’dan başlar.
İzmit’in Geçmişi’ne dair yazılmış yabancı ve yerli gezginlerin eserlerinde, araştırmacı ya da yerel gazete yazarlarının günlük köşe yazılarından derlemiş kitaplarda Yenidoğan’da yer alan bu tapınakla ilgili kısa kısa da olsa bilgiler okumuştum. Bu tapınakla ilgili en ayrıntılı bilgileri Avni Öztüre sağlamaktadır. Bir de 1500’lü yıllar ile ta 1900’lü yıllara değin bölgemizi dolaşan Batılı yazar ve gezginlerin genel tanımlamaları ile Küçük Asya’yı (Asia Minor, Asie Mineur) gezip dolaşan tüm gezginler. Zaten asıl kaynak, Avni Öztüre de kitabında İzmit’e ve Augustus Tapınağı’na ait bilgileri ya bu gezginlerin özgün kitaplarından ya da pek özgünlüğünü bozmadan, bu kitapların çevirilerini yapmış Türk yazarlarının kitaplarından aktarmaktadır.
Yenidoğan’da yer alan Augustus Tapınağı ve Yenidoğan Mahallesi ile ilgili ortalama olarak var olan özet bilgi şöyledir; Ogüst Tapınağı kalıntıları, Yenidoğan Mahallesi yöresindedir. Aziz Pantelemeyon Manastiri [Hagios Pantelemon, St. Pandeleon, Aya Pantelemeyon] şehrin batısında Manastır Bayırı’nın batı yamacındadır. Gecen yüzyılda buraya bir Ortodoks Kilisesi yapılmıştır. Bu da 1. Dünya Savaşı’nda yıkılmıştır. İşte hepsi bu. Nerededir? Ne durumdadır? Görüntüleri alınmış mıdır? Hangi dönemde nasıl kayda girmiştir? İzmit’in orta ve yakın tarihinde durumu neydi ve şu anda ne durumdadır? Benzeri bilgileri ise bulmak olanaksızdır. Aslında İzmit’e ait bireysel olarak çıkarmaya çabaladığım tarihi miras dökümünde yer alan diğer tüm konular içinde durum aynıdır. Beni en çok sevindiren ise, en azından İzmit Rotary Kulübü’nün verdiği çabalardır. İzmit’in Tarihi ve Tarihi Mirası’na dair yazılmış eser, yazı ya da bilgilerin kitap haline getirilmesine inanılmaz katkı sağlamıştır.
İlkin bölgemizin Osmanlı öncesi antik tarihine bir göz atalım. İzmit (Nicomedia) Bitinya Krallığı’nın (Bithynian Kingdom) başkentidir. Olaylar toplu olarak Bitinya’dan başlar.
Bitinya Krallığı
(Bithynian Kingdom)
Bitinya Krallığı, Küçük Asya’nın (Anadolu) kuzey-batı kısmında, Marmara Denizi (Propontis) ve İstanbul Boğazı (Bosphorus) ve batıda Misya (Mysia), kuzeyde Karadeniz (Euxine), güneyde Frigya (Phrygia) ve Galatya (Galatia), doğuda Paflagonya (Paphlagonia) arasında uzanan bir diyardı. Burada dağlar güneye doğru uzanmaktadır.
Bizans (Byzantine) dönemlerinde, Sakarya Nehri (Sangarius River) ülkenin doğu sınırlarını oluştururdu. M.Ö 103-105 yılları arasında bu eyaleti Genç Plinyi (Younger Pliny, Plinius) Vali olarak yönettiği zamanlarda, daha iyi bir yönetim denetimi sağlamak amacıyla, aslında iki eyaletten sorumluydu; Bitinya (Bithynia) ve Pontus. Başlıca kentler, Kadıköy (Chalcedon), Krz. Ereğlisi (Heraclea), Bursa (Burssa, Prusa), İznik (Nicaea, Nikeia), ve eyaletin başkenti İzmit (Nicomedia) idi. Eyalet oldukça zengin ve refah içindeydi. Verimli vadileri ve toprakları vardı. Sayısız spor oyunları düzenlenirdi. Krz. Ereğlisi’nde (Heraclea) bol kömür vardı. İyi limanlara sahipti. En önemlisi de Roma İmparatorluğu’nun en önemli yolu, Trakya’dan (Thrace) imparatorluğun doğu kısımlarına uzanan yol Bitinya’dan (Bithynia) geçerdi.
Tüm bu zenginliklerine karşın, Bitinya’nın (Bithynia) parasal kaynakları düzensiz ve halkı da bu durumdan oldukça rahatsızdı. Yerleşikleri Trak (Thracian) asıllıydı. Herodot (Herodotus) ve Strabo’ya göre, (Strymon) Nehri kenarlarında yaşayan halk, Strimonyalılar (Strymonians) denilen en eski kabile, İstanbul Boğazı (Bosphorus) boylarından sürülmüşler ve Bitinyenler (Bithynians) ismi ile Bitinya’ya (Bithynia) yerleşmişlerdir. Çok-renkli kıyafetler ve tilki derisinden başlıklar giyerlerdi ve silah olarak ta cirit, mızrak ve düz, uzun ağızlı kamalar kullanırlardı.
Bitinya’yı (Bithynia) Büyük İskender (Alexander the Great) ne de onun ardından gelenler ele geçirebildiler. Romalılar (Romans) Bitinya’nın (Bithynia) ele geçirilmesine direnen Bitinyenler’e (Bithynians) oldukça saygı duymaktaydılar. M.S. 74’lerin başlarında, III. Nikomed (Nicomedes III) ölüm döşeğindeyken, tüm krallığını Roma’ya verir. Böyle davranmasının nedeni, ülkesi için istikrar ve halkı için korunma sağlamak istemesidir. III. Nikomed (Nicomedes III) üç kez tahtan indirilmiş ve tekrar tahta oturtulmuştur. Roma Senatosu (Roman Senate) derhal Bitinya’nın (Bithynia) bir Roma Eyaleti (Roman Province) olduğunu ilan eder.
Pers İmparatoru III. Mitridat (Mithridates III), Bitinya (Bithynia), Pontus, ve Küçük Asya’da (Asia Minor) diğer bir çok yeri işgal edip ele geçirir. MS. 74’lerin ortalarında, Roma Senatosu (Roman Senate), Mitridat’ın (Mithridates) yaptıklarından haberdar olunca, eyaleti tekrar geri almak için bir ordu gönderir. Bir kaç yıl sonar, 67’lerde, kumandayı Pompey ele alır. M.Ö. 65’de Pompey Bitinya’yı (Bithynia) kurtarır ve ona bir Eyalet Anayasası hazırlar. Pontus’u Bitinya’ya (Bitynia) topraklarına katar. M.Ö. 63 yılında Mitridat’ın (Mithridates) ele geçirilmesi 3. Mitridat Savaşı’nın (Third Mithridatean War) son bulmasını sağlar. M.S. 29 yılında İmparator Ogüst (Augustus) Roma’da bir Eyalet Tapınağı’nın, İzmit’te (Nicomedia) de kendi adına birer tapınağın yapılması emrini verir. Zeus, Demeter, Tyche, Isis ve Commodus, İzmit’te (Nicomedia) yer alan tapınakların sadece bir kısmıdır. Bu kent, Bitinya (Bithynia) ve Pontus’un yönetim kenti, daha çokta En büyük Metropol olarak bilinen bu kent, M.S. 256-257 yılları arasında Goller (Gauls, bugünkü Fransa bölgelerinden gelenler) tarafından yağmalanmış. Tekrar Roma egemenliği altına girer. Ancak depremler ve seller nedeniyle, bundan başka İstanbul’un (Constantinople) kuruluşu ile Roma İmparatorluğu’nun doğu kısmının başkent olma özelliğini yitirir (1).
Bu bilgilerden sonra Roma İmparatorlarından Augustus dönemine ve bu zamanlarda yapılan tapınaklar ve buralardaki ayinler ve törenlerle ilgili ayrıntılara bir göz atalım. Tapınağın öyküsüne ta Roma İmparatorluğu’nun Augustuslar zamanlarından başlamak gerekir.
Bizans (Byzantine) dönemlerinde, Sakarya Nehri (Sangarius River) ülkenin doğu sınırlarını oluştururdu. M.Ö 103-105 yılları arasında bu eyaleti Genç Plinyi (Younger Pliny, Plinius) Vali olarak yönettiği zamanlarda, daha iyi bir yönetim denetimi sağlamak amacıyla, aslında iki eyaletten sorumluydu; Bitinya (Bithynia) ve Pontus. Başlıca kentler, Kadıköy (Chalcedon), Krz. Ereğlisi (Heraclea), Bursa (Burssa, Prusa), İznik (Nicaea, Nikeia), ve eyaletin başkenti İzmit (Nicomedia) idi. Eyalet oldukça zengin ve refah içindeydi. Verimli vadileri ve toprakları vardı. Sayısız spor oyunları düzenlenirdi. Krz. Ereğlisi’nde (Heraclea) bol kömür vardı. İyi limanlara sahipti. En önemlisi de Roma İmparatorluğu’nun en önemli yolu, Trakya’dan (Thrace) imparatorluğun doğu kısımlarına uzanan yol Bitinya’dan (Bithynia) geçerdi.
Tüm bu zenginliklerine karşın, Bitinya’nın (Bithynia) parasal kaynakları düzensiz ve halkı da bu durumdan oldukça rahatsızdı. Yerleşikleri Trak (Thracian) asıllıydı. Herodot (Herodotus) ve Strabo’ya göre, (Strymon) Nehri kenarlarında yaşayan halk, Strimonyalılar (Strymonians) denilen en eski kabile, İstanbul Boğazı (Bosphorus) boylarından sürülmüşler ve Bitinyenler (Bithynians) ismi ile Bitinya’ya (Bithynia) yerleşmişlerdir. Çok-renkli kıyafetler ve tilki derisinden başlıklar giyerlerdi ve silah olarak ta cirit, mızrak ve düz, uzun ağızlı kamalar kullanırlardı.
Bitinya’yı (Bithynia) Büyük İskender (Alexander the Great) ne de onun ardından gelenler ele geçirebildiler. Romalılar (Romans) Bitinya’nın (Bithynia) ele geçirilmesine direnen Bitinyenler’e (Bithynians) oldukça saygı duymaktaydılar. M.S. 74’lerin başlarında, III. Nikomed (Nicomedes III) ölüm döşeğindeyken, tüm krallığını Roma’ya verir. Böyle davranmasının nedeni, ülkesi için istikrar ve halkı için korunma sağlamak istemesidir. III. Nikomed (Nicomedes III) üç kez tahtan indirilmiş ve tekrar tahta oturtulmuştur. Roma Senatosu (Roman Senate) derhal Bitinya’nın (Bithynia) bir Roma Eyaleti (Roman Province) olduğunu ilan eder.
Pers İmparatoru III. Mitridat (Mithridates III), Bitinya (Bithynia), Pontus, ve Küçük Asya’da (Asia Minor) diğer bir çok yeri işgal edip ele geçirir. MS. 74’lerin ortalarında, Roma Senatosu (Roman Senate), Mitridat’ın (Mithridates) yaptıklarından haberdar olunca, eyaleti tekrar geri almak için bir ordu gönderir. Bir kaç yıl sonar, 67’lerde, kumandayı Pompey ele alır. M.Ö. 65’de Pompey Bitinya’yı (Bithynia) kurtarır ve ona bir Eyalet Anayasası hazırlar. Pontus’u Bitinya’ya (Bitynia) topraklarına katar. M.Ö. 63 yılında Mitridat’ın (Mithridates) ele geçirilmesi 3. Mitridat Savaşı’nın (Third Mithridatean War) son bulmasını sağlar. M.S. 29 yılında İmparator Ogüst (Augustus) Roma’da bir Eyalet Tapınağı’nın, İzmit’te (Nicomedia) de kendi adına birer tapınağın yapılması emrini verir. Zeus, Demeter, Tyche, Isis ve Commodus, İzmit’te (Nicomedia) yer alan tapınakların sadece bir kısmıdır. Bu kent, Bitinya (Bithynia) ve Pontus’un yönetim kenti, daha çokta En büyük Metropol olarak bilinen bu kent, M.S. 256-257 yılları arasında Goller (Gauls, bugünkü Fransa bölgelerinden gelenler) tarafından yağmalanmış. Tekrar Roma egemenliği altına girer. Ancak depremler ve seller nedeniyle, bundan başka İstanbul’un (Constantinople) kuruluşu ile Roma İmparatorluğu’nun doğu kısmının başkent olma özelliğini yitirir (1).
Bu bilgilerden sonra Roma İmparatorlarından Augustus dönemine ve bu zamanlarda yapılan tapınaklar ve buralardaki ayinler ve törenlerle ilgili ayrıntılara bir göz atalım. Tapınağın öyküsüne ta Roma İmparatorluğu’nun Augustuslar zamanlarından başlamak gerekir.
Augustuslar Dönemi
Roma İmparatoru Oktavyanus (Octavianus) Roma’ya döndükten sonra yurtta barış ve güvenlik ilan eder. İç çatışmalara son verdiği gibi Roma İmparatorluğu sınırlarına tecavüz eden devletleri, eski sınırlarına çekildikleri takdirde bağışlayacağını açıklar. Senato bu başarısından dolayı kendisine Latince Kutsal anlamında gelen Augustus unvanını verip İmparatorluk hakkı tanır. M.Ö. 27 yılında alınan bu kararla Roma’nın Cumhuriyet dönemi sona erip İmparatorluk dönemi başlar. Augustus İmparator olduktan sonra kırk yıl yaşar. Döneminde tarım, sanat, ticaret ve imar etkinlikleri artar. Başta Roma kenti olmak üzere bir çok kent tapınaklar ve anıtlarla süslenir. Virjil (Vergilius) ve Horatyus (Horatius) gibi şair ve bilginler onun zamanında ölümsüzlüğe kavuşurlar. Roma’nın ünlü tiyatro, forum ve Pantenon Tapınağı bu dönem yapıtlardır. Roma İmparatorluğu’na bağlı eyaletlerde (provinces) yapılmış olan Augustus Tapınakları bu döneme ait tapınaklardır (2).
Augustus Döneminde İzmit (Nicomedia)
Uzun yıllar alan Pontus Savaşları’ndan dolayı eski önemini yitiren İzmit’in (Nicomdia) tekrar onarılması Roma’nın mutlu Augustuslar dönemine rastlar. Küçük Asya’nın (Asia Minor) önemli deniz ve kara yollarının üstünde ve kavşağında bulunan kent, sık sık savaş ve doğal felaketlerin acılarına sahne olup harabeye dönüşür. Yerleşiklerinin bir bölümü çevredeki daha güvenli yerlere göçer, diğer büyük bir bölümü de savaşlarda öldüğünden kent neredeyse terk edilmiş durumu gelir. Augustus’un buyruğuyla yurt çapında girişilen yapım çalışmaları M.Ö. 29-27 yıllarında İzmit’e (Nicomedia) kadar genişler.
Elli yıl gibi bir süre Metropolis unvanını taşıyan İzmit (Nicomedia) Roma işgal yolları üzerinde olup, doğuda Partlara (Parts) karşı sefere çıkan Roma Lejyonları’nın (Roman Legions) konak yeri olur. Ayrıca tam ucunda kurulmuş bulunduğu körfez, Roma İmparatorluk donanmasının doğal sığınma yeri olmasından dolayı Roma İmparatorluğu’nun Doğu kanadında (Eastern Part) bir hükümet merkezi olmak için yaratılmış bulunduğu, İzmit’te (Nicomedia) kadar gelen İmparatorca bizzat görülüp takdir edilince onarılmasına karar verilir. İlk iş olarak M.Ö. 29 yılında, İmparator Augustus ile Roma tanrıçası adına o ünlü Augustus Tapınağı yapılır. Bu tapınağın kalıntıları Yenidoğan Canisi’nin 300 metre kadar kuzey kesiminde durmaktadır. Yan duvarlarının daha sonraki dönemlerde onarıldığı anlaşılmaktadır. Bu arada harap olmuş Rıhtım (Wharf) ile Tersane (Maritime Arsenal) onarılır. I.Nikomed’den (Nicomed I) bu yana önemli bir onarım ve eklenti görmeyen Kent Surları (City Walls) yeni baştan onarılıp takviye edilir.
M.Ö. 27 yılında ünlü Augustus Tapınağı’nın (Augutsus Temple) açılış töreninde bizzat İmparator Augutus, eşi Livia ile birlikte bulunur. İzmit (Nicomedia) ileri gelenleri ile eyalet (province) temsilcilerinin resmen saygı gösterilerini kabul eder. Bu tarihi olay sonraları İzmit’te (Nicomedia) basılan (darp) paraların (sikke) üzerlerinde yer alan resimlerde de temsil edilir. Roma Senatosu’nun (Roma Senate) para (sikke) basım hakkı (darp) kazanan İzmit’in (Nicomedia), bir yüzünde Roma İmparatorluğu’nun (Roma Empire) amblemi olan Sancak’ın yer aldığı paralar basar (darp).
Bu dönemde basılmış paralarda (sikke) İzmit’in (Nicomedia) sahip olduğu savaş ve ticaret filoları ile üst kısmında Augustus Tapınağı’nın (Augustus Temple) resimleri işlenmiştir. Sikkelerde yer alan resme göre bu tapınağa Liman’dan (Wharf) başlayan bir yola ile ulaşıldığı anlaşılmaktadır. M.Ö. 25 yılı ile M.S. 14 yılları arasında yer alan yaklaşık kırk yıl İzmit (Nicomedia) komşu kentlerin kıskançlıkla izlediği görkem (pomp) ve parlaklılığını (splendour) sürdürür. İstanbul Bozdoğan Su Kemerleri, Ankara Hacı Bayram Veli Camii karşısında yer alan Augustus Tapınağı (Augustus Temple) bu dönem yapıtlarındandır. Bu dönemde Romalılar, Antik Yunan (Ancient Greek, Hellenistic) dininin tüm yaşam ve mutluluk bu dünyadadır ilkesine bağlandıkları dönemdir. Romalılar çok tanrılı olan Antik Yunan dininin tanrı adlarını Latinleştirmişlerdir ama uygulamaları Yunan kalmıştır (3).
Elli yıl gibi bir süre Metropolis unvanını taşıyan İzmit (Nicomedia) Roma işgal yolları üzerinde olup, doğuda Partlara (Parts) karşı sefere çıkan Roma Lejyonları’nın (Roman Legions) konak yeri olur. Ayrıca tam ucunda kurulmuş bulunduğu körfez, Roma İmparatorluk donanmasının doğal sığınma yeri olmasından dolayı Roma İmparatorluğu’nun Doğu kanadında (Eastern Part) bir hükümet merkezi olmak için yaratılmış bulunduğu, İzmit’te (Nicomedia) kadar gelen İmparatorca bizzat görülüp takdir edilince onarılmasına karar verilir. İlk iş olarak M.Ö. 29 yılında, İmparator Augustus ile Roma tanrıçası adına o ünlü Augustus Tapınağı yapılır. Bu tapınağın kalıntıları Yenidoğan Canisi’nin 300 metre kadar kuzey kesiminde durmaktadır. Yan duvarlarının daha sonraki dönemlerde onarıldığı anlaşılmaktadır. Bu arada harap olmuş Rıhtım (Wharf) ile Tersane (Maritime Arsenal) onarılır. I.Nikomed’den (Nicomed I) bu yana önemli bir onarım ve eklenti görmeyen Kent Surları (City Walls) yeni baştan onarılıp takviye edilir.
M.Ö. 27 yılında ünlü Augustus Tapınağı’nın (Augutsus Temple) açılış töreninde bizzat İmparator Augutus, eşi Livia ile birlikte bulunur. İzmit (Nicomedia) ileri gelenleri ile eyalet (province) temsilcilerinin resmen saygı gösterilerini kabul eder. Bu tarihi olay sonraları İzmit’te (Nicomedia) basılan (darp) paraların (sikke) üzerlerinde yer alan resimlerde de temsil edilir. Roma Senatosu’nun (Roma Senate) para (sikke) basım hakkı (darp) kazanan İzmit’in (Nicomedia), bir yüzünde Roma İmparatorluğu’nun (Roma Empire) amblemi olan Sancak’ın yer aldığı paralar basar (darp).
Bu dönemde basılmış paralarda (sikke) İzmit’in (Nicomedia) sahip olduğu savaş ve ticaret filoları ile üst kısmında Augustus Tapınağı’nın (Augustus Temple) resimleri işlenmiştir. Sikkelerde yer alan resme göre bu tapınağa Liman’dan (Wharf) başlayan bir yola ile ulaşıldığı anlaşılmaktadır. M.Ö. 25 yılı ile M.S. 14 yılları arasında yer alan yaklaşık kırk yıl İzmit (Nicomedia) komşu kentlerin kıskançlıkla izlediği görkem (pomp) ve parlaklılığını (splendour) sürdürür. İstanbul Bozdoğan Su Kemerleri, Ankara Hacı Bayram Veli Camii karşısında yer alan Augustus Tapınağı (Augustus Temple) bu dönem yapıtlarındandır. Bu dönemde Romalılar, Antik Yunan (Ancient Greek, Hellenistic) dininin tüm yaşam ve mutluluk bu dünyadadır ilkesine bağlandıkları dönemdir. Romalılar çok tanrılı olan Antik Yunan dininin tanrı adlarını Latinleştirmişlerdir ama uygulamaları Yunan kalmıştır (3).
Yendioğan ya da Manastır Mahallesi
İşte ben de dahil, herkesin okuyup duyduğu ya da sürekli olarak etrafından ya da yanından geçtiği ama hiç ayrıntısına ve asıl öyküsünün ne olabileceği konusuna pek dalmadığı, bu tapınakla ilgili akademik olmasa da, yinede var olan boşluğu dolduracak ve belki olasılıkla ileride yapılacak çalışmalara başlangıç noktası olma konusunda yararı olabilecek kişisel bir uğraş vermek istedim.
Kafamda okuduğum kitaplardan bilgiler ve pek net olmasa da Avni Öztüre’nin aktardığı siyah-beyaz resimden tapınağın görüntüsü, başladım aramaya tapınak kalıntılarını Yenidoğan sırtlarında. Çıktım Yendioğan Yeşil Camisi’nin bahçesine. Depremde yıkılmış yumurta biçimdeki minare tabanının üzerinde yazıda 1953-1999 yılları yer almaktaydı. Bana göre burada başlangıç noktası caminin bulunduğu yerdi. İlk yerleşimlerde ilk yapılacak şey camidir. Önce, mahallede rastladığım yaşlı kişilere sordum mahalle ve tapınak hakkında bir şeyler. En yaşlı kişiler dahi mahallenin bir zamanlar Manastır Mahallesi olarak anıldığını bilmiyorlardı. Sorduğum diğer genç kişiler de Tapınak Kalıntısı konusunda pek yardımcı olamadılar. Ya da kimse, var olan kalıntıların Augustus Tapınağı kalıntısı olabileceğini bilmiyorlardı.
Şimdilerde Yenidoğan Mahallesi diye bilenen bu mahallenin adı Manastır’mış. Değerli Savaş Poyraz, anılarını, köşesindeki yazı dizilerine aktarırken söz eder sık sık Manastır Mahallesi’nden. Çocukluğunda yaptıkları mahalle maçları ve kuvvetli olan mahalle adları (4). Ben İzmit’e dair okuduğum kitaplardan öğrendim Yenidoğan’ın, Manastır olduğunu 1940’lara kadar. Sonraları adı Yenidoğan olmuş ama mahallede Manastır Bayırı adı kalmış.
Bana göre iki olasılık olabilirdi semtin Manastır ismini taşıması için. Ya bu tepelere ilk gecekonduları konduranların, Eski Yugoslavya’nın Manastır yöresinden göçmüş göçmenler olması gerekiyordu ya da buralara yakın bir Manastır ya da Manastır Kalıntı’sının olması gerekiyordu. Türkler, bir tür külliye şeklinde olan Ortodoks kiliselerini, Yunanca kökenli Manastır (Monastery) kelimesi ile isimlendirirler. Anladığım ve öğrendiğim kadar ile ikincisi geçerliydi. Yenidoğan Tepesi ile şu anki Orduevi arasında, D-100 Karayolu’nun kuzey tarafında bir yerlerde Aziz Pandelymon Manastırı’nın olması gerekiyordu. Manastır Mahallesi hakkında bir başka ayrıntılı bilgide sevgili Şakir Balkı’dan gelmektedir nefis anlatımı ile.
Kafamda okuduğum kitaplardan bilgiler ve pek net olmasa da Avni Öztüre’nin aktardığı siyah-beyaz resimden tapınağın görüntüsü, başladım aramaya tapınak kalıntılarını Yenidoğan sırtlarında. Çıktım Yendioğan Yeşil Camisi’nin bahçesine. Depremde yıkılmış yumurta biçimdeki minare tabanının üzerinde yazıda 1953-1999 yılları yer almaktaydı. Bana göre burada başlangıç noktası caminin bulunduğu yerdi. İlk yerleşimlerde ilk yapılacak şey camidir. Önce, mahallede rastladığım yaşlı kişilere sordum mahalle ve tapınak hakkında bir şeyler. En yaşlı kişiler dahi mahallenin bir zamanlar Manastır Mahallesi olarak anıldığını bilmiyorlardı. Sorduğum diğer genç kişiler de Tapınak Kalıntısı konusunda pek yardımcı olamadılar. Ya da kimse, var olan kalıntıların Augustus Tapınağı kalıntısı olabileceğini bilmiyorlardı.
Şimdilerde Yenidoğan Mahallesi diye bilenen bu mahallenin adı Manastır’mış. Değerli Savaş Poyraz, anılarını, köşesindeki yazı dizilerine aktarırken söz eder sık sık Manastır Mahallesi’nden. Çocukluğunda yaptıkları mahalle maçları ve kuvvetli olan mahalle adları (4). Ben İzmit’e dair okuduğum kitaplardan öğrendim Yenidoğan’ın, Manastır olduğunu 1940’lara kadar. Sonraları adı Yenidoğan olmuş ama mahallede Manastır Bayırı adı kalmış.
Bana göre iki olasılık olabilirdi semtin Manastır ismini taşıması için. Ya bu tepelere ilk gecekonduları konduranların, Eski Yugoslavya’nın Manastır yöresinden göçmüş göçmenler olması gerekiyordu ya da buralara yakın bir Manastır ya da Manastır Kalıntı’sının olması gerekiyordu. Türkler, bir tür külliye şeklinde olan Ortodoks kiliselerini, Yunanca kökenli Manastır (Monastery) kelimesi ile isimlendirirler. Anladığım ve öğrendiğim kadar ile ikincisi geçerliydi. Yenidoğan Tepesi ile şu anki Orduevi arasında, D-100 Karayolu’nun kuzey tarafında bir yerlerde Aziz Pandelymon Manastırı’nın olması gerekiyordu. Manastır Mahallesi hakkında bir başka ayrıntılı bilgide sevgili Şakir Balkı’dan gelmektedir nefis anlatımı ile.
Manastır
Daha ortalıklarda olasılıkla Ankara Asfaltı (D-100 Karayolu) yokken, Kozluk Mahallesi’nin batı yakasının son ucu Manastır’mış. İzmit Şehir Stadı’nın üst yanı, kuzey tarafı. Önünden ince ve dar bir yol geçip gidermiş batıya doğru. Bu yolun adı Kışla Caddesi’ymiş. Az aşağısı Kağıt Fabrikası (Sümerbank Kağıt Fabrikası), Saat Kulesi. Bu ince ve kıvrımlı yol, Manastır’a ulaşırmış. Daha ilerileri Derince’ye uzanırmış. Manastır’mış buraların adı, sonraları Yenidoğan denmeye başlamış. Bir başka adı daha varmış şimdilerde unutulan, Romanya’dan göçen Tatar Mübadil Muhacirleri’nin (Yerdeğişim Göçmenleri) yerleştirildikleri mahalle, Tatar Mahallesi. Ağa Deresi ve Boru Fabrikası’nın (Mannesmann-Sümerbank Boru Fabrikası) oluşturduğu alan büyük bir Fidanlık’mış. Yemyeşilmiş bir deniz misaliymiş buraları. İzmit’in mesire yani piknik yapılan alanlarıymış bu kesimler. Ağa Deresi’nin tertemizmiş akan suları, bugünlerin lağım sularının tersine. Derenin her iki tarafı ağaçlarla bezeliymiş, bülbüller ve nice çeşit kuşlar cıvıldaşırmış. Hıdrellez kutlamaları yapılırmış Yendioğan Vadisi ve Ağa Deresi boylarında.
Sevgili Şakir Balkı kendisine aktarılan anılardan manastırın yani Aya Pandeleymon Manastırı’nın tanımını ulaştırmaktadır bizlere. Ama anılarda manastırın tam yeri geçmiyor ne yazık ki. Sadece bir ara Mahle Piston Üst Geçiti sonraları ise Çetin Emeç Üst Geçiti olan üst köprünün güney taraflarında bir yerlerde olduğu açıklanıyor. Hani yüksek yapıların yer aldığı alan. Bir manastır varmış buralarda. Etrafı taş duvarlarla çevrili ve üç katlı. Yenidoğan Camisi’ne yakın bir yerlerde Aslan Ağızlı bir çeşme varmış, suyu gürül gürül akarmış. Manastırın bulunduğu alan yeşillik, çimenlik ve çiçeklerin bezediği bir alanmış.
Tatar Mahhalesi’nin ilk yerleşikleri Romanya’nın Köstence, Mecidiye ve Braile bölgelerinden gelmişler. Burada yaptırılan sıra sıra kerpiç göçmen evleri varmış, mahalleyi bir sokak ayırırmış vaktiyle. Mahallede bir kahvehane bir de bakkal dükkanı varmış. Mahalle sakinleri sökülüp geldikleri yerlerin, Tuna’nın ve günlük yaşamlarının acı ve tatlı taraflarını aktarırlarmış, tıpkı benim de çocukluğumda annemlerden ve diğer akrabalardan dinlediğim gibi. Derince’nin Romanya Göçmen Mahalleleri’nde. Büyük dedemler tarafında anlatılanlar, hep Tutrakan ve Ahmatlar (Stefan Karaca) öyküleriydi Muhacir şiveleriyle.
Bir Manastır varmış bir de Ağa Deresi Vadisi bir zamanlar. Yemyeşil ve kuş cıvıltıları ile süslü. Ne anılarda, ne öykülerde ne de şiirlerde yer alıyor Ağa Deresi’nin şırıl şırıl akan suyu. Ağaçlıklar, yeşillikler, dere boyu açan çeşit çeşit çiçekler. Manastır. Mermer Ağızlı gürül gürül akan çeşme. Mesire yapılan çayırlıklar. Haklı olarak sevgili Şakir Balkı’nın olasılıkla, “Vadim O kadar Yeşildi ki!” diyesi geliyor içinden yazarken. Ama biz Batılılar gibi anılarımıza dahi sahip çıkamıyoruz. Kim bilir İzmit’imizde nice yemyeşil vadilerimizi taş yığınları haline getirdik! (5).
Sevgili Şakir Balkı kendisine aktarılan anılardan manastırın yani Aya Pandeleymon Manastırı’nın tanımını ulaştırmaktadır bizlere. Ama anılarda manastırın tam yeri geçmiyor ne yazık ki. Sadece bir ara Mahle Piston Üst Geçiti sonraları ise Çetin Emeç Üst Geçiti olan üst köprünün güney taraflarında bir yerlerde olduğu açıklanıyor. Hani yüksek yapıların yer aldığı alan. Bir manastır varmış buralarda. Etrafı taş duvarlarla çevrili ve üç katlı. Yenidoğan Camisi’ne yakın bir yerlerde Aslan Ağızlı bir çeşme varmış, suyu gürül gürül akarmış. Manastırın bulunduğu alan yeşillik, çimenlik ve çiçeklerin bezediği bir alanmış.
Tatar Mahhalesi’nin ilk yerleşikleri Romanya’nın Köstence, Mecidiye ve Braile bölgelerinden gelmişler. Burada yaptırılan sıra sıra kerpiç göçmen evleri varmış, mahalleyi bir sokak ayırırmış vaktiyle. Mahallede bir kahvehane bir de bakkal dükkanı varmış. Mahalle sakinleri sökülüp geldikleri yerlerin, Tuna’nın ve günlük yaşamlarının acı ve tatlı taraflarını aktarırlarmış, tıpkı benim de çocukluğumda annemlerden ve diğer akrabalardan dinlediğim gibi. Derince’nin Romanya Göçmen Mahalleleri’nde. Büyük dedemler tarafında anlatılanlar, hep Tutrakan ve Ahmatlar (Stefan Karaca) öyküleriydi Muhacir şiveleriyle.
Bir Manastır varmış bir de Ağa Deresi Vadisi bir zamanlar. Yemyeşil ve kuş cıvıltıları ile süslü. Ne anılarda, ne öykülerde ne de şiirlerde yer alıyor Ağa Deresi’nin şırıl şırıl akan suyu. Ağaçlıklar, yeşillikler, dere boyu açan çeşit çeşit çiçekler. Manastır. Mermer Ağızlı gürül gürül akan çeşme. Mesire yapılan çayırlıklar. Haklı olarak sevgili Şakir Balkı’nın olasılıkla, “Vadim O kadar Yeşildi ki!” diyesi geliyor içinden yazarken. Ama biz Batılılar gibi anılarımıza dahi sahip çıkamıyoruz. Kim bilir İzmit’imizde nice yemyeşil vadilerimizi taş yığınları haline getirdik! (5).
Manastır’ın Yağlıboya Resmi
İzmit’in geçmiş kaydını tutanların, nerede olduğuna dair pek bir şey aktarmadıkları ve kalıntılarının nerede olabileceği konusunda kesin kanıtların şu anda bilinmediği bu manastırın fotoğrafı ve yağlı boya resimleri var. Resmin sol alt köşesinde yer alan Osmanlıca yazıda “Halit, 1304” yazısı yer alır. Avni Öztüre, bunu Miladi 1886 yılı olarak aktarmış. Düz hesapla Hicri-Miladi yıl farkı olan 571 sayısını 1304’e eklersek 1875 çıkar. Kesin Hicri-Miladi yıl hesaplamasında resmin yapılma yılı 1886 olabilir. Resme göre, bulunduğu alan oldukça geniştir. Bu alan bir cep gibi kuzeye doğru uzanmaktadır. Manastırın doğu tarafı servi benzeri uzun ağaçlarla kaplı. Bunların arkasından bir dere akmaktadır. Güneyden kuzeye doğru uzanan ve bir dizi konutların bulunduğu bir yamaç yer almaktadır. Resmin güney-doğu tarafında denizde gemiler yer alır. Gemilerin daha ön planında ise ağaçlar arasında bir kısım yapılar yer almaktadır. Manastırın etrafında yer alan ufak pencereli bahçe duvarına giriş, batı duvarındandır. Zaten manastırın yönü batıya dönük olup, giriş kapıları da batıya bakmaktadır (6).
Saint Pandeleon
Aziz Pandeleymon ya da Lokman Hekim
Yaşadığı evrelerde ya da sonraları Lokman Hekim olarak anılan ve M.S. 270 ile 305 yılları arasında İzmit’te (Nicomedia) yaşamış ve ölmüş bir Hıristiyan Azizi. Roma İmparatoru Diyokletiyanus’un (Diocletianus, M.S. 284-305) döneminde yaşamış, mesleğinde üne kavuşmuş ve Hıristiyan inanırlara göre şehit (martyr) edilmiş bir fizikçi yani doktordur.
Babasının Efstorgios adında bir hizmetli olduğu aktarılır. Annesi, Evvuli, ise Hıristiyanlık inanıcını kabul etmiş bir aileden gelir. Babasını küçük yaşta kaybeden Pandeleon, annesinin etkisi altında Hıristiyan inancına göre yetiştirilir. Kendisi beş yaşlarındayken Ermolaos adında bir rahip tarafından vaftiz edilir ve Pandeleimon adını alır.
Küçüklüğünden itibaren ve gençliğinde Efrosinos adlı bir doktordan eğitim alıp, sonraları onun izni ile doktorluk yapmaya başlar. Kısa sürede üze kavuştur. Dönemindeki doktorlara göre yeni buluşlar ve yöntemler uygular, onlara göre mesleğini daha bilimsel temellere göre yerine getirmektedir. Buda diğer doktorlar arasında bazı çekememe ve kıskançlıklara yol açar.
Yoksulların ve çaresizlerin acı ve dertlerin, din ayrımı gözetmeksizin koşar. Bu yaklaşımı etrafında yer alan kişilerin, Hıristiyan inancını benimsemesine yol açar. Kıskanç ve Roma tanrı inancında olan diğer meslektaşları tarafından şikayet edilir. İmparator Maksiminyen’in (Maximinian) adamlarınca yakalanıp tutuklanır. Tutsak olmaktansa ölmeyi yeğleyen Pandeleymon, intihar etme olanağı bulamaz ve çalıştığı yerde şehit (martyr) edilir. Başı kesilerek Roma’ya, imparatora gönderilir. Vücudu da çalışma yeri mezar haline getirilerek buraya gömülür.
İzmit’te (Nicomedia) yer alan kemikleri Fransız kolonisi tarafından Paris’e kaçırılarak, Hıristiyan şehitlerine ait mezarlığa tekrar gömülür. Buna rağmen kemiklerinin bulunduğu lahit ve sanduka yıktırıldığı ana kadar saklanır ve burası ziyaret yeri haline dönüşür.
Ölümünden sonra aziz olarak kabul edilir ve ölümü din uğruna şehitlik mertebesine yükseltilir. Adı ve eserleri birçok dinsel kitaplara aktarılır. Efsaneleşen bu doktorun adı ve çektiği acılar Hıristiyanların gönlünde yerleşir. Ondan sonra acı çeken insanların dertlerine bilimsel olarak yaklaşan doktorlara Lokman Hekim denmeye başlanır. Anadolu’nun birçok yerinde yer alan Lokman Hekim yatırlarında yatanların ya Aziz Pandeleymon’nun öğrencileri ya da onların yanında yetişen kişiler olduğu aktarılır.
Aya Pandeymon’nun anısı ve saygısı günümüz dek süregelmiştir. 1858 yılında padişahın irade ve yardımları ile İzmit’te (Nicomedia) şehit (martyr) edildiği ve vücudunun gömüldüğü yere adına, Aya Pandeleymon Manastırı yaptırılır. Bu yer yıktırıldığı 1923 yılına dek, Müslüman, Hıristiyan ve diğer başka inanırlardan hasta ve dertlilerin umut yeri olarak uzun yıllar ziyaret yeri olarak kullanılır. İzmit’te yer alan Aya Pandeleymon Manastırı’nın Müslüman inanırlarca da ziyaret yeri olarak kullanılmaktaymış (7). İzmit’ten (Nicomedia) başka, adına İstanbul Çengelköy’de bir kilise yaptırılır. Bu kilisede yine olasılıkla Hıristiyan ve Müslümanlarca benzer amaçlarla ziyaret edilmeye devam edilen bir kilisedir. Bu manastır, Kurtuluş Savaşı’ndan sonra İzmit komutanlığı yapan Nurettin Paşa’nın buyrukları ile denizden gemilerden atılan toplarla yıktırılır. Nurettin Paşa, milletvekili olduktan sonra, Devrim Yasaları’nın kabulü sırasında, biz bunun için mi savaştık diyen kişidir (8).
Babasının Efstorgios adında bir hizmetli olduğu aktarılır. Annesi, Evvuli, ise Hıristiyanlık inanıcını kabul etmiş bir aileden gelir. Babasını küçük yaşta kaybeden Pandeleon, annesinin etkisi altında Hıristiyan inancına göre yetiştirilir. Kendisi beş yaşlarındayken Ermolaos adında bir rahip tarafından vaftiz edilir ve Pandeleimon adını alır.
Küçüklüğünden itibaren ve gençliğinde Efrosinos adlı bir doktordan eğitim alıp, sonraları onun izni ile doktorluk yapmaya başlar. Kısa sürede üze kavuştur. Dönemindeki doktorlara göre yeni buluşlar ve yöntemler uygular, onlara göre mesleğini daha bilimsel temellere göre yerine getirmektedir. Buda diğer doktorlar arasında bazı çekememe ve kıskançlıklara yol açar.
Yoksulların ve çaresizlerin acı ve dertlerin, din ayrımı gözetmeksizin koşar. Bu yaklaşımı etrafında yer alan kişilerin, Hıristiyan inancını benimsemesine yol açar. Kıskanç ve Roma tanrı inancında olan diğer meslektaşları tarafından şikayet edilir. İmparator Maksiminyen’in (Maximinian) adamlarınca yakalanıp tutuklanır. Tutsak olmaktansa ölmeyi yeğleyen Pandeleymon, intihar etme olanağı bulamaz ve çalıştığı yerde şehit (martyr) edilir. Başı kesilerek Roma’ya, imparatora gönderilir. Vücudu da çalışma yeri mezar haline getirilerek buraya gömülür.
İzmit’te (Nicomedia) yer alan kemikleri Fransız kolonisi tarafından Paris’e kaçırılarak, Hıristiyan şehitlerine ait mezarlığa tekrar gömülür. Buna rağmen kemiklerinin bulunduğu lahit ve sanduka yıktırıldığı ana kadar saklanır ve burası ziyaret yeri haline dönüşür.
Ölümünden sonra aziz olarak kabul edilir ve ölümü din uğruna şehitlik mertebesine yükseltilir. Adı ve eserleri birçok dinsel kitaplara aktarılır. Efsaneleşen bu doktorun adı ve çektiği acılar Hıristiyanların gönlünde yerleşir. Ondan sonra acı çeken insanların dertlerine bilimsel olarak yaklaşan doktorlara Lokman Hekim denmeye başlanır. Anadolu’nun birçok yerinde yer alan Lokman Hekim yatırlarında yatanların ya Aziz Pandeleymon’nun öğrencileri ya da onların yanında yetişen kişiler olduğu aktarılır.
Aya Pandeymon’nun anısı ve saygısı günümüz dek süregelmiştir. 1858 yılında padişahın irade ve yardımları ile İzmit’te (Nicomedia) şehit (martyr) edildiği ve vücudunun gömüldüğü yere adına, Aya Pandeleymon Manastırı yaptırılır. Bu yer yıktırıldığı 1923 yılına dek, Müslüman, Hıristiyan ve diğer başka inanırlardan hasta ve dertlilerin umut yeri olarak uzun yıllar ziyaret yeri olarak kullanılır. İzmit’te yer alan Aya Pandeleymon Manastırı’nın Müslüman inanırlarca da ziyaret yeri olarak kullanılmaktaymış (7). İzmit’ten (Nicomedia) başka, adına İstanbul Çengelköy’de bir kilise yaptırılır. Bu kilisede yine olasılıkla Hıristiyan ve Müslümanlarca benzer amaçlarla ziyaret edilmeye devam edilen bir kilisedir. Bu manastır, Kurtuluş Savaşı’ndan sonra İzmit komutanlığı yapan Nurettin Paşa’nın buyrukları ile denizden gemilerden atılan toplarla yıktırılır. Nurettin Paşa, milletvekili olduktan sonra, Devrim Yasaları’nın kabulü sırasında, biz bunun için mi savaştık diyen kişidir (8).
Manastır’ın Yeri
Manastır, Yenidoğan’a yakın bir yerde olabilir mi? Kim bilir! Ama Yenidoğan’a Aziz Pandeleymon Manastırı’ndan dolayı Manastır Mahallesi denilmekteymiş. Bu konuda saygıdeğer Savaş Poyraz ile yaptığım söyleşide, manastırın olasılıkla, bugünkü İzmit Sosyal Sigortalar Kurumu Hastanesi ve kuzey tarafında yer alan bahçeli konutların bulunduğu alandan, Boru Fabrikası, Seka Genel Müdürlüğü ve Eski Fidanlık, sonraları Sümerbank Klor Fabrikası’nın yer aldığı alanlar arasında olabileceğini söyledi.
Kendisinin çocukluğunda bu manastırı ya da kalıntılarını gördüğünü pek anımsamadığını belirtti. Çok eskilerde, aktarılanlara göre Manastır Mahallesi, İzmitliler için bir mesire yeriymiş. Özellikle Hıdırellez kutlamalarında. Bilhassa gidilen ve çok beğenilip zevk alınan bir bölgeymiş. Ağa Deresi ve Yenidoğan Vadisi yeşilliklere bezenmiş, dere boyu ağaçlarla kaplı olan ve baharlarda renk renk çiçeklerin açtığı, her çeşit kuşların cıvıldaştığı bir yermiş. Ağa Deresi şırıl şırıl akarmış ve her bir tarafında değişik pınarlar yer alırmış. Suyu o denli berrak ve temizmiş ki, mesire zamanları gelenler suyunu içerlermiş.
Kendisinin çocukluğunda bu manastırı ya da kalıntılarını gördüğünü pek anımsamadığını belirtti. Çok eskilerde, aktarılanlara göre Manastır Mahallesi, İzmitliler için bir mesire yeriymiş. Özellikle Hıdırellez kutlamalarında. Bilhassa gidilen ve çok beğenilip zevk alınan bir bölgeymiş. Ağa Deresi ve Yenidoğan Vadisi yeşilliklere bezenmiş, dere boyu ağaçlarla kaplı olan ve baharlarda renk renk çiçeklerin açtığı, her çeşit kuşların cıvıldaştığı bir yermiş. Ağa Deresi şırıl şırıl akarmış ve her bir tarafında değişik pınarlar yer alırmış. Suyu o denli berrak ve temizmiş ki, mesire zamanları gelenler suyunu içerlermiş.
Ağa Deresi ve Manastır
Çocukluğumdan beri Ağa Deresi, köprüden D-100 Karayolu’nun güney tarafında akar ve yola koşut, güney tarafından takip ederek Boru Fabrikası’nın orta yerinden güneye doğru uzanırdı. Kanımca ve tahminlerime göre, Ağa Deresi, 1955 yıllarında D-100 Karayolu, o zamanlardaki adı ile Ankara Asfaltı yapılırken, belli bazı düzenlemelere uğramış ve olasılıkla akağı değiştirilmiştir. Bana göre dere olasılıkla bulunduğu akağı takip ediyor ve dosdoğru denize doğru akmaya devam ediyordu. Nerden mi? İsmet İnönü İlkokulu’nun batı tarafından dosdoğru güneye, şu anki Seka Lojmanları arasından, Seka Giriş Kapısı yönünde. Bu olasılık göz önünde tutulduğunda resimde yer alan manastırın olasılıkla şu anki İsmet İnönü İlkokulu ile SSK Hastanesi’ne giden yol arasında kalan alanın her hangi bir yerinde ama olasılıkla yola yakın alanda olması gerekmektedir.
Sonraki zamanlarda yaptığım araştırmalarda Aya Paydeleymon Manastırı’nın kesin olarak nerede olduğunu öğrenmiş olacaktım. Manastır’ın yerini öğrenebilmek için İstanbul Kadıköy’deki Aya Triad Kilisesi’ne gitmiştim. Bir Pazar sabahı kilise bahçesinin kuzey-batı köşesinde yer alan eklenti yapıda içtiğimiz sıcak çayların eşliğinde kilisenin papazının yanında iki kişi daha vardı.
Birisi Mateo Kacopulos (9). diğeri ise “Gavur Vasil”di (10).. Tanışmamız ve sohbetimiz ilginç olmuştu. Papaz pek konuşmadı ve muhabbetimize hiç müdahil olmadı. “Gavur Vasil” uzun yıllar Seka İzmit Müessesi’nde mühendis olarak çalışmış ve Yenidoğan’daki 3. Tip Vazife Evleri’nde yaşamış. Manastırın yerini, İzmit’te birçok kişiyi ve onun tabiri ile eski bir Rum Köyü olan “Gavur Gündoğdu” Köyü’nü (Mihaliç) gayet iyi biliyordu.
Bana manastırın nerede olduğunu ve adına ondan başka İstanbul Çengelköy’de de bir Manastır yaptırıldığını söyledi. Çengelköy’deki manastır bir ayazma manastırıymış. Yani manastırın yakınında kutsanmış olan ve kapalı dehlizlerle suyu kilise içine aktarılan bir ayazma. Bir hafta sonu da Çengelköy’deki Aya Pandeleymon Ayazması’nı ziyarete gittim. Gezip dolaştım ve görüntülerini aldım.
Aldığım tarif ve bilgiler ışığında Yenidoğan çevresini ama özellikle D-100’ün güney tarafını incelemek için bir kaç kez gezip dolaştım. Resimler çektim. Eski Romanya Tatar Muhacirleri İskan Konutları’ndan yani Tatar Mahallesi’nden geriye birkaç konut kalmıştır D-100’ün güney tarafındaki dar şeritte. Bu şeridin güneyinde sokak benzeri bir alan uzanmaktadır. Alan düzleştirilmiş ve tesfiye edilmiş. Evlerin dibinde kalan toprak yapısını incelediğimde bazı bölümlerde taş duvar kalıntılarına rastladım. Heyecanım artmıştı. İzleri sürerek batıya doğru ilerlemeye başladım. Ama yeni yapılmış apartmanlar izleri sürmeme engel oluşturuyordu.
Yolun kenarında yer alan birkaç konutun en batı ucunda bir yazlık sinema ve hemen onun batı tarafında ise, kız öğrenci yurdu olarak kullanılan bir apartman yer almaktadır. Yurt olarak kullanılan apartman ile Yazlık Sinema arasında ise yeni bir apartman dikilmiş. Bahçesi D-100’ün güney tarafındaki düzeye göre düzleştirilmiş. Yazlık Sinema’nın duvarı iz sürmem için uygun koşulları oluşturmaktaydı. Dikkatle baktığımda duvarda taş duvar kalıntıları ve bazı mezar artıklarına rastladım. Daha dikkatle ve yakından baktığımda bunların aradığım Aya Pandeleymon Manastırı’nın olasılıkla batı tarafını oluşturan duvarı ve mezar ve iskelet kalıntılarının da manastırın bahçesine gömülen çeşitli papaz ve azizlerin mezar kalıntıları olabileceğine karar verdim.
Aya Pandeleymon Manastırı, Yenidoğan Üstgeçidi ile D-100’ün güneyinde kalan Eski Yazlık Sinema arasında kalan alandaydı. Görüntülediğim kalıntılar bunu gösteriyordu.
Sonraki zamanlarda yaptığım araştırmalarda Aya Paydeleymon Manastırı’nın kesin olarak nerede olduğunu öğrenmiş olacaktım. Manastır’ın yerini öğrenebilmek için İstanbul Kadıköy’deki Aya Triad Kilisesi’ne gitmiştim. Bir Pazar sabahı kilise bahçesinin kuzey-batı köşesinde yer alan eklenti yapıda içtiğimiz sıcak çayların eşliğinde kilisenin papazının yanında iki kişi daha vardı.
Birisi Mateo Kacopulos (9). diğeri ise “Gavur Vasil”di (10).. Tanışmamız ve sohbetimiz ilginç olmuştu. Papaz pek konuşmadı ve muhabbetimize hiç müdahil olmadı. “Gavur Vasil” uzun yıllar Seka İzmit Müessesi’nde mühendis olarak çalışmış ve Yenidoğan’daki 3. Tip Vazife Evleri’nde yaşamış. Manastırın yerini, İzmit’te birçok kişiyi ve onun tabiri ile eski bir Rum Köyü olan “Gavur Gündoğdu” Köyü’nü (Mihaliç) gayet iyi biliyordu.
Bana manastırın nerede olduğunu ve adına ondan başka İstanbul Çengelköy’de de bir Manastır yaptırıldığını söyledi. Çengelköy’deki manastır bir ayazma manastırıymış. Yani manastırın yakınında kutsanmış olan ve kapalı dehlizlerle suyu kilise içine aktarılan bir ayazma. Bir hafta sonu da Çengelköy’deki Aya Pandeleymon Ayazması’nı ziyarete gittim. Gezip dolaştım ve görüntülerini aldım.
Aldığım tarif ve bilgiler ışığında Yenidoğan çevresini ama özellikle D-100’ün güney tarafını incelemek için bir kaç kez gezip dolaştım. Resimler çektim. Eski Romanya Tatar Muhacirleri İskan Konutları’ndan yani Tatar Mahallesi’nden geriye birkaç konut kalmıştır D-100’ün güney tarafındaki dar şeritte. Bu şeridin güneyinde sokak benzeri bir alan uzanmaktadır. Alan düzleştirilmiş ve tesfiye edilmiş. Evlerin dibinde kalan toprak yapısını incelediğimde bazı bölümlerde taş duvar kalıntılarına rastladım. Heyecanım artmıştı. İzleri sürerek batıya doğru ilerlemeye başladım. Ama yeni yapılmış apartmanlar izleri sürmeme engel oluşturuyordu.
Yolun kenarında yer alan birkaç konutun en batı ucunda bir yazlık sinema ve hemen onun batı tarafında ise, kız öğrenci yurdu olarak kullanılan bir apartman yer almaktadır. Yurt olarak kullanılan apartman ile Yazlık Sinema arasında ise yeni bir apartman dikilmiş. Bahçesi D-100’ün güney tarafındaki düzeye göre düzleştirilmiş. Yazlık Sinema’nın duvarı iz sürmem için uygun koşulları oluşturmaktaydı. Dikkatle baktığımda duvarda taş duvar kalıntıları ve bazı mezar artıklarına rastladım. Daha dikkatle ve yakından baktığımda bunların aradığım Aya Pandeleymon Manastırı’nın olasılıkla batı tarafını oluşturan duvarı ve mezar ve iskelet kalıntılarının da manastırın bahçesine gömülen çeşitli papaz ve azizlerin mezar kalıntıları olabileceğine karar verdim.
Aya Pandeleymon Manastırı, Yenidoğan Üstgeçidi ile D-100’ün güneyinde kalan Eski Yazlık Sinema arasında kalan alandaydı. Görüntülediğim kalıntılar bunu gösteriyordu.
Yendioğan Mahallesi ve Ankara Asfaltı’nın Yapımı
Manastır Mahallesi, Cumhuriyetin ilk yıllarından sonra, Misak-i Milli sınırları dışında kalan ülkelerden gelen muhacirlerin (göçmenlerin) toplu olarak yerleştirildikleri bölgelerden birisiymiş. Asıl mahalle de şu anki D-100 Karayolu altında kalmış. Tıpkı anne tarafımın Derince’ye yerleştirildikleri zamanlarda, 1925’lerde, Manastır Mahallesi’ne de toplu göçmen konutları yapılmış. Tamamı tek katlı, tipik kerpiçten konutlar. Bu kesime Romanya’dan göç eden Tatar kökenli aileler yerleştirilmiş. Yol geçince bu konutlar sanırım istimlak edilmiş geriye yolun her iki tarafında kalan birkaç konut kalmış. Daha son zamanlar değin özellikle yolun her iki tarafında yer alan bu kerpiç konutları çoğumuz hatırlarız. Ama Köprü Semti’nde yoğunlukla yaşayan Çingeneler’in yani kendi tabirleri ile Romanların buraya ne zaman ve nasıl gelip yerleştiklerini bilmiyorum.
Özellikle ben Derince’den çocukluk arkadaşım Refik Altın’ın burada oturan akrabalarına ziyarete gelirdik. Akrabaları, yolun güney tarafında kalan ve kalıntıları hala var olan Yazlık Sinema’nın sahipleriydi. Bu mahallede oturan Tatar kökenli ailelerden sonraları yüksek eğitim yapıp belli makam ve mevkilerde görev yapan oldukça tanınmış kişiler olmuş. Aklımda kalanlardan ve bir zamanlar Seka Genel Müdürlüğü’nde çalıştığım yıllarda, 1985’lerde Teknik Genel Müdür Yardımcısı olan İsmet Genç vardır.
Özellikle ben Derince’den çocukluk arkadaşım Refik Altın’ın burada oturan akrabalarına ziyarete gelirdik. Akrabaları, yolun güney tarafında kalan ve kalıntıları hala var olan Yazlık Sinema’nın sahipleriydi. Bu mahallede oturan Tatar kökenli ailelerden sonraları yüksek eğitim yapıp belli makam ve mevkilerde görev yapan oldukça tanınmış kişiler olmuş. Aklımda kalanlardan ve bir zamanlar Seka Genel Müdürlüğü’nde çalıştığım yıllarda, 1985’lerde Teknik Genel Müdür Yardımcısı olan İsmet Genç vardır.
Augustus Tapınağı
İlkin caminin önünde birleşen yolun doğu-kuzey yönünde giden kolunu tuttum. Ama bu yol yukarıda bir eğim ile daha doğuya doğru gidiyordu. Yenidoğan Tepesi’nde yer alan kısımlarda ise bu bölümü bölüm bölüm gezmeme olanak sağlayan sokaklar yoktu. Nasıl ilk zamanlarda başlamış ise bu tepede yer alan yerleşim aynısı ile kalmış. Konutlara özel giden patika merdivenler. Sadece en yukarıda yer alan yola götüren oldukça dik bir merdiven-yol buldum.
Soluk soluğa bu yolun ucuna ulaştığımda ise gördüğüm manzara farklıydı. Bu kesim aşağıya göre daha düzenli ama yapılar ise daha katlıydı. Bu yol doğu tarafa doğru uzanıyor sonra kuzeye doğru dikine çıkıyordu. Biraz soluklanıp yolun kenarından Yenidoğan’nın karşı sırtlarını yani Köprü Semti’nin manzarasını seyrettim. Ara yerlerde ya da bahçelerde kalıntıya benzer her hangi bir ize rastlayamadım. İstinat duvarlarını da oldukça dikkatle izliyordum. Devşirme denilen sistem tüm medeniyetlerce kullanılmıştır. Olasılıkla Cumhuriyet sonrası dönemlerde de benzeri yöntem kullanılmış.
Duvarlar örülürken çevrede yer alan her tür mermer, taş ya da harabe kalıntısı kullanılmış. Ama buralarda pek rastlayamadım. Ben yolun güneye doğru dik inen, kızıl parke taşı döşenmiş olanına saptım. Kalıntılar daha yukarılarda olamazdı bana göre. Gözüm hep bahçelerde ve yapıların temellerinde mermer ve kalıntı taş aradı. Bu yol beni daha aşağıda, caminin önünden geçen yola indirdi. Yani başlangıç noktam olan cami önündeki yolun batı taraf koluna inmiştim. Bu tarif bir yaşlının tanımına uyuyordu. Bu yol, bana yaşlı bir amcanın; “Bana caminin aşağısında yer alan yolun üzerinde ki manastır kalıntılarını soruyon her hal” dediği yol olmalıydı. Bu yolu içimden geldiği şekilde yukarı, kuzeye doğru yürümeye başladım. Ve kalbim hızla atmaya başladı, kıvrılan yolun ucunda fark ettiğim duvara benzer kalıntıların görüntüsü ile. Burası Manastır bayırı denilen yer olmalıydı.
Uzaktan görünüşü tıpkı Avni Öztüre’nin aktardığı, 1952’lerde çekilmiş görüntüsüne benziyordu. O siyah-beyaz görüntü altında şu bilgiler vardı. “Ogüst Tapınağı kalıntıları: Yenidoğan Camisi’nin 300 metre kadar kuzey-batısındadır. İmparator Hadrianus dönemindeki depremde yıkılmış, daha sonra birkaç kez onarım görmüştür. Resim 1952 yılına aittir. Halen çevresini gece kondular sarmıştır.”
Görüntüde, sol tarafta kademeli çıkıntılı destek duvarlarının da yer aldığı uzun bir duvar var. Destek duvarlarının üzerinde ise çalılık ya da sarmaşık benzeri bitkiler. Resmin ön tarafında sol tarafa doğru olan kesim ise boş bir tepedir. Bu yamacın en solunda ise sadece bir ağaç bulunmaktadır. Duvar kalıntılarının bulunduğu tepenin ise tam ortasında bir konut ya da gece kondu. Önünde ağaçlar. Evin ön tarafı sanki batıya bakıyor. Zaten bu yamaç Köprü Semti’ne doğru olan yamaçtır. Doğal olarak evin önü batıya doğru yapılmış. Evin arka tarafında, biraz ileride daha büyük olan bir ağaç kümesi yer almaktadır. Bu ağaç kümesinin daha doğu tarafında ise, daha yüksek tıpkı kavak ya da servi ağaçlarını andıran daha başka bir ağaç kümesi (11).
Benim karşılaştığım görüntüde neredeyse aynısı idi bazı farklarla doğal olarak. Sanki kalıntılar daha bir korunmuş durumdaydı. Duvarlar sanki dün örülmüştü, tuğlalar ve harçlar o denli canlı duruyorlardı ki! Yukarıda batı-kuzey tarafta, duvarların neredeyse tam ortasında bir konut vardı. Destek duvarlı olan kesitin üst tarafında benzer görüntüler. Çalılık ve sarmaşıklar. Başladım incelemeye ve görüntü almaya. Duvarın görüntüsünü aldığımı gören mahallenin sakinlerinden ya da yoldan gelip geçen her yaşlı yada genç garip gözlerle bana bakıyorlardı. Ama çocuklar ve biraz yetişkin olanlar duymamı pek önemsemeden “Adama bak, duvarın resmini çekiyor, hatta delikleri de. Bak bak duvar içinde yer alan mermerleri ve tuğlaları da çekiyor. Deli mi ne!” diye gülerek aralarında konuşuyorlardı. Hatta bir ara bir ufaklık yanıma sokulup, “Amca, geçenlerde bu deliklerde bir kedi yavrusu ölmüştü!” diye sevecence bilgi de aktarmıştı bana.
Görüntülememi sürdürürken içimden yükselen mutluluk ve kalıntıların o denli canlı ve sağlam olmaları arasındaki şaşkınlığım kayda değerdi. Bir ara soluklandım. Duvarları daha yakından, belki bazılarında yazı bulabilirim diye incelemeye başladım. Yoktu. Zaten bu kesim yolun doğu tarafını oluşturuyordu. Olasılıkla yol geçtiği için korunmuştu. Yoksa konut alanı olsaydı kaybolabilirdi. Anvi Öztüre’nin kitabında aktardığı ve Ed.Naumann tarafından çizilmiş hayali resme göre değerlendirmeye çabaladım kalıntıları.
Bizlere kalan bu duvar kalıntıları, önü güneye, körfeze doğru bakan asıl tapınağın, batı tarafının en alt kesimini oluşturması gerekiyor. Ed.Naumann’ın hayali çizimi var olan ve daha iyi korunmuş diğer Augustus Tapınakları’ndan ve buradaki kalıntılardan yola çıkılarak çizilmiş. O çizimde tapınağın ön tarafında oldukça yüksek, yaklaşık iki ya da üç katlı yapı yüksekliğinde, altı sıra kare sütün yer almaktadır. Bu kare sütunların en tepesinde üçgen bir çatı. Bu üçgenin tam ortasında ise yuvarlak bir Rölyef (relief).
Tapınağın doğu ve batı tarafında ise yaklaşık beş ya da altı kare sütün yer almaktadır (12). Şayet Ed.Naumann’nın hayali çiziminden yola çıkılırsa, bu tepede muazzam bir mermer kalıntısının olması gerekmektedir. Birde bu kesim ufalanan kaya yapısında olduğu için, Augustus döneminden bu yana İzmit’in geçirdiği depremlerde zarar görse bile kalıntıların toprak altına pek fazla gömülmemesi gerekir. Peki, nerededir bunca mermer ve sütün kalıntıları ve tapınağın tabanının oluşturan kesim? Duvarların yolda kapladığı mesafe yaklaşık en fazla 200 metre. Kalıntıların doğu tarafına yani üst kesimine ulaşmam olanaksızdı. Buraya çıkan ne bir merdiven-yol ne de bir sokak vardı. Üst kesimin inceleme fırsatım olmadı.
Duvarın en güney ucu yaklaşık üç katlı yapı yüksekliğindeydi. En kuzey tarafı ise meyille birlikte sıfır noktasına geliyordu. En kuzeyden başlayan bir dizi dikdörtgen mermer duvarın orta yerlerine ulaştığında iki blok taşla, iki sıra alta kayıp aşağıya doğru devam ediyordu. Bu beyaz renkli blok taşların altı ve üstü tuğlalarla örülmüştü. Blok taşların en başlangıç noktasının kuzey tarafından başlayarak güneye doğru ise, bir kesimi tuğla ile örülü, bir kesimi ise taşla örülü altı adet duvar payandası vardı. Dikdörtgen biçiminde, duvar boyunca yükseliyorlardı. Dayanakların bazılarının altında devşirme mermerler kullanılmış. Duvar boyunca belli aralıklarla, üst tarafta, toprak içinde biriken suları aşağıya akıtacak delikler oluşturulmuş. Payandaların sonlandığı en kuzey tarafta, sonradan yapılmış istinat duvarı yer alıyordu. Bu duvarı incelediğimde, örülen taşlar arasında buralarda yer alan kalıntı mermer parçalarının kullanıldığını fark ettim.
Görüntülememi bitirince, yolun doğu tarafında örülmüş taş duvarı inceleyerek indim yokuş aşağıya, belki ilginç parçalara rastlarım diye. Duvarın belli yerlerindeki mermer parçaları, parlak beyazlıkları ile kendilerini belli ediyorlardı. Ama boyum mesafesinde bir yerde rastladığım rölyef inanılmaz bir şekilde bana gülümsüyordu sanki. Mermer bir parçanın ortasında yumurta biçiminde bir rölyefti. Etrafı yarım yuvarlak süslemelerle çevrilmiş, üst tarafında sanki bir çınar ağacı yaprağı vardı. Orta kesimi oldukça aşınmış olduğu için ne tür bir süsleme kullanıldığını anlayamadım.
Açıklamalar & Dipnotlar
(1). Internet kaynakları toplu olarak: Jones, A. H. M. The Cities of the Eastern Roman Provinces. 2d ed. Oxford: Clarendon Press, 1971, Magie, David. Roman Rule in Asia Minor to the End of the Third Century after Christ. New York: Aron Press, 1975, Mitchell, Stephen. Anatolia: Land, Men, and Gods in Asia Minor. 2 vols. Oxford, Clarendon Press, 1995, Myers, Philip Van Ness. Rome: Its Rise and Fall. Boston: Ginn & Company, The Athenaeum Press, 1901, The New Century Classical Handbook. Edited by Catherine B. Avery. New York: Appleton-Century-Crofts, Inc, 1962, The Oxford Classical Dictionary. 2d ed. Edited by N. G. L. Hammond and H. H. Scullard. New York: Oxford University Press, 1970, Pelham, H. F. Outlines of Roman History. New York: G. P. Putnams Sons, The Knickerbocker Press, 1895, Pelham, The Knickerbocker Press, 1907, The Princeton Encyclopedia of Classical Sites. Editor: Richard Stillwell. Princeton: Princeton University Press, 1976, The Oxford History of the Classical World: The Roman World . 7d ed. Edited by John Boardman, Jasper Griffen, Oswyn Murray. New York: Oxford University Press, 1994.)
(2). Nicomedeia Yöresindeki Yeni Bulgularla /İzmit Tarihi, Avni Öztüre, 1981, İstanbul, Sf: 31.
(3). E.G.E. Sf: 31-32.
(4). Eski Dostlar, Savaş Poyraz, İzmit Rotary Kulübü, 1999, Sf: 129.
(5). İzmit’te Zaman, Kent Üzerine Ol Vukuat-ı Hikayat, İzmit Romary Kulübü,1995, Sf:83-85.
(6). Nicomedeia Yöresindeki Yeni Bulgularla /İzmit Tarihi, Avni Öztüre, 1981, İstanbul, Sf: 177.
(7). Türk Yurdu Dergisi, Yıl 1912, sayı 106, Abdülbaki Fevzi Söyleşisi.
(8). Nicomedeia Yöresindeki Yeni Bulgularla /İzmit Tarihi, Avni Öztüre, 1981, İstanbul, Sf: 177-178.
(9). Mateo Kacopulos; Mateo Buyers Agent; Meşelik Sokak, No: 22/4, Taksim-İstanbul. Fax: ++90-0212-249 16 09, ++90-0212-293 92 50. mateo.k@veezy.com
(10). Vasil Şerefoğlu; [Gavur Vasil; Mühendis olarak 15 yıl Seka’da çalışmış ve bugünkü Yenidoğan’ın hemen güney tarafında kalan, yolun altındaki Seka Lojmanalrı’nda ikamet etmiş ve eskilerin İzmit’tinden geniş bir çevreyi tanımaktaymış.] [Aya Triad Kilisesi’nde karşılaşma. Kadıköy İstanbul]. Tel: 0216 –346 28 63, GSM: 0533-643 09 91. İstanbul.
(11). Nicomedeia Yöresindeki Yeni Bulgularla /İzmit Tarihi, Avni Öztüre, 1981, İstanbul, Sf: 32.
(12). E.G.E Sf: 31.
Erkan Kiraz, 01.01.2002, Şirintepe-İzmit. Güncelleme 03.04.04 ve 09.04.04.
© Copyrighted Hakkı Erkan Kiraz’a Aittir. Tüm Hakları saklıdır.
Bu yazı ancak kaleme alanın izni alınarak tekrar yayınlanabilir yada dağıtılabilir.
Soluk soluğa bu yolun ucuna ulaştığımda ise gördüğüm manzara farklıydı. Bu kesim aşağıya göre daha düzenli ama yapılar ise daha katlıydı. Bu yol doğu tarafa doğru uzanıyor sonra kuzeye doğru dikine çıkıyordu. Biraz soluklanıp yolun kenarından Yenidoğan’nın karşı sırtlarını yani Köprü Semti’nin manzarasını seyrettim. Ara yerlerde ya da bahçelerde kalıntıya benzer her hangi bir ize rastlayamadım. İstinat duvarlarını da oldukça dikkatle izliyordum. Devşirme denilen sistem tüm medeniyetlerce kullanılmıştır. Olasılıkla Cumhuriyet sonrası dönemlerde de benzeri yöntem kullanılmış.
Duvarlar örülürken çevrede yer alan her tür mermer, taş ya da harabe kalıntısı kullanılmış. Ama buralarda pek rastlayamadım. Ben yolun güneye doğru dik inen, kızıl parke taşı döşenmiş olanına saptım. Kalıntılar daha yukarılarda olamazdı bana göre. Gözüm hep bahçelerde ve yapıların temellerinde mermer ve kalıntı taş aradı. Bu yol beni daha aşağıda, caminin önünden geçen yola indirdi. Yani başlangıç noktam olan cami önündeki yolun batı taraf koluna inmiştim. Bu tarif bir yaşlının tanımına uyuyordu. Bu yol, bana yaşlı bir amcanın; “Bana caminin aşağısında yer alan yolun üzerinde ki manastır kalıntılarını soruyon her hal” dediği yol olmalıydı. Bu yolu içimden geldiği şekilde yukarı, kuzeye doğru yürümeye başladım. Ve kalbim hızla atmaya başladı, kıvrılan yolun ucunda fark ettiğim duvara benzer kalıntıların görüntüsü ile. Burası Manastır bayırı denilen yer olmalıydı.
Uzaktan görünüşü tıpkı Avni Öztüre’nin aktardığı, 1952’lerde çekilmiş görüntüsüne benziyordu. O siyah-beyaz görüntü altında şu bilgiler vardı. “Ogüst Tapınağı kalıntıları: Yenidoğan Camisi’nin 300 metre kadar kuzey-batısındadır. İmparator Hadrianus dönemindeki depremde yıkılmış, daha sonra birkaç kez onarım görmüştür. Resim 1952 yılına aittir. Halen çevresini gece kondular sarmıştır.”
Görüntüde, sol tarafta kademeli çıkıntılı destek duvarlarının da yer aldığı uzun bir duvar var. Destek duvarlarının üzerinde ise çalılık ya da sarmaşık benzeri bitkiler. Resmin ön tarafında sol tarafa doğru olan kesim ise boş bir tepedir. Bu yamacın en solunda ise sadece bir ağaç bulunmaktadır. Duvar kalıntılarının bulunduğu tepenin ise tam ortasında bir konut ya da gece kondu. Önünde ağaçlar. Evin ön tarafı sanki batıya bakıyor. Zaten bu yamaç Köprü Semti’ne doğru olan yamaçtır. Doğal olarak evin önü batıya doğru yapılmış. Evin arka tarafında, biraz ileride daha büyük olan bir ağaç kümesi yer almaktadır. Bu ağaç kümesinin daha doğu tarafında ise, daha yüksek tıpkı kavak ya da servi ağaçlarını andıran daha başka bir ağaç kümesi (11).
Benim karşılaştığım görüntüde neredeyse aynısı idi bazı farklarla doğal olarak. Sanki kalıntılar daha bir korunmuş durumdaydı. Duvarlar sanki dün örülmüştü, tuğlalar ve harçlar o denli canlı duruyorlardı ki! Yukarıda batı-kuzey tarafta, duvarların neredeyse tam ortasında bir konut vardı. Destek duvarlı olan kesitin üst tarafında benzer görüntüler. Çalılık ve sarmaşıklar. Başladım incelemeye ve görüntü almaya. Duvarın görüntüsünü aldığımı gören mahallenin sakinlerinden ya da yoldan gelip geçen her yaşlı yada genç garip gözlerle bana bakıyorlardı. Ama çocuklar ve biraz yetişkin olanlar duymamı pek önemsemeden “Adama bak, duvarın resmini çekiyor, hatta delikleri de. Bak bak duvar içinde yer alan mermerleri ve tuğlaları da çekiyor. Deli mi ne!” diye gülerek aralarında konuşuyorlardı. Hatta bir ara bir ufaklık yanıma sokulup, “Amca, geçenlerde bu deliklerde bir kedi yavrusu ölmüştü!” diye sevecence bilgi de aktarmıştı bana.
Görüntülememi sürdürürken içimden yükselen mutluluk ve kalıntıların o denli canlı ve sağlam olmaları arasındaki şaşkınlığım kayda değerdi. Bir ara soluklandım. Duvarları daha yakından, belki bazılarında yazı bulabilirim diye incelemeye başladım. Yoktu. Zaten bu kesim yolun doğu tarafını oluşturuyordu. Olasılıkla yol geçtiği için korunmuştu. Yoksa konut alanı olsaydı kaybolabilirdi. Anvi Öztüre’nin kitabında aktardığı ve Ed.Naumann tarafından çizilmiş hayali resme göre değerlendirmeye çabaladım kalıntıları.
Bizlere kalan bu duvar kalıntıları, önü güneye, körfeze doğru bakan asıl tapınağın, batı tarafının en alt kesimini oluşturması gerekiyor. Ed.Naumann’ın hayali çizimi var olan ve daha iyi korunmuş diğer Augustus Tapınakları’ndan ve buradaki kalıntılardan yola çıkılarak çizilmiş. O çizimde tapınağın ön tarafında oldukça yüksek, yaklaşık iki ya da üç katlı yapı yüksekliğinde, altı sıra kare sütün yer almaktadır. Bu kare sütunların en tepesinde üçgen bir çatı. Bu üçgenin tam ortasında ise yuvarlak bir Rölyef (relief).
Tapınağın doğu ve batı tarafında ise yaklaşık beş ya da altı kare sütün yer almaktadır (12). Şayet Ed.Naumann’nın hayali çiziminden yola çıkılırsa, bu tepede muazzam bir mermer kalıntısının olması gerekmektedir. Birde bu kesim ufalanan kaya yapısında olduğu için, Augustus döneminden bu yana İzmit’in geçirdiği depremlerde zarar görse bile kalıntıların toprak altına pek fazla gömülmemesi gerekir. Peki, nerededir bunca mermer ve sütün kalıntıları ve tapınağın tabanının oluşturan kesim? Duvarların yolda kapladığı mesafe yaklaşık en fazla 200 metre. Kalıntıların doğu tarafına yani üst kesimine ulaşmam olanaksızdı. Buraya çıkan ne bir merdiven-yol ne de bir sokak vardı. Üst kesimin inceleme fırsatım olmadı.
Duvarın en güney ucu yaklaşık üç katlı yapı yüksekliğindeydi. En kuzey tarafı ise meyille birlikte sıfır noktasına geliyordu. En kuzeyden başlayan bir dizi dikdörtgen mermer duvarın orta yerlerine ulaştığında iki blok taşla, iki sıra alta kayıp aşağıya doğru devam ediyordu. Bu beyaz renkli blok taşların altı ve üstü tuğlalarla örülmüştü. Blok taşların en başlangıç noktasının kuzey tarafından başlayarak güneye doğru ise, bir kesimi tuğla ile örülü, bir kesimi ise taşla örülü altı adet duvar payandası vardı. Dikdörtgen biçiminde, duvar boyunca yükseliyorlardı. Dayanakların bazılarının altında devşirme mermerler kullanılmış. Duvar boyunca belli aralıklarla, üst tarafta, toprak içinde biriken suları aşağıya akıtacak delikler oluşturulmuş. Payandaların sonlandığı en kuzey tarafta, sonradan yapılmış istinat duvarı yer alıyordu. Bu duvarı incelediğimde, örülen taşlar arasında buralarda yer alan kalıntı mermer parçalarının kullanıldığını fark ettim.
Görüntülememi bitirince, yolun doğu tarafında örülmüş taş duvarı inceleyerek indim yokuş aşağıya, belki ilginç parçalara rastlarım diye. Duvarın belli yerlerindeki mermer parçaları, parlak beyazlıkları ile kendilerini belli ediyorlardı. Ama boyum mesafesinde bir yerde rastladığım rölyef inanılmaz bir şekilde bana gülümsüyordu sanki. Mermer bir parçanın ortasında yumurta biçiminde bir rölyefti. Etrafı yarım yuvarlak süslemelerle çevrilmiş, üst tarafında sanki bir çınar ağacı yaprağı vardı. Orta kesimi oldukça aşınmış olduğu için ne tür bir süsleme kullanıldığını anlayamadım.
Açıklamalar & Dipnotlar
(1). Internet kaynakları toplu olarak: Jones, A. H. M. The Cities of the Eastern Roman Provinces. 2d ed. Oxford: Clarendon Press, 1971, Magie, David. Roman Rule in Asia Minor to the End of the Third Century after Christ. New York: Aron Press, 1975, Mitchell, Stephen. Anatolia: Land, Men, and Gods in Asia Minor. 2 vols. Oxford, Clarendon Press, 1995, Myers, Philip Van Ness. Rome: Its Rise and Fall. Boston: Ginn & Company, The Athenaeum Press, 1901, The New Century Classical Handbook. Edited by Catherine B. Avery. New York: Appleton-Century-Crofts, Inc, 1962, The Oxford Classical Dictionary. 2d ed. Edited by N. G. L. Hammond and H. H. Scullard. New York: Oxford University Press, 1970, Pelham, H. F. Outlines of Roman History. New York: G. P. Putnams Sons, The Knickerbocker Press, 1895, Pelham, The Knickerbocker Press, 1907, The Princeton Encyclopedia of Classical Sites. Editor: Richard Stillwell. Princeton: Princeton University Press, 1976, The Oxford History of the Classical World: The Roman World . 7d ed. Edited by John Boardman, Jasper Griffen, Oswyn Murray. New York: Oxford University Press, 1994.)
(2). Nicomedeia Yöresindeki Yeni Bulgularla /İzmit Tarihi, Avni Öztüre, 1981, İstanbul, Sf: 31.
(3). E.G.E. Sf: 31-32.
(4). Eski Dostlar, Savaş Poyraz, İzmit Rotary Kulübü, 1999, Sf: 129.
(5). İzmit’te Zaman, Kent Üzerine Ol Vukuat-ı Hikayat, İzmit Romary Kulübü,1995, Sf:83-85.
(6). Nicomedeia Yöresindeki Yeni Bulgularla /İzmit Tarihi, Avni Öztüre, 1981, İstanbul, Sf: 177.
(7). Türk Yurdu Dergisi, Yıl 1912, sayı 106, Abdülbaki Fevzi Söyleşisi.
(8). Nicomedeia Yöresindeki Yeni Bulgularla /İzmit Tarihi, Avni Öztüre, 1981, İstanbul, Sf: 177-178.
(9). Mateo Kacopulos; Mateo Buyers Agent; Meşelik Sokak, No: 22/4, Taksim-İstanbul. Fax: ++90-0212-249 16 09, ++90-0212-293 92 50. mateo.k@veezy.com
(10). Vasil Şerefoğlu; [Gavur Vasil; Mühendis olarak 15 yıl Seka’da çalışmış ve bugünkü Yenidoğan’ın hemen güney tarafında kalan, yolun altındaki Seka Lojmanalrı’nda ikamet etmiş ve eskilerin İzmit’tinden geniş bir çevreyi tanımaktaymış.] [Aya Triad Kilisesi’nde karşılaşma. Kadıköy İstanbul]. Tel: 0216 –346 28 63, GSM: 0533-643 09 91. İstanbul.
(11). Nicomedeia Yöresindeki Yeni Bulgularla /İzmit Tarihi, Avni Öztüre, 1981, İstanbul, Sf: 32.
(12). E.G.E Sf: 31.
Erkan Kiraz, 01.01.2002, Şirintepe-İzmit. Güncelleme 03.04.04 ve 09.04.04.
© Copyrighted Hakkı Erkan Kiraz’a Aittir. Tüm Hakları saklıdır.
Bu yazı ancak kaleme alanın izni alınarak tekrar yayınlanabilir yada dağıtılabilir.
© Copyrighted to Erkan Kiraz. All Rights Reserved.
This study may be re-copied or re-distributed only with prior consent of its Author.
Edited By Erkan Kiraz erkankiraz@yahoo.com on 01/01/2002.
This study may be re-copied or re-distributed only with prior consent of its Author.
Edited By Erkan Kiraz erkankiraz@yahoo.com on 01/01/2002.